15 Ekim 2016 Cumartesi

MUSTAFA FERİT YILDIZ’IN HAYATI ve ŞİİRLER Abdullah Çağrı ELGÜN


MUSTAFA FERİT YILDIZ’IN 
HAYATI ve ŞİİRLER 
Abdullah Çağrı ELGÜN
ÖZET 
Kayseri Merkez Amarat Kasabasında doğan Mustafa Ferit YILDIZ,  bir halk âşığı olup şiirlerinde Hazanî mahlasını kullanmaktadır.
Şiirleri Halk Edebiyatın âşıklık geleneği içerisinde incelenmektedir. Bir çok kurum ve kuruluşta üye ve kurucu üye olarak bulunan âşık, aynı zamanda bir otel işletmecisidir. Bu otele  gelen her yöredeki şair ve şairelerle de haşır neşir olup şiirleriyle tanışmaktadır.   
Mahalli gazete, dergi ve basında adından söz edilen âşık yaşayan halk ozanlarımızdan olup İLESAM (Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Birliği), TYB (Türkiye Yazarlar Birliği)  ve KAYSADER(Kayseri Sanatçılar Birliği)  üyesi olup, KAYSADER’in kurucuları arasında yer almıştır.
Şiirlerinde Hazanî mahlasını kullanan sanatçı Mustafa Ferit YILDIZ âşıklık geleneği içerisinde incelenen Halk Âşıkları arasında yer almaktadır. Bu Halk âşıkları, bilinen Türk topluluklarından Oğuzlar: OZAN; Tunguzlar: ŞAMAN; Yakutlar BAKS; Altay Türkleri arasında da: KAM adı ile çağırmakta idiler.
Âşıklar, bu halk filozofları, romanın, hikâye kitaplarının olmadığı zamanlarda pedagojik bir formansyonu da yerine getirerek halkı eğitmek gibi bir görevi de üstlenmişlerdi. Mustafa Ferit YILDIZ da bu sanatçılardan biridir.
Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlasını, usta âşık, Ali ÇATAK tarafından  verilmiş olup geleneğe göre mahlas almış âşıklardandır. Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ şöyle ifade etmektedir Hazânî mahlasını kullanan Mustafa Ferit YILDIZ, bu kültür ortamları ile birlikte, usta-çırak ilişkisiyle kendini yetiştirmeye çalışan ozanlardandır. Mahlasını Ali ÇATAK vermiştir.” diyerek tezimize belge göstermektedir.
Böylelikle âşıkların bir kısmının asıl ismi unutularak mahlasları, isim olarak kullanılır hale gelmiştir. Dadaloğlu'nun asıl adı (Veli), Köroğlu’nun (Ruşen Ali), Sümmani'nin (Hüseyin), Gevherî'nin (Mehmet), Firkatî (Mustafa ALKAN), Meydanî (İdris EROĞLU), Sezinî’nin (Ali BAŞ) ... vb. gibi.

Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlası Âşık Ali ÇATAK tarafından verilmiş olduğundan bu gruba dahil olmamaktadır. Bu grup içerisindeki âşıklar da rüyalarında On iki İmam, Evliyâ, Enbiyâ, Veli, Şeyh, Hızır, Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, Peygamber, ...vb ululardan birini görüp, onların yanında yapılan bir törende; veya uluların elinden, âbı hayat, bade, iksir içerek ad alır. Bu şekilde ad alan Âşıklar böylece, aşka tutularak şiirler söylemeğe başlamaktadırlar.
Bu makalemizde Mustafa Ferit YILDIZ  Halk âşıkları yetişme yetiştirilme gelenekleri çerçevesinde incelenmiş ozanlarımız arasında yer almaktadır.
      ***

HAYATI HAKKINDA KISA BİLGİ
1960 yılında Kayseri Merkez Amarat Kasabasında doğdu. İlkokulu Amarat Kasabasında, Ortaokul ve Liseyi Kayseri’de okudu. Küçük yaşlarda şiirle tanıştı.
Şiirleri Mahalli gazetelerde, dergilerde ve yayınlandı. İLESAM (İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği), TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) ve KAYSADER m(Kayseri Şairler Yazarlar ve Sanatçılar Derneği) üyesi olup, KAYSADER’in kurucuları arasında yer almıştır.
Şiirlerinde Hazanî mahlasını kullanan sanatçı Mustafa Ferit YILDIZ’ın, Kayseri Şairler ve Yazarlar  Antolojisinde de  şiirlerine yer verilmiş olup; Kayseri de Kayseri Şairler Yazarlar ve Sanatçılar Derneği (KAYSADER)’in çıkardığı  “Çıngı”  Sanat Edebiyat Dergisinde de şiirleri çıkmakta olup, bu derginin yayın kurulundadır.
Uzun yıllar aktif olarak Kayseri Bölge Teak Wan Do Bölge Hakemliği camiasında yer aldı. Taek Wan Do Siyah Kuşak sahibi iyi bir sporcudur.
Evli ve dört çocuk sahibi olan Mustafa Ferit YILDIZ, halen Kayseri’de ikamet etmekte olup, Kayseri HUNAT OTELİ sahibi ve işletmecisidir.
Mustafa Ferit YILDIZ ve Âşıklık Geleneği:
Mustafa Ferit YILDIZ âşıklık geleneği içerisinde incelenmesi gereken Halk Âşıkları arasında yer almaktadır. Hal böyle olunca âşıklık geleneği hakkında da kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır.
Türk Halk Edebiyatının en önemli geleneklerinden biri de hiç şüphesiz Âşıklık geleneğidir. Bu gelenek çok çok öncelerden bir işlevi de yerine getirdiği için bu Âşıklar:Hekimlik, danışmanlık, halk ozanlığı, türkücü, dansçı, çocuklara isim veren saygın bir kişiliğe sahip bir halk adamı gibi görevleri de üstlenmişlerdi. Bu ozanlar, Şamanlık da yaparlar, toplumun dertlerine çare olur, bir müşkülünü giderir, hamile kadınların doğumuna yardımcı olur, çocuklara isim verir, ergenliğe geçişteki törenleri yönetir, kopuz eşliğinde dansla birlikte türküler, şiirler söyleyen  saygın insanlardır. 
Oğuznameler’de, Dede Korkut Hikâyelerinde de bu ozanların değerinden, saygınlığından, halk filozofluklarından önemle bahsedilmektedir. Bu gelenekler, ağızdan ağıza dolaşarak ve hafızalara emanet edilen her şey gibi unutulmadan korunarak, yazının bulunmasıyla birlikte kalıcılığı sağlanmış ve kuşaktan kuşağa iletilen kültürel mirasımızın, ölümsüz değerleri arasında yer alarak, günümüze  dek süregelmiştir.
Âşıkların, en eski Türk topluluklarında da değişik adları vardı. Bu adlar her Türk topluluğunda çok az farklılıklarla kullanılıyor olsa da yaptıkları görevler ve üstlendikleri misyonlar aynı idi. Bu Halk âşıkları, bilinen Türk topluluklarından Oğuzlar: OZAN; Tunguzlar: ŞAMAN; Yakutlar BAKS; Altay Türkleri arasında da: KAM adı ile çağırmakta idiler.
Âşıklar, bu halk filozofları, romanın, hikâye kitaplarının olmadığı zamanlarda pedagojik bir formansyonu da yerine getirerek halkı eğitmek gibi bir görevi de üstlenmişlerdi.
Halk şiirinde âşıklar, şiirlerini DÖRTLÜKLER(HANE, KITA, BENT) halinde söylerler. Bu şiirler dörtlük halinde kurulur ölçülü, kafiyeli ve hece ile örülür ve KATARLAR halinde dizilirdi. Halk şiirinde HECEye, PARMAK HESABI adı verilen millî ölçünün yedili, sekizli, on birli ve on ikili kalıpları kullanılagelmştir. On ikili kalıpların daha çok İslâmiyet öncesi Türk şiirinde, diğer kalıpların da İslâmiyet sonrası Türk şiirinde kullanılarak, çok güzel şiir örnekleri verildiğini görmekteyiz.
 Şairlerin(Âşıkların) şiirlerini yazdıkları bu deftere de ÇÖNK adını verdiklerini görüyoruz.
 Âşık tarzının, Tanzimat Edebiyatı Dönemi şiir tartışmaları içerisinde Ziya Paşa: “Ölçülü ve kafiyeli şiirleri” ÜÇLEME, KAYABAŞI, DEYİŞ adı ile dile getirerek, Türk şairlerinin millî veznimiz olan hece ile yazılması gerektiği üzerinde durarak, halk âşıkların şiirlerini övmüş, şiirimizin terkiplerden arındırılmış âşıkların söylediği tarzdaki gibi ÖLÇÜLÜ ve KAFİYELİ ŞİİRLER olması gerektiğini savunmuştur. Daha sonra ise bu görüşünden vazgeçtiği görülür.
Bu dönemin âşıkları şiirlerinde, üçlü gelenek diye bilinen:  “Şiir, musikî, ritm” tarzını kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze kadar sürdürmüş olduklarını görmekteyiz.

Âşıkların Gelenek İçinde Yetişme Safhaları:   

1. Mahlas Alma.
2. Rüyada Pîr Elinden Bade İçerek Âşık Olma. (Bade İçme)
3. Usta – Çırak İlişkisi İçinde Yetişme
4. Atışma – Karşılaşmalar Yaparak  Yetişme
5. Leb - Değmez (Dudak Değmez)
6. Askı (Muamma) Çözme
7. Dedim - Dedi Tarzı Söyleyiş.
8. Tarih Bildirme (Ebced Hesabı ile Tarih Düşme)
9. Nazire Söyleme.(Usta Şairlerin Şiirlerine Benzer Şiirler Yazma)
10. Saz Çalma.

     1- Mahlas Alma:
Mahlas, şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ada verilen isimdir. Halk edebiyatında mahlas, geleneğe bağlı olarak süregelen bir uygulama biçimidir. Mustafa Ferit YILDIZ da  mahlasını, usta âşık, Ali ÇATAK’ın verdiğini kitabının önsöz kısmını yazan, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ şöyle ifade etmektedir Hazânî mahlasını kullanan Mustafa Ferit YILDIZ, bu kültür ortamları ile birlikte, usta-çırak ilişkisiyle kendini yetiştirmeye çalışan ozanlardandır. Mahlasını Ali ÇATAK vermiştir.” diye nakletmektedir.
Böylelikle âşıkların bir kısmının asıl ismi unutularak mahlasları, isim olarak kullanılır hale gelmiştir. Dadaloğlu'nun asıl adı (Veli), Köroğlu’nun (Ruşen Ali)Sümmani'nin (Hüseyin)Gevherî'nin (Mehmet)Firkatî (Mustafa ALKAN), Meydanî (İdris EROĞLU), Sezinî’nin (Ali BAŞ) ... vb gibi.

Âşık Geleneğe Uygun Olarak Kullanacağı Mahlası Şu Yollarla Almaktadır:

a) Mahlasını Kendi Seçerek Alma:
Bu durumda âşık adını, soyadını mahlas olarak kullanır. Hayatı yaşayış biçimine ve sanatının tarzı ve şiirdeki ve görünüşündeki özelliklere uygun olarak, kendi seçtiği bir ismi, mahlas olarak kullanabilir. Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlası Âşık Ali ÇATAK tarafından verilmiştir. Âşık Ali ÇATAK, Mustafa Ferit YILDIZ ile yan yana geldiğinde, bu acemi çırak, âşıktaki cevheri görür ve ona bir mahlas verme luzumunu hisseder. Hemen oracıkta: “Senin mahlasın Hazânî olsun. Bundan böyle adını Hazânî olarak kullan der. Böylece, Mustafa Ferit YILDIZın adı da âşıklık geleneği içinde Âşık Hazânî olarak geçmeğe başlar. Âşık Hazânî, mahlasını kendi seçerek almadığından bu maddenin uygulamasının dışında kalmaktadır.

b) Bir Usta Âşıktan İmam, Pîr veya Mürşitten Alma:
Bu usûlde usta âşık, çırağı sınava tabi tutar. Çırağının durumuna göre ona uygun bir mahlası belirler. Bu mahlası âşığa ad olarak verir.
Âşık, Şeyh ve Pîrin manevî tesiri ve sözlü yönlendirmesi ile mahlas alır. Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlası, usta Âşık Ali Çatak tarafından verilmiş olduğundan bu grup içinde yer almaktadır.

c) Rüyasında Bade İçerek Ad Alma:
Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın mahlası Âşık Ali ÇATAK tarafından verilmiş olduğundan bu gruba dahil olmamaktadır. Bu grup içerisindeki âşıklar da rüyalarında On iki İmam, Evliyâ, Enbiyâ, Veli, Şeyh, Hızır, Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar, Peygamber, ...vb ululardan birini görüp, onların yanında yapılan bir törende; veya uluların elinden, âbı hayat, bade, iksir içerek ad alır. Bu şekilde ad alan Âşıklar böylece, aşka tutularak şiirler söylemeğe başlar.

2- Rüyasında Pîr Elinden Bade İçerek Âşık Olma:
Rüyasında Bade İçme Geleneği Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir durumdur. Bu durum, genellikle halk hikâyeleri içerisinde yer alan halk âşıklarının, hayat hikâyeleri içinde geçmektedir.
Örneğin: Köroğlu (Koca Yusuf’un Oğlu, Ruşen Âli), Âşık Musa MERDANOĞLU (MERDANOĞLU), ... vb. bunlardandır. Bunlara Badeli Âşık adı verilmektedir.
Âşıklar, âşıklığa başlamayı veya usta elinde yetişerek ustalaşmayı geleneksel bir unsur olarak görmektedirler. Ayrıca bu durum ustalarının halk içindeki itibarlarına göre de kendilerine bir statü kazandırmaktadır.
Bade, aşk şarabı, âbı hayat, hayat iksiri, köpüklü su  (Köroğlu Hikâyesi’nde geçen üç köpük: yiğitlik, aşk, nam) gibi içilecek bir materyalin olması; veya yiyecek cinsinden bir şeyler de olabilmektedir. Bunlar da: kırmızı elma, ayva, nar, kudret üzümü, bal, tuz-ekmek, ...vb  gibi yiyeceklerdir.
Âşık Edebiyatında bade içme geleneği, uzun yıllar halk arasında nesilden nesile süregelen bir inanış ve değerler manzumesidir. Bu tarz inanış, âşıklar arasında bir şairin âşka düştüğüne delâlet eden en önemli âşıklık alâmeti olup âşıklık için vazgeçilemez, en yüce değerlerdendir.
Halk inanışına göre âşık olmak için, ustanın yanında yetişmek veya Pîr elinden bade içmek gerekmektedir. İçilen  bade âşığa aşağıdakilerden:
1) Bir Pîr tarafından verilebilir,
2) Üçler tarafından verilebilir,
3) Beşler tarafından verilebilir,
4) Yediler tarafından verilebilir,
5) Kırklar tarafından verilebilir.

        3- Usta – Çırak İlişkisi:
Âşık Mustafa Ferit YILDIZ, bu grup içerisinde yani “Usta – Çırak” ilişkisi içerisinde yer almaktadır. Böyle olunca da yine bu grup içerisinde incelenecektir.
Halk Âşık Edebiyatında, yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta çırak” geleneğidir. Âşıklar genellikle bir usta aşığın yanında, onun çırağı olarak, yetenekleri ölçüsünde olgunlaşırlar. Hazânî(Mustafa Ferit YILDIZ) de ustası Ali ÇATAK ve Ali BAŞın yanında onun duyuş düşünüş, şiir söyleyişindeki uslûbu, dörtlük ve üçlüklerindeki tarzı açısından kendisine örnek bir yol çizecektir. Böylece olgunlaşan şiirleri, usta malı olmaya namzet olarak görücüye çıkacak ve diğer ustalar tarafından da ölçülüp tartılacaktır.
Usta çırak ilişkisi gereği, icracılık ve âşığın şairlikteki ustalığı için üstad da denilen bir aşığın yanında ders alıyor olması, âşığın sanatı, uslûbu şiir söylemekteki yeteneğini geliştirecek ve ustalaşmasında büyük bir tesiri olacaktır. Sabırla pişen üzümün pekmez olması gibi âşığın  şiirleri de tad vermeye başlayacaktır. Âşık Mustafa Ferit YILDIZ’ın şiirleri de tat vermeye başlamıştır.

    
    4- Âşık Atışmaları (Karşılaşmalar):
Atışma, âşıkların dinleyenler karşısında, karşı karşıya gelmeleri, birbirlerinin sözlerine belli bir ayak(kafiye) içerisinde söz söyleme esasına dayalı bir usuldür. Âşıklar, atışma sırasında birbirini iğneleyici; yerici, eleştirici, hatta zaman zaman incitmeye varacak kadar sert bir uslûpla; fakat mizah çerçevesi içinde karşılıklı söyleşmeleridir.
Karşılama, Âşıkların rakibine üstün gelmek için, sorulu cevaplı tarzı seçmesi; veya rakip âşığı alt etme, fikir ve söz atışmasında yenme ve galip olma isteğidir.
İrticalen, hiçbir hazırlık yapmaksızın bilgi birikim ve tecrübeye dayalı, içten gelen ve kendiliğinden âşıkların belli kurallar içerisinde karşılıklı saz çalıp söylemelerine "Âtışma"  adı verilmektedir. Bu atışmalar iki veya daha fazla aşığın bir topluluk huzurunda karşı karşıya gelerek; veya yan yana durarak birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denemeleri esasına dayanmaktadır. 
Bunun için bazan bir usta âşık, atışacak olanlara ayak(kafiye, uyak) verir.  Halk arasında “ayak” olan bu sözün karşılığı “uyak veya kafiye”dir. Her âşık kendi söylediği dörtlüğün(hane, kıta) sonunda, kendisine verilen bu ayağı söz olarak geçirmek zorundadır.
Hazânî’nin Sezinî (Ali Baş) ile atışmasına dair, şiirlerinden bir örneği aşağıdaki görülmektedir.

Ozan Hazânî ile  Ozan Sezinî’nin aşağıda atışmalarını(Karşılaşma) bulacaksınız:
Ozan Sezinî:             
                        Sakın kalmasın yükselsin sesi,
Ürgüp’te Kral’ın var mı ötesi?
Sevda bülbülünün, sensin kafesi,
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin

Ozan Hâzâni:
                       Ürgüp’te kuruldu, Kral’ın tahtı;   
                       Daim açık olsun, talihi bahtı,
                        Bozmasın hiç kimse verdiği ahtı
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
 Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin

Ozan Sezinî:  
                       Esnafın kulağı, şairin dili,
                       Dikkatle dinlesin Nevşehir İli,
                       Bir duygu ummanı, bir sevgi seli,
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin

Ozan Hazânî:
                      Tarafsız haberi, gerçek yorumu,
                       Gelecek vadeder, şuan durumu,
                       Nevşehir ilinin medya kurumu
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin

Ozan Sezinî:   Buyur etti sofrasına oturduk,
Kayseri’den, Erciyes’i getirdik,
Gönül hesabına, sevgi yatırdık
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin

Ozan Hazanî:
                       Şu gönül telinin teli, Paslanmaz
Nevşehir ilinin gülü Paslanmaz
Seven Âşıkların dili Paslanmaz
Hiç susmasın, gönül teli inlesin,
Kapadokya, Ürgüp Efem dinlesin

        5- Leb Değmez:
Leb Değmez sanatı, âşıklar arasında ustalıkların sergilenmesi ve maharetlerin ortaya çıkarılması için yapılan atışmalardır. Âşıklar arasında yapılan bu atışmalar esnasında, alfabemiz içerisinde geçen şu sessiz harfler “B,P,M,V,F” âşıkların söyledikleri dörtlükler içerisinde bulunmaması gerekirdi. Ayrıca Âşıklar, bu sesleri yanlışlıkla söylememek için iki dudakları arasına bir iğne koyarak atışma yaparlardı. Eğer bir yanlışlık yapıp bu seslerden birini söyleyecek olursa, dudağının arasında bulunan iğne dudaklarına batarak yanlış söylemesini engellerdi. Böylece âşıklar, söz söylemekteki ustalığını ve maharetini, içinde bu sessiz harflerin bulunmadığı, şiirler söyleyerek göstermek isterlerdi.
6- Askı (Muamma):
Muamma(Askı), genel olarak kıraathanelerde, köy kahvehanelerinde, köy odalarında tavanda bir yere, bir torba veya çıkın denilen bir beze sarılarak kıraathaneye veya köy kahvehanesinin ortasına asılırdı. Bu yalnız asanın bildiği; fakat herkes tarafından kolaylıkla çözülemeyecek bir bilmecedir. Buna Askı(Muamma) veya Askı Asma, Tavanda Askı gibi isimler verilirdi.
Askı(Muamma) Halk Edebiyatımız gelenekleri içerisinde Âşık Edebiyatınının elemanları olan âşıkların maharetlerini yansıtmaktadır. Âşık Edebiyatı içerisinde Muammanın özel bir önemi vardır. Âşıklarca muamma düzenlemek; veya bir muammayı çözmek önemli bir durum olup bilgi ve zeka gerektirir.
Kimi zaman âşıklardan bu muammayı tavana asan kimse, bulmacanın çözümünün gecikmesi üzerine âşıklara ipuçları verebilir. Kimi zaman da çözülmemesi için “ser verilir, sır verilmez” gizliliği içerisinde, muamma hakkında asla açıklamada bulunmazlardı.
Kıraathaneye gelenlerin durum ve sosyal statülerine göre ağırlamalar söylerler, onlar da âşıkların yanında duran tahtaya para yapıştırırlardı. Bu para bazan o kadar fazla birikirdi ki bilmece çözülünceye kadar hatırı sayılır hale gelirdi. Böylece bilmece bir hafta çözülemez ise bilmeceyi oraya asan bu bilmecenin cevabını kendisi açıklayarak paraları da kendisi alırdı.
Muamma Örnekleri: İlk Türkçe muamma örnekleri 15. yüzyıldan kalmadır (Britannica 1989, C.15-16).
Âşıkların Verdikleri Muamma (Sorulu Muamma) Örnekleri
1) Âşık Hacı
Öyle bir nesne var ki çektikçe kısalır
Bunu çeken insanın ömrü biraz azalır (Sigara)
2) Âşık Ozan Mercan
Dört direk üstüne kurulan yapı
En çok onda bulunur
Açılıp kapanan kapı (Dolmuş)
3) Âşık Garip
 Bir ipim var yedi kazığa bağladım
Döşünü gıdıkladıkça o inledi ben ağladım (Saz)

7- Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi:
Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim de “Dedim - Dedi Tarzı Söyleşi” olup koşma ve semâilerdeki âşık ve sevgilinin (dedim-dedi ifadesine bağlı) karşılıklı (Erzurumlu Emrah, Ercişli Emrah, Âşık Ömer ... vb)  söyleşmelerdir.
“Dedim: Dilber yanakların kızarmış,
Dedi: Çiçek taktım gül yarasıdır.
Dedim: Tane tane olmuş benlerin,
Dedi: Zülfüm değdi, tel yarasıdır. Âşık Ömer, (1630-1707) ”

8- Tarih Bildirme(Tarih Düşme):
Âşık, kıtlık, yangın, sel felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla; veya âşıklar kendi doğum tarihini şiirlerinde belirtebilirler. İşte bu durma Tarih Düşme adı verilmektedir. Âşıklar, böyle günlerin unutulmayıp hatırda kalabilmesi için şiirlerinin son dörtlüğünde veya dörtlüklerden birinde tarih belirtirler.
9- Nazire Söyleme:
Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı kafiye ve ölçüde benzer bir biçimde yazma demektir.
10- Saz Çalma:
Saz, âşık için ilhamını kamçılayan bir âlet olup âşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.
Âşıkların özellikle saray ve konaklarda pek rağbet gördüğü bu dönemde âşıkların düzenli teşkilatları ve esnaf loncalarına benzer loncaları olduğu ve bu loncalar sayesinde organize oldukları ve korundukları bilinmektedir. Âşıkların hükümet tarafından tayin edilen saraylarda bir kahyaları bulunurdu. Devletin, âşıkları bazı zamanlar kendi iktidar propagandalarını yapmak için kullandığı görülmektedir
Diğer âşıklar ise bugün de olduğu gibi belli kahvehanelerde ellerinde saz, yetenekleri doğrultusunda düğünlerde dergahlarda, köy kahvehanelerinde veya köy odalarında çeşitli şenlikleri gerçekleştirerek para da kazanırlardı.

19. yüzyılda Âşıklık Geleneğinin ve Âşık Edebiyatının yeniden canlandığını görüyoruz. Başta İstanbul şehri olmak üzere, büyük yerleşim merkezlerinde Âşıklık Geleneği yerini, “Semâî Kahvelerine” bırakmıştır. Bu kahvelerde söz sahibi olan “Meydan Şairleri”, Semâî Kahvehanelerinde: Koşma, mânî, destan, semâî, divan, selis, selâmi, kalenderî, vezniahar, gibi şiirler söylerlerdi.
Dinî ve millî bayramlar olan Ramazan, bayramları ile  dinen mübarek addedilen Cuma Gecelerinde yapılan toplantılarda, bu tür şiirlerin okunduğunu çeşitli kaynaklar nakletmektedir.
Bu gecelerde sıra takibi ile “Kılarnet, Darbuka ve Zilli Maşa” gibi çalgılarla mızıka faslı geçilir, alafranga marşlardan sonra türküler söylenirdi. Fasıl sonunda da âşıklar şiirlerini okurlardı.
Günümüzde bu gelenek devam etmektedir. Bazı âşıklar, bu geleneğin nesilden nesile aktarılabilmesi için büyük çaba sarfetmektedirler. Bu âşıklar kendilerinin çalıştırdıkları kıraathanelerde veya İl Kültür Müdürlüklerinin âşıklar için tahsis ettiği tarihi binalarda veya Belediye Başkanlarının tahsis ettiği mekanlar ile özellikle, Ramazan gecelerinde bu geleneği sürdürme çabası içindedirler.

Âşıklar ürünlerini, müzik ile birleştirirler. Bu makamlar çeşitli âletlerden “kopuz, kara düzen, bozuk, tambura, çöğür”  çalgı aletleriyle dile getirirlerdi. Böylece maharetli âşıkların burada belli ağırlıklar elde ettikleri ve kendi konularında daha da yaratıcı hale geldiklerini söyleyebiliriz.
Mustafa Ferit YILDIZ da Kayseri’de hayat süren âşıklardan: SEZİNÎ(Ali BAŞ), Âşık Habib KARAASLAN, Âşık Zeki YILDIRIM, MEYDANÎ(İdris EROĞLU), FİRKATÎ(Mustafa ALKAN) ...vb  Âşıklar içindeki kültürle beslenmekte ve kendini ve şiirlerini geliştirmektedir.
Kayseri’de bulunan İdris EROĞLU’nun (Kıraathanesi),  Âşık Zeki YILDIRIM’ın (Aşıklar Evi), Mustafa Ferit YILDIZ’ın (Hunat Oteli), Belediye Kültür Evi, İl Kültür Müdürlüğü Şiir Dinletileri, Erciyes Şiir Dinletileri, ... vb gibi yerlerde aşıklar şiirlerini görücüye çıkarmakta karşılıklı söyleşiler ve atışmalar yapılmakta ve  âşıklar birbirleriyle hoş sohbet içinde kendilerini geliştirmeye ve şiirlerini test etmeye devam etmektedirler.

Yüzyıllardan beri gelişimini sürdüren Âşık Edebiyatının, sonraki zamanlarda sosyal gelişme ve değişmelere bağlı olarak Âşık Kolu adı verilen Usta ve Çırakla olan ilişkilerinin geliştiğini görüyoruz. Âşık Edebiyatı içerisinde geleneğe  bağlı olarak değişerek gelişen Âşık Kollarıdır. Bu kollar:
a) Emrah Kolu,
b) Ruhsatî Kolu,
c) Şenlik Kolu,
ç) Sümmanî Kolu,
d) Dertli Kolu,
e) Huzurî Kolu,
f) Derviş Muhammed Kolu olarak gelişme göstermiştir.

Son Dönemin Âşıklarından Birkaçı:

Âşık Şem’i,
Âşık Şenlik,
Kağızmanlı Hıfzı,
Bayburtlu Celâli,
Yusufelili Huzurî,
İlhamî,
Posoflu Müdamî,
Posoflu Zülalî,
Âşık Firkatî(Mustafa ALKAN, Kayseri)
Habip Karaaslan (Kayseri/Akkışla)
Âşık Zeki YILDIRIM(Kayseri/Akkışla)
Âşık Meydânî (İdris EROĞLU, Kayseri/Tuzhisar)
Âşık Sezinî(Ali BAŞ, Kayseri)
Âşık Hazânî(Kayseri/Amarat)

Âşık Tahirî,
Bayburtlu Celalî
Bayburtlu Zihnî
Ceyhunî
Dadaloğlu
Deliboran
Dertli
Erzurumlu Emrah
Gedaî
Hızrî
Kamilî
Kusurî

Meslekî
Minhacî
Muhibbî
Ruhsatî
Serdarî
Âşık Hasan(Kayseri/Erkilet)
Everekli Seyranî(Kayseri/Develi)
Âşık Sefâî
Silleli Surûrî
Sümmanî
Tokatlı Nuri
Tıflî
Bezmi
Devamî
Âşık Veli
Âşık Hüseyin
Âşık Serdari
Âşık Mesleki
Âşık Gufrani ... vb

Âşıklar hakkında yeterli kaynak yoktur. (Şairler Teskireleri), Şeriye Sicillerinde çok kısa da olsa âşıklar hakkında bilgilere rastlanır. Ayrıca seyahatnamelerde de âşık adlarına kimi zaman yer verilmiştir. (Evliya Çelebi, C.5: s.281).            
Bektaşî tekkelerinde tutulan defterler ve cönkler, düzenli değilseler de kaynaktır. (Aslanoğlu 1976: s.72). Bu alanda önemli kaynaklar olarak şairnameleri gösterebiliriz:
Türk edebiyatı, Divan Edebiyatı, Âşık Edebiyatı, Dinî ve Tasavvufî Türk Halk Edebiyatı gibi türlerin kültür kaynakları, hemen hemen aynıdır. Bunlar: Kuran ve Hadisler, Peygamber ve Evliya Menkıbeleri, Tasavvuf Şerhi, Şehname, Fars ve Hint İran ve Arap Edebiyatlarından tercüme edilen Divan Edebiyatı yoluyla Halk Edebiyatına aktarılan eserler ve sözlü kültürün taşıyıcılığıyla beslenen yerli, millî malzemelerdir. Bu ortak malzemeler, edebiyatımıza değişik şekillerde yansımıştır.
15. yüzyıldan sonra “ozan”ın yerini “âşık”, kopuzun yerini “karadüzen, bağlama, çöğür, tambura, cura vb.” almıştır (Köprülü 1989: 57).

         MUSTAFA FERİT YILDIZ’IN KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ
Ağırbaşlı, mütevazi, her gördüğünü öğrenmek isteyen, bilmediklerini bilenlerden sormaktan asla incinmeyen, sürekli yeniyi arayan ve yeniyi nerede olursa olsun bulmak isteyen çağdaş bir şairdir.
Müthiş bir hoşgörü sahibi, dost bildiklerine sımsıkı sarılan ve her türdeki yardımı dostlarından asla esirgemeyen sevgi yüklü, sevgi alan ve sevgi satan bir şair.
Babası Hacı Ömer YILDIZ‘ın nezaket ve misafirperverliği ayrıca takdirimizi ve hayranlığımızı cezbetmektedir. Baba, oğul ve torundaki hizmet yarışı sebebiyle, Hunat Oteli’ne misafir olarak gidenler, burada asla ilgisiz bırakılmazlar. İkram ve iltifat ise bu ailenin geleneklerle almış olduğu emsalsiz Türk kültürü, örf, âdet ve ananelerinden kaynaklanmaktadır. Bu üç kuşağın, âdeta birbirleriyle yarışırcasına bir arada yürüttüğü otel işletmeciliği de takdire şayandır. İşte, Mustafa Ferit YILDIZ, bu kültür ve çevre içerisinde, şairliğinin gelişimini tamamlamakta ve sanatçılığı bu çevrenin genişliği, gelişmişliği ve bu otelde her kesimden insan bulunuyor olması sebebiyle şiirleri, Türk edebiyatına yeni bir cevher ve zenginlik kazandıracak olması açısından gelecek vaadetmektedir.
Ali ÇATAK tarafından kendisine verilen Hazânî mahlası, herhalde henüz genç  bir döneminde aklaşmaya başlayan başındaki ak teller ile seyrekleşen kılları, ve kırışan alnındaki çizgilerden dolayı olmalıdır.

ÂŞIKLIKTA USTA, ÇIRAK İLİŞKİSİ
Mustafa Ferit YILDIZ, usta çırak ilişkisi içerisinde yetişen ozanlardandır. Hazânî mahlası ile şiirler yazmaktadır. Mahlasını usta âşıklardan olan, Ali ÇATAK koymuştur. Şairin asıl ustası Sezinî’dir(Ali BAŞ). Ali ÇATAK’ın da Âşık Hazânî üzerinde tesiri olmasına rağmen, Sezinî kadar etkili değildir. Bunun sebebi de Sezinî ile Hazânî’nin aynı şehirde yaşıyor olması ve hemen her şiir şölenine, sohbet toplantılarına Sezinî ile birlikte gidiyor olması ve sürekli birlikteliğinden kaynaklanmaktadır.
Başka bir sebep de Âşık Hazânî’nin sahibi olduğu Hunat Oteli, özellikle Ali BAŞ, Duran TAMER, kimi zaman da Bayram DURBİLEZ, Sabit İNCE, Deniz DENGİZ ŞİMŞEK ...vb gibi şairlerin de hemen hemen her gününün bir kısmını bu otel ve çevresinde geçiriyor olmasıdır.
Mustafa Ferit YILDIZ’ın bu toplulukları ekmek kapısı bildiği Hunat Otelinde üzmeden, kırmadan, incitmeden yemek dahil, çay, kahve meşrubat ve her türlü içeceğin masraflarını da kendi cebinden karşılayarak memnun etmesi, takdire şayandır. İşte bu Âşık veya şairler zaman zaman bu otelde konuk edilir, kahve, çay ve yemek sohbetleri bu mekanda gerçekleşir. Burası adeta Kayseri ve diğer illerden gelen şair ve şairelerin, Halk Âşıklarının da bir uğrak ve konaklama yeridir. Burasının böylesine bir eğitim mekanı olması ve Hunat Oteli’ni de bir kültür ocağı haline getirmektedir. Hunat Oteli bu durumda olunca tabiatıyle şairi de şiir, edebiyat ve diğer konularda eğitmekte, olgunlaştırmakta, diğer şairlerin de fikirleri, dünya görüşleri, şiir yazma ve uslûp özellikleri açısından yenilenmekte ve etkilenmektedir.
Bunun dışında Kayseri Âşıklar Derneği’nin (Aşık Zeki YILDIRIM, Aşık Mahrumî, Aşık Habip KARAASLAN...vb) Hunat Oteli ile aynı binada bulunması; ayrıca İdris EROĞLU’nun(Âşık Meydanî), Âşıklar Kıraathanesi’nin de yine, bu mekanda bulunuyor olması; şairin Âşıklık geleneğine olan ilgisini artırmıştır. Âşığı, Halk Âşıkları safına çekmekte etkin olmuştur. 

         EDEBî KİŞİLİĞİ:
Şiirlerinde ilk zamanlar serbest tarzı deneyen şair, sonraları Ali ÇATAK ve Ali BAŞ ile tanıştıktan sonra şiirlerindeki şekil, teknik yapı, konu ve şiir tarzı açılarından gelişme ve değişiklik gösterir.
Âşığın iş çevresi ve çalışma mekanı bir kültür yuvasıdır. Âşıkların, şair ve yazarların sık sık uğrak verdiği bu kültür ocağıdır. Bu Kültür Ocağına bir müddet sonra da Avrupa Türk Yazarları ve Şairleri Birliği Başkan YardımcısıDuran TAMER de Avrupa’dan emekli olup gelerek dahil olmuştur.
 Duran TAMERin emekli olup Kayseri’de Hunat Camii yanında bulunan Sızırlılar Derneği Yönetiminde yer alması ve bu derneğin yine Mustafa Ferit YILDIZ’ın sahibi olduğu Hunat Oteli ile aynı sırada ve binada olması, şairin şiirlerinde olumlu yönde, büyük bir değişiklik ve gelişme meydana getirmiştir.
Ustası olarak kabul ettiği Ali ÇATAK ve asıl tesirinde kaldığı ve şiirlerinden tarz ve şekil olarak da etkilendiği Ali BAŞ’ın, şair üzerinde büyük tesiri olduğu, şairin şiirlerindeki yapı, uslûp özellliği, diziliş, kafiye açısından belirgin özellikler arz eder. Zaten şairin kendisi de bu etkilenme ve tesiri açıkça ifade etmekten kaçınmaz.
Mustafa Ferit YILDIZ, Ali BAŞ, Duran TAMER, Bayram DURBİLMEZ, Sabit İNCE, Deniz Dengiz ŞİMŞEK, ayrılmaz bir ekip olmakla birlikte bunlardan başka buraya Kayseri’de ve Kayseri dışında yaşayan birçok saz şairi, halk aşığı, şair, yazar ve araştırmacılar da zaman zaman Hunat Oteline uğramakta ve Mustafa Ferit YILDIZ’a konuk olmaktadır. Bu vesile ile usta şair ve Âşıkların yanında Mustafa Ferit YILDIZ’ın şiirlerinde önemli bir değişme  ve gelişme göze çarpmaktadır.

ŞİİRLERİNİN KONUSU:
Araştırma, inceleme, tetkik etme ve şairin ilme ve kültüre merakının bir belirtisi olarak ilk şiirlerinden başlayarak şiirlerinde her türden konuyu ele aldığını, şiirlerinde, konu çeşitliliğine önem verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz:
Aşk, Sevda, Gurbet, Yeşil Gözler, Yürek, Beklemek, Yangın, Sevmek, Gönül, Göz, Allah, Peygamber, Din, Kur’an, Kitap, İslâm, Aşk Pazarı, Dünya, İntizar, Derya, Gülistan, Sevgililer Günü, Tutanak, Beklemek, Özlem, Ölüm, Heykel, Memleket, Canan, Peri Kızı, Esmer Güzeli, Mikrop, Kurtlar Vadisi, Manas Güzeli, Firar, Hatice, Vefasızlık, Şahmeran, Şeytan, Dünya Kirliliği, Vasiyet, Pakistan Depremi, Ürgüp, Kayseri, Erciyes, Atatürk, Mehmet Âkif, Âşık Veysel, Bayram DURBİLMEZ, Millî Güreşçi, Tahir SARAL, Bodrum Güneşi, Ürgüp FM, Kütahya Mühabbeti, Saruhan Oteli ve Kaplıcaları, Bizim Ev... ve benzerleri şairin değindiği konulardan sadece bir kaçıdır. 

ÂŞIĞIN KULLANDIĞI MAHLASLARI:
Hazânî hazan vakti seni nasıl anayım
Mahşer gününe kadar cayır cayır yanayım
  “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); Yürek Yangını, s.12,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”

Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Hazânî’ye ümit ver,  hayâlinle öleyim.
“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); Peri Kızı, s.26,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”

Aşkın hergün kalbime, dert doldurur Kara Kız
Hazânî yâr adını arar durur Kara Kız
“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); Esmer Güzeli, s.44, Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”
ŞİRLERİNİN ŞEKİL ÖZELLİKLERİ 
YEŞİL GÖZLÜM
İnleyen nağmesin sazın  telinde,          -a
Çağlarsın sevdanın çoşkun telinde       -a
Savrulan gazelsin  seher yelinde          -a

Bir kuytu köşede sar yeşil gözlüm       -x
Şu dünya başıma dar yeşil gözlüm       -x

Nazlı bir ceylansın düştüm peşine        -b
Vuruldum yay burcu keman kaşına      -b
Ummadığın dertler gelir başına            -b

Zannetme çaresi var yeşil gözlüm        -x
Kavurur sinemi nar yeşil gözlüm         -x

Şu gönül bahçemin gülü solmasın        -c
Kalbine dert, keder, hicran girmesin    -c
Bakarsın ölürüm neden olmasın           -c

Boşuna eyleme zar yeşil gözlüm          -x
Beni çağırırsa yâr yeşil gözlüm            -x

Göç etti gönlümün göçtü turnası          -ç
Bağbanında talan olmuş yuvası            -ç
Vurulmuş bağrında kanar yarası           -ç

Sensiz olmak bana ar yeşil gözlüm      -x
Yağdı şu başıma kar yeşil gözlüm        -x

Kar yağan başıma düştü kırağı            -d
Şahına şahlanır sevda kısrağı              -d
Mezardır yolların en son durağı          -d

Kalır mı yanına kâr yeşil gözlüm?      -x
Yakar cehennemde hâr yeşil gözlüm   -x
Şiirlerin hemen hepsi âşık tarzıdır. Hazânî (Mustafa Ferit YILDIZ) şiirlerinin çoğunu türkü tarzı ile yazmaktadır. İlk üç mısrada(üçlük) söylemek istenilen söylendikten sonra, asıl maksat ise nakaratlarla ifade edilerek vurgulanmaktadır. Son iki mısraya Nakarat(Kavuştak) adı verilmektedir.
(Mustafa Ferit Yıldız, Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir), “Yeşil Gözlüm”; Yıldırım Yayınları, s.11., Ankara, 2008)

Şiirin Konusu: Yeşil Gözlü Sevgilidir. Temâ: Aşk. Şair şiirinde bir bütün güzelliği  içerisinde Yeşil Gözlü Sevgilisine hitap ediyor.

BU ŞİİRDE GÖRÜLEN EDEBî SANATLAR:
Bu şiirde Mutafa Ferit YILDIZ sevgilisini: “Sazın telinde inleyen nâğmeye, sevdanın çoşkun selinde çağlayana, seher yelinde savrulan gazele, yoluna düştüğü nazlı bir ceylana, kendisinin vurulmasına sebep olan yay burcunda keman kaşa, Sevda kısrağının şahlandığı Şaha” benzeterek bizlere, Türk Edebiyatımızda görülen Edebî Sanatlardan, en güzel BENZETME(Teşbih) örneklerini veriyor.
Birinci üçlük ve nakaratında: Bundan başka inlemek, nağme, saz; çağlamak, çoşmak,  sel; kuytu, köşe, sar, dünya ve dar kelimeleri arasında;
İkinci üçlükte ve nakaratında: Nazlı, ceylan, peşine düşmek; vurulmak, yay, keman kaş; dert, baş, çare olmak, kavurmak, nar; kelimeleri arasında;
Üçüncü üçlük ve nakaratında: Gönül, bahçe, gül, solmak; kalp, dert, keder, hicran, dolmak; ölüm, olmak; boşuna, zar eylemek, çağırmak;
Dördüncü üçlük ve nakaratında: Göç etmek, gönül, göç, turna; bağban, talan olmak, yuva; vurulmak, bağır, kanamak, yara; sensizlik, ar; yağmak, kar yağması, cehennem, hâr;
Beşinci üçlük ve nakaratında: Kar, yağmak, baş, düşmek, kırağı; Şah, şahlanmak, sevda, kısrak;mezar, yol,son durak; kâr;Yakmak, cehennem, hâr kelimeleri arasında LEFF Ü NEŞR Sanatı yapılmıştır. Ayrı olarak bu kelimeler arasında TENÂSÜB(Mürat-ı Nazır)  sanatı da mevcuttur.

Hazânî, dert, keder, hicran; çare; kar; yakmak, hâr, nar kelimeleriyle maharetle oynayarak  TEZAT SANATI yapılmıştır.

Sevgili: “sevdanın çoşkun seli; seher yelinde savrulan gazel; sazın telinde inleyen nağme “Teşhis- İntak Sanatı”, bu sözler ile ayrıca:  BENZETME (Teşbih) ve MÜBÂLÂĞA (Abartma) SANATININ en güzel örnekleri verilmiştir.

“Savrulan gazel; şu dünya başıma dar; keman kaşa vurulmak;dertlerin başa gelmesi; narın sineyi kavurması; gönül bahçesinin gülü; gönlün göçü; gönlün turnası; bağbanın yuvasının talan olması; bağırda yaranın kanaması; başa karların yağması; başa kırağının düşmesi; Şah’a şahlanan sevda kısrağı; yolların en son durağının mezar olması” sözleri ile MECAZ SANATI yapılmıştır. 

Şiir Halk Edebiyatının içinde yer alan âşıklık geleneği içerisinde incelenen halk türküleri şekil ve kafiye diziliş biçimini yansıtmaktadır.
Her üçlükten sonra: (-a,-a,-a;  -x,-x;  -b,-b,-b;  -x,-x;  -c,-c,-c;  -x,-x) şeklinde devam eden mısralar ile halk edebiyatımızda NAKARAT veya KAVUŞTAK adı verilen iki mısra ile birbirlerine bağlanmaktadır.

Şiir konusu yönünden incelendiğinde, bu şiire, halk edebiyatı türlerinden GÜZELLEME adı verilir.
Şiiri kafiye çeşitleri açısından incelediğimizde:
telinde   tel inde        “l” ler Yarım Kafiye, “inde”ler de redifleri oluşturur.
selinde   sel inde
yelinde  yel inde

sar yeşil gözlüm                        sar       “r” ler Yarım Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
dar yeşil gözlüm

peşine    peş ine “ş”ler Yarım Kafiye  “ine” ler rediftir.        
kaşına    kaş ına ına
başına    baş ına ına

var yeşil gözlüm            var “r” ler Yarım Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
nar yeşil gözlüm

solmasın   sol                   “l” Yarım Kafiye, “masın”lar rediftir.          
dolmasın  dol
olmasın    ol

zar yeşil gözlüm            “r” ler Yarım Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
yâr yeşil gözlüm

turnası                           “n,v,r” ler Yarım Kafiye, “ası” rediftir.
yuvası
yarası

ar yeşil gözlüm              “ar” lar Tam Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
kar yeşil gözlüm

kırağı                             sözlerinde ise zengin kafiye kullanılmıştır.
kısrağı
durağı

kâr yeşil gözlüm                       “r” ler Yarım Kafiye, “yeşil gözlüm” rediftir.
hâr yeşil gözlüm                       “âr” larda uzun okunan seslerden meydana geldiğinden, zengin kafiye oluşturmaktadır.

İnleyen nağmesin, sazın  telinde,         -a         6+5=11Duraklı, Hece Vezni
Çağlarsın sevdanın, çoşkun telinde      -a         6+5=11
Savrulan gazelsin,  seher yelinde         -a         6+5=11

Bir kuytu köşede, sar yeşil gözlüm      -x         6+5=11
Şu dünya başıma, dar yeşil gözlüm      -x         6+5=11

ŞAIRIN ŞIIRİNDEKİ  ORJİNALLİKLER:
Şairin şirlerinde görülen orjinallikleri de burada belirtmek gerekir. Bu orjinallikler, şiirde, her şairin rahatlıkla becerebileceği maharet değildir. Şair şiiri konuşma dili haline getiren; fakat az sözle, çok şey ifade eden, müthiş bir güzellik sergiliyor
Kısaca şair, halkın konuşma dilinde kullandığı, söyleyişteki güzelliği, orjinalliği, etkili kullanımı bozmadan, değiştirmeden, olduğu gibi şiire sokarak büyük bir maharet sergiliyor.
Aşağıdaki örnekler, bu orijinal söyleyişlerden sadece bir kaçıdır.

“Sevdim   seni gitmese de hoşuna
Suçlu sensin, inkar etme boşuna” ( Sevdim Seni) age. s.15

“Sordun mu ki bir defa, nedir Hazânî derdin?” (Gönül Sultanı) age.s.16

“Yâr yetiş, yaramı eller sarmadan”      (Çağır Yarabbi) age. s.17

“Boncuk boncuk, gözüne baktıkça eriyorum.”
“Olur olmaz tavrınla, dalıma basıyorsun.”       (Baktıkça Eriyorum) age. s.18

“Kavrulmuş toprak gibi, yanık yüreğim sana”             (Aşkın Mezarı) age. s. 19

“Gülüm, biraz gülümse, yüreğim serinlesin.”   (Aşkın Mezarı) age. s. 19

“Bir tatlı gülüşünle, gök kubeler inlesin.”  (Aşkın Mezarı) age. s. 19

“Gönlümdeki sevgini, koparıp atamam ki”  (Aşkın Mezarı) age. s. 19

“Esme deli deli, Sevda Rüzgarı”   (Gözü Bendedir) age. s.20

“Akan gözyaşımı, silmedin dünya”     (Güle Kan Ağlattın(Dünya) age. s.21

“Sevdiğimi bana vermedin dünya”      (Güle Kan Ağlattın(Dünya) age. s.21

“Gurbetten sılama salmadın dünya.”   (Güle Kan Ağlattın(Dünya) age. s.21

“Kahret kendi kendine, ne olacak de halim?” (İntizar) age.s.23

“El gibi yüzüme, bakıp da gitme”        (Gitme!) age.s. 76

“Eline ne geçecek, beni böyle yakınca?” (Sevenini Yakınca)  age.s .84

Mustafa Ferit YILDIZ, Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir), (Sensiz Sabah) s. 75; Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008


ŞAİRİN “Unutur mu Sanıyorsun?”
ŞİİR KİTABINA ELEŞTİRİ:
1)          Başlık yazımında kullanılması gereken soru işaretlerinin hiç kullanılmamış olduğu görülmektedir. “Unutur mu Sanıyorsun”; doğrusu “Unutur mu Sanıyorsun?” şeklinde olacaktı.
2)          “Mustafa Ferit YILDIZ” s.5 sekizinci paragrafta geçen “...hayatında ama...” cümlesindeki yanlışlık: “...hayatında; ama...” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
3)          İçindekiler bölümü s.6’daki “Yeşil Gözlerin”, “Yeşil Gözlüm”;
4)          İçindekiler bölümü s.7’deki “Veda”, “Vedâ”, şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
5)          s.9’da “Duâ” dörtlüğündeki “Kâtre” sözcüğü, “katre” şeklinde yazılmalıdır.
6)         s.9’da “Duâ” dörtlüğündeki “rahimsin” yanlışlığı, “Rahim’sin” şeklinde düzeltilecektir.
7)          s.10 birinci dörtlükte geçen “mana”, “mânâ” şeklinde doğru yazılmalıdır.
8)    S.10 dördüncü dörtlükte  geçen “ah”, “ah!”; “ahvalime”, “ahvâlime”; “vah”, “vah!” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
9)   s.11 “Yeşil Gözlüm” şiirinin son beşliğinde geçen: “Kalır mı yanına kâr yeşil gözlüm”,“Kalır mı yanına kâr, yeşil gözlüm? ” ve aynı beşlikte geçen: “har”, “hâr” şeklinde yazılmalıdır.
10)      s.12 “Yürek Yangını” şiirinde, birinci beşlikte geçen: “Ölümcül uykulardan ben nasıl uyanayım”,“Ölümcül uykulardan, ben nasıl uyanayım?” şeklinde noktalama işaretli konularak düzeltilmelidir.
11) s.12 “Yürek Yangını” şiirinde, ikinci beşliğin, dördüncü mısrasında geçen: “Doyamadım ben sana söyle nasıl kanayım”,“Doyamadım ben sana; söyle, nasıl kanayım?” şeklinde noktalamalar yerinde kullanılarak düzeltilecektir.
12)  s.12 “Yürek Yangını” şiirinde, üçüncü beşliğin, birinci mısrasında geçen: “mah”, “mâh” şeklinde yazılarak; dördüncü beşlikte geçen: “Yar senin yokluğuna ben nasıl dayanayım;” “Yâr, senin yokluğuna, ben nasıl dayanayım? ” şeklinde, imlâ ve noktalamalar konularak yazılmalıdır.
13)  s.12 “Yürek Yangını” şiirindeki birinci beşlikte geçen: “hayalin”,”hayâlin” yazılarak; ikinci mısrada geçen: “O buz gibi   taşları kor göğsüme basarım.”,“O, buz gibi taşları, kor göğsüme basarım.”, dördüncü mısrasında: “Hazânî, hazan vakti seni nasıl anayım?”, yanlışlığı “Hazânî, hazan vakti, seni nasıl anayım?” şeklinde yazılarak ve son mısradaki: “Mahşer gününe kadar cayır cayır yanayım.” yanlışlığı da “Mahşer gününe kadar, cayır cayır yanayım.” şeklinde (,) virgül konularak düzeltilmelidir.
14)      s.13 “Beklerim” şiirinin birinci dörtlüğü ikinci mısrasında geçen (düşseydim) sözden sonra (,) virgül konularak düzeltilmelidir.
15)      s.13 birinci mısrada (kalbimde, süzülüp,muhtacım,toprağında, yâr) sözünden sonra (,) konularak bir nefeslik duraklar belirtilmelidir.
16)      s.13 üçüncü beşlikte geçen: “çakar ya, akar ya, yakar ya”sözlerinden sonra (?) soru işaretleri; “kaldı, sakın” sözlerinden sonra da (,) virgül konularak duraklar belirtilmelidir.
17)      s.13 son beşlikte geçen: “geceleri, düşer, kabuslar, çözülmez, değilim” sözlerinden sonra birer virgül (,) konmalıdır.
18)      s.14 “Bu Senin Esrarın” adlı şiirde birinci beşlikte geçen: “Fizanda(Fizan’da), gökçen kız(Gökçen Kız), “sendeledim, doğan”, ikinci beşlikte: “kapılsam, yalvarsam, hançer mi, ilâhiden(İlâhi’den), dinmeyen; üçüncü beşlikte: “rengini, mevcut, eserisin, “Mecnunu(Mecnûn’u)  çöle salan, “sazımısın?” (sazı mısın?), dördüncü beşlikte geçen: “baktıkça, parçası, razımısın(razı mısın?), gönlümün” sözlerinden sonra (,) virgül konularak ve parantez içerisinde verilenler gibi yazılarak düzeltilmelidir. 
19)      s.15 “Sevdim Seni” şiirinin birinci beşliğinde geçen: “unutmadım, yıllarca, kalbime, sensin; ikinci beşlikte geçen: “gülüm, kardelenim, şarabını, Leylâ’sın, sensin”; üçüncü beşlikte geçen: “geçeni, gibi, şahin gibi, suçlu sensin”; son beşlikte geçen: “tertemiz, gözlerden seni, sensin” sözlerinden sonra bir nefeslik durakları göstermek için (,) virgül konmalıdır.
20)  s.16 “Gönül Sultanı” adlı şiirin birinci beşliğinde geçen: “saçınla, sevgime, defa, benden, derdim”; ikinci beşlikte geçen: “döktün, çıkardın, vererek, kasrına, derdim”; üçüncü beşlikte geçen: “gibi, emer, canımı, artık, bekletirsin(bekletirsin?), diye, sorsaydın(sorsaydın!..), derdim” sözlerinden sonra birer virgül(,) konularak düzeltilmelidir.
21)     s.17 “Çağır Yârabbi” şirinde geçen: “Çağır Yârabbi!”; şeklinde ve diğer beşliklerin son iki mıra sonlarında geçen ; birinci beşlikte geçen: “çağır yâ Rabbi, ile ağır ya Rabbi sözleri(çağır Yârabbi ve ağır Yârabbi) şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.

“yâr, yetiş, canı, bülbülü, yâ Rabbi(Yârabbi!..), oldukça; ikinci beşlikte geçen: “tecellidir, sinemi, sonunda, bülbülü, oldukça; üçüncü beşlikte geçen: yürürken, ervaha, bülbülü, yâ Rabbi(Yârabbi!..); dördüncü beşlikte geçen: “huzuruna,   sevda, arus’ uma, bülbülü, oldukça” sözlerinden sonra(,) virgül konmalıdır.

22)      s.18 “Baktıkça Eriyorum” şiirinin ikinci beşliği üçüncü mısrasında geçen: “Bilmem” sözünden sonra(,) şareti; üçüncü beşlik, dördüncü mısrada geçen “hayalin” yanlışlığı,”hayâlin” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
23)      s.19 Üçüncü beşlikteki dördüncü mısrada geçen “kalacik şarabısın” sözü, “Kalecik Şarabı’sın” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
24)      s.20 ikinci dörtlüğün ikinci mısrasında geçen “ah” sözünden sonra ‘,) virgül işareti ve”zarda” sözünden sonra ise ünlem işareti(!) konulmalıdır.
25)      s.25 “Aşk” adlı şiirin, birinci beşliğinin birinci mısrasında geçen “ey aşk” sözünden sonra virgül(,), aynı mısraın son kelimesi:“imanın;” sözünden sonra (;) değil; soru işareti(?) kullanılmalıdır.                                                                             Aynı şiirin, dördüncü beşliğinin ikinci mısraında geçen analar” sözü “Mânâlar”; üçüncü mısraında geçen: “kerem” sözü,(Özel isimlerin baş harfleri büyük yazılır) imlâ kuralı gereği “Kerem” şeklinde baş harfi büyük olarak yazılarak düzeltilmelidir.
26)      s.26 “Peri Kızı” şiirinin ikinci beşliğinin üçüncü mısrasında geçen “hayaller” sözü ile dördüncü beşliğin son mısrasında geçen aynı kelime “hayâller” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
27)      s.27 “Yandırma Beni” şiirinin dördüncü beşliğin ikinci mısraında geçen “geri dön” sözünden sonra virgül(,) konularak düzeltilecektir.
28)      s.28 “Buz Tutan Sevda” şiirinin bir, iki, ve üçüncü beşliğinin son mısralarının sonuna birer soru işareti(?) konularak yanlışlık düzeltilmelidir.
29)      s.“Kalecik Karası” adlı şiirin birinci beşliğinin birinci mısrasında geçen”kalecik karası”,”Kalecik Karası” şeklinde düzelmiş olarak; ve dördüncü beşliğin ikinci mısrasında geçen “Mecnun”, “Mecnûn” şeklinde doğru yazılarak; “avuç, avuç”, “avuç avuç” şeklinde aralarına virgül konulmadan yazılarak düzeltilmelidir. Türkçemizde bu kural: “İkilemeler arasına virgül konmadan yazılır” şeklindedir.
30)      s.31”Vuracak” şiirinin ikinci beşliğinin üçüncü mısrasında “beni” sözünden sonra virgül(,) konulmalıdır. Aynı dörtlüğün dördüncü mısrasında geçen “artık” sözünden sonra virgül(,)    mısranın sonuna da soru işareti(?) konularak düzeltilmelidir.
31)      s.33 “Aşkımın Doğum Günü” adlı şiirin birinci beşliğinin beşinci mısrasında; ikinci ibeşliğin beşinci imısrasında ve üçüncü beşliğin beşinci mısrasında geçen: “Ecem” ve üçüncü beşliğin dördüncü mısrasında geçen “bağrıma” sözünden sonra virgül(,); üçüncü beşliğin üçüncü mısrasında “ban” sözü “bana” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
32)      s.34 “Yeşil Gözlü Ayzıt’ım” şiirinin birinci beşlik üçüncü mısrasında “bilsen”, ikinci  beşlik beşinci mısrasında “o” sözünden sonra virgül(,) konularak; ikinci beşliğin birinci mısrasında “müptelayım” “müptelâyım” şeklinde düzeltilerek yazılmalıdır.
33)      s.35 “Dilekçe” şirinin birinci dörtlüğünün birinci mısrasında geçen “âdemim”, “Âdem’ım”;  dördüncü mısrasının sonunda geçen “ben”, “beni”;üçüncü dörtlüğünün ikinci mısrasında geçen “cananını”, “cânânını”; beşinci dörtlüğün birinci mısrasında geçen “şan”,”şöhret”, sözlerinden sonra virgül(,); “sefa”, “sefâ” şeklinde düzeltilmiş olarak yazılmalıdır.
34)      s.36 “Sevgililer Günü” adlı şiirin ikinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “diner mi” sözünden sonra virgül(,); “sızı” sözünden sonra ise soru işareti(?) konularak düzeltilmelidir.
35)      s.37 “Bekledim” şiirinin birinci dörtlüğünün bir, iki, üç ve dördüncü mısraları hece sayıları bakımından birbirine eşit değil. Dörtlüğün birinci mısrasının hece sayısı on, ikinci on bir, üçüncü on ve dördüncü mısrasının ise on bir hece olarak eksik düzenlenmiştir.
Bu dörtlüğün birinci mısrası:
“Bir sevda yüzünden mahsun hâlim,
Sormanı bekledim yıllar boyunca.
Gönül yarasının sende merhem
Sürmeni bekledim yıllar boyunca”  dörtlüğü;

“Bir sevda yüzünden, mahzun ve acı, şeklinde veya (Bu sevda yüzünden, mahzundur halim)
Sormanı bekledim, yıllar boyunca.
Gönül yarasının, sende merhemi
Sürmeni bekledim, yıllar boyunca” şeklinde doğru olarak yazılabileceği gibi aşığın hayâl dünyasına göre yeniden düzenlenmelidir.
Aynı şiirin, ikinci dörtlüğünün üçüncü mısrasında geçen “Semada”, “Semâda” şeklinde; üçüncü dörtlüğün birinci mısrasında geçen, “neyde” sözünden sonra(,) virgül konularak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin, dördüncü dörtlüğünde geçen “narinsin” sözünden sonra virgül(,) aynı dörtlüğün son mısrasında geçen: “bekledim” sözünden sonra virgül(,) konularak düzeltilmelidir.
36) s.38 “Tutanak” şiirinde geçen birinci beşliğin dördüncü mısrasında “davacı”; ikinci beşliğin dördüncü mısrasında geçen “kelepçe”, beşinci mısrasında geçen “bekleme”; üçüncü beşliğin dördüncü mısrasında geçen “ümitsizim”,dördüncü beşliğin dördüncü mısrasında geçen “işlemiş”,beşinci mısrasında geçen “yâr”, aynı mısrada “mahkumuyum” “mahkûm” şeklinde düzeltilerek; beşinci beşliğin son mısrasında geçen “ettin” sözlerinden sonra yanlışlıklar birer virgül(,) konularak düzeltilecektir.
  Dördüncü beşliğin ikinci mısrasında geçen: “Ebedî mahkûmların” sözü bir mânâ ifade etmemektedir.(Sonsuza mahkûm) Bunun yerine: “İdama mahkûmların veya ölüme mahkûmların” olarak veya daha anlamlı başka söz veya karşılık bulunarak düzeltilmelidir.
  Aynı şiirin üçüncü beşliğinin ikinci mısrasında geçen “kırardım” sözünden sonra noktalı virgül(;), dördüncü mısrasının sonuna ünlem işareti(!), konularak yanlışlık düzeltilmeliidir.
37) s.39 “Heykel” şiirinin birinci beşliğinin birinci mısrasında geçen “hatları”, dördüncü mısrasında geçen “bana”, beşinci mısrasında geçen “gizlice”; aynı şiirin ikinci beşliğinde birinci mısrasında  geçen “yüzüne”, beşinci mısrasında geçen “gizlice”; üçüncü beşliğin  birinci mısrasında geçen “mıydın” ikinci mısrasında geçen “müydün”, üçüncü mısrasında geçen “yaktı”, dördüncü mısrasında geçen “âdeta”, beşinci mısrasında geçen “gizlice” sözlerinden sonra virgül(,);
  Aynı şiirin, ikinci beşliğinin ikinci mısrasının sonuna ünlem iişareti(!), dördüncü mısrasının sonuna noktalı virgül(;), üçüncü beşliğinin birinci, ikinci ve üçüncü mısralarının sonlarına soru işaretleri(?) konularak noktalama yanlışlıkları düzeltilmiş olacaktır.
38) s.40 “Beni Oldürür” şiirinin ikinci dörtlüğünün birirnci mısrasında geçen “şeytan” Şeytan, üçüncü mısrasında geçen “cemresin” Cemre’sin şeklinde düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü dörtlüğünün üçüncü mısrasında geçen “sema” semâ; dördüncü dörtlüğün birinci mısrasında geçen “hilal” hilâl şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü dörtlüğünün dördüncü mısrasında “çıkar”, dördüncü dörtlüğünün “üstünde”, dördüncü dörtlüğün ikinci mısrasında “eder” üçüncü mısrasında “seçer” dördüncü mısrasında “acımaz” sözlerinden sonra birer virgül(,) konmalıdır.
Aynı dörtlüğün birinci mısrasının ve üçüncü mısralarının sonuna, noktalı virgül(;), ikinci ve dördüncü mısralarının sonlarına da nokta’.) işareti konularak yanlış yazım düzeltilmiş olacaktır.
39) s.41) “VAR MI AŞKIN PAZARI” başlığı şiirindeki başlık “VAR  mı AŞKIN PAZARI?”, şeklinde büyüklü küçüklü “mı” şeklinde yazılıp dördüncü beşliğin dördüncü mısraının sonuna aynı şekilde soru işareti(?) konularak imlâ ve noktalaması düzeltilmelidir.
Şiirin birinci beşliğinde geçen: “tutuldu, var, zevalden, döşeğimi”; ikinci beşliğinde geçen: “cemale”(cemâle), edip, uğruna, pazarı, döşeğimi”; üçüncü beşlikte geçen: “dönmüş, göklerde, aşkınla, canı, döşeğimi”; dördüncü beşlikte geçen: “durmadan, damlattın, eşin, ki, güzelsin, döşeğimi”; beşinci beşlikte geçen: “bana, sayende, gördün, ellerini, döşeğimi” sözlerinden sonra virgül (,) işareti kullanılmalıdır.
40) s.42 ve s.43’te geçen “CANAN” şiirinin başlığında “CÂNÂN” şeklinde şiirde geçen bütün “canan”sözleri de “cânân” şeklinde düzeltilmiş olarak uzatma işareti konularak yazılmalıdır.
“Cânân I” şiirin birinci dörtlüğünün birinci mısrasında geçen devasa “devâsa”; ikinci dörtlüğünün birinci mısrasında geçen: bade “bâde”, aynı dörtlüğün üçüncü mısrasında geçen Mecnun “Mecnûn”, üçüncü dörtlüğünün üçüncü mısrasında geçen sıladan “sılâdan”;
Cânân 2” şiirinin birinci dörtlüğünde geçen: “yüreğimde, sevdamın, evimde, türlü; ikinci dörtlüğünde geçen çeşmesinde, bahçemde, düşünsem, içime”; üçüncü dörtlüğünde geçen: “çıkar, dağlar, sensin, acım”; dördüncü dörtlüğünde geçen: “çile, can, cânâna, dertlere, geriye” sözlerinden sonra virgül(,) konularak ve uzun sesler belirtilerek doğru olarak yazılacaktır.
Aynı şiirde geçen: “su, ah, yağmur, yıldızlar,eller” sözlerinden sonra birer virgül(,) konularak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü dörtlüğünün ikinci mısrasının sonuna ünlem işareti(!) konularak noktalama yanlışlığı giderilecektir.
41) s.44 “Esmer Güzeli” şiirinin birinci beşliğinin mısralarında geçen: “gülmedim, peşinde, gözünde, gözlerin bağrımda”; ikinci beşliğin mısralarında geçen: “hatırayı, için, gel, pınarı, açtın”; üçüncü beşliğin mısralarında geçen: “yalnız, ararım, sevdanın, gün, adına” sözlerinden sonra virgül(,) kullanılmalıdır.
Şiirin tamamında geçen “kara kız”, “Kara Kız” şeklinde baş harfleri büyük olarak yazılarak yanlışlık düzeltilmiş olacaktır.
42) s.45 “Eşkıya Gözlerin” başlıklı şiirin birinci beşliğinin dördüncü mısrasında geçen: “gözlerin, başında, acımaz, kurşunu, can evimden, beni, sinemde”; ikinci beşlikte geçen: “çölde, aldın,bağrımı,evimden, beni, gibi”; üçüncü beşlikte geçen: “korkarım, baktıkça, kavuşturur, gibi, seveni, yanar”; dördüncü dörtlükte geçen: “girdabına, harımı, beni, vurur” sözlerinden sonra virgül(,) kullanılarak noktalama yanlışlığı düzeltilecektir.
Aynı şiirin ikinci beşliğinin birinci mısrasında geçen: “meczup”, “Meczup”, son beşliğin son mısrasında geçen: “Semada”, “Semâda” şeklinde doğru olarak yazılarak düzeltilmelidir.
43) s.46 “Delice Sevda” adlı şiirin birinci beşliğinde geçen: “ kafatasım, yüzüme, baksam, güzel, bana”; ikinci beşlikte geçen: “sevgimi, çırpınıp, sözden, gönlümü”; üçüncü beşlikte geçen: “dumanlı, yoluma, yarama, güzel, üstünde”; dördüncü beşlikte geçen: “yoldaşını, bu .ir vuslat vaktidir, güzel, aşkı” sözlerinden sonra birer virgül(,) konmalıdır.
Aynı şiirin birinci beşliğinin dördüncü mısrasında geçen “Ahu”, “Ahû”; “Mah”, “Mâh”; “Harami”, “Harâmî ”şeklinde doğru olarak yazılmalıdır.
44) s.47 “Alan Alsın” başlıklı şiirinin üçüncü dörtlüğünün birinci  mısrasında geçen “hak”, “Hakk”; anı dörtlüğün son mısrasında geçen “Namerdi” “Nâmerdi” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
45) s.48 “Firar Ettim” başlıklı şiirinin birinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “Ya sabır!”, “Ya sabır”sözünden sonra  virgül,(,) mısrasının sonuna ise ünlem işareti(!);
aynı beşliğin dördüncü mısrasında geçen “Ey” seslenişinden sonra virgül(,) mısrasının sonuna ise ünlem işareti konmalıdır.
Aynı şiirin üçüncü beşliğinin birinci mısrasında geçen: “var”, dördüncü mısrasında geçen “diken diken”; beşinci mısrasında geçen: “yolcuyum”; dördüncü beşliğinin  üçüncü mısrasında geçen: “yerde, dördüncü mısrasında geçen:” aç”, “susuz” sözlerinden sonra birer virgül(,) kullanılmalıdır.
Aynı beşliğin üçüncü mısrasında geçen: “hayal”, “hayâl” şeklinde düzeltilmelidir.
46) s.49 “Karadul” şiirinin birinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “Alev, alev”, “alev alev” ve aynı mısrası ile üçüncü mısrasının sonuna; birinci beşlikte geçen: “ateşte, yakacağına, bakacağına”,; ikinci beşlikte geçen: “sen, seveni”; üçüncü beşlikte geçen: “biliyorum, hep, tutup, yârin, deseler, ara”; dördüncü beşlikte geçen: “ koru, ederken, kadere” sözlerinden sonra virgül(,) konmalıdır.
Aynı şirin üçüncü beşliğinin üçüncü mısrasının sonunda; dördüncü beşliğin beşinci mısrasının sonunda birer soru işareti koyarak noktalama yanlışlığı düzeltilmelidir.
Şirin tamamında geçen: “karadul”, “Karadul” olarak yazılarak düzeltilecektir.
Şirin üçüncü beşliğinin son mısrasında geçen hece sayıları, beşlikte geçen diğer mısraların hece sayıları ile uyuşmamaktadır: “Sen seni sevenin katilisin karadul” 6+7=13 yanlış mısrası , tercih âşığa bağlı olmak üzere “Sen seni sevenlerin katilisin Karadul” 7+7=14 lü hece olarak düzeltilebilecektir.
47) s.50 “Manas Güzeli” adlı şirin birinci beşliğinde geçen: “ahu” “ahû” ve ikinci beşliğin üçüncü mısrasında geçen: “canana”, “cânâna” uzatma işaretli olarak yazılarak düzelmek gerekir.
Birinci beşliğin üçüncü mısrasında geçen: “yâr” sözünden sonra virgül(,); mısra sonuna ise soru işareti(?) konularak noktalama yanlışı düzeltilecektir.
48) s.51’ de “Mecnun”, “Mecnûn”; “şeyda”, “şeydâ”; “canandan”, “cânândan”  şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
Aynı şiirin üçüncü beşliğinin birinci mısrasının sonuna soru işareti; üçüncü mısrasında geçen “ey” sözünden sonravirgül(,) mısra sonuna ise ünlem işareti konulmalıdır.
49) s.52 “Doru Tay” adlı şiirde geçen bütün beşliklerin son mısralarının sonlarına  soru işareti konulmalıdır.
50) s.53 “Sevgilim” şiirinin bütün beşliklerinin son mısralarının sonlarına soru işareti konulmalıdır.
51) s.56 Dünyayı Biz Kirlettik” başlığını taşıyan şirin birinci beşliğinin üçüncü mısrasının sonuna soru işareti(?) konmalıdır.
İkinci beşlikte geçen: “Hak”, “Hakk”; “hukuk”, “hukûk” olarak düzeltilmelidir.
52) s.57 “Yanacaksın” şiirinin  ikinci beşliğinin ikinci mısrasında geçen: “Mana”, “Mânâ” olarak doğru yazılmalıdır.
53) s.58 “Sen Benimsin Yâr”şirinin son dörtlüğünün üçüncü mısrasının hece sayıları, diğer mısraların hece sayılarına göre eksik olarak düzenlenmiştir. Bir, iki, ve dördüncü mısraların hece sayıları 6+5=11li hece ölçüsü iken üçüncü mısra eksik olarak dokuzlu(9) olarak düzenlenmiştir.
Aynı şiirde son mısra şu şekilde düzeltilmelidir: “Derim ki: “Göz nurum!” sen benimsin yâr.”
54) s.59 da geçen “Güzelim” şiirinde birinci dörtlüğün son mısrasının sonunu soru işareti(?) konulmalıdır.
55) s.61 “Yâ Râb”, “Yârab”; “nara”, “nârâ”; “Celaliyim”, “Celâliyim”, “rahmansın”, “Rahman’sın”
56) s.64 “Haticem’e” “Hatice’me” şiirinde geçen: “gökçen kız”, “Gökçen Kız” şeklinde doğru yazılmalıdır.
57) s.66 “Veda”, “Vedâ” şiirinde ikinci dörtlüğün  ikinci mısrasındaki yanlışlık: “Sevinçten uçardım: “Hoş geldin!” derken” şeklinde yazılarak düzeltilmelidir.
58) s.71 “Şahmeran” şirinin üçüncü dörtlüğünde geçen: “şahmeran”, “Şahmeran”; “garip yunus”, “Garip Yunus” şeklinde doğru yazılarak düzeltilecektir.
59) s.72 “Temenni şiirinde geçen: “amentü billah”, “Amentü Billâh”; “alp erenler ocağı” ,”Alp Erenler Ocağı”; “Hak”, “Hakk”; “Yâ resul Allah” “Yâresulûllâh”  şeklinde düzeltilmelidir.
60) s.80 “Pakistan depremi ne”, “Pakistan Depremine” olarak düzeltilmelidir. Bu şiirin birinci dörtlüğünün ilk üç mısraları 6+5=11 li hece ölcüsü ile yazılmış iken son mısraı bir fazladan 12 li heceli olarak yanlış yazılmıştır. Bir eksiltilerek düzeltilmelidir.
61) s.81 “Ürgüp” şiirinin   ikinci beşliğinde geçen yer adı “kaymaklı” bir özel isim olup baş harfi büyük olarak “Kaymaklı” şeklinde doğru yazılmalıdır.
62) s.86 “Serzeniş” şiirinin birinci beşliğinin  ikinci mısrasında geçen: “Sabır eyle çatlama dedim sabır taşına”, yanlış yazılışı,  “ “Sabır eyle, çatlama!”  dedim sabır taşına” şeklinde düzeltilecektir.
63) s.92 “Atatürk” adlı şiirin ikinci beşliğinin  üçüncü mısrası. “Ay yıldızlı bayrağın kanım verdi rengini” anlatım bozukluğu, ““Ay yıldızlı bayrağa, kanım verdi rengini” şeklinde düzeltilmelidir.
64) s.93 “Mehmet Âkif ERSOY”  adlı şiirin dördüncü beşliğinin üçüncü mısrası: “Medine’yi; Kâbe’yi; hicret etti Mısır’ı” anlatım bozukluğu”, “Medine’ye; Kâbe’ye; hicret etti Mısır’a” şeklinde düzeltilebilir.
65) s.95 “Bayram DURBİLMEZ Hoca’ya” şiirinde  geçen: “Yozgat sürmelisi”, “Yozgat Sürmelisi” şeklinde özel ismin, her iki baş harfleri de büyük olarak yazılmalıdır.

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER:
BUZ TUTAN SEVDA
Buz tutmuş bir nehirde çırıl çıplak ayağım
Yar sevdana susadım kanar çatlak dudağım
Bu çektiğim çileden nasıl kurtulacağım

Kara sevda çekenler muradına eremez
Gönül gözün kör mü ki şu halimi göremez?

Boğulsam girdabında ellerimden tutmazsın
O sıcacık koynuna alıp bir gün yatmazsın
Hasretinden ölsem de canıma can katmazsın

Erise de buzların bir damla su vermezsin
Gönül gözün kör mü ki şu halimi görmezsin?

Şu bedenim titriyor muhtacım güneşine
Çağladım yatağımdan düştüm senin peşine
Göz yaşlarım süzüldü aşkın kor ateşine 
Kapattım şu gönlümü başka kimse giremez
Gönül gözün kör mü ki şu halimi göremez?
(“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.28,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)
TUTANAK
Geçen gün polis geldi bana tebliğ bıraktı
Okudum gıyabıma yazılan tutanak’tı
Giderken acı acı, döndü yüzüme baktı

Senden biri davacı, bekleriz mahkemeye
Bir fırsat vermedi ki suçum neydi demeye

Suçum seni sevmekmiş hakimler yargıladı
Artık ben bir sanıktım savcılar sorguladı
Sonunda karar verdi suçumu vurguladı

Yüreğimde kelepçe, bir an olsun gülemem
Hiç boşuna bekleme, artık sana gelemem

Müebbet hapisteyim henüz cezam bitmedi
Zincirleri kırardım ama gücüm yetmedi
Bir gün olsun gözlerin hayalimden gitmedi

Ümitsizim tahliyem kaç yıl sürer bilemem?!.
Ne kadar istesen de artık sana gelemem.

Sevenler sevdiğine son defa sarılmaz mı?
Ebedi mahkumların arzusu sorulmaz mı?
Çaresizce sevenin yanına varılmaz mı?

Sicilime işlemiş sabıkamsın silemem 

Yar aşkın mahkumuyum artık sana gelemem

Zaten başkalarıyla beni bir tutamazsın
Aşkımı bir celsede kalbinden atamazsın
Zindana döner odan, sen bensiz yatamazsın

Çünkü suç ortağımsın, senden bir af dilemem
Kalbinden azat ettin, artık sana gelemem
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.38,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)
YÜREK YANGIN
Gözlerimi gözünde sanki esir eyledin                                                                                                
Ne bir tatlı tebessüm ne de bir söz söyledin                                                                     
Vefasız her gecemi, sensiz asır eyledin                                                                                     
Ölümcül uykulardan ben nasıl uyanayım                                                                                
Mahşer gününe kadar cayır cayır yanayım                                                                          
Özledikçe özlemin alev alev yanacak;
Aşkın kızgın volkanı yüreğime akacak                                                                                              Can alıcı gözlerin yangınıma bakacak                                                                                   
Doyamadım ben sana, söyle nasıl kanayım?                                                                    
Mahşer gününe kadar cayır cayır yanayım
Bir an yüz yüze gelsek mâh cemalin asarsın                                                                     
Yaralanmış gönlüme aşk narını asarsın                                                                                            Bana kastın nedir  ki niçin böyle susarsın?
Yâr senin yokluğuna ben nasıl dayanayım?                                                                                         Mahşer gününe kadar, cayır cayır yanayım
Hiç üzülme sevgilim hayâlinle yaşarım;                                                                                              
O buz gibi taşları, kor bağrıma basarım                                                                                          
Suya hasret çöl gibi yağmuruna susarım
Hazânî, hazan vakti seni nasıl anayım?                                                                                         Mahşer gününe kadar, cayır cayır yanayım
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.12,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)

BU SENİN ESRARIN
Kaf dağında yanıyor hâlâ senin ateşin
Fizan’da gülistanda yoktur benzerin eşin
Masallarda Gökçen Kız, olur mu kız kardeşin?

Çarpıldım sendeledim, sen deniz kızı mısın?
Gece aşkıma doğan Zühre Yıldızı mısın?

Girdabına kapılsam aşkın beni yutar mı?
Senin için yalvarsam, intizarın tutar mı?
Kirpiklerin hançer mi yüreğime batar mı?

Kudret-i ilâhiden alnımda yazı mısın?
Ebedîyyen dinmeyen, bir ince sızı mısın?

Gülden almış rengini tomurcuk dudakların
Cümlesi sende mevcut, doyulmadık tadların
Nadide eserisin en ulvî sanatların

Mecnûn’u çöle salan Leylâ’nın nazı mısın?
Âşık meyinin rebabı, aşığın sazı mısın?

Gözlerine baktıkça, sanki nutkum duracak
Cemalin ay parçası, kanımı donduracak!
Biliyorum ki sensin, ömrümü onduracak

Sensizlik ölüm bana, ölmeme razı mısın?
Hicran dolu gönlümün bitmeyen hazzı mısın?
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.14,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)

PERİ KIZI
Düşümde peri kızı, gel koynuma gir diyor
Sarılıver boynuma muradına er diyor
İşleyelim bir cürüm, günah neymiş gör diyor

Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Sende şeytan tüyü var, bunu nasıl bileyim?

Sardı dertler bağrımı, yarama neşter vurma
Zaten çürümüş köküm, dalıma basıp durma
Hislerine kapılıp derin hayâller kurma

Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Şu kanlı gözyaşımı hangi elle sileyim

Yağız atlı yolcuyu atından indirirsin
Deli gönlü sevdanın salına bindirirsin
Yürekteki sızımı yalnıız sen dindirirsin

Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Tabip benim diyorsun, cesaret ver geleyim

Kalbimi çalıp gitti nice gönül hırsızı
Doğmaz oldu semada bahtın kayan yıldızı
Ayzıt’tan gelir soyun mâh yüzlü peri ikızı

Vuslatına imkan yok, söyle nasıl güleyim?
Hazânî’ye ümit ver,  hayâlinle öleyim.
(“Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.26,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)

VURACAK
Sana olan aşkımdan nefret edip  bıksan da
Gecekondu gönlümü bir celsede yaksan da
Şakağıma kurşunu geber diye sıksan da

Gözlerim gözlerimde kalbim sanki duracak
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak

Yılan gibi zehrini  bağrıma kusuyorsun
Anlamadım suçum ne, sorsam da susuyorsun
İnfazınla sen beni yargısız asıyorsun

Kalemini kır artık ne var böyle yoracak?
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak

Öksüz kuzular gibi peşinde hep meledim
O ceylan gözlerine lâl idim bülbül ettin
Gözyaşımı çoğaltıp coşkun akan sel ettin

Ardından döktüğüm yaş deryayı dolduracak
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak

Bu gidişle sevdiğim sen bensiz kalacaksın
Ne zamanki ölürsem benden kurtulacaksın
Düşür artık tetiği kanım içime aksın

Mehşer günü Yaratan senden hesap soracak
Bilesin sen vurmazsan aşkın beni vuracak
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.31,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)

ESMER GÜZELİ
Bir gün olsun gülmedim, karaları büründüm,
Kara kızın peşinde dizin dizin süründüm,
El âlemin gözünde Meczup gibi göründüm

O kapkara gözlerin beni vurur Kara Kız
Bir kor ateş bağrımda yanar durur Kara Kız

Verdiğin hatırayı göğsümde taşıyorum,
Senden uzak olsam da seninle yaşıyorum
Sana kavuşmak için dağları aşıyorum

Dön gel, sevda çınarı bir gün kurur Kara Kız
Bağrıma yara açtın, kanar durur Kara Kız

Pervasız kuşlar gibi, çırparsın kanadını,
Yalnız sende ararım, mutluluğun tadını
Ben çektiğim sevdanın, özlem koydum adını

Aşkın hergün kalbime, dert doldurur Kara Kız
Hazânî yâr adını arar durur Kara Kız
(Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.44,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”)

KURTLARIN VADİSİ
Kanla besler yarayı büyütür çıbanbaşı
Hiç durmadan kan kusar, vurur gardaş gardaşı
Söylen nasıl dinecek, anaların gözyaşı?

Baron payitahtında zevki safa sürüyor,
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor

Mankutlaşmış beyinler, durmaz Türk’e sataşır
Yarasalar kan emer, yarayı heran kaşır,
Atasının genini insan geninde taşır

Beyler kara yorganı başımıza bürüyor,
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor.

Birlikten kuvvet doğar deyip de uzlaşmadık
Bizler asil milletiz, güçsüzle uğraşmadık
Katliamlar yaparak vebale bulaşmadık

Emperyalist odaklar üstümüze yürüyor
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor

Dedem tam on iki yıl esir kaldı Rusya’da
Mehmetçikler daha dün, can verdi Alasya’da
Türk’üm Türkçe yaşarım, köküm Ortaasya’da

Vatan bilgiye hasret, şuurumuz çürüyor,
Kurtların vadisinde artık itler ürüyor.
Mustafa Ferit YILDIZ, “Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); s.63,Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008”

    ESERLERİ:
1)      YILDIZ (Mustafa Ferit),;  2002,  “İmaret Köyü/ Amarat Kasabası”  (İnceleme, Araştırma Kitabı)
2)      YILDIZ (Mustafa Ferit),; 2008, “Unutulur mu Sanıyorsun?” (Şiirler)
3)      YILDIZ (Mustafa Ferit),;  2004, “Sevda Dümenini Sana Bıraktım” (Şiirler)
      KAYNAKLAR 
1)                    YILDIZ (Mustafa Ferit), Amarat Kasabası(Araştırma, Halk Bilimi);Kayseri, 2002
2)                    YILDIZ (Mustafa Ferit), Sevda Dümenini Sana Bıraktım(Şiir);Kayseri, 2004
3)                    YILDIZ (Mustafa Ferit), Unutur mu Sanıyorsun?(Şiir); Yıldırım Yayınları, Ankara, 2008
4)                    BAŞGÖZ (İlhan) 1977, “Halk Edebiyatı ve Folklor” Milliyet Sanat Dergisi, S. 216, İstanbul.
5)                    BAŞGÖZ (İlhan) 1977, “Karacaoğlan mı, Pir Sultan mı Halkın Dilinden Konuşuyor, Halk mı Onların Dilinden Konuşuyor” Milliyet Sanat Dergisi, 28 Ocak 1977, S. 2: 6, İstanbul.
6)                    BORATAV (Pertev Naili) 1982: “Folklor, Halk Edebiyatı ve Âşık Edebiyatı” Folklor ve Edebiyat, İstanbul, Adam Yayınları.
7)                    BORATAV (Pertev Naili) 1988: Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği. İstanbul, Adam Yayınları.
8)                    DURBİLMEZ Bayram, Kayseri’de Âşıklık Geleneğinin Tarihî Gelişimi, Erciyes Üniversitesi Araştırma Fonu:Kayseri,1999
9)                    DURBİLMEZ Bayram, Kayserili Âşuğlarda Âşık Tarzı Kültür Gelenekleri,(Hoşgörü Toplumunda Eremeniler) Hzl.Prof.Dr.M.Metin HÜLAGU.vd.c.I, Erciyes ÜnviversitesiYay. Kayseri Ocak 2007, s.435-457
10)                DURBİLMEZ Bayram, Âşık Tarzı Şiirlerde Sözlü Tarih(Kayserili ve Yozgatlı Âşıkların Şiirlerinden Örneklerle),II.Kayseri ve Yöresi Kültür ve Sanat ve Edebiyat Bilgi Şöleni (10-12 Nisan 2006) Bildiriler, Erciyes Üniversitesi Yay.,Kayseri,2007,s.299-317
11)                DURBİLMEZ Bayram,Hacılar’da Âşık Tarzı Kültür Geleneklerii” I.Hac ılar Sempozyumu, 11-13Mayıs 2007
12)                ELÇİN (Şükrü) 1975: “Halk Şairi Deyimi Üzerine” Uluslar arası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri. Konya.
13)                GÜNAY (Umay) l988: “Âşık Tarzı Edebiyat Hakkında Düşünceler” Mehmet Kaplan İçin. Ankara.
14)                GÜNAY (Umay) 1992: Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi. Akçağ Yayınları, Ankara.
15)                GÜNAY (Umay) 1999: “ Osmanlı İmparatorluğu ve Türk Halk Kültürü” Osmanlı Kültür ve Sanat, c.9, Yeni Türkiye Yayınları.
16)                GÜZEL (Abdurrahman) 1989: "Tekke Şiiri” Türk Dili ve Edebiyatı Özel Sayısı, Ankara.
17)                KALKAN (Emir) 1991: XX.Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi. Ankara.
18)                KÖPRÜLÜ (Fuat) 1981: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara, Diyanet Yayınları.
19)                KÖPRÜLÜ (Fuat) 1989: “Türk Edebiyatının Menşei” Edebiyat Araştırmaları I. İstanbul, Ötüken Yayınları.
20)                SAKAOĞLU (Saim) 1986: "Ozan, Âşık Saz Şairi ve Halk Şiiri Kuramları Üzerine” III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C.I. Ankara.
21)                SAKAOĞLU (Saim) 1987: “Halk Edebiyatı Kavramı Üzerine” III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri. Eskişehir.
22)                SAKAOĞLU (Saim) 1998: “Türk Saz Şiiri” Türk Dünyası El Kitabı, 3.Baskı, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.
23)                YARDIMCI (Mehmet) 1998: Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri-Âşık Şiiri-Tekke Şiiri. Ankara, Ürün Yay. Başkent Mat.
24)                YILDIRIM (Ali) 1999: Saraç Köyü Ozanları" I.Emlek Yöresi ve Çevresi Halk Ozanları Sempozyumu Bildirileri. Ankara, Kuloğlu Matbaacılık.
25)                YILMAZ (Şirin) 1994: “Prof. Dr. Umay Günay ile Halkbilim Çalışmaları Üzerine Bir Konuşma” Milli Folklor, S. 22. Ankara.
26)                ZELYUT (Rıza) 1982: Halk Şiirinde Gerçekçilik. Ankara, Ako Yay.
27)                www.alewiten.com, 13.12.2002

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder