LÜTFÜ
DEVELİ (LUTUF VELİ) ’nin
ESERLERİ
ÜZERİNE
Abdullah Çağrı ELGÜN

Canlı
bir varlık olan dilin, devamlı olarak gelişme ve değişmesi, bazı harflerin
yetersizliği veya çift fonksiyonlu oluşu, fonetik değişkenlik, dile yabancı
kelimelerin girmesi, serbest alışkanlıklar gibi görüntüler, imlâmızda bazı
çeşitliliklere sebep olmaktadır; ancak Türk imlâsı sık sık değişmesi gereken
bir sistem değildir. Kaçınılmaz farklılıkların
dışında imlâda birlik sağlanabilmesi için ISRARLA KURALLARA UYULMASI
ŞARTTIR.
Millet
olarak kalmak, zamana ve asırlara karşı
koymak, Türk dilinin gelecek kuşaklara bozulmadan ve yozlaşmadan taşınabilmesi
imlâdaki birliktelik ile mümkündür. İmlâdaki birliktelik millî güvenlikte,
millî savunmadaki birlikteliktir.
Lutuf Veli’nin aşağıdaki şiirlerinde: “İki Yüzlü”; alem, “âlem” sözleri, birincisinde sembol, minaredeki
ay; ikincisinde dünya, evren, acun, evren, elgün gibi anlamlar ifade ediyor.
Birinci sözü ikinci yerine, ikinci sözü de “âlem” birincinin yerine
kullanamazsınız. Şiirde geçen vaveyla “vâveylâ,”, ağlayış, çığlık, …vb anlamlar
ifade ediyor. Uzatma işaret, olmadığında bu mânâlarının dışına çıkılıyor.
Şurada da babanın kız kardeşi demek olan “hala” ile; devam eden zaman, an anlamlarına gelen
kelime “hâlâ”, birbirleriyle karıştırılmıştır. Böyle olunca mısrada anlatmak
istediklerimiz de bizim anlatmak istediğimiz gibi değil; cümle içindeki
kelimelerin anlattığı gibi anlaşıldığından, anlam kargaşası ve anlatım
bozukluğu meydana getirmektedir.
“Ey
aşkların eyyamı şehri hüzün”; “Bir Halin
Resmi” Şiir (Uykuda tüm alem, “âlem”, “Onu da bir
anne doğurdu, vardı annesi şimdi” şiir az sözle çok şey ifade etmek için
söylenir. Tekrarlar ise şiirdeki anlamı kuvvetlendirecekse yapılmalı.
Söylenilen bu mısradaki tekrar ise bu söylediklerimizden hiç birine uymuyor. Bu
mısrada bu tekrar anlaşılmıyor.
Şiirin anlatımdaki tekrarlar ve bu tekrarlardaki çelişkiler şiiri
okuyanı tatmin etmek yerine kafasında soru işaretleri bırakıyor. “Şair ne
söylemek istiyor?..” diye düşündürüyor. “Keşkelerle
örülmüş bir yanmışlık, yitmişlik kalabalıklar içinde” “yanmışlık,
yitmişlik” yanlış olarak ve çelişkili kullanılmış. Bu mısrada anlatılmak
istenen tam olarak söylenmiş, bitirilmiş; fakat buna şair kendisi de inanmamış
olmalı ki arkasından bir söz daha söylenmiş: “kalabalıklar içinde” denerek cümle tamamlanmağa çalışılıyor. Bu da
şiiri güçlendirmek yerine zayıflatıyor.
Sonlandırma da yanlış bir deyim söylenerek bitiriliyor.“yanmak, yitmek”
böyle bir kullanılış halk arasında: “yanmak yıkılmak; yanmak kül olmak, yanıp
tütmek…vb” olabilir; ama söz bittiğinde bile söze inanılmadığı için, tekrar
başa dönülmüş ve anlatıma yeni söz ile destek verilmek istenmiştir.
“Üstadım Şair Halil Karabulut`a İthaf
Olunur” şiirinde şair, serbest vezinden ziyade hece vezninde yazmağa devam eder ise başarılı olacağı ve zirveleri
bu yolda aşacağı izlenimi vermektedir. Bu şiir, eksikliklerinin yanında halk
aşıklık geleneğinin özelliklerini ve güzelliklerini taşımaktadır. Halk aşıkları
on birli hece vezni ile yazdığında 3+3+4= 11’li veya 6+6=11’li duraklı
Hece Vezni ile şiir söylüyorlardı. Halk
Edebiyatının yedili, sekizli, on birli
ve İslâmiyet Öncesi Türk Edebiyatında da on ikili duraklı kalıpların
kullanıldığı; Cumhuriyet Türkiye’sinde Aruz Vezni, Hece Vezni ve Serbest Veznin
de denendiğini görüyoruz.
Lutuf Veli’nin şiirlerinde de “Hece Ölçüsü ve
Serbest Tarz” ile şiir söylediğini görüyoruz. Şair Lutuf Veli, “Üstadım Şair
Halil Karabulut`a İthaf Olunur” şiirinde teknik ve imlâ hatalarını bir
tarafa bırakırsak halk aşıklarının irticalen, yani hemen oracıkta ve kolayca
söyleyişi gibi kolay, rahat, sade, açık ve tutarlı bir söyleyiş hakimdir. Demek
ki şair bu yolda devam eder ise bu konuda oldukça başarılı sayılabilecektir.
Aşağıdaki örnek bu deyişlerimizi belgelendirmektedir:
“Demişsin, azaldı
lambanın gazı. 11
Sen baharı yaşa, biz de ayazı. 11
Şöyle çık, seyreyle, dur bazı bazı. 11
Gidenlerin yolu, ırak bilesin. 11 ”
Sen baharı yaşa, biz de ayazı. 11
Şöyle çık, seyreyle, dur bazı bazı. 11
Gidenlerin yolu, ırak bilesin. 11 ”
Şairin çalakalem yazması, sık aralıklarla ve çok
yazmak için yarışmasına kimsenin bir şey diyeceği olamaz. Şüphesiz!.. Bu
acelecilik ise çalakalem yazılan eserlerdeki cümle kuruluşlarında hataya sebep
olmakta, şiirde kafiye bulmayı zorlaştırmakta ve şiirde hece sayıları
denkleştirilememektedir. Bundan dolayı kimi heceler eksik olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu ise şairin sanatını ve yazılan şiirin kalitesini
gölgelemektedir.
“Bir
ömrü sığdırdın ya bir dizeye. 11
Neler söylemişsin dünde, tazeye. 11
Şarabın tadında sunduğun bize ya. 12
Masamız dünden de çorak bilesin. 11 ”
Neler söylemişsin dünde, tazeye. 11
Şarabın tadında sunduğun bize ya. 12
Masamız dünden de çorak bilesin. 11 ”
İmlâda ve noktalamada ise hiçbir dikkat söz konusu
değildir. Bu durum, şairin şiirlerinde kullandığı sözlerin yanlış anlaşılmasına
sebebiyet vermektedir. “Hala onunla, onun`çin yaşarsın.”(Bibi, Hala; onunla
onun için yazarsın?!..) yanlışı, “Hâlâ onunla, onun’çin yazarsın” şekliyle
düzeltilebilir. Yine bu şiirde “için” sözü ölçüye uydurmak için “onun’çin”
yazılmıştır. Halk aşıklarında bu çok olmasa da zorda kalan aşıklar, hemen bir
yolunu bulup şiiri bu tür düzeltmelerle hece fazlalığından kurtarıp şiirlerinin kıymet kaybetmelerine engel
olmuşlardır. “Böyl’uzayıp gitmek” “e” sesi bilerek ve heceye uydurmak amacıyla
düşürülmüş”. Sözün aslı: böyle uzayıp gitmek; Karac’oğlan, burada da “a” sesi düşürülmüş. Sözün aslı: Karacaoğlan;
“Acep şu yerde varm’ola?” “ı” sesi düşürülmüş. Sözün aslı: “Acep şu yerde var
mı ola?” gibi.
Lutuf Veli de
bu tür bir fazlalığı hemen görmüş ve anında müdahale edebilmiştir; fakat aynı
şiirde imlâyı düzeltmeyi başaramamıştır.
“Kıblen
bildin bir mezarı koşarsın.
Hala onunla, onun`çin yaşarsın.
Saza değil belki, söze düşersin.
Gitme , yolun sonu firak bilesin.
Lambanın gazı azalsa, bitse de. 11
Ocağın seyrelse, seyrek tütse de. 11
Vaktin saatin gelip yetse de. 10
Lutuf veli sana çırak bilesin... 11 ”
Hala onunla, onun`çin yaşarsın.
Saza değil belki, söze düşersin.
Gitme , yolun sonu firak bilesin.
Lambanın gazı azalsa, bitse de. 11
Ocağın seyrelse, seyrek tütse de. 11
Vaktin saatin gelip yetse de. 10
Lutuf veli sana çırak bilesin... 11 ”
Son dörtlükte şair, şiirindeki başlangıçta gösterdiği başarıyı tamamen kaybetmiştir. Bu dörtlükte şiir daralmış, kafiye bulma ve onu gereği gibi yerleştirme güçleşmiş ve hecelerde eksikliklere varan zorlamalar meydana gelmiştir. Ayrıca İmlâ ve noktalama konusunda çok büyük yanlışlık ve hataya düşerek kendi soy ismini dahi küçük harfle yazma aceleciğine düşmüştür.
Yahya Kemal şiir için bir yazısında: “Yazdığım
şiirlerin üzerinden bazan on yıl onbeş yıl geçer. Ona bir kelime ilave etmek
için o kadar beklerim. Sonra o kelimeyi oraya korum.” Evet! O kadar olmasa da
şiir bazen zaman ister, derinlemesine düşünmek, ister. Bazan da hemen gelir,
apar topar söylersin; ama şiirde edebî bir güzellik hasıl olur. Onun için
şiirin kıvamını beklemek gereklidir inancını taşımaktayım.
“Ney`in Uykusunda” adlı şiirde hece
eksikliği küçük bir hata hemen göze batmakta ve usta şairleri inciten bir
aldırmazlık şiire ve şaire de haklı olarak kara bir leke gibi yapışmaktadır.
“Toprak kızıl yaprak sarı. 4+4=8
Sevmiyorum baharları. 4+4=8
Çıkınca daha yukarı, 4+4=8
Maviler çalar sarı. 4+3=7 ”
Sevmiyorum baharları. 4+4=8
Çıkınca daha yukarı, 4+4=8
Maviler çalar sarı. 4+3=7 ”
“İki Yüzlü, Neyin Uykusunda, Hâlâ
Yıldızlar Uzaklarda, (hala) hâlâ; Aşk Böyle Bir Şey(sen se), sense; (dinderemedim), dindiremedim,
gibi birçok imlâ ve noktalama yanlışlarını düzeltmek ve okuyucuya doğrusunu
sunmak yazarın en başta gelen görevleri arasındadır. Yoksa bunu okuyan gençlik
de: “Yazar böyle yazmış doğrusu budur.
Demek ki böyle yazılıyor.” gibi yanılgıları da böylece önlemiş oluruz.
“Dokunma
Kendime
bile geçmez hükmüm niceyim ben.13
Bin bir meşakkat, gün içinde geceyim ben. 13
Ozanın elinde saz,dilinde heceyim ben. 14
Ağlamaya halim yok dokunma telime. 13
Belki evvelden aldım derdi, kucak kucak. 13
Azraile öfkem, kaçarım köşe bucak. 13
Korkum senden yana, yine beni bulacak. 13
Bir garip eser takılmayasın yelime. 13
Hayır hasenet kalmadı ahvalim belli. 13
Ben duruldum acılardan gönül yelli. 12
Kırk beşimde dedim, yaşım...yaşarım elli. 13
Yok ki ahvalimi anlatacak kelime. 13
Bin bir meşakkat, gün içinde geceyim ben. 13
Ozanın elinde saz,dilinde heceyim ben. 14
Ağlamaya halim yok dokunma telime. 13
Belki evvelden aldım derdi, kucak kucak. 13
Azraile öfkem, kaçarım köşe bucak. 13
Korkum senden yana, yine beni bulacak. 13
Bir garip eser takılmayasın yelime. 13
Hayır hasenet kalmadı ahvalim belli. 13
Ben duruldum acılardan gönül yelli. 12
Kırk beşimde dedim, yaşım...yaşarım elli. 13
Yok ki ahvalimi anlatacak kelime. 13
Şiir hece ile
yazılıyor ise yazılıp bittikten sonra şairlerin bulunduğu bir ortamda şiir
görücüye çıkmalı, şiirin yazılış, hece, imlâ ve noktalama, kafiye uyumları açısından bir eleştiriden geçmelidir. Eğer
böyle bir imkan yoksa, bu konuda şiir bilgisine güvenilen bir şahısla konu
tartışılabilir. Eğer bu da yok ise iyi şiir yazan birine okunmalı ve
eksiklikler olup olmadığı sorularak gerekli düzeltmeler yapılmalı. Bu da yoksa
evde kendi kendimize veya evden birilerine şiir yüksek sesle okunmalıdır. Böyle
bir süzgeçten geçen şiirde, hata olsa bile şiir rayına oturmuştur. Buna rağmen
şiirde eksiklikler olmaz demek yanlış olur. Bu sebeple şiir zaman ister, sabır
ister, sürekli düzeltmek ister…
Lutuf Veli’nin
bilgi birikimi, kelime hazinesi ve söz dağarcığındaki çeşitlilik bütün ilim
adamlarının da kabul ettiği gibi şairlerin bilgi birikimi, kelime dağarcığı,
söz zenginliğinin diğer ilim adamlarına göre daha üstün olduğunun bir
belgesidir.
Lutuf Veli
şiirde değil; ama kelime zenginliği açısından bakıldığında üstün bir kabiliyet
özelliği yansıtmaktadır.
“İki
Yüzlü” vâveylâ, eyyam; “Bir Şiir Yürek
İster” tını, ağdalı, gergef, kilkit, çıkrık; “O Resim” yangı, buğu, çeşni, yürek sekmesi, tunçlaşmak; “Beni Baharlara Salma” sorguç,
yaban, tabip, zeban, çağuruban; “Gidende Ruhum” Buhara, otacı, Yarap,
Sitanbul, gülzar, işve, neşe, ilenmek; “Aşk
Böyle Bir Şey” şetaret, illâki, sefil, köstebek, keşkeş; “Kusurlu” melül, yolcu, densiz, sırlı, tekmil, küsürlü,
tapındım, çapuda, çula, zula, Kürşat, mahsurlu yol; “Kim Ağlasın” boyalı basının, parlak çocuk, harman ola, vatan
için, çileli yola, zıkkımlanmak, şarap methiyeler
düzmek, karakol, yetim, dul, kepçe,
havyar, menü, burun kıvırmak, cahil
cühelâ, yuh olsun, pislemek çanak; “Güneşi Ağlatma”
kurt, kuş, kanatma, güneş, tabiat, kızıllık, şita, yağmur, hüzün, bulutlar; “Öte Yüzü” öte yüzü, düzü, yokuşlar, aşı bazar, düşü, eteğindekine, döne, çiçekte,
kısmet derler, kesret işi, suret, naz; “Vuslat Günü” bizim ele, gül
yazıda. denkini, küsüş, deşin, kıblem değişme, çırıl çıplak, bil cümle, günahım,
lime, zehir, döşün.“Evvelin Gizli” kum tanesi, halikin rüyası. ,hakikat hanesi, maşuk,
nafile, aşk meyhane, denizin deryaların işvesi, Ademin, karhanesi, evvelin, bakışın
kızıl fırtınada, alaimi seman, şeylâ, gönül keşanesinde; “Toprak” Beşer, ölüm edildik, kün, nebi , veli, evveli,
Veysel, aşina; “Sitem Pınarlar” hazan, devir, hasret, sofra, garip, dikenler,
kanatır, gülzarın, uyku, mehtap...yıldızlar, lambası, bölük pörçük, meyletmiş,
garaz, arzı, arazım, nar-ı dil. “Sabır” kıblemi,
nemalanırız, döngüsü dem tutmak, mayamızda, kün, Halikin derdi
sine-i aşka, gölgeleri, sararıp, üşümesi, titremesi, susmak, duman renginde hayaller, buğulu bakışlarım, “Yeşil Bakışlarında” kızılla, sevişirim, ufka bir enginlik, cevvaldi yürek, kan kusmak, fukara, Mecnûn, riya, gizem, ruh, küsüm, yine sarı bizim gibi.
sine-i aşka, gölgeleri, sararıp, üşümesi, titremesi, susmak, duman renginde hayaller, buğulu bakışlarım, “Yeşil Bakışlarında” kızılla, sevişirim, ufka bir enginlik, cevvaldi yürek, kan kusmak, fukara, Mecnûn, riya, gizem, ruh, küsüm, yine sarı bizim gibi.
KAYNAKÇA :
1.
Mimar Nihat KIYAT, Edebî Âbideler:
Altıncı Kısım, II.Baskı, İstanbul-1937.
2.
Mehmet Behçet YAZAR, Edebiyatçılarımız ve
Türk Edebiyatı, İstanbul- 1938
3.
Mehmet KAPLAN, Cumhuriyet Devri Türk
Şiiri, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayınları:7, İstanbul-1973, s.5-8
4.
İlhan GEÇER, Cumhuriyet Döneminde Türk
Şiiri,Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.785,Ankara-1987,s.140-143
5. Mehmet KAPLAN, Tevfik Fikret ve Şiiri, Türkiye
Yayınevi, İstanbul-1946, s.149
6. Abdullah Çağrı ELGÜN, "Türk Dili”, (Genişletilmiş İkinci Baskı)
Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2001;
7 (Edebiyat Üzerine Düşünceler(Çev.Sevim Kantarcıoğlu),
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara-1983, s.145)
8.(KAFİYE, Edebiyâta Dâir,
Yahya Kemal Enstitüsü Yayınları, İstanbul-1971, s.135)
9. Abdullah Çağrı ELGÜN, "Edebî
Sanatlar”, (Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2000);
10. Lutuf
Veli, (http://www.hikayeler.net/yazarlar/1570/lutuf-veli#xyazargosterim)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder