ŞEHMUZ ÇİÇEK’İN HAYATI
ve ESERLERİ ÜZERİNE
Abdullah Çağrı ELGÜN
HAYATI:

Ağustos, 2002 yılında “YASAK” adı ile çıkardığı ilk şiir kitabının
altıncı sayfasında: Taha ilkokulunda iken öğretmenin sınıfa: “Bahar üzerine bir şiir yazın.” Dediğini
bunun üzerine bütün sınıfın şiire konsantre olarak baharla ilgili şiirler yazdığını
ve kendi şiirinin bütün sınıftakilerin şiirleri içerisinde beğenilerek takdir
topladığını belirtir. Bunun üzerine o günden sonra içinde bir şiir yazma
kabiliyetinin olduğuna inandığı halde, şiir yazmadığını; ancak TYB (Türkiye
Yazarlar Birliği) Kayseri Şube Başkanı Sn. Hüseyin TÜRKMEN’in bir gün
kendisine, kendi yazdığı bir şiir kitabı hediye ettiğini ve bunu okuduktan
sonra şiire karşı merakının oluştuğunu ve ondan sonra şiir yazmaya başladığını
anlatmaktadır
Kitabına isim olarak koyduğu şiir:
YASAK
Gebeler oldu kürtaj,
Anadan doğmak YASAK
Şoförler içmiş sarhoş.
Yollara çıkmak YASAK
Tek gözlü ev barınak,
El yağlı, paça ıslak.
On yaşta olduk çırak,
Bize okumak YASAK.
Her şey yarım yamalı,
Cevaplar hep “ama”lı,
Anlatımlar imâlı,
Bir şey anlamak YASAK.
İcat oldu internet,
Aşk değişti, oldu çet,
Bir sevgi, bin ihanet,
Kalpten inanmak YASAK..
İMF pazarlıkta,
Ürüne geldi kota,
Çiftçiler ağlamakta,
Tarla sulamak YASAK...
Derler
örtülü yobaz,
Okulda Allah olmaz.
Fuhuşa yok itiraz,
İnançlı olmak YASAK
Ölü tabutta ezik,
Bekler manevî azık.
Çalarlar davul müzik,
Bir dua almak YASAK. (ÇİÇEK, Şehmuz.”YASAK”
s.1-2)
ŞİİRLERİNDEN ÖRENEKLER:
Memleketin garip duruma değinerek, bunun
nasıl bir adalet olduğunu, azınlığın gülerken çoğunluğun ağladığını;
bunun nasıl bir memleket ki diyerek hayıflandığı; ve Batı sönerken Doğu’nun
ağladığını anlatır.
Vatanın ihmal edildiğini, kanun ve kuraların ihlâl
edildiğini; ve bunların bizde dururken dışarıdan ithal edildiğini anlatır.
Bu nasıl adalet böyle kardeşim?
Azı gülerken, çoğu ağlıyor
Bu nasıl memleket böyle kardeşim?
Batı sönerken Doğu ağlıyor.
Yıllarca, bu vatan ihmal edilmiş.
Kanunlar, kurallar, ihlâl edilmiş;
Ve bizde varken, ithal edilmiş.
Maden işlenmemiş dağı ağlıyor.
Dayılar, yeğenler çiftliği sanki,
Çalışmak istersin iş bulaman ki,
Bu vatan artık öyle vatan ki,
Ölüsü kurtulmuş sağı ağlıyor. (ÇİÇEK,
Şehmuz.”YASAK” s.4)
Şair halkın dertlerinin içerisine
öylesine girmiş, halkla öylesine iç içe yaşıyor ki çok iyi bir şekilde devlete
gelir sağlayan kurumların dahi özelleştirilmesi, bu vesile ile işini kaybeden
işçilerin durumu. İşsizler ordusuna katılarak çığ gibi büyüyen açlar
ordusu...
Başa geçerek ben sizden biriyim diye
seçilen vekillerin ve hele hele bakan olanların halkı hiçe sayan tavırları vatandaşın
canına tak etmektedir. Şair ÇİÇEK bu duruma dayılar, yeğenler çiftliği olarak
bakmakta, iş aradıkları halde iş bulamayan insanların durumlarını anlattır.
Böyle bir vatanda sağ kalanların acı ve ıstırap içerisinde ağladıklarını; fakat
ölenlerin kurtulduğunu anlatarak memleketin içinde bulunduğu çıkmazı ve devlet
büyüklerinin bu ülkeyi nasıl çıkmaza sürüklemiş olduklarını göz önüne serer.
Gençlerin işsizlikten kurtulmak için iyi bir
meslek sahibi olarak mezun oldukları, yüksek okul bitirdikleri hatta konusunda
yüksek lisans yaptıkları halde iş bulamayan gençlerin içine düştüğü bunalımları
ortaya koyar..
İSTANBUL
Yedi tepe değil artık yetmiş tepedir
Kar yağsa yere düşmez, insanları perdedir.
Kim görmüşse şaşırmış, hayrete düşmüş.
Bu kadar insanın ekmeği, rızkı nerededir?
Hey gidi İstanbul, hey gidi koca şehir!
Kimine ilaç oldun, kimine zehir.
Farklı renkler, kültürler sende toplanmış,
Bir yanın küfür kokuyor, bir yanın tekbir.
Ne kadar da çoktur, senin gökdelenlerin
Bir de gökleri delen o minarelerin.
Şairlere, yazarlara hep ilham olmuş,
Üsküdar’ın, Beyazıt’ın, Tophane’lerin.
Boğazın üstünde köprülerin kolyedir,
Sen tarih kokarsın, tarihler hep sendedir.
Masmavi denizin bir iniştir bir çıkış
Martıları şarkı, dağları bestedir. (ÇİÇEK,
Şehmuz.”YASAK” s.18)
EZANLAR
Günde beş vakit okunur,
Şu Ezanlar şu Ezanlar
Yüreğe, ruha dokunur,
Şu Ezanlar, şu Ezanlar.
Allahü Ekber sedâsı
Siler gönüllerden pası,
Müminler’in parolası,
Şu Ezanlar, şu Ezanlar.
Asırlardır bıktırmayan,
Biri güneş biri Ezani
Müminleri safa dizen
Şu Ezanlar, şu Ezanlar.
Çan ne demek, boru nedir?
Davul zurna, arı nedir?
Bütün seslerden yücedir
Şu Ezanlar, şu Ezanlar. (ÇİÇEK,
Şehmuz.”YASAK” s.63)
DELİ
Deliye her gün bayram,
Ben de bayram yapsaydım.
Cennette yeri sağlam,
Ah, bir deli olsaydım!
Deliler her gün güler
Keşke ağlamasaydım.
Ne dert bilir ne keder,
Ah, bir deli olsaydım!
Allah’ım huzurunda,
Tek mahcup olmasaydım,
Hayatın baharında,
Ah, bir deli olsaydım!
Sokakta köşelerde,
Dengesiz konuşsaydım,
Suali yok Mahşer’de
Ah, bir deli olsaydım! (ÇİÇEK,
Şehmuz.”YASAK” s.66)
GÖNLÜMDEKİ ÜŞ SEVDA
Şu benim gönlümdeki üç sevda:
Biri sen, biri memleket biri Hüdâ,
Sen hayâlde, rüyada,
Memleket hatırada;
Ve Hüdâ: her nefeste her lokmada, her
suda...
Şu benim gönlümdeki üç yanık:
Biri sen, biri memleket biri Hâlık,
Sen kalbimde bir ılık,
Memleket bir dalgınlık;
Ve Hâlık: Tüm canlıda tüm doğada, ustalık
Şu benim gönlümdeki üç ferah:
Biri sen biri memleket biri Allah,
Sen nefes açıcı ah!
Memleket mekan, dergâh;
Ve Allah: Dize tâkat, cana hayat; ve felâh (ÇİÇEK,
Şehmuz.”YASAK” s.89)
ONUN GİBİSİN
Bazen yürekler: “ Küt, küt! ” atar ya?
Sen o atışların tek sebebisin
Sıcacık toprağa yağmur yağar ya?
İnan ki içimde onun gibisin.
İnsanlar değerli bir şey saklar ya?
Sen benim kalbimde öyle gibisin.
Güneş ufuktan öyle doğar ya?
İnan ki içimde onun gibisin.
Sensiz gözümde hiçtir bu dünya,
Sen bana her şeyden çok kıymetlisin
İnsan sevinçten bazen ağlar ya?
İnan ki içimde onun gibisin
Gözümde hayâl, uykuda rüya,
Bütün hayatımı süslemelisin
Baharda bahçeler güzel kokar ya?
İnan ki içimde onun gibisin
Şelâlede soğuk sular çağlar ya?
Sen yüreğimde bir aşkın yelisin.
Bir fidan yapraktan yeni çıkar ya?
İnan ki içimde onun gibisin. (ÇİÇEK,
Şehmuz.”YASAK” s.92)
KİTAP HAKKINDA
Birinci kitabın baskı ciltleme ve kağıt kalitesi, ikinci kitap
incelendiğinde daha orijinal güzel ve çekici. Kitap dışarıdan göründüğünde de
adeta: “BENİ AL” diye yüzünüze bakıyor. Güzel bir ciltleme ve kolay kolay
yırtılmayacak cinsten kapağa bir de selofon geçirilmiş ki kapağın yüzünü güzel
gösteriyor.
Birinci kitapta masraftan kaçılmamış birinci hamur beyaz kağıt
kullanılmış. Arka kapakta bulunan “YASAK” şiiri kitabın daha ele alınır alınmaz
bir şiir kitabı olduğunu herkese duyuruyor. Bu bakımdan da mesaj veren bir
kitap görünümünde.
Şair hakkındaki bilgiyi kitabın giriş sayfasında görebiliyoruz. Bu
sanatçıyı tanıtmak için yeterli değil ise de kısa bir bilgi vermektedir.
EDEBÎ KİŞİLİĞİ:
Hayatı seven hayata İslâm duyuş düşünüz ve Mistizminin görüş, düşünüş ve
anlayışı ile bakan bir halk adamı. Onun şiirlerindeki her bir mısra, hayatın
içinden hayatın yaşanmış deney ve tecrübelerinin satırlara yansıması olarak
görülür. Yazdığı şiirin konu başlıklarının hepsi yaşanan acıların, sevinçlerin,
bayramların, açlığın, tokluğun, parasızlığın, zenginliğin çocukluğun,
gençliğin, orta yaşlılığın, ihtiyarlığın sıkıntıları deney ve tecrübelerinden ibarettir.
O memleketin dört bir yanından yansıyan ıstırapları gönlünde hisseder,
izler, gözlemler, görür, sentezler ve
halkın sesini, duygularını duyuramadığı sesine tercüman olarak terennüm eder ve
şiirlerine yansıtır.
Şiirleri, toplumun derlerinin sıkıntılarının kendi gönlüne yansıyan
ışıkları, layihalarından ibarettir.
O her dem yenidir. Şiirlerinde orijinal buluşlar ona hastır. Şehmuz ÇİÇEK
serbest tarz şiirle birlikte hece de yazıyor. Elimizde iki kitabı da bulunuyor.
Şair şiiri yeni bir anlayış duyuş ve düşünüşle mısralaştırıyor. Şiirlerinin
kimilerinin sonucunu kestirmek mümkün olmuyor. Her bölüm bizi başka sürprizle
karşılıyor.
Şiirlerinde kullandığı dilde sade, açık ve kolay bir söyleyiş hakimdir.
ŞİİRLERİNDEKİ
KONU ZENGİNLİĞİ
Şehmuz ÇİÇEK şiirlerinin tamamında
hem serbest hem de heceyi deniyor. Konu bulmada sıkıntı çekmeyen sanatçı,
mahalledeki fırıncı, sokaktaki dilenci, hamal, işçi, camilerimiz, orada okunan
ezanlar, okullarımız, Allah, Peygamber ve hayata dair her şeyi şiirin konusu
olarak seçiyor.
Şiirlerinde bu konuları öylesine
bir bütünlük ve gerçeklik içerisinde veriyor ki sanki sizi bulunmuş olduğunuz
mekândan alıp başka diyarlarda başka başka
karakterlerde başka gezer gibi oluyorsunuz.
Şiirlerinde kullandığı Türkçe
halkın çarşıda pazarda, sokakta kullandığı açık ve sade ve halk deyişleri
olması sebebiyle hemen dikkat çekiyor.
Şair şiirlerindeki yeniliklerle
adeta bir oya örüyor.
KİTABA ELEŞTİRİ:
Bütün kitaplarda görülen, bariz hataları bu kitapta da yeterinden fazla
görmek mümkün oluyor. Kitapta imlâ ve noktalama rafa kaldırılmış. Kısaca imlâ
ve noktalama, büyük harf küçük harf, işaretlerin yerli yerinde kullanımına hiç
dikkat edilmediği görülüyor.
Arka kapakta yer alan ve kitaba adını veren “YASAK” şiirine, (ÇİÇEK, Şehmuz.”YASAK” s.1-2) kitabın
hem içinde hem dışında olmak üzere iki
yerde yer verilerek tekrarlanmıştır.
Kitabın arka iç sayfalarında da bir kısım şiir kitaplarında görülen
reklamlara yer veriliyor. Bu ise kitabın ciddiyetine gölge düşürerek adeta
gazete kağıdı gibi kitabı kıymetsizleştiriyor.
Kitapta dört sayfa bu reklama ayrılarak kitaba bir eziyet yapılıyor.
Kitabın orjinalliği böylece kayboluyor.
Kitabın girişinde ilk sayfa boş bırakılmış bu güzel olmakla birlikte, ilk
sayfaya yazarın adı soyadı yazılıp büyük bir boşluk bırakıldıktan sonra en alt
tarafına: Birinci Baskı, baskı âdeti, yılı ve basıldığı yer yazılmalıdır.
Böylece üst tarafa sanatçı kitabını imzaladığı kişiye rahatlıkla birkaç söz
yazabilecek ve araştırma ve eleştirmenler de bu kitabın hangi yılda ne kadar
çıkarılmış olduğunu görebileceklerdir.
Şairin kitabında bu duruma üçüncü sayfada yer verilmek istense de bu tam
olarak yansıtılamamış. Şiir kitabının ismi aşırı bir büyüklükte yazılarak iki
tire işaretinin arasına (-şiir-) şeklinde yazılmıştır ki bu büyük bir
yanlışlıktır. Böyle bir durum ancak oranlı olarak iki parantez işareti arasında
yapılmalıdır.
Bütün bu yazıların altına da bizim istediğimiz baskı yeri ve tarihi
yazılmış; ancak baskı adeti yazılmamıştır.
Dördüncü sayfada sanatçının bir adresi, meil adresi ve daimi irtibat
telefonlarına, kitabı isteme adreslerine, matbaa, basıldığı yeri dizgi, baskı,
mizanpaj, tashihçi, kapak tasarım …vb.lerine de yer verilmelidir. Bunların bir
kısmı ise yine gözden kaçırılıyor.
Yukarıda bahsedilenlerin sanatçıyı tanıtmak, kitabı araştırmacıların,
yıllık yazarlarının, edebiyat tarihçilerinin, kütüphane katologcularının,
bibliyografya yazarlarının ilgisine, araştırmasına hazır etmek için, gerekli
bir ihtiyaç olduğunu söylemeliyiz.
Kitabın giriş bölümünde ve kitabın tamamında geçen: : Bağlaçlar, “ama,
fakat, çünkü, böyle, böylece, … “ gibi bağlaçlardan sonra birinci cümle
bittikten sonra noktalı virgül kullanılıp (;) ikinci cümleye küçük harfle
başlanmalıdır. (Birici paragraf: Şairlik okumakla değil ama okumak…), Doğrusu: Şairlik okumakla değil; ama
okumak… Aynı paragraf ikinci cümle: (..en mükemmelini yazacağımdan emindim. Ama
genelde…) Doğrusu: ...en mükemmelini yazacağımdan emindim; ama
genelde… gibi.
s.2(“Yasak” şiiri), manevi(manevî); s.3 (“Kudret” şiiri), melek(Melek);
s. 5, kâbeye(Kâbe’ye); s. (“Sabır Yarap”
şiiri, 6,7, yarâp (Yârap); …vb gibi. Kısaca kitapta imlâ ve noktalamaya yeteri
kadar dikkat etmek, kitabı okuyan okuyuculara ve ana dilimiz Türkçeye hürmet,
hizmet etmek bakımlarından her bir işareti yerli yerine oturtmak, bir vatan
savunması gibi, sınırda nöbet bekleyen bir asker gibi kutsal bir görevi yerine
getirmek kadar önemli ve gereklidir.
İkinci
kitabı:
“Ağlamanın Ardından”
KİTABA ELEŞTİRİ:
Birinci kitapta söylenen şeyleri ikinci kitapta da tekrarlamaya gerek
yoktur. Sanatçı birinci kitabın tecrübesizliğini üzerinden atmış, ikinci
kitapta deney tecrübe ve bilgi sahibi olmuştur demek istesek de bu deney ve
tecrübeyi bu kitapta da göremiyoruz.. Üstelik kitap “Edebiyat Yolcuları” adı
verilen bir grup tarafından çıkartılıyor. Düzeltmeleri ise Türkçe bilgisine
güvendiğimiz bir öğretmen tarafından yapılmış olmasına rağmen aynı
yanlışlıkların bu sayfalara da yansıtılmış olduğunu üzülerek belirtmek
zorundayım.
Şair bu kitabını üç bölüme ayırıyor: .”AĞLAMANIN
ARDINDAN”, bölümünde toplam otuz beş şiir yer alıyor. “SIRLARIM MISRALARDA”, bölümünde yirmi beş şiir; “YENİLDİM BABA” bölümünde ise on üç şiire yer veriyor.
ŞİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
SON
Sonbaharda doğmuşum,
Sonbaharın son ayında,
Kasımın son gününde.
Ben Bir SONUM…
Yirminci asrın son yıllarında,
Ücra bir kasabanın son köyünde,
Muhafazakâr bir ailenin son çocuğuyum.
Ben bir SONUM…
Ne Putperest’im ne Ata is’tim ne de Mason’um,
Son dinin mensubuyum.
Son Peygamber’in Ümmet’iyim.
Ben Bir SONUM…
Sonu berbat olan bir gidişattan,
Son anda kendime geldim.
Sonsuzluğa doğru gidiyorum
Ben Bir SONUM…
Bu benim son isteğimdir.
Son nefesimi verirken,
Son durağa götürün beni
Mezarımın üstüne kocaman bir “SON” yazın.
Ben Bir
SONUM…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN” s.5)
ÇAĞRI
Artık çok yaklaştın diyor, içindeki his.
Kollarım, bacaklarım güçsüz; gözlerimde sis.
Sen zaten beni bekliyordun, evvelden beri.
Şimdi ben de seni bekliyorum, çaresiz.
Ey, soğukların soğuğu!
Ey, acıların doruğu!
Ey, renkli
perdenin!
Hazin kopuğu!..
Bir zamanlar
dinçti, güzeldi bu beden.
Hep senden
kaçıyordum, köşe bucak ben.
Şimdi kalmışken,
bir kemik bir deri;
Seni
çağırıyorum, gel; gel, acıları yok eden!..
Ey, zehirler
gibi kokan!
Ey, ciğerleri
yakan!
Ey, ilk perde!
Ve ey, son
perde!..
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN” s.31)
AĞAÇ ve BEN
Senin
yaprakların, çiçeklerin;
Ve meyvelerin.
Benim
çocukluğum, gençliğim;
Ve evlâtlarım.
Sen , o şekilde
varsın.
Ben, bu şekilde
varım.
Sonrası son
bahardı,
Yaprakların
sarardı.
Ben de
yaşlandım, saçım döküldü,
Gözlerim
karardı;
Ve ölüm ikimizi
de sardı…
Senin kefenin
kardır.
Bezdir benim
kefenim.
Ağlayanın
kuşlardır.
Benim birkaç
sevenim…
Seni bir adam
keser;
Ve bir soba
yakar.
Feryadın duman
olur.
Göğe çıkar.
Belki beni
cehennem;
Senin kadar bile
direnemem.
Belki kitap
olursun,
İçini doldurur
güzel bir eser.
Hakk da beni
affeder.
Cennetine
götürür.
İçerim Âb-ı Kevser.
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN” s.32)
DAMLALAR
Önce, bulut damladı.
Sonra dam.
Berekettir damlalar.
Hüngür hüngür ağladı,
Kavuşamayan adam.
Hasrettir, damlalar…
Eriyince boynu bükük,
Yanan bir mum,
Aydınlıktır damlalar.
Bir hastanın kollarına,
Akınca serum,
Sağlıktır damlalar.
Ve bir Mümin,
Tesbihini çekince,
Yazarın kaleminden,
Mürekkep dökülünce,
Fikirdir, damlalar…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN” s.33)
ALTMIŞ YAŞ
İki tane otuz
yaş gitti.
Otuz iki tane
diş gitti.
Ne anne kaldı ne
baba ne yâr,
Bir koca ömrüm,
beleş gitti.
Ne gözlerde nur
ne kafada saç,
Kalmadı gâye
kalmadı amaç.
Dostlardan sonra
baş ucumda kalan,
Bir eski âsa bir
torba ilaç.
Zaman şu anki
zamanmış ancak.
Geride kalan hep
yalanmış ancak,
Gezip dolaşanlar
uyuyorlarmış.
Teneşire
yatanlar uyanmış; ancak…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN” s.34)
GÜNEŞ TUTULUR
Güneş tutulur,
Gün ortası gece
olur.
Bir saatlik karanlık;
Bir saatlik karanlık;
Kimilerini
düşündürür,
Kimilerine
eğlence olur.
Gönül tutulur,
Gecenin ortası
gün olur.
Gözler kapağını
açar;
Ve uyku tamamen
kaçar.
Bir anlık
tebessüm,
Gerisi hep hüzün
olur.
Dilek tutulur.
Duaların içinden
bir dua okunur.
İki madenî para,
Yapıştırılır bir
mezara;
Ve bağlanan bir iki bez,
Umutsuzlara umut
olur.
Zaman tutulur,
Çağların içinden
bir ömür,
Seneler, aylar,
haftalar,
Bir bakmışız
düğündür.
Bir bakmışız son
gündür…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN” s.35)
RÜZGÂR
Nem çekti
havalara,
Rüzgârlar bulut
oldu.
Kuruyan
topraklara
Bulutlar umut
oldu.
Damla damla
düşerek,
Bin türlü nebât
oldu.
Boğazlardan
geçerek,
Göğüslerde süt
oldu.
Yemyeşil
vadilerde
Kavak oldu, dut
oldu.
Bazen bir tefter
kalem,
Bazen ev, konut
oldu.
Bir gün önce âsa
idi,
Son günü tabut
oldu…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN” s.40)
SENİ GÖRDÜKTEN SONRA
Seni gördükten
sonra anlıyorum;
Bazı günler
gündür,
Sabah akşam,
yirmi dört saat;
Bazı günler
aydır, yıldır.
Unutulmaz, ömür
boyu bir hayat.
Seni gördükten
sonra anlıyorum;
Ancak dikenlerin
arasındaki güldür;
Ancak aşk ile
çarpan gönüldür.
Seni gördükten
sonra anlıyorum;
Daima
güzellikler zordadır;
Ve elin
yetişmediği yer nere ise
Cazibe ordadır…
Seni gördükten
sonra anlıyorum;
Yakın olmak
murat değil;
Yürekteki başka;
ama
Ağızdaki feryat
değil.
Seni gördükten
sonra anlıyorum;
Başka şeyler de
varmış.
Ölüm gibi çaresi
olmayan;
Sinsi sinsi hep
kanarmış.
Görünürde hiç
yarası olmayan…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Sırlarım
Mısralarda)” s.51)
Şair şiirinin “Sevgi Vadisi” adlı iki mısrasında: sevgi, aşk için:
“Öyle bir dert ki bu kendisi ilaç,
Her yüreği olan, yürekten muhtaç”
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Sırlarım Mısralarda)” s.55)
Şehmuz ÇİÇEK sadece şiir yazmıyor; o bizde var olan; ama bir türlü ortaya
koyamadığımız gizli cevherleri de ortaya çıkartarak bize “şiiri keşfetmektir”
dedirtiyor. O şiirlerinde yeni yeni buluşlarla her daim yeni olmanın ve yeniden
doğmanın lezzetini de biz okuyuculara tattırıyor. Başarılı buluşları
edebiyatımızda sürprizlerle biten şiirlerini okutarak TERDÎD SANATINA güzel
örnekler veriyor.
Şairin farklı bir yanı da şiirlerinde kullandığı halk dili, temiz, saf ve
halk Türkçesi
Kayseri’nin ağız özelliğinde geçen görüyon
nu?(gu) Okuyog nu?(gu), yapma be? "be” nin soru ifadesi olarak kullanıldığı
gibi, “nu””gu”, eklerinin “mı,
mi; mu, mü; mısınız, misiniz; musunuz, müsünüz?” soru eklerinde kullanıldığı
gibi:
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN
ARDINDAN, “Pencere”, (Sırlarım Mısralarda)” s.62, şiirinde:
“Her gün
sildiğim o camlar var ya?
Şimdi tozdan,
kirden görünmüyor.
Saatlerce
beklediğin o pencerenin
Şimdi kıymeti
bilinmiyor.”
“ya” sözünün soru işareti olarak
kullanıldığını görüyoruz.
Şehmuz ÇİÇEK halk deyişini kullanırken bize aynı zamanda Türkçenin derinliklerinde
kaybolmaya yüz tutmuş ağız özelliklerini de getirerek Türkçenin asıl
kaynağından Türkçeyi beslemenin ne kadar gerekli ve elzem olduğunu da göstermiş
oluyor.
Türk dili bu zengin kaynaktan akan nehrin kollarıyla beslenirken, umman
olma yolunda yeni yeni mesafeler aldığını da görüyoruz. Zaten şairin,
sanatçının bir görevi de Türk dilini, kendi kaynaklarından beslemek,
zenginleştirmek ve güzelleştirmektir.
O RESİMDİ
O resimdi:
Bendeki tek
hatıran.
Hep
gülümsüyordu,
Dişleri
pirinçti,
Saçları katran…
O resimdi:
Albümdeki
resimlerden,
Hep farklıydı;
Ve en mahrem,
Odalarımda
saklıydı.
O resimdi:
Çerçeveleyip baş
ucuma astığım.
Öptükten sonra;
Gözlerimi
yumarak,
Bağrıma
bastığım.
O resimdi,
Seni özledikçe,
Hasret ile
baktığım;
Ve o resimdi,
İhanetini
duyunca,
Nefret ile
baktığım…
Her yüreği olan, yürekten muhtaç” (ÇİÇEK,
Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Sırlarım Mısralarda)” s.58)
PENCERE
Her gün sildiğim
o camlar var ya?
Şimdi tozdan,
kirden görünmüyor.
Saatlerce
beklediğin o pencerenin
Şimdi kıymeti
bilinmiyor.
Ne çerçevesi
ceviz,
Ne de camı
kıristâl.
Başkaları için
değersiz,
Benim için
kutsaldır.
O ne güzel
yıllardı.
Her Mecnûn için
Leylâ,
Her Aslı için
bir Kerem vardı.
Benim de bir
tane pencerem vardı.
Açılınca Cennet
görünürdü,
Kapanınca
Cehennem.
Şimdi anılardan
başka göstermiyor.
Terk edilmiş
pencerem.
Ne perdeyi çeken
var.
Ne de bir el
sallayan.
Karşıda duran
benim,
Bakıp bakıp
ağlayan.
Haydi geri dön
zaman.
Birkaç yıl ne
olursun!..
Dön o eski
günlere.
Sahibine
kavuşsun,
Ter edilmiş
pencere
Her yüreği olan, yürekten muhtaç” (ÇİÇEK,
Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Sırlarım Mısralarda)” s.62)
YENİLDİM BABA
Önce kesildi
sesim,
Kapandı göz
kapaklarım.
Bir damla süt
yanağıma aktı.
Dudaklarım
emziği bıraktı.
Ben ninnilere
yenildim baba.
Ben ninnilere
yenildim…
Sonra terledi
bıyıklarım.
Oyuncaklarım
sokaklarda kaldı.
Etrafımı sardı
hırsızlar.
Biri yüreğimi
çaldı.
Göğüs gerdim,
boranlara, kışlara.
Ben bakışlara
yenildim baba.
Ben bakışlara
yenildim…
Şimdi buruştu
alnım.
Saçlarım
beyazlandı.
Yürüyelim
dedikçe,
Dizlerim
nazlandı.
Nice dağlara
tırmandım.
Direndim
yollara.
Ben yıllara
yenildim baba
Ben yılara
yenildim…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Yenildim
Baba)” s.73)
HALİM
Kayseri ilinde
Düvenönü’nde,
Bir fırın
kenarında yatıyor.
Aralık ayında
soğuk bir günde,
Tatlı simalara
çile satıyor…
Hele bir
söyleyin bu adam kimdir?
Dediler:
“Garibin adı: Halim’dir.”
Kirlenmiş beyaz
keten elbisesi,
Siyah bir deriyi
anımsatıyor.
Soğuktan kısılan
sıcak nefesi.
Duygusal
insanları ağlatıyor.
Halim inliyor
derin ve ağır,
Kulaklar
duyuyor, vicdanlar sağır.
Bak torbasında
ekmek kırıntısı,
Elleri ve yüzü
hep is içinde.
Bu kadar olursa
kul sıkıntısı
Yaşanabilinir mi
lüks içinde?
Haydi kalk
haykır de adım Halim’dir.
Gözlerimden akan
yaşları dindir.
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Yenildim
Baba)” s.82)
YARIŞ
Şehirlerde
katlar yarışıyor.
Hipodromda
atlar.
Aslında bahtlar
yarışıyor.
Koltuklar,
tahtlar…
Gelir gider ile
yarışıyor.
Huzur keder ile.
Aslında hayır
şer ile yarışıyor.
Doğa beşer ile…
Hep zekâlılar
uzandı,
Hızla kupaya;
Ama şanslılar
kazandı.
Herkes ya bir
lüfer ya bir sazandı,
Vurdu oltaya,
Kendi katilini
kurtuluş sandı.
Sana da geçmiş
olsun efendi!
Göğüslediğin,
Varış ipi değil
kefendi,
Gördüğün
kalabalık defindi.
Vedâ ettiğin,
Hayat yarışıydı
tükendi.
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Yenildim
Baba)” s.83)
KOŞU
Bak işte, kan
nasıl çekiyor kanı.
Bir kuzu
koşuyor, koyuna doğru.
Bak işte insanın
en masum anı,
Bir çocuk,
koşuyor oyuna doğru…
Gördün mü,
yıllarca çürümez bedeni?
Düşündün mü
aceba, nedir nedeni?
Korumak için bu
vatanı, dini;
Bir yiğit
koşuyor mayına doğru…
Yıkılmış içinde
o gurur devi,
Unutmuş dükkanı;
tarlayı, evi.
İfa etmek için
kutsal görevi.
Bir hacı koşuyor
sâyına doğru…
Geçse de
seneler, aylar ve günler;
Birbirine yakın,
değişmez genler.
Amcaya dayıya
benzer, yeğenler.
Bir nesil
koşuyor soyuna doğru…
(ÇİÇEK, Şehmuz.”AĞLAMANIN ARDINDAN(Yenildim
Baba)” s.85)
Şair “Koşu” şiirinde de edebiyatımızda
kullanılan söz sanatlarından TERDÎD sanatı yapıyor: Bir
söz veya cümleyi, cümlenin sonunu sürpriz, hayret, şaşkınlık uyandıracak
muhatabın hiç beklemediği bir tarzda bitirme sanatıdır.
ÇİÇEK, bu şiirinin hemen her
dörtlüğünün sonunda, bize sürpriz yapıyor.
Şair şiirlerinin çoğunda bu sanata baş vuruyor ve bizi hayret, şaşkınlık
yaşatırken; sürprize boğuyor.
Şairin güçlü yanı da bu mısralarla ortaya çıkıyor. İleride edebiyat
kitaplarına geçebilecek şiirlerinden mısralar sunuyor. Sanatçı her şiirinde
yeniliği deniyor. Yeni olmaktan da öte eskiyi, mahalliyi, millîyi, bizi biz
yapan değerleri şiirlerine konu edinerek öyle işliyor ki şiiri okuyanlar adeta
o yıllara o mekanlara doğru giderek oralarda gezinmeye başlıyor. İşte eserler
bizi kendi bulunduğumuz yerden, koparmadıkça, bulunduğumuz mekandan alıp başka
diyarlara başka ufuklara taşımadıkça edebî eser olmanın da sırrına eremezler.

ESERLERİ:
1) 2002, ÇİÇEK Şeyhmuz, “YASAK”, Dizgi-Montaj: Burhanettin TARIM, Kapak
tasarımı Şeyhmus ÇİÇEK, Baskı: Şafak Ofset(0 352 222 73 08- 332 27 28 KAYSERİ
2002, ISBN: 975- 92863-2-7
2) 2009, ÇİÇEK Şeyhmus, “AĞLAMANIN ARDINDAN” adlı ikinci şiir kitabı Orka
Matbaa, 0352 322 17 00 I. Baskı temmuz,
2009 KAYSERİ “Edebiyat Yolcuları, Kültür Sanat Yayınları” ISBN:
978-9944-0852-5-0
faydalanılan
kaynaklar:
1) 2002, ÇİÇEK Şeyhmuz, “YASAK”,
Baskı: Şafak Ofset, Tel: 0 352 222 73 08- 332 27 28, KAYSERİ
2) 2009, ÇİÇEK Şeyhmus, “AĞLAMANIN
ARDINDAN”, “Edebiyat Yolcuları, Kültür Sanat Yayınları”, Orka Matbaa, Tel:
0352 322 17 00 I. Baskı Temmuz, KAYSERİ
İrtibat ve Kitap Edinme Tel: 053 352 32 66 KAYSERİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder