15 Ekim 2016 Cumartesi

LÜTFÜ DEVELİ (LUTUF VELİ) ’nin ESERLERİ ÜZERİNE Abdullah Çağrı ELGÜN

LÜTFÜ DEVELİ (LUTUF VELİ) ’nin 

ESERLERİ ÜZERİNE                            
                      Abdullah Çağrı ELGÜN 

Lutuf Veli çok yazan bir sanat yolcusu. Bununla birlikte yazdıkları şiir ve yazıların çoğunda imlâ ve noktalama kurallarını uygulamada çok büyük yanlışlıklar var. Bu durum mısra ve cümlelerin anlaşılmasını zorlaştırdığı gibi Türkçenin kurallarını eksiksiz uygulama konusunda da eksiklikler meydana getirmektedir. Çok yazmak elbette güzel ve önemli bir husustur; ama yazılan yazılar yanlışsız olmalı ve o eseri okuyanlar okuduğunu anlamalı, anladığından mânâlar çıkarabilmelidir. Bir Fransız yazarı: “Yirmi bin yıl sonra okunmayacağımı bilseydim, elime kalemi almazdım.” diyor.

Canlı bir varlık olan dilin, devamlı olarak gelişme ve değişmesi, bazı harflerin yetersizliği veya çift fonksiyonlu oluşu, fonetik değişkenlik, dile yabancı kelimelerin girmesi, serbest alışkanlıklar gibi görüntüler, imlâmızda bazı çeşitliliklere sebep olmaktadır; ancak Türk imlâsı sık sık değişmesi gereken bir sistem değildir. Kaçınılmaz farklılıkların  dışında imlâda birlik sağlanabilmesi için ISRARLA KURALLARA UYULMASI ŞARTTIR.
Millet olarak kalmak, zamana ve asırlara  karşı koymak, Türk dilinin gelecek kuşaklara bozulmadan ve yozlaşmadan taşınabilmesi imlâdaki birliktelik ile mümkündür. İmlâdaki birliktelik millî güvenlikte, millî savunmadaki birlikteliktir.
Lutuf Veli’nin aşağıdaki şiirlerinde: “İki Yüzlü”; alem, “âlem” sözleri, birincisinde sembol, minaredeki ay; ikincisinde dünya, evren, acun, evren, elgün gibi anlamlar ifade ediyor. Birinci sözü ikinci yerine, ikinci sözü de “âlem” birincinin yerine kullanamazsınız. Şiirde geçen vaveyla “vâveylâ,”, ağlayış, çığlık, …vb anlamlar ifade ediyor. Uzatma işaret, olmadığında bu mânâlarının dışına çıkılıyor. Şurada da babanın kız kardeşi demek olan “hala”  ile; devam eden zaman, an anlamlarına gelen kelime “hâlâ”, birbirleriyle karıştırılmıştır. Böyle olunca mısrada anlatmak istediklerimiz de bizim anlatmak istediğimiz gibi değil; cümle içindeki kelimelerin anlattığı gibi anlaşıldığından, anlam kargaşası ve anlatım bozukluğu meydana getirmektedir.
“Ey aşkların eyyamı şehri hüzün”; “Bir Halin Resmi” Şiir (Uykuda tüm alem, “âlem”, “Onu da bir anne doğurdu, vardı annesi şimdi” şiir az sözle çok şey ifade etmek için söylenir. Tekrarlar ise şiirdeki anlamı kuvvetlendirecekse yapılmalı. Söylenilen bu mısradaki tekrar ise bu söylediklerimizden hiç birine uymuyor. Bu mısrada bu tekrar anlaşılmıyor.
   
Şiirin anlatımdaki tekrarlar ve bu tekrarlardaki çelişkiler şiiri okuyanı tatmin etmek yerine kafasında soru işaretleri bırakıyor. “Şair ne söylemek istiyor?..” diye düşündürüyor. “Keşkelerle örülmüş bir yanmışlık, yitmişlik kalabalıklar içinde” “yanmışlık, yitmişlik” yanlış olarak ve çelişkili kullanılmış. Bu mısrada anlatılmak istenen tam olarak söylenmiş, bitirilmiş; fakat buna şair kendisi de inanmamış olmalı ki arkasından bir söz daha söylenmiş: “kalabalıklar içinde” denerek cümle tamamlanmağa çalışılıyor. Bu da şiiri güçlendirmek yerine zayıflatıyor.  Sonlandırma da yanlış bir deyim söylenerek bitiriliyor.“yanmak, yitmek” böyle bir kullanılış halk arasında: “yanmak yıkılmak; yanmak kül olmak, yanıp tütmek…vb” olabilir; ama söz bittiğinde bile söze inanılmadığı için, tekrar başa dönülmüş ve anlatıma yeni söz ile destek verilmek istenmiştir.

“Üstadım Şair Halil Karabulut`a İthaf Olunur” şiirinde şair, serbest vezinden ziyade hece vezninde yazmağa  devam eder ise başarılı olacağı ve zirveleri bu yolda aşacağı izlenimi vermektedir. Bu şiir, eksikliklerinin yanında halk aşıklık geleneğinin özelliklerini ve güzelliklerini taşımaktadır. Halk aşıkları on birli hece vezni ile yazdığında 3+3+4= 11’li veya 6+6=11’li duraklı Hece  Vezni ile şiir söylüyorlardı. Halk Edebiyatının  yedili, sekizli, on birli ve İslâmiyet Öncesi Türk Edebiyatında da on ikili duraklı kalıpların kullanıldığı; Cumhuriyet Türkiye’sinde Aruz Vezni, Hece Vezni ve Serbest Veznin de denendiğini görüyoruz.

Lutuf Veli’nin şiirlerinde deHece Ölçüsü ve Serbest Tarz” ile şiir söylediğini görüyoruz. Şair Lutuf Veli, “Üstadım Şair Halil Karabulut`a İthaf Olunur” şiirinde teknik ve imlâ hatalarını bir tarafa bırakırsak halk aşıklarının irticalen, yani hemen oracıkta ve kolayca söyleyişi gibi kolay, rahat, sade, açık ve tutarlı bir söyleyiş hakimdir. Demek ki şair bu yolda devam eder ise bu konuda oldukça başarılı sayılabilecektir. Aşağıdaki örnek bu deyişlerimizi belgelendirmektedir:

Demişsin, azaldı lambanın gazı.      11
Sen baharı yaşa, biz de ayazı.            11
Şöyle çık, seyreyle, dur bazı bazı.      11
Gidenlerin yolu, ırak bilesin.              11 ”

Şairin çalakalem yazması, sık aralıklarla ve çok yazmak için yarışmasına kimsenin bir şey diyeceği olamaz. Şüphesiz!.. Bu acelecilik ise çalakalem yazılan eserlerdeki cümle kuruluşlarında hataya sebep olmakta, şiirde kafiye bulmayı zorlaştırmakta ve şiirde hece sayıları denkleştirilememektedir. Bundan dolayı kimi heceler eksik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ise şairin sanatını ve yazılan şiirin kalitesini gölgelemektedir. 

“Bir ömrü sığdırdın ya bir dizeye.     11
Neler söylemişsin dünde, tazeye.      11
Şarabın tadında sunduğun bize ya.    12
Masamız dünden de çorak bilesin.    11 ”

İmlâda ve noktalamada ise hiçbir dikkat söz konusu değildir. Bu durum, şairin şiirlerinde kullandığı sözlerin yanlış anlaşılmasına sebebiyet vermektedir. “Hala onunla, onun`çin yaşarsın.”(Bibi, Hala; onunla onun için yazarsın?!..) yanlışı, “Hâlâ onunla, onun’çin yazarsın” şekliyle düzeltilebilir. Yine bu şiirde “için” sözü ölçüye uydurmak için “onun’çin” yazılmıştır. Halk aşıklarında bu çok olmasa da zorda kalan aşıklar, hemen bir yolunu bulup şiiri bu tür düzeltmelerle hece fazlalığından kurtarıp  şiirlerinin kıymet kaybetmelerine engel olmuşlardır. “Böyl’uzayıp gitmek” “e” sesi bilerek ve heceye uydurmak amacıyla düşürülmüş”. Sözün aslı: böyle uzayıp gitmek; Karac’oğlan, burada da  “a” sesi düşürülmüş. Sözün aslı: Karacaoğlan; “Acep şu yerde varm’ola?” “ı” sesi düşürülmüş. Sözün aslı: “Acep şu yerde var mı ola?” gibi.

Lutuf  Veli de bu tür bir fazlalığı hemen görmüş ve anında müdahale edebilmiştir; fakat aynı şiirde imlâyı düzeltmeyi başaramamıştır.
“Kıblen bildin bir mezarı koşarsın.
Hala onunla, onun`çin yaşarsın.
Saza değil belki, söze düşersin.
Gitme , yolun sonu firak bilesin.

Lambanın gazı azalsa, bitse de.         11
Ocağın seyrelse, seyrek tütse de.       11
Vaktin saatin gelip yetse de.              10
Lutuf veli sana çırak bilesin...            11 ”

Son dörtlükte şair, şiirindeki başlangıçta gösterdiği başarıyı tamamen kaybetmiştir. Bu dörtlükte şiir daralmış, kafiye bulma ve onu gereği gibi yerleştirme güçleşmiş ve hecelerde eksikliklere varan zorlamalar meydana gelmiştir. Ayrıca İmlâ ve noktalama konusunda çok büyük yanlışlık ve hataya düşerek kendi soy ismini dahi küçük harfle yazma aceleciğine düşmüştür.

Yahya Kemal şiir için bir yazısında: “Yazdığım şiirlerin üzerinden bazan on yıl onbeş yıl geçer. Ona bir kelime ilave etmek için o kadar beklerim. Sonra o kelimeyi oraya korum.” Evet! O kadar olmasa da şiir bazen zaman ister, derinlemesine düşünmek, ister. Bazan da hemen gelir, apar topar söylersin; ama şiirde edebî bir güzellik hasıl olur. Onun için şiirin kıvamını beklemek gereklidir inancını taşımaktayım.

“Ney`in Uykusunda” adlı şiirde hece eksikliği küçük bir hata hemen göze batmakta ve usta şairleri inciten bir aldırmazlık şiire ve şaire de haklı olarak kara bir leke gibi yapışmaktadır.

“Toprak kızıl yaprak sarı.       4+4=8
Sevmiyorum baharları.           4+4=8
Çıkınca daha yukarı,              4+4=8
Maviler çalar sarı.                   4+3=7 ”
“İki Yüzlü, Neyin Uykusunda, Hâlâ Yıldızlar Uzaklarda, (hala) hâlâ; Aşk Böyle Bir Şey(sen se), sense; (dinderemedim), dindiremedim, gibi birçok imlâ ve noktalama yanlışlarını düzeltmek ve okuyucuya doğrusunu sunmak yazarın en başta gelen görevleri arasındadır. Yoksa bunu okuyan gençlik de: “Yazar böyle yazmış doğrusu budur. Demek ki böyle yazılıyor.” gibi yanılgıları da böylece önlemiş oluruz.

“Dokunma

Kendime bile geçmez hükmüm niceyim ben.13
Bin bir meşakkat, gün içinde geceyim ben.   13
Ozanın elinde saz,dilinde heceyim ben.        14
Ağlamaya halim yok dokunma telime.          13

Belki evvelden aldım derdi, kucak kucak.    13
Azraile öfkem, kaçarım köşe bucak.              13
Korkum senden yana, yine beni bulacak.      13
Bir garip eser takılmayasın yelime.                13

Hayır hasenet kalmadı ahvalim belli.             13
Ben duruldum acılardan gönül yelli.             12
Kırk beşimde dedim, yaşım...yaşarım elli.     13
Yok ki ahvalimi anlatacak kelime.                 13

Şiir hece ile yazılıyor ise yazılıp bittikten sonra şairlerin bulunduğu bir ortamda şiir görücüye çıkmalı, şiirin yazılış, hece, imlâ ve noktalama, kafiye uyumları  açısından bir eleştiriden geçmelidir. Eğer böyle bir imkan yoksa, bu konuda şiir bilgisine güvenilen bir şahısla konu tartışılabilir. Eğer bu da yok ise iyi şiir yazan birine okunmalı ve eksiklikler olup olmadığı sorularak gerekli düzeltmeler yapılmalı. Bu da yoksa evde kendi kendimize veya evden birilerine şiir yüksek sesle okunmalıdır. Böyle bir süzgeçten geçen şiirde, hata olsa bile şiir rayına oturmuştur. Buna rağmen şiirde eksiklikler olmaz demek yanlış olur. Bu sebeple şiir zaman ister, sabır ister, sürekli düzeltmek ister…

Lutuf Veli’nin bilgi birikimi, kelime hazinesi ve söz dağarcığındaki çeşitlilik bütün ilim adamlarının da kabul ettiği gibi şairlerin bilgi birikimi, kelime dağarcığı, söz zenginliğinin diğer ilim adamlarına göre daha üstün olduğunun bir belgesidir.
Lutuf Veli şiirde değil; ama kelime zenginliği açısından bakıldığında üstün bir kabiliyet özelliği yansıtmaktadır.

“İki Yüzlü” vâveylâ, eyyam; “Bir Şiir Yürek İster” tını, ağdalı, gergef, kilkit, çıkrık; “O Resim” yangı, buğu, çeşni, yürek sekmesi, tunçlaşmak; “Beni Baharlara Salma” sorguç, yaban, tabip, zeban, çağuruban“Gidende Ruhum” Buhara, otacı, Yarap, Sitanbul, gülzar, işve, neşe, ilenmek; “Aşk Böyle Bir Şey” şetaret, illâki, sefil, köstebek, keşkeş; “Kusurlu” melül, yolcu, densiz, sırlı, tekmil, küsürlü, tapındım, çapuda, çula, zula, Kürşat, mahsurlu yol; Kim Ağlasın” boyalı basının, parlak çocuk, harman ola, vatan için, çileli yola, zıkkımlanmak, şarap  methiyeler  düzmek, karakol, yetim, dul, kepçe, havyar, menü, burun kıvırmak,  cahil cühelâ, yuh olsun, pislemek çanak; “Güneşi Ağlatma” kurt, kuş, kanatma, güneş, tabiat, kızıllık, şita, yağmur, hüzün, bulutlar; “Öte Yüzü” öte yüzü, düzü, yokuşlar,  aşı bazar, düşü, eteğindekine, döne, çiçekte, kısmet derler, kesret işi, suret, naz; “Vuslat Günü” bizim ele, gül yazıda. denkini, küsüş, deşin, kıblem değişme, çırıl çıplak, bil cümle, günahım, lime, zehir, döşün.“Evvelin Gizli” kum tanesi, halikin rüyası. ,hakikat hanesi, maşuk, nafile, aşk meyhane, denizin deryaların işvesi, Ademin, karhanesi, evvelin, bakışın kızıl fırtınada, alaimi seman, şeylâ, gönül keşanesinde; “Toprak” Beşer, ölüm edildik, kün, nebi , veli, evveli, Veysel, aşina; “Sitem Pınarlar” hazan, devir, hasret, sofra, garip, dikenler, kanatır, gülzarın, uyku, mehtap...yıldızlar, lambası, bölük pörçük, meyletmiş, garaz, arzı, arazım, nar-ı dil. “Sabır” kıblemi, nemalanırız, döngüsü  dem tutmak, mayamızda, kün, Halikin derdi
sine-i aşka, gölgeleri, sararıp, üşümesi, titremesi, susmak, duman renginde hayaller, buğulu bakışlarım, “Yeşil Bakışlarında” kızılla, sevişirim, ufka bir enginlik, cevvaldi yürek, kan kusmak, fukara, Mecnûn, riya, gizem, ruh, küsüm, yine sarı bizim gibi.

    KAYNAKÇA :
1. Mimar Nihat KIYAT, Edebî Âbideler: Altıncı Kısım, II.Baskı, İstanbul-1937.
2. Mehmet Behçet YAZAR, Edebiyatçılarımız ve Türk Edebiyatı, İstanbul- 1938
3. Mehmet KAPLAN, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Yayınları:7, İstanbul-1973, s.5-8
4. İlhan GEÇER, Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri,Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.785,Ankara-1987,s.140-143
5. Mehmet KAPLAN, Tevfik Fikret ve Şiiri, Türkiye Yayınevi, İstanbul-1946, s.149
6. Abdullah Çağrı ELGÜN,  "Türk Dili”, (Genişletilmiş İkinci Baskı) Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2001;
7 (Edebiyat Üzerine Düşünceler(Çev.Sevim Kantarcıoğlu), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara-1983, s.145)
8.(KAFİYE, Edebiyâta Dâir, Yahya Kemal Enstitüsü Yayınları, İstanbul-1971, s.135)
9. Abdullah Çağrı ELGÜN, "Edebî Sanatlar”, (Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2000);

10. Lutuf Veli, (http://www.hikayeler.net/yazarlar/1570/lutuf-veli#xyazargosterim)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder