MUSTAFA FERİT YILDIZ’IN
HAYATI ve ŞİİRLER
Abdullah Çağrı ELGÜN
Kayseri Merkez Amarat Kasabasında doğan Mustafa Ferit YILDIZ, bir halk âşığı olup şiirlerinde Hazanî mahlasını kullanmaktadır.
Şiirleri Halk Edebiyatın âşıklık geleneği içerisinde incelenmektedir. Bir
çok kurum ve kuruluşta üye ve kurucu üye olarak bulunan âşık, aynı zamanda bir
otel işletmecisidir. Bu otele gelen her yöredeki şair ve şairelerle de
haşır neşir olup şiirleriyle tanışmaktadır.
Mahalli gazete, dergi ve basında adından söz edilen âşık yaşayan halk
ozanlarımızdan olup İLESAM (Türkiye İlim ve
Edebiyat Eserleri Sahipleri Birliği), TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) ve KAYSADER(Kayseri Sanatçılar Birliği) üyesi
olup, KAYSADER’in kurucuları arasında
yer almıştır.
Şiirlerinde Hazanî mahlasını kullanan sanatçı Mustafa Ferit YILDIZ âşıklık
geleneği içerisinde incelenen Halk Âşıkları arasında yer almaktadır. Bu Halk
âşıkları, bilinen Türk topluluklarından Oğuzlar: OZAN; Tunguzlar: ŞAMAN; Yakutlar BAKS; Altay
Türkleri arasında da: KAM adı ile çağırmakta idiler.
Âşıklar, bu halk filozofları,
romanın, hikâye kitaplarının olmadığı zamanlarda pedagojik bir
formansyonu da yerine getirerek halkı eğitmek gibi bir görevi de
üstlenmişlerdi. Mustafa Ferit YILDIZ da bu sanatçılardan
biridir.
Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlasını, usta âşık, Ali
ÇATAK tarafından verilmiş olup geleneğe göre mahlas
almış âşıklardandır. Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk
Dili Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ şöyle
ifade etmektedir: “Hazânî mahlasını kullanan Mustafa Ferit YILDIZ, bu kültür
ortamları ile birlikte, usta-çırak ilişkisiyle kendini yetiştirmeye çalışan
ozanlardandır. Mahlasını Ali ÇATAK vermiştir.” diyerek tezimize belge göstermektedir.
Böylelikle âşıkların bir kısmının asıl ismi unutularak mahlasları, isim
olarak kullanılır hale gelmiştir. Dadaloğlu'nun asıl adı (Veli), Köroğlu’nun (Ruşen Ali), Sümmani'nin (Hüseyin), Gevherî'nin (Mehmet), Firkatî (Mustafa ALKAN), Meydanî (İdris EROĞLU), Sezinî’nin (Ali BAŞ) ... vb. gibi.
Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlası Âşık Ali ÇATAK tarafından verilmiş
olduğundan bu gruba dahil olmamaktadır. Bu grup içerisindeki âşıklar da
rüyalarında On iki İmam, Evliyâ, Enbiyâ, Veli, Şeyh, Hızır, Üçler,
Beşler, Yediler, Kırklar, Peygamber, ...vb ululardan birini görüp,
onların yanında yapılan bir törende; veya uluların elinden, âbı hayat, bade,
iksir içerek ad alır. Bu şekilde ad alan Âşıklar böylece, aşka
tutularak şiirler söylemeğe başlamaktadırlar.
Bu makalemizde Mustafa Ferit YILDIZ Halk âşıkları yetişme yetiştirilme gelenekleri
çerçevesinde incelenmiş ozanlarımız arasında yer almaktadır.
***
HAYATI HAKKINDA KISA BİLGİ
1960 yılında Kayseri Merkez Amarat Kasabasında doğdu. İlkokulu Amarat
Kasabasında, Ortaokul ve Liseyi Kayseri’de okudu. Küçük yaşlarda şiirle
tanıştı.
Şiirleri Mahalli gazetelerde, dergilerde ve yayınlandı. İLESAM (İlim ve
Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği), TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) ve
KAYSADER m(Kayseri Şairler Yazarlar ve Sanatçılar Derneği) üyesi olup,
KAYSADER’in kurucuları arasında yer almıştır.
Şiirlerinde Hazanî mahlasını kullanan sanatçı Mustafa Ferit YILDIZ’ın,
Kayseri Şairler ve Yazarlar Antolojisinde de şiirlerine yer
verilmiş olup; Kayseri de Kayseri Şairler Yazarlar ve Sanatçılar Derneği
(KAYSADER)’in çıkardığı “Çıngı” Sanat Edebiyat Dergisinde de
şiirleri çıkmakta olup, bu derginin yayın kurulundadır.
Uzun yıllar aktif olarak Kayseri Bölge Teak Wan Do Bölge Hakemliği
camiasında yer aldı. Taek Wan Do Siyah Kuşak sahibi iyi bir sporcudur.
Evli ve dört çocuk sahibi olan Mustafa Ferit YILDIZ, halen Kayseri’de ikamet etmekte olup, Kayseri HUNAT OTELİ sahibi ve
işletmecisidir.
Mustafa Ferit YILDIZ ve Âşıklık Geleneği:
Mustafa Ferit YILDIZ âşıklık geleneği
içerisinde incelenmesi gereken Halk Âşıkları arasında yer almaktadır. Hal böyle
olunca âşıklık geleneği hakkında da kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.
Türk Halk Edebiyatının en önemli
geleneklerinden biri de hiç şüphesiz Âşıklık geleneğidir. Bu gelenek çok çok
öncelerden bir işlevi de yerine getirdiği için bu Âşıklar:Hekimlik, danışmanlık, halk ozanlığı, türkücü, dansçı, çocuklara isim veren
saygın bir kişiliğe sahip bir halk adamı gibi görevleri
de üstlenmişlerdi. Bu ozanlar, Şamanlık da yaparlar, toplumun
dertlerine çare olur, bir müşkülünü giderir, hamile kadınların doğumuna
yardımcı olur, çocuklara isim verir, ergenliğe geçişteki törenleri yönetir,
kopuz eşliğinde dansla birlikte türküler, şiirler söyleyen saygın
insanlardır.
Oğuznameler’de, Dede Korkut
Hikâyelerinde de bu ozanların değerinden, saygınlığından, halk
filozofluklarından önemle bahsedilmektedir. Bu gelenekler, ağızdan ağıza
dolaşarak ve hafızalara emanet edilen her şey gibi unutulmadan korunarak,
yazının bulunmasıyla birlikte kalıcılığı sağlanmış ve kuşaktan kuşağa iletilen
kültürel mirasımızın, ölümsüz değerleri arasında yer alarak, günümüze dek
süregelmiştir.
Âşıkların, en eski Türk topluluklarında da değişik adları vardı. Bu adlar
her Türk topluluğunda çok az farklılıklarla kullanılıyor olsa da yaptıkları
görevler ve üstlendikleri misyonlar aynı idi. Bu Halk âşıkları, bilinen Türk
topluluklarından Oğuzlar: OZAN; Tunguzlar: ŞAMAN; Yakutlar BAKS; Altay Türkleri arasında da: KAM adı ile çağırmakta idiler.
Âşıklar, bu halk filozofları,
romanın, hikâye kitaplarının olmadığı zamanlarda pedagojik bir
formansyonu da yerine getirerek halkı eğitmek gibi bir görevi de
üstlenmişlerdi.
Halk şiirinde âşıklar, şiirlerini DÖRTLÜKLER(HANE, KITA,
BENT) halinde söylerler. Bu
şiirler dörtlük halinde kurulur ölçülü, kafiyeli ve hece ile örülür ve KATARLAR halinde dizilirdi. Halk
şiirinde HECE’ye, PARMAK HESABI adı verilen millî
ölçünün yedili, sekizli, on birli ve on ikili kalıpları kullanılagelmştir. On
ikili kalıpların daha çok İslâmiyet öncesi Türk şiirinde, diğer kalıpların da
İslâmiyet sonrası Türk şiirinde kullanılarak, çok güzel şiir örnekleri
verildiğini görmekteyiz.
Şairlerin(Âşıkların) şiirlerini yazdıkları bu deftere de ÇÖNK adını
verdiklerini görüyoruz.
Âşık tarzının, Tanzimat Edebiyatı Dönemi şiir tartışmaları içerisinde Ziya
Paşa: “Ölçülü ve kafiyeli şiirleri” ÜÇLEME, KAYABAŞI, DEYİŞ adı ile dile getirerek, Türk
şairlerinin millî veznimiz olan hece ile yazılması gerektiği üzerinde durarak,
halk âşıkların şiirlerini övmüş, şiirimizin terkiplerden arındırılmış âşıkların
söylediği tarzdaki gibi ÖLÇÜLÜ ve KAFİYELİ ŞİİRLER olması
gerektiğini savunmuştur. Daha sonra ise bu görüşünden vazgeçtiği görülür.
Bu dönemin âşıkları şiirlerinde, üçlü
gelenek diye bilinen: “Şiir, musikî, ritm” tarzını
kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze kadar sürdürmüş olduklarını görmekteyiz.
Âşıkların Gelenek İçinde Yetişme Safhaları:
1. Mahlas Alma.
2. Rüyada Pîr Elinden
Bade İçerek Âşık Olma. (Bade İçme)
3. Usta – Çırak İlişkisi
İçinde Yetişme
4. Atışma –
Karşılaşmalar Yaparak Yetişme
5. Leb - Değmez (Dudak
Değmez)
6. Askı (Muamma) Çözme
7. Dedim - Dedi Tarzı
Söyleyiş.
8. Tarih Bildirme (Ebced
Hesabı ile Tarih Düşme)
9. Nazire Söyleme.(Usta
Şairlerin Şiirlerine Benzer Şiirler Yazma)
10. Saz Çalma.
1- Mahlas Alma:
Mahlas, şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl
adlarının yerine kullandıkları takma ada verilen isimdir. Halk edebiyatında mahlas, geleneğe
bağlı olarak süregelen bir uygulama biçimidir. Mustafa Ferit YILDIZ da
mahlasını, usta âşık, Ali ÇATAK’ın verdiğini kitabının önsöz
kısmını yazan, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili Bölümü
Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ şöyle ifade
etmektedir: “Hazânî mahlasını kullanan Mustafa
Ferit YILDIZ, bu kültür ortamları ile birlikte, usta-çırak ilişkisiyle
kendini yetiştirmeye çalışan ozanlardandır. Mahlasını Ali ÇATAK vermiştir.” diye
nakletmektedir.
Böylelikle âşıkların bir kısmının asıl ismi unutularak mahlasları, isim
olarak kullanılır hale gelmiştir. Dadaloğlu'nun asıl adı (Veli), Köroğlu’nun (Ruşen
Ali), Sümmani'nin (Hüseyin), Gevherî'nin (Mehmet), Firkatî (Mustafa
ALKAN), Meydanî (İdris EROĞLU), Sezinî’nin (Ali
BAŞ) ... vb gibi.
Âşık Geleneğe Uygun Olarak Kullanacağı Mahlası Şu Yollarla Almaktadır:
a) Mahlasını Kendi Seçerek Alma:
Bu durumda âşık adını, soyadını mahlas olarak kullanır. Hayatı yaşayış
biçimine ve sanatının tarzı ve şiirdeki ve görünüşündeki özelliklere uygun
olarak, kendi seçtiği bir ismi, mahlas olarak kullanabilir. Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlası Âşık Ali ÇATAK tarafından verilmiştir. Âşık
Ali ÇATAK, Mustafa Ferit YILDIZ ile yan yana geldiğinde, bu acemi
çırak, âşıktaki cevheri görür ve ona bir mahlas verme luzumunu hisseder. Hemen
oracıkta: “Senin mahlasın Hazânî olsun. Bundan
böyle adını Hazânî olarak kullan der.” Böylece, Mustafa Ferit YILDIZ’ın adı da âşıklık geleneği içinde Âşık Hazânî olarak geçmeğe başlar. Âşık Hazânî, mahlasını kendi seçerek
almadığından bu maddenin uygulamasının dışında kalmaktadır.
b) Bir Usta Âşıktan İmam, Pîr veya Mürşitten Alma:
Bu usûlde usta âşık, çırağı sınava tabi tutar. Çırağının durumuna göre ona
uygun bir mahlası belirler. Bu mahlası âşığa ad olarak verir.
Âşık, Şeyh ve Pîrin manevî tesiri ve
sözlü yönlendirmesi ile mahlas alır. Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın
mahlası, usta Âşık Ali Çatak tarafından verilmiş olduğundan bu
grup içinde yer almaktadır.
c) Rüyasında Bade İçerek Ad Alma:
Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlası Âşık
Ali ÇATAK tarafından verilmiş olduğundan bu gruba dahil olmamaktadır.
Bu grup içerisindeki âşıklar da rüyalarında On iki İmam, Evliyâ,
Enbiyâ, Veli, Şeyh, Hızır, Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, Peygamber, ...vb ululardan
birini görüp, onların yanında yapılan bir törende; veya uluların elinden, âbı
hayat, bade, iksir içerek ad alır. Bu şekilde ad alan
Âşıklar böylece, aşka tutularak şiirler söylemeğe başlar.
2- Rüyasında Pîr Elinden Bade İçerek Âşık Olma:
Rüyasında Bade İçme Geleneği Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan
bir durumdur. Bu durum, genellikle halk hikâyeleri içerisinde yer alan halk
âşıklarının, hayat hikâyeleri içinde geçmektedir.
Örneğin: Köroğlu (Koca Yusuf’un Oğlu, Ruşen Âli), Âşık Musa MERDANOĞLU (MERDANOĞLU), ... vb. bunlardandır.
Bunlara Badeli Âşık adı verilmektedir.
Âşıklar, âşıklığa başlamayı veya usta elinde yetişerek ustalaşmayı
geleneksel bir unsur olarak görmektedirler. Ayrıca bu durum ustalarının halk
içindeki itibarlarına göre de kendilerine bir statü kazandırmaktadır.
Bade, aşk şarabı, âbı hayat, hayat iksiri, köpüklü su (Köroğlu Hikâyesi’nde geçen üç köpük:
yiğitlik, aşk, nam) gibi içilecek bir materyalin olması; veya yiyecek
cinsinden bir şeyler de olabilmektedir. Bunlar da: kırmızı elma, ayva,
nar, kudret üzümü, bal, tuz-ekmek, ...vb gibi yiyeceklerdir.
Âşık Edebiyatında bade içme geleneği, uzun yıllar halk
arasında nesilden nesile süregelen bir inanış ve değerler manzumesidir. Bu tarz
inanış, âşıklar arasında bir şairin âşka düştüğüne delâlet eden en önemli
âşıklık alâmeti olup âşıklık için vazgeçilemez, en yüce değerlerdendir.
Halk inanışına göre âşık olmak için, ustanın yanında yetişmek veya Pîr
elinden bade içmek gerekmektedir. İçilen bade âşığa aşağıdakilerden:
1) Bir Pîr tarafından
verilebilir,
2) Üçler tarafından verilebilir,
3) Beşler tarafından
verilebilir,
4) Yediler tarafından
verilebilir,
5) Kırklar tarafından
verilebilir.
3- Usta – Çırak İlişkisi:
Âşık Mustafa Ferit YILDIZ, bu grup içerisinde yani “Usta – Çırak” ilişkisi içerisinde yer almaktadır. Böyle olunca da yine bu grup
içerisinde incelenecektir.
Halk Âşık Edebiyatında, yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en
önemlilerinden biri de “usta çırak” geleneğidir. Âşıklar genellikle bir usta aşığın yanında, onun çırağı
olarak, yetenekleri ölçüsünde olgunlaşırlar. Hazânî(Mustafa Ferit YILDIZ) de ustası Ali ÇATAK ve Ali BAŞ’ın yanında onun duyuş düşünüş, şiir söyleyişindeki
uslûbu, dörtlük ve üçlüklerindeki tarzı açısından kendisine örnek bir yol
çizecektir. Böylece olgunlaşan şiirleri, usta malı olmaya namzet olarak
görücüye çıkacak ve diğer ustalar tarafından da ölçülüp tartılacaktır.
Usta çırak ilişkisi gereği, icracılık ve âşığın şairlikteki ustalığı için
üstad da denilen bir aşığın yanında ders alıyor olması, âşığın sanatı, uslûbu
şiir söylemekteki yeteneğini geliştirecek ve ustalaşmasında büyük bir tesiri
olacaktır. Sabırla pişen üzümün pekmez olması gibi âşığın şiirleri de tad
vermeye başlayacaktır. Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın şiirleri de tat vermeye başlamıştır.
4- Âşık Atışmaları (Karşılaşmalar):
Atışma, âşıkların dinleyenler karşısında, karşı karşıya gelmeleri,
birbirlerinin sözlerine belli bir ayak(kafiye) içerisinde söz söyleme esasına
dayalı bir usuldür. Âşıklar, atışma sırasında birbirini iğneleyici; yerici,
eleştirici, hatta zaman zaman incitmeye varacak kadar sert bir uslûpla; fakat
mizah çerçevesi içinde karşılıklı söyleşmeleridir.
Karşılama, Âşıkların rakibine üstün gelmek için, sorulu cevaplı tarzı
seçmesi; veya rakip âşığı alt etme, fikir ve söz atışmasında yenme ve galip
olma isteğidir.
İrticalen, hiçbir hazırlık yapmaksızın bilgi birikim ve tecrübeye dayalı,
içten gelen ve kendiliğinden âşıkların belli kurallar içerisinde karşılıklı saz
çalıp söylemelerine "Âtışma" adı
verilmektedir. Bu atışmalar iki veya daha fazla aşığın bir topluluk huzurunda
karşı karşıya gelerek; veya yan yana durarak birbirlerini sazda ve sözde belli
kurallar çerçevesinde denemeleri esasına dayanmaktadır.
Bunun için bazan bir usta âşık, atışacak olanlara ayak(kafiye,
uyak) verir. Halk arasında “ayak” olan bu sözün
karşılığı “uyak veya kafiye”dir. Her âşık kendi söylediği
dörtlüğün(hane, kıta) sonunda, kendisine verilen bu ayağı söz olarak geçirmek
zorundadır.
Hazânî’nin Sezinî (Ali Baş) ile atışmasına
dair, şiirlerinden bir örneği aşağıdaki görülmektedir.
Ozan Hazânî ile Ozan Sezinî’nin aşağıda atışmalarını(Karşılaşma)
bulacaksınız:
Ozan Sezinî:
Sakın kalmasın yükselsin sesi,
Ürgüp’te Kral’ın var mı ötesi?
Sevda bülbülünün, sensin kafesi,
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin
Ozan Hâzâni:
Ürgüp’te kuruldu, Kral’ın
tahtı;
Daim açık olsun, talihi bahtı,
Bozmasın hiç kimse
verdiği ahtı
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin
Ozan Sezinî:
Esnafın kulağı,
şairin dili,
Dikkatle dinlesin Nevşehir İli,
Bir duygu ummanı, bir sevgi seli,
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin
Ozan Hazânî:
Tarafsız haberi, gerçek yorumu,
Gelecek vadeder, şuan durumu,
Nevşehir ilinin medya kurumu
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin
Ozan Sezinî: Buyur etti sofrasına oturduk,
Kayseri’den, Erciyes’i getirdik,
Gönül hesabına, sevgi yatırdık
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin
Ozan Hazanî:
Şu gönül telinin teli, Paslanmaz
Nevşehir ilinin gülü Paslanmaz
Seven Âşıkların dili Paslanmaz
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin
5- Leb Değmez:
Leb Değmez sanatı, âşıklar arasında ustalıkların sergilenmesi ve maharetlerin ortaya
çıkarılması için yapılan atışmalardır. Âşıklar arasında yapılan bu atışmalar
esnasında, alfabemiz içerisinde geçen şu sessiz harfler “B,P,M,V,F” âşıkların söyledikleri dörtlükler
içerisinde bulunmaması gerekirdi. Ayrıca Âşıklar, bu sesleri
yanlışlıkla söylememek için iki dudakları arasına bir iğne koyarak atışma
yaparlardı. Eğer bir yanlışlık yapıp bu seslerden birini söyleyecek olursa, dudağının
arasında bulunan iğne dudaklarına batarak yanlış söylemesini engellerdi.
Böylece âşıklar, söz söylemekteki ustalığını ve maharetini, içinde bu sessiz
harflerin bulunmadığı, şiirler söyleyerek göstermek isterlerdi.
6- Askı (Muamma):
Muamma(Askı), genel olarak kıraathanelerde, köy
kahvehanelerinde, köy odalarında tavanda bir yere, bir torba veya çıkın denilen
bir beze sarılarak kıraathaneye veya köy kahvehanesinin ortasına asılırdı. Bu
yalnız asanın bildiği; fakat herkes tarafından kolaylıkla çözülemeyecek bir
bilmecedir. Buna Askı(Muamma) veya Askı Asma, Tavanda Askı gibi isimler verilirdi.
Askı(Muamma) Halk Edebiyatımız gelenekleri
içerisinde Âşık Edebiyatınının elemanları olan âşıkların maharetlerini
yansıtmaktadır. Âşık Edebiyatı içerisinde Muammanın özel bir önemi vardır.
Âşıklarca muamma düzenlemek; veya bir muammayı çözmek önemli bir durum olup bilgi
ve zeka gerektirir.
Kimi zaman âşıklardan bu muammayı tavana asan kimse, bulmacanın çözümünün
gecikmesi üzerine âşıklara ipuçları verebilir. Kimi zaman da çözülmemesi için
“ser verilir, sır verilmez” gizliliği içerisinde, muamma hakkında asla
açıklamada bulunmazlardı.
Kıraathaneye gelenlerin durum ve sosyal statülerine göre ağırlamalar
söylerler, onlar da âşıkların yanında duran tahtaya para yapıştırırlardı. Bu
para bazan o kadar fazla birikirdi ki bilmece çözülünceye kadar hatırı sayılır
hale gelirdi. Böylece bilmece bir hafta çözülemez ise bilmeceyi oraya asan bu
bilmecenin cevabını kendisi açıklayarak paraları da kendisi alırdı.
Muamma Örnekleri: İlk Türkçe muamma
örnekleri 15. yüzyıldan kalmadır (Britannica 1989, C.15-16).
Âşıkların Verdikleri Muamma (Sorulu Muamma) Örnekleri
1) Âşık Hacı
Öyle bir nesne var ki
çektikçe kısalır
Bunu çeken insanın ömrü
biraz azalır (Sigara)
2) Âşık Ozan Mercan
Dört direk üstüne
kurulan yapı
En çok onda bulunur
Açılıp kapanan kapı (Dolmuş)
3) Âşık Garip
Bir ipim var yedi
kazığa bağladım
Döşünü gıdıkladıkça o
inledi ben ağladım (Saz)
7- Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi:
Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim de “Dedim - Dedi
Tarzı Söyleşi” olup koşma ve semâilerdeki âşık ve sevgilinin (dedim-dedi
ifadesine bağlı) karşılıklı (Erzurumlu Emrah, Ercişli Emrah,
Âşık Ömer ... vb) söyleşmelerdir.
“Dedim: Dilber yanakların kızarmış,
Dedi: Çiçek taktım gül
yarasıdır.
Dedim: Tane tane olmuş benlerin,
Dedi: Zülfüm değdi, tel
yarasıdır. Âşık Ömer, (1630-1707) ”
8- Tarih Bildirme(Tarih Düşme):
Âşık, kıtlık, yangın, sel felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb.
toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla; veya âşıklar
kendi doğum tarihini şiirlerinde belirtebilirler. İşte bu durma Tarih
Düşme adı verilmektedir. Âşıklar, böyle günlerin unutulmayıp hatırda
kalabilmesi için şiirlerinin son dörtlüğünde veya dörtlüklerden birinde tarih
belirtirler.
9- Nazire Söyleme:
Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı kafiye ve ölçüde
benzer bir biçimde yazma demektir.
10- Saz Çalma:
Saz, âşık için ilhamını kamçılayan bir âlet olup âşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.
Âşıkların özellikle saray ve konaklarda
pek rağbet gördüğü bu dönemde âşıkların düzenli teşkilatları ve esnaf
loncalarına benzer loncaları olduğu ve bu loncalar sayesinde organize oldukları
ve korundukları bilinmektedir. Âşıkların hükümet tarafından tayin edilen
saraylarda bir kahyaları bulunurdu. Devletin, âşıkları bazı zamanlar kendi
iktidar propagandalarını yapmak için kullandığı görülmektedir
Diğer âşıklar ise bugün de olduğu gibi
belli kahvehanelerde ellerinde saz, yetenekleri doğrultusunda düğünlerde
dergahlarda, köy kahvehanelerinde veya köy odalarında çeşitli şenlikleri
gerçekleştirerek para da kazanırlardı.
19. yüzyılda Âşıklık Geleneğinin ve Âşık
Edebiyatının yeniden canlandığını görüyoruz. Başta İstanbul şehri olmak üzere,
büyük yerleşim merkezlerinde Âşıklık Geleneği yerini, “Semâî Kahvelerine” bırakmıştır. Bu kahvelerde söz
sahibi olan “Meydan Şairleri”, Semâî Kahvehanelerinde: Koşma, mânî, destan, semâî, divan, selis, selâmi,
kalenderî, vezniahar, gibi şiirler söylerlerdi.
Dinî ve millî bayramlar olan Ramazan,
bayramları ile dinen mübarek addedilen Cuma Gecelerinde yapılan
toplantılarda, bu tür şiirlerin okunduğunu çeşitli kaynaklar nakletmektedir.
Bu gecelerde sıra takibi ile “Kılarnet, Darbuka ve Zilli Maşa” gibi çalgılarla mızıka faslı geçilir, alafranga marşlardan sonra türküler
söylenirdi. Fasıl sonunda da âşıklar şiirlerini okurlardı.
Günümüzde bu gelenek devam etmektedir.
Bazı âşıklar, bu geleneğin nesilden nesile aktarılabilmesi için büyük çaba
sarfetmektedirler. Bu âşıklar kendilerinin çalıştırdıkları kıraathanelerde veya
İl Kültür Müdürlüklerinin âşıklar için tahsis ettiği tarihi binalarda veya
Belediye Başkanlarının tahsis ettiği mekanlar ile özellikle, Ramazan
gecelerinde bu geleneği sürdürme çabası içindedirler.
Âşıklar ürünlerini, müzik ile
birleştirirler. Bu makamlar çeşitli âletlerden “kopuz, kara düzen, bozuk, tambura, çöğür” çalgı aletleriyle dile getirirlerdi. Böylece maharetli âşıkların burada
belli ağırlıklar elde ettikleri ve kendi konularında daha da yaratıcı hale
geldiklerini söyleyebiliriz.
Mustafa Ferit YILDIZ da Kayseri’de hayat süren âşıklardan: SEZİNÎ(Ali BAŞ), Âşık Habib KARAASLAN, Âşık Zeki YILDIRIM, MEYDANÎ(İdris
EROĞLU), FİRKATÎ(Mustafa ALKAN) ...vb Âşıklar
içindeki kültürle beslenmekte ve kendini ve şiirlerini geliştirmektedir.
Kayseri’de bulunan İdris EROĞLU’nun (Kıraathanesi), Âşık Zeki YILDIRIM’ın (Aşıklar Evi), Mustafa Ferit
YILDIZ’ın (Hunat Oteli), Belediye Kültür Evi, İl Kültür Müdürlüğü Şiir Dinletileri, Erciyes Şiir
Dinletileri, ... vb gibi yerlerde aşıklar şiirlerini görücüye çıkarmakta karşılıklı
söyleşiler ve atışmalar yapılmakta ve âşıklar birbirleriyle hoş sohbet
içinde kendilerini geliştirmeye ve şiirlerini test etmeye devam etmektedirler.
Yüzyıllardan beri gelişimini sürdüren Âşık
Edebiyatının, sonraki zamanlarda sosyal gelişme ve değişmelere bağlı olarak
Âşık Kolu adı verilen Usta ve Çırakla olan ilişkilerinin geliştiğini görüyoruz.
Âşık Edebiyatı içerisinde geleneğe bağlı olarak değişerek gelişen Âşık
Kollarıdır. Bu kollar:
a) Emrah Kolu,
b) Ruhsatî Kolu,
c) Şenlik Kolu,
ç) Sümmanî Kolu,
d) Dertli Kolu,
e) Huzurî Kolu,
f) Derviş Muhammed Kolu olarak gelişme göstermiştir.
Son Dönemin Âşıklarından Birkaçı:
Âşık Şem’i,
Âşık Şenlik,
Kağızmanlı Hıfzı,
Bayburtlu Celâli,
Yusufelili Huzurî,
İlhamî,
Posoflu Müdamî,
Posoflu Zülalî,
Âşık Firkatî(Mustafa ALKAN, Kayseri)
Habip Karaaslan (Kayseri/Akkışla)
Âşık Zeki YILDIRIM(Kayseri/Akkışla)
Âşık Meydânî (İdris EROĞLU,
Kayseri/Tuzhisar)
Âşık Sezinî(Ali BAŞ, Kayseri)
Âşık Hazânî(Kayseri/Amarat)
Âşık Tahirî,
Bayburtlu Celalî
Bayburtlu Zihnî
Ceyhunî
Dadaloğlu
Deliboran
Dertli
Erzurumlu Emrah
Gedaî
Hızrî
Kamilî
Kusurî
Meslekî
Minhacî
Muhibbî
Ruhsatî
Serdarî
Âşık Hasan(Kayseri/Erkilet)
Everekli Seyranî(Kayseri/Develi)
Âşık Sefâî
Silleli Surûrî
Sümmanî
Tokatlı Nuri
Tıflî
Bezmi
Devamî
Âşık Veli
Âşık Hüseyin
Âşık Serdari
Âşık Mesleki
Âşık Gufrani ... vb
Âşıklar hakkında yeterli
kaynak yoktur. (Şairler Teskireleri), Şeriye Sicillerinde çok kısa da olsa âşıklar hakkında
bilgilere rastlanır. Ayrıca seyahatnamelerde de âşık adlarına kimi zaman yer
verilmiştir. (Evliya Çelebi, C.5: s.281).
Bektaşî tekkelerinde
tutulan defterler ve cönkler, düzenli değilseler de kaynaktır. (Aslanoğlu 1976:
s.72). Bu alanda önemli kaynaklar olarak şairnameleri gösterebiliriz:
Türk edebiyatı, Divan
Edebiyatı, Âşık Edebiyatı, Dinî ve Tasavvufî Türk Halk Edebiyatı gibi türlerin
kültür kaynakları, hemen hemen aynıdır. Bunlar: Kuran ve Hadisler, Peygamber ve
Evliya Menkıbeleri, Tasavvuf Şerhi, Şehname, Fars ve Hint İran ve Arap Edebiyatlarından
tercüme edilen Divan Edebiyatı yoluyla Halk Edebiyatına aktarılan eserler ve
sözlü kültürün taşıyıcılığıyla beslenen yerli, millî malzemelerdir. Bu ortak
malzemeler, edebiyatımıza değişik şekillerde yansımıştır.
15. yüzyıldan sonra “ozan”ın
yerini “âşık”, kopuzun yerini “karadüzen, bağlama,
çöğür, tambura, cura vb.” almıştır (Köprülü 1989: 57).
MUSTAFA FERİT
YILDIZ’IN KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ
Ağırbaşlı,
mütevazi, her gördüğünü öğrenmek isteyen, bilmediklerini bilenlerden sormaktan
asla incinmeyen, sürekli yeniyi arayan ve yeniyi nerede olursa olsun bulmak
isteyen çağdaş bir şairdir.
Müthiş bir
hoşgörü sahibi, dost bildiklerine sımsıkı sarılan ve her türdeki yardımı
dostlarından asla esirgemeyen sevgi yüklü, sevgi alan ve sevgi satan bir şair.
Babası Hacı Ömer YILDIZ‘ın nezaket ve misafirperverliği ayrıca takdirimizi ve
hayranlığımızı cezbetmektedir. Baba, oğul ve torundaki hizmet yarışı sebebiyle, Hunat Oteli’ne misafir olarak gidenler, burada asla ilgisiz
bırakılmazlar. İkram ve iltifat ise bu ailenin geleneklerle almış olduğu
emsalsiz Türk kültürü, örf, âdet ve ananelerinden kaynaklanmaktadır. Bu üç
kuşağın, âdeta birbirleriyle yarışırcasına bir arada yürüttüğü otel
işletmeciliği de takdire şayandır. İşte, Mustafa Ferit YILDIZ, bu
kültür ve çevre içerisinde, şairliğinin gelişimini tamamlamakta ve sanatçılığı
bu çevrenin genişliği, gelişmişliği ve bu otelde her kesimden insan bulunuyor
olması sebebiyle şiirleri, Türk edebiyatına yeni bir cevher ve zenginlik
kazandıracak olması açısından gelecek vaadetmektedir.
Ali ÇATAK tarafından kendisine verilen Hazânî mahlası, herhalde henüz genç bir döneminde aklaşmaya başlayan
başındaki ak teller ile seyrekleşen kılları, ve kırışan alnındaki çizgilerden
dolayı olmalıdır.
ÂŞIKLIKTA USTA, ÇIRAK İLİŞKİSİ
Mustafa
Ferit YILDIZ, usta çırak ilişkisi içerisinde yetişen
ozanlardandır. Hazânî mahlası ile şiirler yazmaktadır. Mahlasını usta
âşıklardan olan, Ali ÇATAK koymuştur.
Şairin asıl ustası Sezinî’dir(Ali BAŞ). Ali ÇATAK’ın da Âşık Hazânî üzerinde tesiri olmasına
rağmen, Sezinî kadar etkili değildir. Bunun sebebi de Sezinî ile Hazânî’nin aynı şehirde yaşıyor olması ve hemen her şiir
şölenine, sohbet toplantılarına Sezinî ile birlikte gidiyor
olması ve sürekli birlikteliğinden kaynaklanmaktadır.
Başka bir sebep de Âşık Hazânî’nin sahibi olduğu Hunat Oteli, özellikle Ali BAŞ, Duran TAMER, kimi zaman da Bayram DURBİLEZ, Sabit İNCE, Deniz
DENGİZ ŞİMŞEK ...vb gibi şairlerin de hemen hemen her gününün bir kısmını bu otel ve
çevresinde geçiriyor olmasıdır.
Mustafa Ferit YILDIZ’ın bu toplulukları ekmek kapısı bildiği Hunat Oteli’nde üzmeden, kırmadan,
incitmeden yemek dahil, çay, kahve meşrubat ve her türlü içeceğin masraflarını
da kendi cebinden karşılayarak memnun etmesi, takdire şayandır. İşte bu Âşık
veya şairler zaman zaman bu otelde konuk edilir, kahve, çay ve yemek sohbetleri
bu mekanda gerçekleşir. Burası adeta Kayseri ve diğer illerden gelen şair ve
şairelerin, Halk Âşıklarının da bir uğrak ve konaklama yeridir. Burasının
böylesine bir eğitim mekanı olması ve Hunat Oteli’ni de bir kültür ocağı haline getirmektedir. Hunat Oteli bu durumda olunca
tabiatıyle şairi de şiir, edebiyat ve diğer konularda eğitmekte,
olgunlaştırmakta, diğer şairlerin de fikirleri, dünya görüşleri, şiir yazma ve
uslûp özellikleri açısından yenilenmekte ve etkilenmektedir.
Bunun dışında Kayseri Âşıklar Derneği’nin (Aşık Zeki YILDIRIM, Aşık Mahrumî, Aşık Habip KARAASLAN...vb) Hunat Oteli ile aynı binada bulunması; ayrıca İdris EROĞLU’nun(Âşık Meydanî), Âşıklar
Kıraathanesi’nin de yine, bu mekanda bulunuyor olması; şairin Âşıklık
geleneğine olan ilgisini artırmıştır. Âşığı, Halk Âşıkları safına çekmekte
etkin olmuştur.
EDEBî KİŞİLİĞİ:
Şiirlerinde
ilk zamanlar serbest tarzı deneyen şair, sonraları Ali ÇATAK ve Ali BAŞ ile tanıştıktan sonra şiirlerindeki şekil,
teknik yapı, konu ve şiir tarzı açılarından gelişme ve değişiklik gösterir.
Âşığın iş çevresi ve çalışma mekanı bir
kültür yuvasıdır. Âşıkların, şair ve yazarların sık sık uğrak verdiği bu kültür
ocağıdır. Bu Kültür Ocağına bir müddet sonra da Avrupa Türk Yazarları ve
Şairleri Birliği Başkan Yardımcısı, Duran TAMER de Avrupa’dan emekli olup gelerek
dahil olmuştur.
Duran TAMER’in emekli olup Kayseri’de Hunat Camii yanında bulunan Sızırlılar Derneği
Yönetiminde yer alması ve bu derneğin yine Mustafa Ferit YILDIZ’ın sahibi olduğu Hunat Oteli ile aynı sırada ve binada olması, şairin şiirlerinde olumlu yönde,
büyük bir değişiklik ve gelişme meydana getirmiştir.
Ustası olarak kabul ettiği Ali
ÇATAK ve asıl tesirinde kaldığı ve şiirlerinden tarz ve şekil olarak
da etkilendiği Ali BAŞ’ın, şair üzerinde büyük tesiri olduğu,
şairin şiirlerindeki yapı, uslûp özellliği, diziliş, kafiye açısından belirgin
özellikler arz eder. Zaten şairin kendisi de bu etkilenme ve tesiri açıkça
ifade etmekten kaçınmaz.
Mustafa Ferit YILDIZ, Ali BAŞ, Duran
TAMER, Bayram DURBİLMEZ, Sabit İNCE, Deniz Dengiz ŞİMŞEK, ayrılmaz bir ekip olmakla birlikte
bunlardan başka buraya Kayseri’de ve Kayseri dışında yaşayan birçok saz şairi,
halk aşığı, şair, yazar ve araştırmacılar da zaman zaman Hunat Oteli’ne uğramakta ve Mustafa Ferit YILDIZ’a konuk olmaktadır. Bu vesile ile usta
şair ve Âşıkların yanında Mustafa Ferit YILDIZ’ın şiirlerinde önemli bir değişme ve gelişme göze çarpmaktadır.
ŞİİRLERİNİN KONUSU:
Araştırma,
inceleme, tetkik etme ve şairin ilme ve kültüre merakının bir belirtisi olarak
ilk şiirlerinden başlayarak şiirlerinde her türden konuyu ele aldığını,
şiirlerinde, konu çeşitliliğine önem verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz:
Aşk, Sevda, Gurbet, Yeşil Gözler, Yürek,
Beklemek, Yangın, Sevmek, Gönül, Göz, Allah, Peygamber, Din, Kur’an, Kitap,
İslâm, Aşk Pazarı, Dünya, İntizar, Derya, Gülistan, Sevgililer Günü, Tutanak,
Beklemek, Özlem, Ölüm, Heykel, Memleket, Canan, Peri Kızı, Esmer Güzeli,
Mikrop, Kurtlar Vadisi, Manas Güzeli, Firar, Hatice, Vefasızlık, Şahmeran,
Şeytan, Dünya Kirliliği, Vasiyet, Pakistan Depremi, Ürgüp, Kayseri, Erciyes,
Atatürk, Mehmet Âkif, Âşık Veysel, Bayram DURBİLMEZ, Millî Güreşçi, Tahir
SARAL, Bodrum Güneşi, Ürgüp FM, Kütahya Mühabbeti, Saruhan Oteli ve
Kaplıcaları, Bizim Ev... ve benzerleri şairin değindiği konulardan sadece bir
kaçıdır.
ÂŞIĞIN KULLANDIĞI MAHLASLARI:
Hazânî hazan vakti seni nasıl anayım
Mahşer gününe kadar cayır cayır yanayım
“Unutur mu
Sanıyorsun?(Şiir); Yürek Yangını, s.12,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”
Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Hazânî’ye ümit ver, hayâlinle
öleyim.
“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); Peri Kızı,
s.26,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”
Aşkın hergün kalbime, dert doldurur Kara
Kız
Hazânî yâr adını arar durur Kara Kız
“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); Esmer
Güzeli, s.44, Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”
ŞİRLERİNİN ŞEKİL
ÖZELLİKLERİ
YEŞİL GÖZLÜM
İnleyen nağmesin sazın
telinde, -a
Çağlarsın sevdanın çoşkun
telinde -a
Savrulan gazelsin seher
yelinde -a
Bir kuytu köşede sar yeşil
gözlüm -x
Şu dünya başıma dar yeşil
gözlüm -x
Nazlı bir ceylansın düştüm
peşine -b
Vuruldum yay burcu keman kaşına
-b
Ummadığın dertler gelir
başına -b
Zannetme çaresi var yeşil
gözlüm -x
Kavurur sinemi nar yeşil
gözlüm -x
Şu gönül bahçemin gülü
solmasın -c
Kalbine dert, keder, hicran
girmesin -c
Bakarsın ölürüm neden
olmasın -c
Boşuna eyleme zar yeşil
gözlüm -x
Beni çağırırsa yâr yeşil gözlüm
-x
Göç etti gönlümün göçtü turnası
-ç
Bağbanında talan olmuş yuvası
-ç
Vurulmuş bağrında kanar yarası
-ç
Sensiz olmak bana ar yeşil
gözlüm -x
Yağdı şu başıma kar yeşil gözlüm
-x
Kar yağan başıma düştü kırağı
-d
Şahına şahlanır sevda kısrağı -d
Mezardır yolların en son
durağı -d
Kalır mı yanına kâr yeşil
gözlüm? -x
Yakar cehennemde hâr yeşil gözlüm
-x
Şiirlerin hemen hepsi âşık tarzıdır. Hazânî (Mustafa Ferit YILDIZ) şiirlerinin çoğunu türkü
tarzı ile yazmaktadır. İlk üç mısrada(üçlük) söylemek istenilen
söylendikten sonra, asıl maksat ise nakaratlarla ifade edilerek
vurgulanmaktadır. Son iki mısraya Nakarat(Kavuştak) adı verilmektedir.
(Mustafa Ferit Yıldız, Unutur mu
Sanıyorsun?(Şiir), “Yeşil Gözlüm”; Yıldırım Yayınları, s.11., Ankara, 2008)
Şiirin Konusu: Yeşil Gözlü Sevgilidir. Temâ: Aşk. Şair şiirinde bir bütün
güzelliği içerisinde Yeşil Gözlü
Sevgilisine hitap ediyor.
BU ŞİİRDE GÖRÜLEN EDEBî SANATLAR:
Bu şiirde Mutafa Ferit YILDIZ sevgilisini:
“Sazın telinde inleyen nâğmeye, sevdanın çoşkun selinde çağlayana, seher
yelinde savrulan gazele, yoluna düştüğü nazlı bir ceylana, kendisinin
vurulmasına sebep olan yay burcunda keman kaşa, Sevda kısrağının şahlandığı
Şaha” benzeterek bizlere, Türk Edebiyatımızda görülen Edebî Sanatlardan, en
güzel BENZETME(Teşbih) örneklerini veriyor.
Birinci üçlük ve nakaratında: Bundan başka inlemek, nağme, saz; çağlamak,
çoşmak, sel; kuytu, köşe, sar, dünya ve dar kelimeleri arasında;
İkinci üçlükte ve nakaratında: Nazlı, ceylan, peşine düşmek; vurulmak, yay, keman kaş; dert, baş,
çare olmak, kavurmak, nar; kelimeleri arasında;
Üçüncü üçlük ve nakaratında: Gönül, bahçe, gül, solmak; kalp, dert,
keder, hicran, dolmak; ölüm, olmak; boşuna, zar eylemek, çağırmak;
Dördüncü üçlük ve nakaratında: Göç etmek, gönül, göç, turna; bağban, talan olmak, yuva; vurulmak,
bağır, kanamak, yara; sensizlik, ar; yağmak, kar yağması, cehennem, hâr;
Beşinci üçlük ve nakaratında: Kar, yağmak, baş, düşmek, kırağı; Şah, şahlanmak, sevda,
kısrak;mezar, yol,son durak; kâr;Yakmak, cehennem, hâr kelimeleri arasında LEFF Ü NEŞR Sanatı yapılmıştır. Ayrı olarak bu
kelimeler arasında TENÂSÜB(Mürat-ı Nazır) sanatı da mevcuttur.
Hazânî, dert, keder, hicran; çare; kar; yakmak, hâr, nar kelimeleriyle
maharetle oynayarak TEZAT SANATI yapılmıştır.
Sevgili: “sevdanın çoşkun seli; seher yelinde savrulan gazel; sazın telinde
inleyen nağme “Teşhis- İntak Sanatı”, bu sözler ile ayrıca: BENZETME (Teşbih) ve
MÜBÂLÂĞA (Abartma) SANATININ en güzel örnekleri verilmiştir.
“Savrulan gazel; şu dünya başıma dar;
keman kaşa vurulmak;dertlerin başa gelmesi; narın sineyi kavurması; gönül
bahçesinin gülü; gönlün göçü; gönlün turnası; bağbanın yuvasının talan olması;
bağırda yaranın kanaması; başa karların yağması; başa kırağının düşmesi; Şah’a
şahlanan sevda kısrağı; yolların en son durağının mezar olması” sözleri ile MECAZ SANATI yapılmıştır.
Şiir Halk Edebiyatının içinde yer alan
âşıklık geleneği içerisinde incelenen halk türküleri şekil ve kafiye diziliş
biçimini yansıtmaktadır.
Her üçlükten sonra: (-a,-a,-a;
-x,-x; -b,-b,-b; -x,-x; -c,-c,-c; -x,-x) şeklinde devam
eden mısralar ile halk edebiyatımızda NAKARAT veya KAVUŞTAK adı verilen iki mısra ile birbirlerine bağlanmaktadır.
Şiir konusu yönünden incelendiğinde, bu
şiire, halk edebiyatı türlerinden GÜZELLEME adı verilir.
Şiiri kafiye çeşitleri açısından
incelediğimizde:
telinde tel
inde “l” ler Yarım
Kafiye, “inde”ler de redifleri oluşturur.
selinde sel inde
yelinde yel inde
sar yeşil
gözlüm
sar “r” ler Yarım Kafiye,
“yeşil gözlüm” rediftir.
dar yeşil gözlüm
peşine peş ine “ş”ler
Yarım Kafiye “ine” ler
rediftir.
kaşına kaş ına ına
başına baş ına ına
var yeşil
gözlüm var “r” ler
Yarım Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
nar yeşil gözlüm
solmasın sol “l” Yarım
Kafiye, “masın”lar
rediftir.
dolmasın dol
olmasın ol
zar yeşil
gözlüm “r” ler
Yarım Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
yâr yeşil gözlüm
turnası “n,v,r” ler
Yarım Kafiye, “ası” rediftir.
yuvası
yarası
ar yeşil gözlüm
“ar” lar
Tam Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
kar yeşil gözlüm
kırağı
sözlerinde ise zengin kafiye kullanılmıştır.
kısrağı
durağı
kâr yeşil
gözlüm “r” ler
Yarım Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
hâr yeşil
gözlüm “âr” larda
uzun okunan seslerden meydana geldiğinden, zengin kafiye oluşturmaktadır.
İnleyen nağmesin, sazın
telinde,
-a 6+5=11Duraklı, Hece Vezni
Çağlarsın sevdanın, çoşkun
telinde
-a 6+5=11
Savrulan gazelsin, seher
yelinde
-a 6+5=11
Bir kuytu köşede, sar yeşil
gözlüm
-x 6+5=11
Şu dünya başıma, dar yeşil
gözlüm
-x 6+5=11
ŞAIRIN
ŞIIRİNDEKİ ORJİNALLİKLER:
Şairin şirlerinde görülen orjinallikleri
de burada belirtmek gerekir. Bu orjinallikler, şiirde, her şairin rahatlıkla
becerebileceği maharet değildir. Şair şiiri konuşma dili haline getiren; fakat
az sözle, çok şey ifade eden, müthiş bir güzellik sergiliyor
Kısaca şair, halkın konuşma dilinde kullandığı,
söyleyişteki güzelliği, orjinalliği, etkili kullanımı bozmadan, değiştirmeden,
olduğu gibi şiire sokarak büyük bir maharet sergiliyor.
Aşağıdaki örnekler, bu orijinal
söyleyişlerden sadece bir kaçıdır.
“Sevdim seni gitmese de hoşuna
Suçlu sensin, inkar etme boşuna” ( Sevdim
Seni) age. s.15
“Sordun mu ki bir defa, nedir Hazânî
derdin?” (Gönül Sultanı) age.s.16
“Yâr yetiş, yaramı eller sarmadan”
(Çağır Yarabbi) age. s.17
“Boncuk boncuk, gözüne baktıkça eriyorum.”
“Olur olmaz tavrınla, dalıma
basıyorsun.” (Baktıkça Eriyorum) age. s.18
“Kavrulmuş toprak gibi, yanık yüreğim
sana” (Aşkın
Mezarı) age. s. 19
“Gülüm, biraz gülümse, yüreğim serinlesin.” (Aşkın Mezarı) age. s.
19
“Bir tatlı gülüşünle, gök kubeler inlesin.” (Aşkın Mezarı) age. s. 19
“Gönlümdeki sevgini, koparıp atamam ki” (Aşkın Mezarı) age. s. 19
“Esme deli deli, Sevda Rüzgarı” (Gözü Bendedir) age. s.20
“Akan gözyaşımı, silmedin
dünya” (Güle Kan Ağlattın(Dünya) age. s.21
“Sevdiğimi bana vermedin dünya”
(Güle Kan Ağlattın(Dünya) age. s.21
“Gurbetten sılama salmadın dünya.”
(Güle Kan Ağlattın(Dünya) age. s.21
“Kahret kendi kendine, ne olacak de
halim?” (İntizar) age.s.23
“El gibi yüzüme, bakıp da
gitme” (Gitme!) age.s. 76
“Eline ne geçecek, beni böyle yakınca?”
(Sevenini Yakınca) age.s .84
Mustafa Ferit YILDIZ, Unutur mu
Sanıyorsun?(Şiir), (Sensiz Sabah) s. 75; Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008
ŞAİRİN “Unutur mu
Sanıyorsun?”
ŞİİR KİTABINA
ELEŞTİRİ:
1) Başlık yazımında kullanılması gereken soru
işaretlerinin hiç kullanılmamış olduğu görülmektedir. “Unutur mu Sanıyorsun”;
doğrusu “Unutur mu Sanıyorsun?” şeklinde olacaktı.
2) “Mustafa Ferit YILDIZ” s.5 sekizinci
paragrafta geçen “...hayatında ama...” cümlesindeki yanlışlık: “...hayatında;
ama...” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
3) İçindekiler bölümü s.6’daki “Yeşil
Gözlerin”, “Yeşil Gözlüm”;
4) İçindekiler bölümü s.7’deki “Veda”,
“Vedâ”, şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
5) s.9’da “Duâ” dörtlüğündeki “Kâtre”
sözcüğü, “katre” şeklinde yazılmalıdır.
6) s.9’da “Duâ” dörtlüğündeki “rahimsin” yanlışlığı, “Rahim’sin” şeklinde
düzeltilecektir.
7) s.10 birinci dörtlükte geçen “mana”,
“mânâ” şeklinde doğru yazılmalıdır.
8) S.10 dördüncü
dörtlükte geçen “ah”, “ah!”; “ahvalime”, “ahvâlime”; “vah”, “vah!”
şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
9) s.11 “Yeşil Gözlüm”
şiirinin son beşliğinde geçen: “Kalır mı yanına kâr yeşil gözlüm”,“Kalır mı
yanına kâr, yeşil gözlüm? ” ve aynı beşlikte geçen: “har”, “hâr” şeklinde
yazılmalıdır.
10) s.12 “Yürek Yangını” şiirinde, birinci
beşlikte geçen: “Ölümcül uykulardan ben nasıl uyanayım”,“Ölümcül uykulardan,
ben nasıl uyanayım?” şeklinde noktalama işaretli konularak düzeltilmelidir.
11) s.12 “Yürek Yangını” şiirinde, ikinci
beşliğin, dördüncü mısrasında geçen: “Doyamadım ben sana söyle nasıl
kanayım”,“Doyamadım ben sana; söyle, nasıl kanayım?” şeklinde noktalamalar
yerinde kullanılarak düzeltilecektir.
12) s.12 “Yürek Yangını”
şiirinde, üçüncü beşliğin, birinci mısrasında geçen: “mah”, “mâh” şeklinde
yazılarak; dördüncü beşlikte geçen: “Yar senin yokluğuna ben nasıl dayanayım;”
“Yâr, senin yokluğuna, ben nasıl dayanayım? ” şeklinde, imlâ ve noktalamalar
konularak yazılmalıdır.
13) s.12 “Yürek Yangını”
şiirindeki birinci beşlikte geçen: “hayalin”,”hayâlin” yazılarak; ikinci
mısrada geçen: “O buz gibi taşları kor göğsüme basarım.”,“O, buz
gibi taşları, kor göğsüme basarım.”, dördüncü mısrasında: “Hazânî, hazan vakti
seni nasıl anayım?”, yanlışlığı “Hazânî, hazan vakti, seni nasıl anayım?”
şeklinde yazılarak ve son mısradaki: “Mahşer gününe kadar cayır cayır yanayım.”
yanlışlığı da “Mahşer gününe kadar, cayır cayır yanayım.” şeklinde (,) virgül
konularak düzeltilmelidir.
14) s.13 “Beklerim” şiirinin birinci dörtlüğü
ikinci mısrasında geçen (düşseydim) sözden sonra (,) virgül konularak
düzeltilmelidir.
15) s.13 birinci mısrada (kalbimde,
süzülüp,muhtacım,toprağında, yâr) sözünden sonra (,) konularak bir nefeslik
duraklar belirtilmelidir.
16) s.13 üçüncü beşlikte geçen: “çakar ya,
akar ya, yakar ya”sözlerinden sonra (?) soru işaretleri; “kaldı, sakın”
sözlerinden sonra da (,) virgül konularak duraklar belirtilmelidir.
17) s.13 son beşlikte geçen: “geceleri, düşer,
kabuslar, çözülmez, değilim” sözlerinden sonra birer virgül (,) konmalıdır.
18) s.14 “Bu Senin Esrarın” adlı şiirde
birinci beşlikte geçen: “Fizanda(Fizan’da), gökçen kız(Gökçen Kız),
“sendeledim, doğan”, ikinci beşlikte: “kapılsam, yalvarsam, hançer mi,
ilâhiden(İlâhi’den), dinmeyen; üçüncü beşlikte: “rengini, mevcut, eserisin,
“Mecnunu(Mecnûn’u) çöle salan, “sazımısın?” (sazı mısın?), dördüncü
beşlikte geçen: “baktıkça, parçası, razımısın(razı mısın?), gönlümün”
sözlerinden sonra (,) virgül konularak ve parantez içerisinde verilenler gibi
yazılarak düzeltilmelidir.
19) s.15 “Sevdim Seni” şiirinin birinci
beşliğinde geçen: “unutmadım, yıllarca, kalbime, sensin; ikinci beşlikte geçen:
“gülüm, kardelenim, şarabını, Leylâ’sın, sensin”; üçüncü beşlikte geçen:
“geçeni, gibi, şahin gibi, suçlu sensin”; son beşlikte geçen: “tertemiz,
gözlerden seni, sensin” sözlerinden sonra bir nefeslik durakları göstermek için
(,) virgül konmalıdır.
20) s.16 “Gönül Sultanı”
adlı şiirin birinci beşliğinde geçen: “saçınla, sevgime, defa, benden, derdim”;
ikinci beşlikte geçen: “döktün, çıkardın, vererek, kasrına, derdim”; üçüncü
beşlikte geçen: “gibi, emer, canımı, artık, bekletirsin(bekletirsin?), diye,
sorsaydın(sorsaydın!..), derdim” sözlerinden sonra birer virgül(,) konularak
düzeltilmelidir.
21) s.17 “Çağır Yârabbi” şirinde geçen: “Çağır Yârabbi!”; şeklinde ve diğer
beşliklerin son iki mıra sonlarında geçen ; birinci beşlikte geçen: “çağır yâ
Rabbi, ile ağır ya Rabbi sözleri(çağır Yârabbi ve ağır Yârabbi) şeklinde
yazılarak düzeltilmelidir.
“yâr, yetiş, canı, bülbülü, yâ
Rabbi(Yârabbi!..), oldukça; ikinci beşlikte geçen: “tecellidir, sinemi,
sonunda, bülbülü, oldukça; üçüncü beşlikte geçen: yürürken, ervaha, bülbülü, yâ
Rabbi(Yârabbi!..); dördüncü beşlikte geçen: “huzuruna, sevda, arus’
uma, bülbülü, oldukça” sözlerinden sonra(,) virgül konmalıdır.
22) s.18 “Baktıkça Eriyorum” şiirinin ikinci
beşliği üçüncü mısrasında geçen: “Bilmem” sözünden sonra(,) şareti; üçüncü
beşlik, dördüncü mısrada geçen “hayalin” yanlışlığı,”hayâlin” şeklinde
yazılarak düzeltilmelidir.
23) s.19 Üçüncü beşlikteki dördüncü mısrada
geçen “kalacik şarabısın” sözü, “Kalecik Şarabı’sın” şeklinde yazılarak
düzeltilmelidir.
24) s.20 ikinci dörtlüğün ikinci mısrasında
geçen “ah” sözünden sonra ‘,) virgül işareti ve”zarda” sözünden sonra ise ünlem
işareti(!) konulmalıdır.
25) s.25 “Aşk” adlı şiirin, birinci beşliğinin
birinci mısrasında geçen “ey aşk” sözünden sonra virgül(,), aynı mısraın son
kelimesi:“imanın;” sözünden sonra (;) değil; soru işareti(?)
kullanılmalıdır.
Aynı şiirin, dördüncü beşliğinin ikinci mısraında geçen analar” sözü “Mânâlar”;
üçüncü mısraında geçen: “kerem” sözü,(Özel isimlerin baş harfleri büyük
yazılır) imlâ kuralı gereği “Kerem” şeklinde baş harfi büyük olarak yazılarak
düzeltilmelidir.
26) s.26 “Peri Kızı” şiirinin ikinci
beşliğinin üçüncü mısrasında geçen “hayaller” sözü ile dördüncü beşliğin son
mısrasında geçen aynı kelime “hayâller” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
27) s.27 “Yandırma Beni” şiirinin dördüncü beşliğin
ikinci mısraında geçen “geri dön” sözünden sonra virgül(,) konularak
düzeltilecektir.
28) s.28 “Buz Tutan Sevda” şiirinin bir, iki,
ve üçüncü beşliğinin son mısralarının sonuna birer soru işareti(?) konularak
yanlışlık düzeltilmelidir.
29) s.“Kalecik Karası” adlı şiirin birinci
beşliğinin birinci mısrasında geçen”kalecik karası”,”Kalecik Karası” şeklinde
düzelmiş olarak; ve dördüncü beşliğin ikinci mısrasında geçen “Mecnun”,
“Mecnûn” şeklinde doğru yazılarak; “avuç, avuç”, “avuç avuç” şeklinde aralarına
virgül konulmadan yazılarak düzeltilmelidir. Türkçemizde bu kural: “İkilemeler
arasına virgül konmadan yazılır” şeklindedir.
30) s.31”Vuracak” şiirinin ikinci beşliğinin
üçüncü mısrasında “beni” sözünden sonra virgül(,) konulmalıdır. Aynı dörtlüğün
dördüncü mısrasında geçen “artık” sözünden sonra virgül(,)
mısranın sonuna da soru işareti(?) konularak düzeltilmelidir.
31) s.33 “Aşkımın Doğum Günü” adlı şiirin
birinci beşliğinin beşinci mısrasında; ikinci ibeşliğin beşinci imısrasında ve
üçüncü beşliğin beşinci mısrasında geçen: “Ecem” ve üçüncü beşliğin dördüncü
mısrasında geçen “bağrıma” sözünden sonra virgül(,); üçüncü beşliğin üçüncü
mısrasında “ban” sözü “bana” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
32) s.34 “Yeşil Gözlü Ayzıt’ım” şiirinin
birinci beşlik üçüncü mısrasında “bilsen”, ikinci beşlik beşinci
mısrasında “o” sözünden sonra virgül(,) konularak; ikinci beşliğin birinci
mısrasında “müptelayım” “müptelâyım” şeklinde düzeltilerek yazılmalıdır.
33) s.35 “Dilekçe” şirinin birinci dörtlüğünün
birinci mısrasında geçen “âdemim”, “Âdem’ım”; dördüncü mısrasının sonunda
geçen “ben”, “beni”;üçüncü dörtlüğünün ikinci mısrasında geçen “cananını”,
“cânânını”; beşinci dörtlüğün birinci mısrasında geçen “şan”,”şöhret”, sözlerinden
sonra virgül(,); “sefa”, “sefâ” şeklinde düzeltilmiş olarak yazılmalıdır.
34) s.36 “Sevgililer Günü” adlı şiirin ikinci
beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “diner mi” sözünden sonra virgül(,); “sızı”
sözünden sonra ise soru işareti(?) konularak düzeltilmelidir.
35) s.37 “Bekledim” şiirinin birinci
dörtlüğünün bir, iki, üç ve dördüncü mısraları hece sayıları bakımından
birbirine eşit değil. Dörtlüğün birinci mısrasının hece sayısı on, ikinci on
bir, üçüncü on ve dördüncü mısrasının ise on bir hece olarak eksik
düzenlenmiştir.
Bu dörtlüğün birinci mısrası:
“Bir sevda yüzünden mahsun hâlim,
Sormanı bekledim yıllar boyunca.
Gönül yarasının sende merhem
Sürmeni bekledim yıllar boyunca” dörtlüğü;
“Bir sevda yüzünden, mahzun ve acı, şeklinde veya (Bu sevda yüzünden,
mahzundur halim)
Sormanı bekledim, yıllar boyunca.
Gönül yarasının, sende merhemi
Sürmeni bekledim, yıllar boyunca” şeklinde doğru olarak yazılabileceği gibi
aşığın hayâl dünyasına göre yeniden düzenlenmelidir.
Aynı şiirin, ikinci dörtlüğünün üçüncü mısrasında geçen “Semada”, “Semâda”
şeklinde; üçüncü dörtlüğün birinci mısrasında geçen, “neyde” sözünden sonra(,)
virgül konularak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin, dördüncü dörtlüğünde geçen “narinsin” sözünden sonra virgül(,)
aynı dörtlüğün son mısrasında geçen: “bekledim” sözünden sonra virgül(,)
konularak düzeltilmelidir.
36) s.38 “Tutanak”
şiirinde geçen birinci beşliğin dördüncü mısrasında “davacı”; ikinci beşliğin
dördüncü mısrasında geçen “kelepçe”, beşinci mısrasında geçen “bekleme”; üçüncü
beşliğin dördüncü mısrasında geçen “ümitsizim”,dördüncü beşliğin dördüncü
mısrasında geçen “işlemiş”,beşinci mısrasında geçen “yâr”, aynı mısrada
“mahkumuyum” “mahkûm” şeklinde düzeltilerek; beşinci beşliğin son mısrasında
geçen “ettin” sözlerinden sonra yanlışlıklar birer virgül(,) konularak
düzeltilecektir.
Dördüncü beşliğin ikinci mısrasında
geçen: “Ebedî mahkûmların” sözü bir mânâ ifade etmemektedir.(Sonsuza mahkûm)
Bunun yerine: “İdama mahkûmların veya ölüme mahkûmların” olarak veya daha
anlamlı başka söz veya karşılık bulunarak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü beşliğinin ikinci
mısrasında geçen “kırardım” sözünden sonra noktalı virgül(;), dördüncü
mısrasının sonuna ünlem işareti(!), konularak yanlışlık düzeltilmeliidir.
37) s.39 “Heykel”
şiirinin birinci beşliğinin birinci mısrasında geçen “hatları”, dördüncü
mısrasında geçen “bana”, beşinci mısrasında geçen “gizlice”; aynı şiirin ikinci
beşliğinde birinci mısrasında geçen “yüzüne”, beşinci mısrasında geçen
“gizlice”; üçüncü beşliğin birinci mısrasında geçen “mıydın” ikinci
mısrasında geçen “müydün”, üçüncü mısrasında geçen “yaktı”, dördüncü mısrasında
geçen “âdeta”, beşinci mısrasında geçen “gizlice” sözlerinden sonra virgül(,);
Aynı şiirin, ikinci beşliğinin
ikinci mısrasının sonuna ünlem iişareti(!), dördüncü mısrasının sonuna noktalı
virgül(;), üçüncü beşliğinin birinci, ikinci ve üçüncü mısralarının sonlarına
soru işaretleri(?) konularak noktalama yanlışlıkları düzeltilmiş olacaktır.
38) s.40 “Beni
Oldürür” şiirinin ikinci dörtlüğünün birirnci mısrasında geçen “şeytan” Şeytan,
üçüncü mısrasında geçen “cemresin” Cemre’sin şeklinde düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü dörtlüğünün üçüncü
mısrasında geçen “sema” semâ; dördüncü dörtlüğün birinci mısrasında geçen
“hilal” hilâl şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü dörtlüğünün dördüncü
mısrasında “çıkar”, dördüncü dörtlüğünün “üstünde”, dördüncü dörtlüğün ikinci
mısrasında “eder” üçüncü mısrasında “seçer” dördüncü mısrasında “acımaz”
sözlerinden sonra birer virgül(,) konmalıdır.
Aynı dörtlüğün birinci mısrasının ve
üçüncü mısralarının sonuna, noktalı virgül(;), ikinci ve dördüncü mısralarının
sonlarına da nokta’.) işareti konularak yanlış yazım düzeltilmiş olacaktır.
39) s.41) “VAR MI AŞKIN PAZARI” başlığı şiirindeki başlık “VAR mı AŞKIN PAZARI?”, şeklinde büyüklü küçüklü “mı” şeklinde
yazılıp dördüncü beşliğin dördüncü mısraının sonuna aynı şekilde soru
işareti(?) konularak imlâ ve noktalaması düzeltilmelidir.
Şiirin birinci beşliğinde geçen: “tutuldu,
var, zevalden, döşeğimi”; ikinci beşliğinde geçen: “cemale”(cemâle), edip,
uğruna, pazarı, döşeğimi”; üçüncü beşlikte geçen: “dönmüş, göklerde, aşkınla,
canı, döşeğimi”; dördüncü beşlikte geçen: “durmadan, damlattın, eşin, ki,
güzelsin, döşeğimi”; beşinci beşlikte geçen: “bana, sayende, gördün, ellerini,
döşeğimi” sözlerinden sonra virgül (,) işareti kullanılmalıdır.
40) s.42 ve s.43’te geçen “CANAN” şiirinin başlığında “CÂNÂN” şeklinde şiirde geçen bütün “canan”sözleri de “cânân” şeklinde
düzeltilmiş olarak uzatma işareti konularak yazılmalıdır.
“Cânân I” şiirin birinci dörtlüğünün
birinci mısrasında geçen devasa “devâsa”; ikinci dörtlüğünün birinci mısrasında
geçen: bade “bâde”, aynı dörtlüğün üçüncü mısrasında geçen Mecnun “Mecnûn”,
üçüncü dörtlüğünün üçüncü mısrasında geçen sıladan “sılâdan”;
Cânân 2” şiirinin birinci
dörtlüğünde geçen: “yüreğimde, sevdamın, evimde, türlü; ikinci dörtlüğünde
geçen çeşmesinde, bahçemde, düşünsem, içime”; üçüncü dörtlüğünde geçen: “çıkar,
dağlar, sensin, acım”; dördüncü dörtlüğünde geçen: “çile, can, cânâna, dertlere,
geriye” sözlerinden sonra virgül(,) konularak ve uzun sesler belirtilerek doğru
olarak yazılacaktır.
Aynı şiirde geçen: “su, ah, yağmur,
yıldızlar,eller” sözlerinden sonra birer virgül(,) konularak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü dörtlüğünün ikinci
mısrasının sonuna ünlem işareti(!) konularak noktalama yanlışlığı
giderilecektir.
41) s.44 “Esmer
Güzeli” şiirinin birinci beşliğinin mısralarında geçen: “gülmedim, peşinde,
gözünde, gözlerin bağrımda”; ikinci beşliğin mısralarında geçen: “hatırayı,
için, gel, pınarı, açtın”; üçüncü beşliğin mısralarında geçen: “yalnız, ararım,
sevdanın, gün, adına” sözlerinden sonra virgül(,) kullanılmalıdır.
Şiirin tamamında geçen “kara kız”, “Kara
Kız” şeklinde baş harfleri büyük olarak yazılarak yanlışlık düzeltilmiş olacaktır.
42) s.45 “Eşkıya
Gözlerin” başlıklı şiirin birinci beşliğinin dördüncü mısrasında geçen:
“gözlerin, başında, acımaz, kurşunu, can evimden, beni, sinemde”; ikinci
beşlikte geçen: “çölde, aldın,bağrımı,evimden, beni, gibi”; üçüncü beşlikte
geçen: “korkarım, baktıkça, kavuşturur, gibi, seveni, yanar”; dördüncü
dörtlükte geçen: “girdabına, harımı, beni, vurur” sözlerinden sonra virgül(,)
kullanılarak noktalama yanlışlığı düzeltilecektir.
Aynı şiirin ikinci beşliğinin birinci
mısrasında geçen: “meczup”, “Meczup”, son beşliğin son mısrasında geçen:
“Semada”, “Semâda” şeklinde doğru olarak yazılarak düzeltilmelidir.
43) s.46 “Delice
Sevda” adlı şiirin birinci beşliğinde geçen: “ kafatasım, yüzüme, baksam,
güzel, bana”; ikinci beşlikte geçen: “sevgimi, çırpınıp, sözden, gönlümü”;
üçüncü beşlikte geçen: “dumanlı, yoluma, yarama, güzel, üstünde”; dördüncü
beşlikte geçen: “yoldaşını, bu .ir vuslat vaktidir, güzel, aşkı” sözlerinden
sonra birer virgül(,) konmalıdır.
Aynı şiirin birinci beşliğinin dördüncü
mısrasında geçen “Ahu”, “Ahû”; “Mah”, “Mâh”; “Harami”, “Harâmî ”şeklinde doğru
olarak yazılmalıdır.
44) s.47 “Alan Alsın”
başlıklı şiirinin üçüncü dörtlüğünün birinci mısrasında geçen “hak”,
“Hakk”; anı dörtlüğün son mısrasında geçen “Namerdi” “Nâmerdi” şeklinde
yazılarak düzeltilmelidir.
45) s.48 “Firar Ettim”
başlıklı şiirinin birinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “Ya sabır!”, “Ya
sabır”sözünden sonra virgül,(,) mısrasının sonuna ise ünlem işareti(!);
aynı beşliğin dördüncü mısrasında geçen
“Ey” seslenişinden sonra virgül(,) mısrasının sonuna ise ünlem işareti
konmalıdır.
Aynı şiirin üçüncü beşliğinin birinci
mısrasında geçen: “var”, dördüncü mısrasında geçen “diken diken”; beşinci
mısrasında geçen: “yolcuyum”; dördüncü beşliğinin üçüncü mısrasında
geçen: “yerde, dördüncü mısrasında geçen:” aç”, “susuz” sözlerinden sonra birer
virgül(,) kullanılmalıdır.
Aynı beşliğin üçüncü mısrasında geçen:
“hayal”, “hayâl” şeklinde düzeltilmelidir.
46) s.49 “Karadul”
şiirinin birinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “Alev, alev”, “alev alev”
ve aynı mısrası ile üçüncü mısrasının sonuna; birinci beşlikte geçen: “ateşte,
yakacağına, bakacağına”,; ikinci beşlikte geçen: “sen, seveni”; üçüncü beşlikte
geçen: “biliyorum, hep, tutup, yârin, deseler, ara”; dördüncü beşlikte geçen: “
koru, ederken, kadere” sözlerinden sonra virgül(,) konmalıdır.
Aynı şirin üçüncü beşliğinin üçüncü
mısrasının sonunda; dördüncü beşliğin beşinci mısrasının sonunda birer soru
işareti koyarak noktalama yanlışlığı düzeltilmelidir.
Şirin tamamında geçen: “karadul”,
“Karadul” olarak yazılarak düzeltilecektir.
Şirin üçüncü beşliğinin son mısrasında
geçen hece sayıları, beşlikte geçen diğer mısraların hece sayıları ile
uyuşmamaktadır: “Sen seni sevenin katilisin karadul” 6+7=13 yanlış mısrası ,
tercih âşığa bağlı olmak üzere “Sen seni sevenlerin katilisin Karadul” 7+7=14 lü
hece olarak düzeltilebilecektir.
47) s.50 “Manas
Güzeli” adlı şirin birinci beşliğinde geçen: “ahu” “ahû” ve ikinci beşliğin
üçüncü mısrasında geçen: “canana”, “cânâna” uzatma işaretli olarak yazılarak
düzelmek gerekir.
Birinci beşliğin üçüncü mısrasında geçen:
“yâr” sözünden sonra virgül(,); mısra sonuna ise soru işareti(?) konularak
noktalama yanlışı düzeltilecektir.
48) s.51’ de “Mecnun”,
“Mecnûn”; “şeyda”, “şeydâ”; “canandan”, “cânândan” şeklinde yazılarak
düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü beşliğinin birinci
mısrasının sonuna soru işareti; üçüncü mısrasında geçen “ey” sözünden
sonravirgül(,) mısra sonuna ise ünlem işareti konulmalıdır.
49) s.52 “Doru Tay” adlı şiirde geçen bütün beşliklerin son mısralarının
sonlarına soru işareti konulmalıdır.
50) s.53 “Sevgilim”
şiirinin bütün beşliklerinin son mısralarının sonlarına soru işareti
konulmalıdır.
51) s.56 Dünyayı Biz
Kirlettik” başlığını taşıyan şirin birinci beşliğinin üçüncü mısrasının sonuna
soru işareti(?) konmalıdır.
İkinci beşlikte geçen: “Hak”, “Hakk”;
“hukuk”, “hukûk” olarak düzeltilmelidir.
52) s.57 “Yanacaksın”
şiirinin ikinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “Mana”, “Mânâ” olarak
doğru yazılmalıdır.
53) s.58 “Sen Benimsin
Yâr”şirinin son dörtlüğünün üçüncü mısrasının hece sayıları, diğer mısraların
hece sayılarına göre eksik olarak düzenlenmiştir. Bir, iki, ve dördüncü
mısraların hece sayıları 6+5=11li hece ölçüsü iken üçüncü mısra eksik olarak
dokuzlu(9) olarak düzenlenmiştir.
Aynı şiirde son mısra şu şekilde
düzeltilmelidir: “Derim ki: “Göz nurum!” sen benimsin yâr.”
54) s.59 da geçen
“Güzelim” şiirinde birinci dörtlüğün son mısrasının sonunu soru işareti(?)
konulmalıdır.
55) s.61 “Yâ Râb”,
“Yârab”; “nara”, “nârâ”; “Celaliyim”, “Celâliyim”, “rahmansın”, “Rahman’sın”
56) s.64 “Haticem’e”
“Hatice’me” şiirinde geçen: “gökçen kız”, “Gökçen Kız” şeklinde doğru
yazılmalıdır.
57) s.66 “Veda”,
“Vedâ” şiirinde ikinci dörtlüğün ikinci mısrasındaki yanlışlık:
“Sevinçten uçardım: “Hoş geldin!” derken” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
58) s.71 “Şahmeran”
şirinin üçüncü dörtlüğünde geçen: “şahmeran”, “Şahmeran”; “garip yunus”, “Garip
Yunus” şeklinde doğru yazılarak düzeltilecektir.
59) s.72 “Temenni
şiirinde geçen: “amentü billah”, “Amentü Billâh”; “alp erenler ocağı” ,”Alp
Erenler Ocağı”; “Hak”, “Hakk”; “Yâ resul Allah” “Yâresulûllâh” şeklinde
düzeltilmelidir.
60) s.80 “Pakistan
depremi ne”, “Pakistan Depremine” olarak düzeltilmelidir. Bu şiirin birinci
dörtlüğünün ilk üç mısraları 6+5=11 li hece ölcüsü ile yazılmış iken son mısraı
bir fazladan 12 li heceli olarak yanlış yazılmıştır. Bir eksiltilerek
düzeltilmelidir.
61) s.81 “Ürgüp”
şiirinin ikinci beşliğinde geçen yer adı “kaymaklı” bir özel isim
olup baş harfi büyük olarak “Kaymaklı” şeklinde doğru yazılmalıdır.
62) s.86 “Serzeniş”
şiirinin birinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “Sabır eyle çatlama
dedim sabır taşına”, yanlış yazılışı, “ “Sabır eyle, çatlama!”
dedim sabır taşına” şeklinde düzeltilecektir.
63) s.92 “Atatürk”
adlı şiirin ikinci beşliğinin üçüncü mısrası. “Ay yıldızlı bayrağın kanım
verdi rengini” anlatım bozukluğu, ““Ay yıldızlı bayrağa, kanım verdi rengini”
şeklinde düzeltilmelidir.
64) s.93 “Mehmet Âkif ERSOY”
adlı şiirin dördüncü beşliğinin üçüncü mısrası: “Medine’yi; Kâbe’yi; hicret
etti Mısır’ı” anlatım bozukluğu”, “Medine’ye; Kâbe’ye; hicret etti Mısır’a”
şeklinde düzeltilebilir.
65) s.95 “Bayram
DURBİLMEZ Hoca’ya” şiirinde geçen: “Yozgat sürmelisi”, “Yozgat Sürmelisi”
şeklinde özel ismin, her iki baş harfleri de büyük olarak yazılmalıdır.
ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
BUZ TUTAN SEVDA
Buz tutmuş bir nehirde çırıl çıplak ayağım
Yar sevdana susadım kanar çatlak dudağım
Bu çektiğim çileden nasıl kurtulacağım
Kara sevda çekenler muradına eremez
Gönül gözün kör mü ki şu halimi göremez?
Boğulsam girdabında ellerimden tutmazsın
O sıcacık koynuna alıp bir gün yatmazsın
Hasretinden ölsem de canıma can katmazsın
Erise de buzların bir damla su vermezsin
Gönül gözün kör mü ki şu halimi görmezsin?
Şu bedenim titriyor muhtacım güneşine
Çağladım yatağımdan düştüm senin peşine
Göz yaşlarım süzüldü aşkın kor ateşine
Kapattım şu gönlümü başka kimse giremez
Gönül gözün kör mü ki şu halimi göremez?
(“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.28,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)
TUTANAK
Geçen gün polis geldi bana tebliğ bıraktı
Okudum gıyabıma yazılan tutanak’tı
Giderken acı acı, döndü yüzüme baktı
Senden biri davacı, bekleriz mahkemeye
Bir fırsat vermedi ki suçum neydi demeye
Suçum seni sevmekmiş hakimler yargıladı
Artık ben bir sanıktım savcılar sorguladı
Sonunda karar verdi suçumu vurguladı
Yüreğimde kelepçe, bir an olsun gülemem
Hiç boşuna bekleme, artık sana gelemem
Müebbet hapisteyim henüz cezam bitmedi
Zincirleri kırardım ama gücüm yetmedi
Bir gün olsun gözlerin hayalimden gitmedi
Ümitsizim tahliyem kaç yıl sürer bilemem?!.
Ne kadar istesen de artık sana gelemem.
Sevenler sevdiğine son defa sarılmaz mı?
Ebedi mahkumların arzusu sorulmaz mı?
Çaresizce sevenin yanına varılmaz mı?
Sicilime işlemiş sabıkamsın silemem
Yar aşkın mahkumuyum artık sana gelemem
Zaten başkalarıyla beni bir tutamazsın
Aşkımı bir celsede kalbinden atamazsın
Zindana döner odan, sen bensiz yatamazsın
Çünkü suç ortağımsın, senden bir af dilemem
Kalbinden azat ettin, artık sana gelemem
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.38,Yıldırım
Yayınları, Ankara, 2008”)
YÜREK YANGIN
Gözlerimi gözünde sanki esir
eyledin
Ne bir tatlı tebessüm ne de bir söz
söyledin
Vefasız her gecemi, sensiz asır
eyledin
Ölümcül uykulardan ben nasıl
uyanayım
Mahşer gününe kadar cayır cayır
yanayım
Özledikçe özlemin alev alev yanacak;
Aşkın kızgın volkanı yüreğime
akacak
Can alıcı gözlerin yangınıma
bakacak
Doyamadım ben sana, söyle nasıl
kanayım?
Mahşer gününe kadar cayır cayır yanayım
Bir an yüz yüze gelsek mâh cemalin
asarsın
Yaralanmış gönlüme aşk narını
asarsın
Bana kastın nedir ki niçin böyle susarsın?
Yâr senin yokluğuna ben nasıl
dayanayım?
Mahşer gününe kadar, cayır cayır yanayım
Hiç üzülme sevgilim hayâlinle yaşarım;
O buz gibi taşları, kor bağrıma
basarım
Suya hasret çöl gibi yağmuruna susarım
Hazânî, hazan vakti seni nasıl
anayım?
Mahşer gününe kadar, cayır
cayır yanayım
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.12,Yıldırım Yayınları,
Ankara, 2008”)
BU SENİN ESRARIN
Kaf dağında yanıyor hâlâ senin ateşin
Fizan’da gülistanda yoktur benzerin eşin
Masallarda Gökçen Kız, olur mu kız kardeşin?
Çarpıldım sendeledim, sen deniz kızı mısın?
Gece aşkıma doğan Zühre Yıldızı mısın?
Girdabına kapılsam aşkın beni yutar mı?
Senin için yalvarsam, intizarın tutar mı?
Kirpiklerin hançer mi yüreğime batar mı?
Kudret-i ilâhiden alnımda yazı mısın?
Ebedîyyen dinmeyen, bir ince sızı mısın?
Gülden almış rengini tomurcuk dudakların
Cümlesi sende mevcut, doyulmadık tadların
Nadide eserisin en ulvî sanatların
Mecnûn’u çöle salan Leylâ’nın nazı mısın?
Âşık meyinin rebabı, aşığın sazı mısın?
Gözlerine baktıkça, sanki nutkum duracak
Cemalin ay parçası, kanımı donduracak!
Biliyorum ki sensin, ömrümü onduracak
Sensizlik ölüm bana, ölmeme razı mısın?
Hicran dolu gönlümün bitmeyen hazzı mısın?
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.14,Yıldırım
Yayınları, Ankara, 2008”)
PERİ KIZI
Düşümde peri kızı, gel koynuma gir diyor
Sarılıver boynuma muradına er diyor
İşleyelim bir cürüm, günah neymiş gör diyor
Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Sende şeytan tüyü var, bunu nasıl bileyim?
Sardı dertler bağrımı, yarama neşter vurma
Zaten çürümüş köküm, dalıma basıp durma
Hislerine kapılıp derin hayâller kurma
Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Şu kanlı gözyaşımı hangi elle sileyim
Yağız atlı yolcuyu atından indirirsin
Deli gönlü sevdanın salına bindirirsin
Yürekteki sızımı yalnıız sen dindirirsin
Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Tabip benim diyorsun, cesaret ver geleyim
Kalbimi çalıp gitti nice gönül hırsızı
Doğmaz oldu semada bahtın kayan yıldızı
Ayzıt’tan gelir soyun mâh yüzlü peri ikızı
Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Hazânî’ye ümit ver, hayâlinle öleyim.
(“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.26,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)
VURACAK
Sana olan aşkımdan nefret edip bıksan da
Gecekondu gönlümü bir celsede yaksan da
Şakağıma kurşunu geber diye sıksan da
Gözlerim gözlerimde kalbim sanki duracak
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak
Yılan gibi zehrini bağrıma kusuyorsun
Anlamadım suçum ne, sorsam da susuyorsun
İnfazınla sen beni yargısız asıyorsun
Kalemini kır artık ne var böyle yoracak?
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak
Öksüz kuzular gibi peşinde hep meledim
O ceylan gözlerine lâl idim bülbül ettin
Gözyaşımı çoğaltıp coşkun akan sel ettin
Ardından döktüğüm yaş deryayı dolduracak
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak
Bu gidişle sevdiğim sen bensiz kalacaksın
Ne zamanki ölürsem benden kurtulacaksın
Düşür artık tetiği kanım içime aksın
Mehşer günü Yaratan senden hesap soracak
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.31,Yıldırım
Yayınları, Ankara, 2008”)
ESMER GÜZELİ
Bir gün olsun gülmedim, karaları büründüm,
Kara kızın peşinde dizin dizin süründüm,
El âlemin gözünde Meczup gibi göründüm
O kapkara gözlerin beni vurur Kara Kız
Bir kor ateş bağrımda yanar durur Kara Kız
Verdiğin hatırayı göğsümde taşıyorum,
Senden uzak olsam da seninle yaşıyorum
Sana kavuşmak için dağları aşıyorum
Dön gel, sevda çınarı bir gün kurur Kara Kız
Bağrıma yara açtın, kanar durur Kara Kız
Pervasız kuşlar gibi, çırparsın kanadını,
Yalnız sende ararım, mutluluğun tadını
Ben çektiğim sevdanın, özlem koydum adını
Aşkın hergün kalbime, dert doldurur Kara Kız
Hazânî yâr adını arar durur Kara Kız
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.44,Yıldırım
Yayınları, Ankara, 2008”)
KURTLARIN VADİSİ
Kanla besler yarayı büyütür çıbanbaşı
Hiç durmadan kan kusar, vurur gardaş gardaşı
Söylen nasıl dinecek, anaların gözyaşı?
Baron payitahtında zevki safa sürüyor,
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor
Mankutlaşmış beyinler, durmaz Türk’e sataşır
Yarasalar kan emer, yarayı heran kaşır,
Atasının genini insan geninde taşır
Beyler kara yorganı başımıza bürüyor,
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor.
Birlikten kuvvet doğar deyip de uzlaşmadık
Bizler asil milletiz, güçsüzle uğraşmadık
Katliamlar yaparak vebale bulaşmadık
Emperyalist odaklar üstümüze yürüyor
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor
Dedem tam on iki yıl esir kaldı Rusya’da
Mehmetçikler daha dün, can verdi Alasya’da
Türk’üm Türkçe yaşarım, köküm Ortaasya’da
Vatan bilgiye hasret, şuurumuz çürüyor,
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor.
Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.63,Yıldırım
Yayınları, Ankara, 2008”
ESERLERİ:
1) YILDIZ (Mustafa Ferit),; 2002, “İmaret
Köyü/ Amarat Kasabası” (İnceleme, Araştırma Kitabı)
2) YILDIZ (Mustafa Ferit),; 2008, “Unutulur mu
Sanıyorsun?” (Şiirler)
3) YILDIZ (Mustafa Ferit),; 2004, “Sevda
Dümenini Sana Bıraktım” (Şiirler)
KAYNAKLAR
1) YILDIZ (Mustafa Ferit), Amarat
Kasabası(Araştırma, Halk Bilimi);Kayseri, 2002
2) YILDIZ (Mustafa Ferit), Sevda Dümenini
Sana Bıraktım(Şiir);Kayseri, 2004
3) YILDIZ (Mustafa Ferit), Unutur mu
Sanıyorsun?(Şiir); Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008
4) BAŞGÖZ (İlhan) 1977, “Halk Edebiyatı ve
Folklor” Milliyet Sanat Dergisi, S. 216, İstanbul.
5) BAŞGÖZ (İlhan) 1977, “Karacaoğlan mı, Pir
Sultan mı Halkın Dilinden Konuşuyor, Halk mı Onların Dilinden Konuşuyor”
Milliyet Sanat Dergisi, 28 Ocak 1977, S. 2: 6, İstanbul.
6) BORATAV (Pertev Naili) 1982: “Folklor,
Halk Edebiyatı ve Âşık Edebiyatı” Folklor ve Edebiyat, İstanbul, Adam
Yayınları.
7) BORATAV (Pertev Naili) 1988: Halk
Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği. İstanbul, Adam Yayınları.
8) DURBİLMEZ Bayram, Kayseri’de Âşıklık
Geleneğinin Tarihî Gelişimi, Erciyes Üniversitesi Araştırma Fonu:Kayseri,1999
9) DURBİLMEZ Bayram, Kayserili Âşuğlarda Âşık
Tarzı Kültür Gelenekleri,(Hoşgörü Toplumunda Eremeniler) Hzl.Prof.Dr.M.Metin
HÜLAGU.vd.c.I, Erciyes ÜnviversitesiYay. Kayseri Ocak 2007, s.435-457
10) DURBİLMEZ Bayram, Âşık Tarzı Şiirlerde
Sözlü Tarih(Kayserili ve Yozgatlı Âşıkların Şiirlerinden Örneklerle),II.Kayseri
ve Yöresi Kültür ve Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni (10-12 Nisan 2006)
Bildiriler, Erciyes Üniversitesi Yay.,Kayseri,2007,s.299-317
11) DURBİLMEZ Bayram,Hacılar’da Âşık Tarzı
Kültür Geleneklerii” I.Hac ılar Sempozyumu, 11-13Mayıs 2007
12) ELÇİN (Şükrü) 1975: “Halk Şairi Deyimi
Üzerine” Uluslar arası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri. Konya.
13) GÜNAY (Umay) l988: “Âşık Tarzı Edebiyat
Hakkında Düşünceler” Mehmet Kaplan İçin. Ankara.
14) GÜNAY (Umay) 1992: Türkiye’de Âşık Tarzı
Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Akçağ Yayınları, Ankara.
15) GÜNAY (Umay) 1999: “ Osmanlı İmparatorluğu
ve Türk Halk Kültürü” Osmanlı Kültür ve Sanat, c.9, Yeni Türkiye Yayınları.
16) GÜZEL (Abdurrahman) 1989: "Tekke
Şiiri” Türk Dili ve Edebiyatı Özel Sayısı, Ankara.
17) KALKAN (Emir) 1991: XX.Yüzyıl Türk Halk
Şairleri Antolojisi. Ankara.
18) KÖPRÜLÜ (Fuat) 1981: Türk Edebiyatında İlk
Mutasavvıflar. Ankara, Diyanet Yayınları.
19) KÖPRÜLÜ (Fuat) 1989: “Türk Edebiyatının
Menşei” Edebiyat Araştırmaları I. İstanbul, Ötüken Yayınları.
20) SAKAOĞLU (Saim) 1986: "Ozan, Âşık Saz
Şairi ve Halk Şiiri Kuramları Üzerine” III. Milletlerarası Türk Folklor
Kongresi Bildirileri, C.I. Ankara.
21) SAKAOĞLU (Saim) 1987: “Halk Edebiyatı
Kavramı Üzerine” III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri.
Eskişehir.
22) SAKAOĞLU (Saim) 1998: “Türk Saz Şiiri”
Türk Dünyası El Kitabı, 3.Baskı, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.
23) YARDIMCI (Mehmet) 1998: Başlangıcından
Günümüze Halk Şiiri-Âşık Şiiri-Tekke Şiiri. Ankara, Ürün Yay. Başkent Mat.
24) YILDIRIM (Ali) 1999: Saraç Köyü Ozanları"
I.Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumu Bildirileri. Ankara, Kuloğlu
Matbaacılık.
25) YILMAZ (Şirin) 1994: “Prof. Dr. Umay Günay
ile Halkbilim Çalışmaları Üzerine Bir Konuşma” Milli Folklor, S. 22. Ankara.
26) ZELYUT (Rıza) 1982: Halk Şiirinde
Gerçekçilik. Ankara, Ako Yay.
27) www.alewiten.com, 13.12.2002
Âşıkların Gelenek İçinde Yetişme Safhaları:
1. Mahlas Alma.
4- Âşık Atışmaları (Karşılaşmalar):
5- Leb Değmez:
7- Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi:
8- Tarih Bildirme(Tarih Düşme):
Yar sevdana susadım kanar çatlak dudağım
Bu çektiğim çileden nasıl kurtulacağım
Kara sevda çekenler muradına eremez
Gönül gözün kör mü ki şu halimi göremez?
Boğulsam girdabında ellerimden tutmazsın
O sıcacık koynuna alıp bir gün yatmazsın
Hasretinden ölsem de canıma can katmazsın
Erise de buzların bir damla su vermezsin
Gönül gözün kör mü ki şu halimi görmezsin?
Şu bedenim titriyor muhtacım güneşine
Çağladım yatağımdan düştüm senin peşine
Göz yaşlarım süzüldü aşkın kor ateşine
Gönül gözün kör mü ki şu halimi göremez?
Okudum gıyabıma yazılan tutanak’tı
Giderken acı acı, döndü yüzüme baktı
Senden biri davacı, bekleriz mahkemeye
Bir fırsat vermedi ki suçum neydi demeye
Suçum seni sevmekmiş hakimler yargıladı
Artık ben bir sanıktım savcılar sorguladı
Sonunda karar verdi suçumu vurguladı
Yüreğimde kelepçe, bir an olsun gülemem
Hiç boşuna bekleme, artık sana gelemem
Müebbet hapisteyim henüz cezam bitmedi
Zincirleri kırardım ama gücüm yetmedi
Bir gün olsun gözlerin hayalimden gitmedi
Ümitsizim tahliyem kaç yıl sürer bilemem?!.
Ne kadar istesen de artık sana gelemem.
Sevenler sevdiğine son defa sarılmaz mı?
Ebedi mahkumların arzusu sorulmaz mı?
Çaresizce sevenin yanına varılmaz mı?
Sicilime işlemiş sabıkamsın silemem
Yar aşkın mahkumuyum artık sana gelemem
Zaten başkalarıyla beni bir tutamazsın
Aşkımı bir celsede kalbinden atamazsın
Zindana döner odan, sen bensiz yatamazsın
Çünkü suç ortağımsın, senden bir af dilemem
Kalbinden azat ettin, artık sana gelemem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder