19 Ekim 2016 Çarşamba

SERGÜL VURAL’IN HAYATI ve ESERLERİ: Abdullah Çağrı ELGÜN

        SERGÜL VURAL’IN HAYATI ve
                       ESERLERİ:
Abdullah Çağrı ELGÜN

HAYATI:
1964’te Kayseri’de doğdu. İlköğrenimini Bilecik’te, liseyi Erzincan’da bitirdi. 
1976-1977 Bilecik Hürriyet İlkokulu,
1977-1978 Bilecik Merkez Ortaokulu,
1980-1981 Erzincan Lisesi,
1994-1995 Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde lisans yaptı.
1997’de Procon GFK Araştırma Hizmet A.Ş. de yarım zamanlı çalışmaya başladı.
Anadolu İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği (ANASAM), yönetim kurulunda iki dönem görev aldı.
Türkiye Yazarlar Birliği(TYB), İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birliği (İLESAM), Kayseri Enstitüsü (KAYENDER) üyesidir.
1984 yılında Mevlüt VURAL ile evlendi. Bu evlilikten iki oğlu oldu. Mehmet Serhat VURAL (24.08.1986, Kayseri); Sertaç VURAL  (29.10.1989 da Kayseri) doğumludur.

ŞİİRLERİ:
İhsan IŞIK, Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi, Ankara 2006; Nurkal KUMSUZ, Bu Şehrin Işıkları, Kayseri 2006 Laçin Yayınları s.145; Nurkal KUMSUZ, ANASAM Şairler ve Yazarlar Sözlüğü s.173; Berceste Aylık Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Erciyes Kültür Sanat Dergisi, Çemen, Yeniden Diriliş, Mavi Sürgün, İzmir, Dikili Ekin, Yağmur Dergisi (Ünye), Kümbet Altında (Tokat), Okumaca Dergisi (Ankara), Güllük Dergisi (Antalya), Bizim Ece Kültür Sanat Dergisi (Aydın, Salihli), İklim Dergisi, Akpınar Kültür Sanat Dergisi, Kayseri Kültür Ocağı dergilerinde yayımlandı.
Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde Türk Dili Bölümü son sınıf öğrencisi Züleyha KARYAĞDI, Kayseri’de yaşayan şaire, Sergül VURAL ile ilgili bir tez çalışması yapıyor ve yaptığı tezin önsözünde: 
 “Kendine özgü bir yeteneğe sahip olan Sergül VURAL şiiri hayatın kendisi gibi kabul etmiş, olgun ve derin bir duygu yoğunluğuyla yeni anlatım biçimleri arayarak, farklı yorumlara uygun gerçeklikte şiirler yazar.
Şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanan Sergül VURAL’ın hayatı, sanatı, eserleri ele alınan bu tez çalışmasında şairle bire bir röportaj yapılmış ve hakkında yazılanlar tez çalışmasına dâhil edilmiştir.
Kendine has bir dünya; ve bu dünyadan izler olan şiirleri, hiç yaşanmamış bir şiir zevkini size yaşatır.
İlk şiirlerini “Naz Çiçeğim” adlı eserinde toplamıştır. Her doğum sancılı olur, “Naz Çiçeğim” de şairin hem yıllar yılı kapalı kalmış duygularını paylaşmak istemesi hem de şairliğinin ilk adımı olması bakımından sancılı bir doğumun ardından dünyaya merhaba diyen “bebek” misalidir. Sergül VURAL,  “Bebeğim” dediği “Naz Çiçeğim”; “Emeğim” dediği “Bir Günde Dört Mevsim”  isimli eserlerinden sonra, şiirin gizemli basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanmış, serbest şiir ölçüsüyle başladığı hece ve ardından öğrendiği aruz ölçüsünü de kullanmış ve kısa zamanda şiir denizinin dalgıcı olmuştur.
İlk eserinden sonra git gide ilerleyen ve şaşırtan şairlik yeteneği,  son kitabı “SÜVEYDA” ismini verdiği eserindeki şiirlerinde doruk noktasına ulaşmıştır. Sergül VURAL gerçekten “Nur Yolunun Yolcusu” olmuştur.
Merhum Necip Fazıl’ın iki mısralık şiirlerinden biri şöyledir:

“Garip geldik gideriz, rafa koy evi barkı
Tek dudaktan dudağa geçsin ölümsüz şarkı!”


O, bu şiiri yazarken kimi veya kimileri ne düşünmüştür bilemiyorum; ancak bildiğim bir şey var ki Sergül VURAL  “Ölümsüz Şarkı’nın dudaktan dudağa geçmesi için varlığını feda etmeye hazırdır.
 “Şiir benim aşkım” diyen şaire, çabası ve azmi sayesinde şiir denizinin dalgıcı olmuş ve bu denizin derinliklerindeki incileri itinayla çıkarmayı başarmıştır.
Yardımseverliği ve fedakârlığıyla, maddî hırslardan arınmış, sadece kendi sanat anlayışını şiirleriyle ortaya koyan Sergül VURAL’ın layıkıyla tanınması dileğiyle…” diyerek TEZ ÇALIŞMASININ ÖNSÖZÜNÜ bitirmektedir.
 (Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyatı Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğrencisi, Züleyha KARYAĞDI, (Sergül VURAL’ın, Hayatı, Sanatı ve Eserleri) Bitirme Tezi s.III) 
Edebî Kişiliği:
1981 yılında Erzincan Millî Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği “Atatürk” konulu Şiir Okuma Yarışmasına” yazdığı bir eserle katılarak  derece alır. Bunun üzerine duyguları tetiklenen VURAL şiir hayatına atılır.   
Evlendikten sonra çok uzun yıllar şiire ara verir. VURAL nihayet, 2002 yılında kaleme kağıda sarılır ve yeniden şiir yazmağa başlar.
Şaire Sergül:Şiirin edebî sanatlar içindeki değerine inanması, yazdıklarını sorgulaması, yaptığı işe saygı duyması, şairenin, bu yolda yükselişinin en önemli faktörlerinden biri olarak görülmektedir
 Şaireye Göre Aşk: olmazsa olmazlardandır; çünkü hayat aşksız çekilmez. Aşkın gerçek sahibine olan inancı, onu öylesine sarmalar ki sevgisiz hayat şaire için ölüm demektir. Her seven insan gibi ayrılık, hasret, özlemler VURAL’ı da yakar. 
Şiir İçin: Duygu ve düşüncelerin söze aktarılmasıdır.”diyen şaire şiiri, âhenkli söz olarak da tanımlamaktadır. Ona göre: Mûsikîsi olmayan şiir, şiir değildir.
Şiir, okuyanı alıp bir yerlere götürmelidir. Şiir, Yaşananı yaşatmalıdır. Gurbettir şiir; sılası ömürlüktür. Hayâli nazlı,  sevdası yüreğinde çile, gözlerindeki gözyaşı kurumayan bir pınarın akışıdır kaynağına… Rüyasıdır, hiç bitmeyecek… Bir okyanusun varlığına susamışlığındaki kanmışlıktır.
Şâir, duygu ve düşüncelerini güzel bir üslûp içinde söze veya yazıya aktarabilen kişi olmalıdır.  Böyle olunca kişilerin kendilerini şair ilan etmesi hiç önemli değildir.  Kişilerin bıraktığı eserlerin kişiyi şair ilan etmesi önemlidir. Bunu da şiiri okuyan okuyucu belirler. Günümüzde asırlarca yaşayacak eserler bırakmak, bu eserlerin kalıcı olmasını sağlamak ve eserlerimizin edebî eser olma yolunda ilerlemek için gayret sarf etmek gerekli ve hepsinden önemlisi de bu bir anlayıştır. Bu anlayışı yaymak, geliştirmek ve üzerinde ısrarla durmak gerekmektedir.
Şairin gözlerinden süzülen damlalar şiir olmalıdır mısralara… Sevdasının öteki adıdır şiir… Özlemle yaşamanın doyulmaz tadı, âleme dökülen hayâllerin kulağı olmalıdır şiir. Bunu kim başarmış, başarabilmişse, ölümsüzlüğe adım atmış demektir. Dokuz, on yüz yıl sonra bile hâla bugün yazılmış gibi taze ve diri duran şiirler ve  şairleri vardır:

“Hacıbektaş:
Dünya bir gündür
O da bugündür.”

Hoca Ahmet Yesevî:
Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın
Aşk'sız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin

Aşk'sızların hem canı yok, hem imânı,
Resûlullah sözün dedim mânâ hani?

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Benlik güden kişilerden kaçtım ben

“Yunus:
Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Bizim için hayır dua,
Kılanlara selam olsun”

Çalış, kazan, ye, yedir,
Bir gönül ele getir
Bin kâbe'den iyrektir,
Bir gönül ziyareti.

“Erzurumlu İbrahim Hakkı:
Hak şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler
Ârif onu seyreyler
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel Eyler”, derlerken nice yüz yıllar sonrasına erebileceklerini elbette bilmişlerdir.

Şaire Sergül VURAL şiiri, düşlerin dinleyicisi, düşlerin kurgulayıcısı, şiirlerin sevdalısı, dinleyen ve dinledikçe örselenen ve gönüllü yıpranmak için gelen, duygu paylaşımcısı olarak görmek  ister.    Kaybettiği veya hasretini çektiği sevdası olarak bakar.   
VURAL’ın şiirlerinde, gönül bağı bahardan hazana gider gelir. Kimi zaman yıkılır kimi zaman da saray olur. Onun için şiir, şairin saltanatıdır. Her şey onunla başlar ve onunla sona erer. Dar gelir nefes alışlar yokluğunda… Bir nefeslik dünyaya sığmaz yüreği şairin. İlham, bir kıvılcım, bir tohum, bir akış, bir yakıştır şaire… Sonrası akıl, zekâ, bilgi, vb. unsurlar başlar.
Sergül VURAL’da ilhamı önemser. Kimi zaman sadece ilhamla söylenilen şiirler söyler   İlhamla başlayan şiirler işlenerek ortaya kıymet değeri yüksek şiirler çıkarılabilir. İşte VURALın işlenmiş şiirine bir örnek…
BİR GARİP YOLCULUK
Fırtınaya tutulan yaprağın nahoşluğu,
Bir hüzzam faslı gibi keder olur gam olur.
Perdenin arasıdır nevânın sarhoşluğu,
Nağmelerde her vuruş tellerde meram olur.

O sevdalı tellerle seherlere varılır,
Geceye ulaşınca dolunaya sarılır,
Karanlıkta bir yıldız sabahlara darılır,
Göz uyanık rüyada uykular haram olur.

Bir garip yolculuk ki anlatması ne zordur,
Azığıdır gözyaşı tınısı neyden kordur,
Kimi zaman kırmızı kimi zaman da mordur,
Sarı yaprakta hüzün, yüreğine ram olur.


Şairenin anlayışında şiir aklın özüdür; bununla birlikte duygu da şiirde önemlidir.  Ne akıl duygusuz bir işe yarar ne de duygu, akılsız.  VURAL’a göre bu ikisi atbaşı beraber gitmelidir; şairler fertlerin ve toplumların acılarını, sevinçlerini, çırpınışlarını dile getiren kişilerdir.
Halkın dertleriyle dertlenecek sesine ses, duygularına tercüman olmalıdırlar, düşüncesini taşır; fakat bunu başarma yolunda fazla adım atmaz. Bu yolda yürürken edebî sanatların girdabına tutulur.   Kendini ondan alamaz. Heceyi dener, lezzet bulamaz. Aruza sığınır. Aruzda ustalaşmak için gayretler sarfeder. Halk dili burada zaman zaman kaybolur; ancak halk dilindeki bir iki denemelerinde başarı sağlar.
Şimdiki kimi şairlerin Serbest, Hece, Aruzla da şiir yazma ve her dalda oynama ve gidip gelmeleri gibi  kararsızlıklar şairede de vardır.  Kimi şiirlerde  bu vezinlerin birbirine girdiği ve karışık bir manzume durumu ortaya çıktığı da söylenebilir.
2003 yılında ANASAM‘ın düzenlediği “Kültürde Öze Çağrı Şiir Yarışması”ında Üçüncü olan şiir, ana ile oğul arasında geçmektedir. Halkın sesinin tercümanı sesinin ve nefesinin terennümünü şaire aşağıdaki şiirinde anlatmaktadır. Şiir, yeni neslin kendi gibi olamaması, özünden ayrı, köksüz ve öksüz kalışı sebebiyle bocalaması; ve annenin bu konudaki serzenişi şairenin mısralarında yankı bulur:
BİR ANNENİN GÖZYAŞLARI*
-Eyvallah kocakarı, keyiflerin gıcır mı?
 Bugün haraç günüdür; birkaç papel hazır mı?
-Oğul ben bir anneyim anlamadım sözünden,
 İnsan ayrı düşer mi? Atasının sözünden.

 Konuşma hiç boşuna bıktım akan selinden,
 Çektiğim yeter artık zehir saçan dilinden.
 Bu sözlerim sanadır ne diye gülüyorsun?
 Bir hiç için boş yere anneni üzüyorsun.

-Bunak oldun boşuna geçti kafa kâğıdın,
 Güzel konuş diyerek bitmez oldu ağıtın.

-Oğul uyan, sahip çık; kültürüne özüne,
 Satma kendi kendini başka dilin sözüne.

 Tarihimiz diliyle geleceğe uzanır,
 Bil ki yarın anlamaz, oğlun senden utanır.

 Boyunduruk takmayı kolay mı sanıyorsun?
 Esarete gül diye sen niye kanıyorsun?

 Dikenleri batınca çok acıtır canını,
 Gün gelir acımadan satın alır kanını.

-Usandım bu sözlerden kaçıncı asırdayız,
 Out(!)ettik Türkçe’yi haberin yok pırdayız.

-Oğul bunca sözüme hâlâ ısrar edersin,
 Ömrüme kırlar gibi dolan bir tek, kedersin.

 Uyan artık uyan ki! Türklüğün şaha kalksın,
 Ay yıldızın göğsünü kor ateş gibi yaksın.

Koca oğlan git artık! Çek git kendi yoluna,
 Sütüm sana haramdır; dönmez isen aslına.
-Ana ben bu sellere kapılmış gidiyordum,
 Kendimi bulmak için bin dilek diliyordum.

  Sen ağlama ne olur; ben anladım hatamı,
  Ver öpeyim elini hatırladım atamı.
  Bundan sonra sözüm söz: kaybetmem hiç kendimi,
  Dilime inşa ettim Türkçe ile bendimi.                                                          
ŞİİRLERİNİN KONUSU:

Şairin şiirlerinin genel konusu aşk ve sevgi olmakla birlikte, genel konulara da değinir. Hayata dair, Allah, Peygamber, Haç, Şehirler(İstanbul) Anne, Kutlu Yol, Tavaf, Seyit Burhaneddin, Mevlânâ, Arif Nihat, Mehmet Âkif vb. sanatçılar, üzerine görüş ve düşüncelerin yansıdığı şiirleri vardır. Bu şiirlerinde halk zevkini yansıtan halka dönük olanları fazla değildir. 
Onun şiirleri daha çok bir görüş, düşünüş; ve zevkin işlenmiş, özenilmiş bezenilmiş, hatta birkaç cilâdan sonra, birkaç hafta kurumaya, soğumaya, parlamaya bırakıldıktan sonra tekrar gözden geçirilerek işlenmiş özenilmiş, ışıldatılmış, parlatılmış şiirlerdir. Sanatçıda sanat yapma endişesi ön planda olarak görülmektedir.
Sanatçının denemeleri de son günlerde görücüye çıkmış olup bu konuda yazıları Kayseri’de çıkartılan çoğunlukla  “BERCESTE” dergisinde ve diğer dergilerde okuyucuyla buluşur.
Şaire şiirlerinde sanat yapma, şiiri işleme, bir hakkak edası ile şiire şekil ve ruh verme gayreti içerisinde bakar.  Her şiiri ve her şairi beğenmez. Kendi içinde kurduğu bir şiir anlayışı ve şiir telakkisi ile hattatların işlediği yazı, hakkakların işlediği cevher gibi şiiri işler, süsler, parlatır, görünüşteki güzlikten emin olduktan sonra şiirlerini görücüye çıkarır.
Şairenin şiiri öyle, herkesin kolaylıkla söyleyeceği, bir çırpıda hafızada tutacağı, ezber yapacağı şiirler değildir. Bunlar devrimizin dili ile bile olsa, uzun düşünme, yorum ve muhayyilede ölçülüp biçildikten sonra anlaşılacaktır.   
Günümüzün bir kısım şairleri gibi sonradan ARUZ ÖLÇÜSÜNE merak sarması da bu meylini ortaya sermektedir. Zamana ve asırlara damga vurma peşindedir; lâkin şaireyi bu tutum kolay ve basit söyleyişten uzaklaştırmakta ve kalıcı şiirde kalıcı olmayı engellemektedir.

Bugün okuduğumuz, bu şiirler içerisinden, aklımızdan hiç çıkmayacak, zihnimize damgasını vuracak ve bizim zihnimize kazınmış, hafızalarımıza oturmuş, ezberimizde kalacak kadar yerleşmiş kaç veya hangi şiir var?
Şiir şiir olarak güzel, diyecek yok... Maksat sadece şiir yazıp zamanı kovalamaksa ne âlâ; ama geleceğe ışık tutmak, asra ve nice asırlara hitabederek adımızı zamana kazımak asırlara mühür vurmak istiyorsak bir başka şekilde düşünmemiz gerekecek...
Bugün hafızalarımıza yerleşememiş tek bir şiiri olmayan şairler, şaireler hangi asra damgasını vurarak asırları aşarak kalıcı olabilecekler?!. Herhalde her şairin isteği, bugün olduğu gibi geleceğe, asırlara damgasını vurabilmek gelecek kuşaklarca da hatırlanabilmek çabası ve gayretidir bu gayret...

Örneğin:
“Kebabı köz öldürür,
Sürmeyi göz öldürür
Yiğidi kılıç kesmez
Bir kötü söz öldürür”
...
“Ala gözlerini sevdiğim dilber
Sana bir tenhada sözüm var benim
Kumaş yüküm dost köyüne çezildi
Bİr zülfü siyaha nazım var benim
                                 Karacoğlan”
veya
“Ala gözlerini sevdiğim dilber
Ben güzel görmedim senden ziyade

Bilmem huri misin gökten mi indin?                                                                             Bu gün güzelliğin dünden ziyade

Ercişli Emrah”
Yaklaşık altı yüz yıl hafızalara damgasını vurmuş vurmaya devam eden, akılara ve zihinlere yerleşen bu şairlere ne demeli?..  Bu şiirler daha kaç yüz yıllar, bizim ve bizim gibilerin zihinlerini meşgul edecek?.. Hafızadan hafıza geçerek, hafızalara kazınacak, zamana ve asırlara meydan okuyarak ebedî; ve edebî şiir olmanın valsına ererek ölümsüzleşecektir ?..

     
Vural’ın şiirleri imbikten geçirildikten sonra, kimi şiirleri; ancak erbabınca anlaşılabilecek ağdalı edebî sanatlarla yüklü şiirlerdir. Bu şiirler, geçmiş devirlerdeki Divan edebiyatçılarının özenilmiş, bezenilmiş, hatta Klasizmin(Kadın kapandıkça güzelleşir) işlenmiş, edebî sanatlarla yüklü şiirlerdir. Biraz değişerek, dünün bugüne taşınmasından ibaret olsa gerektir.
Vural, düşünce acısından akılcıdır. Rasyonalizm(akılcılık) her şey aklın kontrolünde olmalıdır. Duygu ve coşkuları, akıl yoluyla denetleme amacı güder. Klasikler, işledikleri konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verirler. Vural da öyle.
Konular nasıl olsa, eskide vardır. Eskiye sıkı sıkıya bağlanıyor. Mitolojiye sarılıyor, biçimdeki kusursuzluğuna önem veriyor. Üslûbun süssüz, açık, yapmacıktan uzak olmasına dikkat ediyor.   Eserlerinde kendi kişiliklerini gizleme özentisi ön plana çıkıyor.
Klasikler için, insan dışındaki hiçbir şey önemli değildir. Klasik eserlerde, seçkin bir dil kullanılır. Kaba saba sözlere yer verilmez. Eserler millî dil ile yazılmıştır. Eskiye çok fazla özlem olduğundan eskiyi yaşama ve yaşatma gayreti içerisine girerler. Vural’ın serbest şiirden heceye taşınması, millî veznimiz Hecenin yanında Aruz veznini kullanma; ve bu konuda da başarılı olma çabası, bu fikrimizin en önemli delillerindendir.

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
SÜVEYDA
Kalbimdeki basîret ve olgunluk beneğim,
Ne olursun, tut beni, tut belimden süveyda.
Sen gözümün bebeği, sen ki sevda meleğim,
Dehlizlere düşmeden tut elimden süveyda.

Şu kararan kalbimin kardan beyaz noktası,
Kim demiş kara diye, sen ki sevda ustası?
Sana kara diyenin mürekkebi, hokkası,
Dökülmesin üstüme, tut kolumdan süveyda.

Mehtabın yansıması, kara değil ak yüzlüm,
Nasıl ısıttın, nasıl, güneşe hasret özlüm?
Yakıyorsun gönlümü kömürden kara gözlüm,
Sönmesin bu yangınım, tut selimden süveyda.

Gönül pâyitahtıma vekil kıldım seni ben,
İster yaşat sevdanla, öldür beni istersen,
Yeter ki hiç dokunma ateş oluyor bu ten,
Yüzüyorum alevde, tut salımdan süveyda.

Uykuyla uyanıklık arasında bir yerde,
Sıkışıp kalmaktayım nedense her seferde,
Kurtarmak için beni, haydi haykır “yeter” de!
Baharlarım kaçıyor, tut dalımdan süveyda.

Mısralarım tutuklu dudaklarım kilitli,
Açılmayan kapılar açılmaya niyetli,
Anahtarım sendedir, bu can sana akitli,
Dökülsün gönül sesim, tut dilimden süveyda.

Geçti rahvan saatler, tutamadım dünümü,
Bırakma tuzaklara, set ol da kes önümü,
Yardım et ne olursun, kurtarayım günümü,
Esiyorum gün be gün, tut yelimden süveyda.

AŞKIMIN ŞİİRİYİM
Gönlümdeki yıldırım gözlerinden geçiyor,
Çaktığın ateş ile kalbimi sırlar mısın?
Yağmurdan önce gelen ılık, nazlı yel benim,
Davetsiz misafirim, beni ağırlar mısın?

Tutundum ufuklara akşamın ilk vaktinde,
Yenik düştüm yollara gecenin saatinde,
Kapındayım, yorgunum; gönlünün cennetinde
Muhabbet sofrasını bana hazırlar mısın?

Hasretin çöllerinde susadım yana yana,
Uzattığın bâdeden bir içsem kana kana,
Yüce sevgiler asla teslim olmaz zamânâ,
Mutluluk yakındayken günü asırlar mısın?

Ben yüceler yücesi bir aşkın esiriyim,
Belki de âşıkların cümlesinin piriyim,
Ruhumun ötesinde aşkımın şiiriyim,
Bu dünyadan giderken söyle hatırlar mısın?

AŞK ATEŞİ*
Ne yeşerttin sevginle, ne de kuruttun beni,
Ne can evinden sevdin ne de unuttun beni,
Ne dizinde uyuttun ne de avuttun beni,

Aşk ateşi içinde sönmeden yanan mısın?
Söyle bana sevdiğim can mısın, canan mısın?

Sevdam için gözümden söyle yaş mı akmalı,
Hasret için özümden ateşler mi yakmalı,
Yoksa gonca gül iken dalımdan mı bıkmalı,

Aşk ateşi içinde tütmeyen duman mısın?
Söyle bana sevdiğim can mısın, canan mısın?

Ey, sevgili gül nihâl, ben sana doyamam ki,
Ne yapsan da yerine kimseyi koyamam ki,
Yıl olur sensiz günler, usanır sayamam ki,

Aşk ateşi içinde alevden yaman mısın?
Söyle bana sevdiğim can mısın canan, mısın?

Alıp da dizlerine şefkâtinle yoğursan,
Gözlerime bakıp da yüreğimi doyursan,
Gönlümdeki şu hüznü rüzgârınla savursan,

Aşk bâdesi içinde içmeden kanan mısın?
Söyle bana sevdiğim can mısın, canan mısın?
*2007 “Okumaca Aylık Genel Kültür Dergisi”  Şarkı Sözü Yarışmasında   Mansiyon Alan Eserdir

GÜL YÂRE GÜLİSTAN
Kalbimde vuran her atışın şifresi sensin,
Gönlümde bahârın o güzel cemresi sensin.

Sevdikçe sevildin yanışım başka yanıştır
İçtikçe şu gönlüm akışım aşka kanıştır

Her mevsimi gördüm güneşim gönlüme hardır
Gün; sende doğan, sende batan başka bahardır

Gizlendi ki, benden öte bir ben bedenimde,
Görmez onu gözler cana saklandı tenimde.

Nurlar kuşanır, sanki denizlerdeki süsler.
Gül yâre gülistan, yakamozlarda akisler.

Yıllarca garip kaldı şu gönlüm sana hasret,
Bilmez ki nasıldır yüreğim, yâr ile halvet.

Cennette buluşmaktı şu gönlümde ki hülya,
Döndürme yeter kalbimi, hep susmalı dünya.
Mef û lü / Me fâ î lü / Me fâ î lü / Fe û lün.

KUTLU YOLUN YOLCUSUYUM
Çok acırım ağlamayan gözlere vay!
Kutlu yolun yolcusuyum cânana ben.
Gözleri yaş, gönlü kurak özlere vay!
Kutlu yolun yolcusuyum Hannan’a ben.

Yandı yürek aşkla düşer yollarına,
Yolcu olur cennetinin güllerine,
Hasretinim al beni sar kollarına,
Kutlu yolun yolcusuyum Mennan’a ben

Çaresizin derdine derman ne de zor,
Lokmanı gül, merhemi yâr, âteşi kor,
Sor beni dizginlediğim nefsime sor,
Kutlu yolun yolcusuyum Rahman’a ben.

Kıl gibiyim, hükmüne eğdim başımı,
Boynumu vursan bile sen, çatmam kaşımı,
Hâlimi gör, gönlümü bil,  al yaşımı,
Kutlu yolun yolcusuyum Yezdan’a ben.

Kıbleme serdim yüreğimden geleni,
Yâ Rab ne olur affediversen köleni
Koydum yere bak alnımı reddetme beni
Kutlu yolun yolcusuyum Sûbhan’a ben
Müfteilün/ müfteilün/ müstef'ilün

AYNALARDAN YANSIYAN YÜZ
Hasretinden savrulurken gençliğimden vermişim,
Gülmüyor hiç aynalardan yansıyan yüz ben miyim?
Gün yeşilken güz gülünden bir demet gül dermişim,
Gülmüyor hiç aynalardan yansıyan yüz ben miyim?

Sevdi gönlüm derdi çektim bilmedim hiç vurgunu,
Yangınımdan kül verirken kor ateş aşk yorgunu,
Geçti günler geçti yıllar oldum aşkın dargını,
Gülmüyor hiç aynalardan yansıyan yüz ben miyim?

Saçlarımdan geçti günler rengi kardan bembeyaz,
Ben bu aşkın yangınıydım söndü gönlüm çok ayaz,
Sen çiçektin ben üşürken sarmadın hiç söndü yaz,
Gülmüyor hiç aynalardan yansıyan yüz ben miyim?

Gözlerimden yaş akarken bilmedim can aşkımı,
Yollarımdan yâr giderken yolcu ettim meşkimi,
Kuş misali uçtu yıllar yâre verdim coşkumu,
Gülmüyor hiç aynalardan yansıyan yüz ben miyim?

Kırgınım çok dargınım çok yangınım çok neyleyim,
Bir tutamcık gülmedim hiç mutluluk yok neyleyim,
Ben hedefsem vuslatım sen ayrılık ok neyleyim,
Gülmüyor hiç aynalardan yansıyan yüz ben miyim?

Aldanırdım bir bakıştan bir gülüşten ben sana,
Çağlıyordum az mı buldun aşkımız dünyâ bana?
Bilmedin hiç aşkı yordun gelmedin benden yana,
Gülmüyor hiç aynalardan yansıyan yüz ben miyim?
Fâ i lâ tün/ fâ i lâ tün/ fâ i lâ tün /fâ i lün

CAN ÖZÜNDEN ÖZLE, İSTANBUL BENİ
Fethi şanlım, sensin aşkın kaynağı
Mavi gözler bitmeyen aşk ırmağı
Sanki bağrın, sönmez aşkın toprağı
Ayrılık zor, gizle İstanbul beni.
Öyle sevdim öyle İstanbul seni

Vuslatımsın, sen ki bir gül destesi
Mızrabımdan çıktı sevdâ bestesi
Nağmelerden coştu hülyâ güftesi
Çal telinden sazla İstanbul beni
Öyle sevdim öyle İstanbul seni

Üsküdar’dan esti rüzgâr bahtıma
Çöktü bir sessiz serinlik rıhtıma
Düştü senden bir kıvılcım tahtıma
Aşk elinden közle İstanbul beni
Öyle sevdim öyle İstanbul seni

Kor ateşsin yaktığın yer sönmüyor
Sar ki sensiz sanki dünya dönmüyor
Serde sevdâ yellerim hiç dinmiyor
Aşk yaram var tuzla İstanbul beni
Öyle sevdim öyle İstanbul seni

Kubbelerden yükselirken dâvetin
Gökten inmiş nur mu Sultan Ahmet’in
Tâ ezelden muştulanmış rahmetin
Aşk izinden, izle İstanbul beni
Öyle sevdim öyle İstanbul seni

Halvetimsin, servetimsin sen benim
Hiç tükenmez hasretimsin sen benim
“Gel” diyorsun, gurbetimsin sen benim
Can özünden, özle İstanbul beni
Öyle sevdim öyle İstanbul seni
  
Çok şehirler gördü gönlüm göçmedi
Geçti candan senden asla geçmedi
Ferde senden başka cânan seçmedi
Yâr gözünden, gözle İstanbul beni
Öyle sevdim öyle İstanbul seni
Fâ i lâ tün/ fâ i lâ tün/ fâ i lün

ANNEYE METHİYE


I
Bembeyaz bir kış gününden kardelen
Özler mi bilinmez güneşten öteyi
Nasıl merakla özledin
…………………/ özlemle bekledin beni
Dokuz aydan dokuz yıllık gün aldın
Heyecandan saatlerin geçmedi
Öyle yükten yormuşum ben bilmeden
Kimin ağır yükü olsam
………………… / taşır mı hiç erinir
Gölgene konmuşum güneşten öte
Bedenim bensiz
…………… / bir meleğin bedeninde
Gizlendikçe filizlenir mevsimsiz
Çiçeklenir isimsiz

Ve o an böylesi bir bekleyişin ilk perdesi
Açılır tüm umudun sahnesi
……………………… / roller verilir
Sen anne olursun bana
…………………… / sen anne olursun
Sevgi tohumları yüreğinde filizlenir
Şefkat çiçekleri açar rengârenk
Toprak
…… / hepsini barındıran toprak
Havva annemle sen sanki ortak….
II
Günler beni ben yılları emdikçe bitti
Sancınım ben sanki senden doğmadım
Hep canında
.................../ hep kanında dolaştım
Beni her gün bal özünle beledin
Sevgin ile besleyip
Rüyamı da ninnilerle süsledin
Hasta olsam baş ucumda
………………….. / bir heykeldi soluşun
Aldın beni
………… / sardın beni
……………………. / doymadın ki hiç
Ne zümrüt benden yeşildi ferinde
Ne de yakut benden çok nar rengiydi
Atılmazdım
…………. / satılmazdım
……………………… / bir tatlı bela
Yenilmedin kırılmadın dilimden
Sen elâ nur sen benim annem gülüm

Aynalı beşiğimde gördüğüm iki dünyam
Ak göğsünde uyurken yüreğin bir güvercin
Uçuverse
……… / düşerim ellerinden
Ben ağladıkça kaçıyor uykuların
Gece yorgun
………… / sen yorgun saatler de tükenmez
Bir de sevgin tükenmez
……………………. / bir de sevgin
III
Kınalı saçlarında Âmine Hatun kokusu
Kokladıkça doyamam
Sanki cennet kokusu
Ben emeğim
………… / çileyim
…………………. / göz yaşıyım akmayan
“Çileyi çeken bilir”
Sen bir cennet yolcusu

Gizlenir aydınlığın gök kubbede sessizce
Karanlıkta ay misali yoldaşım sen olursun
Bir yıldız rüzgârısın yayılırsın semaya
Gözlerinden erişirim yıldızlara izinden
Nurdan yüzün kucaklar
…………………… / uzatır güllerini
Bu ne güzel bir güldür dikeni sende kalan
Ve sen olmazsan solan…
Gözlerin hevenk hevenk kara üzüm tanesi
Salkımların yüreğimde tatlanır
Öylesi buğulanır yüreğin iki gözüm
Güz gelir pekmez olur
Tadın ben de katlanır

Bakışın nemli nemli
………………… / duygu pınarı
Susuzluktan ölsem de
Tek bir damla istemem
Gülüşün mahmur çiçeği
…………………… / boynu bükük bir sümbül
Sesinle yankılanır yüreğimdeki dağlar
Doruklarında karlar erir
………………… / eteklerinde papatyalar açar
Yanağındaki damla bulutlarımda ağlar
Gönlünde fırtına eser
…………… / eser de dinmez
Hicabın Meryem gibidir
Gül yüzün kızarır
………………. / kızardıkça güller kızarır
IV
Buselerinle geçti yılların hoyratlığı
Seninle tuza bansam ekmeği
Dilimde bal tadın kalır
Asırları yorar da bana olan hasretin
Zaman mekan yorulur
................................ / sen yorulmazsın
Yedi iklim dört bucak arasam senin gibi
Senden öte bir can bulamam ki canımda
Yıldız yıldız bakışın dolaşır da yanımda
Bütün güzelliklerde sen çıkarsın karşıma

Nasıl da geçti yıllar senin güzel elinden
Ağlasam göz yaşlarım senden akar
Bir meleksin sen inan tüm benliğim
Sen canımsın
.................... / sen kanımsın
......................................... / ben senim
Sen gümüşten bir güzellik bir elâ
Güller açtın verdin ama almadın
İklimimden siliverdim kışları
Yeter ki sen gülümse solma annem
Başımda taç
................ / tenimde can
Arkamda ki dağdan yüce bir dağ gibi ulu
Dorukların eritti kar nedir ki
Sardın beni

.................. / sardıkça ısıttın eridim
Kardelendim sende açtım solmadım
Sen canımsın
................... / sen kanımsın
........................................... / ben senim
Sen elâ nur sen benim annem gülüm
V
Sustu bütün zamanlar
Gözlerimde nem
..................... / yüreğim elem
Kâr etmedi ‘aman’ lar
Gurbet ötesi bir yerdeyim
Aynalardan yansıyan sendeyim
Dünya yorgun
....................... / ayna yorgun
........................................... / ben yorgun
O dünya ki bakmıyor hiç ardına
Tüketmiş de nice sevda nice aşk
Son bir defa annemi bırak
................................. / her şeyi al
Dedim
........./ dedim
.................../ bıraktı her ne varsa
Fakat ne yazık ki her şeyimdi annem
Kalemlerim
.................. / kelamlarım
...................................... / selamlarım
Duâlarım da annem
............................... / hidayetim de annem

Nazlı mum ışıklarının
............................. / O nurlu aydınlığı
Alevini titreten rüzgâr ile soluyor
Gizli gizli ağlayan şu damlalar
Bir lav olup ömrüne
.............................. / ah! nasıl da doluyor
Vuruyor gönül telim hüzünlü nağmelere
Cennette melekler kucaklıyor

Ödenmiyor ödenmez emeklerin dilimden
Ne dünyada
................ / ne ukbada
..................................... / ne Yâr da
Söz bitse de dünyada
................................ / kalırsın mısralarda
Sen canımsın sen kanımsın
........................................ / ben senim
Sen elâ nur sen benim annem gülüm

SA’Y
Mü’mine örnekti Hacer Valide,
Sa’y ü gayretinden razıydı Rahman,
Bir kadın, bir zenci ve de bir köle,
Sa’y ü gayretinden razıydı Rahman.

Safa’dan Merve’ye kuş uçmaz oldu,
Hacer’in yüreği cananla doldu,
Aşk için imanla koştukça soldu,
Sa’y ü gayretinden razıydı Rahman.
Hürriyeti öğrendi âdem onunla,
Yarıştı su için, koşan zamanla,
Çalışıp kazandı çölde imanla,
Sa’y ü gayretinden razıydı Rahman.

Hicretin gelini teslimdi O’na,
Merve’de ansızın gelmişti sona,
Hayata zemzemle tutundu ana,
Sa’y ü gayretinden razıydı Rahman.

Çabanın ödülü zemzem âhiret,
Salih ameline zemzemdir cennet,
Ne cinsiyet, ne ırk, kopsa kıyamet,
Sa’y ü gayretinden razıydı Rahman.


Aldığı Ödüller:
1)  2003 yılı ANASAM (Anadolu Sanatçıları Meslek Birliği)’ın düzenlediği "Kültürde Öze Çağrı” şiir yarışmasında, üçüncülük;
2)  2003, yılında ANASAM ‘ın düzenlediği “Kültürde Öze Çağrı” şiir yarışmasında 3. Olan eserdir  
3)      2007 Nisan 1’de “Gündüz Kitabevi- Anayurt Gazetesi “İkinci Şiir Yarışması” Kitap Dalı, “Bir Annenin Gözyaşları” isimli eseriyle  takdİr;
4)      2007 yılı  Okumaca Aylık Genel Kültür Dergisi,  “Şarkı Sözü Yarışması” nda “Bir Günde Dört Mevsim” isimli şiir kitabında bulunan “Aşk Ateşi” isimli eseriyle, mansiyon;
5)      2007 Eylül 7/8  II. Kapadokya Şairler Buluşması “Kapadokya” adlı eseriyle, üçüncülük;
6)      2008 Nisan 29 KUBADER’in, “Nât Yarışması”, “Mavi Nurun Peşinde” adlı şiiriyle, MANSİYON;
7)      2009 “Ümraniye Belediye Başkanlığı, Beşinci Geneleksel Şiir yarışması”, “Güvercin Vurulunca” isimli eseriyle, MANSİYON;
8)      2007, “Okumaca Aylık Genel Kültür Dergisi”  Şarkı Sözü Yarışmasında   Mansiyon Alan Eserdir
19)  2007, Eylül 2. Kapadokya Ulusal Şairler Buluşmasındaki Kapadokya şiir yarışmasında, üçüncülük;
10)  2008 Nisan, KUBADER Eğitim Kültür Camii ve Çevre Derneği’nin Peygamber Efendimiz S.A.V. in en güzel şekilde anlatılması ve edebiyatımıza yeni şairler ve şiirler kazandırılması gayesiyle düzenlemiş olduğu naat yarışmasında şiir yarışmasında, MANSİYON;
        Yayınlanmış Eserleri:
1) VURAL, Sergül, Naz Çiçeğim(Şiir) Geçit Yayınları/KAYSERİ, ( Mart 2002 ) 80 s.                     
2) VURAL, Sergül, Bir Günde Dört Mevsim (Şiir) Gündüz Yayınları/ANKARA, ( 2006 ) 96 s.
3) VURAL,Sergül, İncesu'dan Sesleniş (Antoloji) İncesu Belediyesi Kültür Yayınları-2 Netform Matbaacılık/KAYSERİ, (2006), 96 s,. (Mehmet SARI ile ortak çalışmadır.) 
4) VURAL, Sergül,  Süveyda (Şiir) Laçin Yayınları/ KAYSERİ, ( 2009 ) 128 s.
5) VURAL, Sergül,  Üşüyorum (Şiir) Güldestesi (Laçin Yayınları, 2010 ), Göç Hikayeleri( Melikgazi Belediyesi Kültür Yayını, 2013)
6) VURAL, Sergül, Anne Peygamber Nerede (Çocuk Kitapları) Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, (2011),
7) VURAL, Sergül, Anne Seccadem Nerede (Çocuk Kitapları),Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, (2011) Çocuk Kitapları: 
8) VURAL, Sergül,  Sızı (Mola Eserlerden Esintiler (Deneme) Şiir Vakti Yayınları, Mayıs (2015)Kitap, Ocak 2012), 
9) VURAL, Sergül, İstasyon Mahallesi Demiryolunda Zaman Yolculuğu (Araştırma),  Heyamola Yayınları Mart (2014)
10) VURAL, Sergül, Siyah Elmas, Hz. Bilâl, (Roman), Mola Kitap, (Ağustos 2012; Paradoks Yayınları, Nisan (2014)
KAYNAKLAR:
1)VURAL, Sergül, “Naz Çiçeğim” (şiir), 80 sayfa,  Geçit Yayınları, KAYSERİ, Mart 2002
2)VURAL, Sergül, “Bir Günde Dört Mevsim” (şiir), 96 sayfa, Gündüz Kitabevi Yayınları, ANKARA,Nisan, 2006
3)VURAL, Sergül, “İncesu’dan Sesleniş”, Mehmet SARI ile ortak çalışma (şiir)”, 96 sayfa, İncesu, Belediyesi Kültür Yayınları, KAYSERİ, 2006
4)VURAL, Sergül  “Süveyda” (şiir), 128 sayfa, Laçin Yayınları, KAYSERİ, 2009
5)IŞIK, İhsan, Türkiye “Yazarlar Ansiklopedisi”, Ankara 2006;
6)KUMSUZ, Nurkal “Bu Şehrin Işıkları”, Kayseri 2006 Laçin Yayınları s.145;
7)KUMSUZ, Nurkal ANASAM Şairler ve Yazarlar Sözlüğü” s.173
Haberleşme Adresi:     
Sivas Caddesi No: 62/30 Melikgazi/ KAYSERİ

Şairle haberleşmek ve kitaplarını temin etmek isteyenler bu adresten  şaire ile bağlantı kurabilir, kitaplarını temin edebilirler.  

1 yorum:

  1. Emek verilmiş, gayretle elde edilmiş başarı. Daim olsun.

    YanıtlaSil