10 Ekim 2016 Pazartesi

Prof. Dr. Bayram DURBİLMEZ’in ESERİ “YÂRNÂME” de EDEBÎ SÖZ SANATLARI” Abdullah Çağrı ELGÜN

Prof. Dr. Bayram DURBİLMEZ’in ESERİ:
 “YÂRNÂME” de EDEBÎ SÖZ SANATLARI”
                                       Abdullah Çağrı ELGÜN


Edebî Sanatlar Hakkında Çıkan Kitapları İncelediğimizde, Sanatların Açıklanmasından Sonra, Bütün Kitaplarda Genellikle Aynı Örneklerin Verildiğini Görüyoruz. Türk Şiirinin Zirvelerinden Örnekler Vermek Tabiîdir; ancak Çağdaş Türk Şiirinden Seçilen Örneklerle Öncekilerin Birlikte Sunulması Türk Şiirinin Gelişimini Göstermesi Açısından da Önemlidir. Günümüz Şairleri Arasında da Edebî Sanatları Şiirlerinde Ustalıkla Kullananlar Vardır. Bu Şairlerden Biri de Bayram Durbilmez’dir. Halkbilimi Çalışmaları Yanında, Sanatçı Kişiliği ile de Tanınan Durbilmez’in İlmî Eserlerinden Başka Yayımlanmış Şiir Kitapları da Mevcuttur.:

Vatanımın Bağrında- Şiir Tomurcukları (Durbilmez, 1984), Çileli Hayat- Huzura Hasret (Durbilmez, 1988) ve Öze Çağrı (Durbilmez, 1993) Adlı Şiir Kitaplarından Sonra Yârnâme (Durbilmez, 2002) Yayınlanmıştır. Edebî Söz Sanatları (Elgün, 2000) Adlı Kitabımın İkinci Baskısı İçin Günümüz Şairlerinin Eserlerini De İncelerken, Şiirleri Rusça Ve Bazı Türk Şivelerine Çevrilen Durbilmez’in Dördüncü Şiir Kitabı Yârnâme’de Çok Güzel Örnekler Tespit Ettim Ve Bunu Müstakil Bir Makale Konusu Yapmaya Karar Verdim.
Yârnâme’nin İlk Şiiri “Sevgi” (Durbilmez, 2002: 7-8) Adını Taşıyor. Bu Şiirde; Mecaz, Teşbih, İstiâre,  Temsil-İ İstiâre, Akis, İade Ve Tekrîr Sanatları Bir Arada Kullanılmıştır. Dörtlük Sonundaki Tekrarlarda  Mecaz Sanatı İle Birlikte “Benzetme (Teşbih), İstiâre, Temsil-i İstiâre” Sanatları Birlikte Kullanılıyor: “Gönlün Gören Gözü, Gönüllerin Közü, Ömrün Tadı Tuzu, Yesevî’nin Sözü, Sevgilinin Nazı, Dört Kitabın İzi.”
Bu şiirde “Sevgi” çeşitli şekillerde anlatıldıktan sonra, “Ozantürk’ün özü sevgi” denilerek son ve güzel bir Benzetme” yapılıyor. Durbilmez, âşık tarzı şiir geleneğine uygun olarak, hece ölçüsüyle meydana getirdiği şiirlerinde “Ozantürk” mahlasını kullanır. Bu mısrada kendi iç dünyasının da sevgiyle örüldüğünü belirtiyor. Benzetmenin esas unsurlarından biri düşürülerek kullanıldığı için İstiâre” sanatı da yapılıyor. Bütün bir şiire yayılmış olmasından dolayı bu sanata Temsil-i İstiâre” adı verilmektedir. Bu şiirde “Sevgi”;   “ışığa, umuta, kâinatın gizine, gönlün gören gözüne, huzura, barışa, ilmeğe, nakışa, gümüşe, bakışa, gönüllerin közüne, bahara, rahmete, kazanca, servete, dostluğa, sohbete, ömrün tadı ve tuzuna, güneşe, ateşe, menzile, yoldaşa Yunus’a, Bektaş’a Yesevî’nin sözüne, hayata, dünyaya, bâdeye, rüyâya, sevgilinin nazına, ilme, irfana, çare/ dermana, Tanrı’ya, imana, Dört Kitab’ın izine,  evvele, âhire, kevsere, nehire, tılsıma, şiire, Ozantürk’ün özüne” benzetilerek Temsil-i İstiâre” yapılıyor. Ayrıca bir mısranın yapısı değiştirilerek yeni bir mısrada değişik şekillerde kullanılmış olduğundan hemen her mısrada “Akis” göze çarpıyor. Mısranın önüne arkasına veya ortasına “Sevgi” getirilerek  “Tard ü Aks veya Aks ü Tedbil”  sanatı da meydana getirilmektedir.  Aynı kelime âhengi bozmadan ve anlamı daha da pekiştirerek şiirde sürekli tekrar edildiği için “Tekrîr” de yapılmaktadır. “Sevgi” sözü, bir söz içerisinde ard arda gelen ve birbirlerine benzeyen ses ve harfler olarak sık ve âhenk sağlayacak bir şekilde sıralanmasıyla ve şiirin içerisinde geçen “s” sesi elli beş keztekrar edilerek güzel bir “Aliterasyon” örneği  de veriliyor.
Yukarıdaki mısranın  sonundaki sözü, aşağıdaki mısranın ilk kelimesi olarak tekrarlayarak şu mısralarda da “İade”(Geri Çevirme) sanatına yer veriliyor: “Kâinatın gizi sevgi, Sevgi soyut sevgi somut”, “Gönlün gören gözü sevgi, Sevgi huzur sevgi barış”, “Gönüllerin közü sevgi, Sevgi bahar, sevgi rahmet”, “Ömrün tadı tuzu sevgi,  Sevgi güneş, sevgi ataş”, Yesevî’nin sözü sevgi, Sevgi hayat sevgi dünya”, “Sevgilinin nazı sevgi,  Sevgi ilim, sevgi irfan”, “Dört Kitabın izi sevgi,  Sevgi  evvel sevgi âhir.” Bu şiirdeki bütün dörtlüklerde  ayrıca “Tenâsüb”(Mürat-ı Nazır) sanatına da yer verilmektedir.
“Şiir Ağacı” (Durbilmez, 2002: 9)nda sanatçı, edebî söz  sanatlarından şunlara yer veriyor: Şiirden ağaç olmaz; ama şâir, şiiri bir ağaca benzetiyor ve onu gönlüne kök salmış gibi  göstererek Mecaz” sanatı yapıyor. Sonra bunu sevgiyle beslenen, ulu bir çınara benzeterek, aydınlık gülüşlerin doğmasına vesile yapıyor. Böylece şâir bu sözüyle de “Temsil-i İstiâre” yapıyor. “Gülme” eylemini kalpler için iyi bir ilâç gibi göstererek “Teşbih-Benzetme”  yapıyor.
“Bengisu”, insanı ölümsüzleştiren sözcükler ve her zaman devam eden bir bahara benzedikten sonra, mutluluk suyunun can damarları denilerek, mecazî yolla bir kaynağa, ilham ise sevgi akan kutlu bir pınara benzetiliyor”.
“Şâirler”, kelimeleri işleyerek şiirleştiren dilin ustalarına, mimarlarına benzetiliyor; yâr(sevgili) şiir ağacının dallarında gezinirken, bu diyârları mekân tutan, bir cânân  olarak gösterilerek temsil-i istiâre yapılıyor. Böyle bir bağ, bahçede yüreklerin sonsuza kadar sevişebileceğinden bahsediliyor. Aslında şâirin tanımladığı bir şiir bahçesidir. Şiir, kelimelerle örülüp, işlenerek sevdâlı dil mimarları tarafından imar edilen, bir mekân şeklinde düşünülerek “benzetme” yapılıyor.
Durbilmez, “Sürmeli Yârim” (Durbilmez, 2002: 10-11) şiirinde, sanatının zirvesine erişiyor. Türkçeyi Türk’ün millî sazının tellerine bağlayarak, ondan ilmek ilmek şiiristan halısı dokuyor. Karacoğlan, Emrah, Dertli, Gevherî, Bayburtlu Zihnî, Dadaloğlu, Köroğlu, Seyrânî gibi Türk’ün söz ve saz ustalarından aşağı kalmadığını bu şiiriyle bize ispatlıyor Üstad Bayram Durbilmez. Bu şiirinde sevgilinin bakışlarını  mızraba benzetiyor (Teşbih ve Teşhis). Gönlünü ise telli sazlardan “bağlama”ya benzeterek “Teşbih” ve “Teşhis” sanatlarını ustaca kullanırken, kendisini de badeli bir âşığa benzeterek, “Mızrabı tellere sürmeli yârim” diyerek, hem Tekrîr” hem de Cinas” sanatını birlikte kullanıyorAyrıca bir cümle içerisinde “Sürmeli, sürme, sürmeyi, sürgü, sürsen”  kelimeleri ard arda gelerek ve biribirilerine benzeyen ses veya sesler olarak  sık ve âhenk sağlayacak biçimde sıralanmış olması sebebiyle, “Aliterasyon” sanatı ortaya çıkıyor. Arkasından “beni bend’eyleyip” gönlümü sana meylettirip bağlama; çünkü bakışlarınla sevda delisi olan gönlüm aşk diyârında nam salan Mecnûn’un yolundan gider, diye sesleniyor. Burada Mecnûn’un izini  sürmeli yârim”  diyerek, hem geçmişteki bir olayı delil olarak göstermesiyle Telmih (hatırlatma)” sanatı yapıyor hem de  “sürmeli yâr” sözü ile “Tekrîr” ve “Cinas” sanatını birlikte kullanıyor. 
Yukarıdaki mısranın  sonundaki sözü, aşağıdaki mısranın ilk kelimesi olarak tekrarlayarak: “Bilir mi Sürmelim, sürme sürmeyi?, Sürmeli gözlerin neyler sürmeyi” “İade”(Geri Çevirme) sanatına da yer veriyor. Burada ayrıca, çeşitli mânâlara gelen  bir sözün, bir mânâsı ile, diğer bir sözün mânâsı arasında ilgi ve benzerlik kurma  veya iki mânâya gelen  bir kelimenin, uzak mânâsının  aynı cümle içinde  başka bir kelime ile ilgisi bulunmasından dolayı “Sürmelim, sürme, sürmeyi” sözcükleri arasında da “İyham-ı Tenâsüb” ve diğer bütün dörtlüklerde de “Tenâsüb” sanatları birlikte kullanılmaktadır. “Bakışların mızrap, gönlüm bağlama”, “Sürmemeli atın Sürmeli yâra”, “Sürgün gönlüm açar sürgü sürsen de, Vazgeçmem sevdândan beni sür sen de, Gönül bahçesini aşkla sür sen de, Bu aşktan fidanlar sürmeli yârim.” sözlerinde “Kinâye” sanatı kullanılmaktadır.
Şâir ikinci kıtada, tarihin derinliklerine giderek Korkut Ata’yı buluyor (Telmih). Onun elindeki  kopuz’a (Teşhis) bir atıfta, isnatta bulunarak bunu sevdâyı seslendiren (İntak), sevdâyı dile getiren bir âlet, kopuz (saz) olarak düşünüyor ve Korkut Ata’sından onu çalmasını istiyor. Kopuzdan çıkacak nağmeler gönülde birikmiş gam ve kederleri uzaklaştırsın, atsın (Teşhis) ki, şâir, hayâlindeki sevgiliyi, ak duvaklı  gelini, yârini ata bindirip mutluluk bağına (Mecaz) sürebilsin. Sanatçı, mısra sonlarında tekrar eden “ata” sözü ile hem Tekrîr” hem de Cinas” sanatını  kullanıyor.
“Sürmeli” sözünü “ayak” yapan sanatçı, bu sözü mahirâne bir kalem ustası olarak kullanıp  “sürmeli” kelimesiyle adeta oynuyor. Onu, bazan bir mermi, sevgilinin bağrına saplanan, bazan parmağın dokunduğu bir tetik, bazan da sevgiliye doğrultulmuş bir namlu olarak kullanarak (Cinas) zekâsının ve sanatının bütün hünerini sergiliyor. Bu sözüyle, zengin bir sanat toyu kuruyor; edebî sanatlar bahçesi yapan şair “Telmih, Tekrîr, Sehl-i Mümteni, Mecaz, Benzetme” sanatlarının hepsini bir arada yapma yeteneğini ve bilgi birikimini sergiliyor. “Bilir mi Sürmelim sürme sürmeyi?, Sürmeli gözlerin neyler sürmeyi?, Neylerim can tenden ayrılsa bir gün?, Dur bilmez sevgimiz olur mu bir gün?”  Sözlerinde, hayret, sevgi, nefret gibi duyguların tesirinde; dikkat çekmek veya hisleri kuvvetlendirmek maksadıyla sözün nidâ, temenni, soru yoluyla söylenerek bitirilmiş olmasından dolayı da “İstifham”a yer veriyor. 
Sevmez sevdâlı kalp sefâ sürmeyi
Bilir mi Sürmelim sürme sürmeyi?
“Sürmeli gözlerin neyler sürmeyi?”
Dillerde bir türkü Sürmeli” yârim! (Durbilmez, 2002: 10)
Bu dörtlüğünde “Yozgat Sürmelisi”ne de telmihte bulunan şâir, sanatının en tepe noktasından, şiir âşıklarına sesleniyor.  Şiiri adeta ilmik ilmik, nakış nakış çeyizlik heybe kıymetiyle  dokuyor; ondan bir kelime cümbüşü yapıp, sanatistan, şiiristan  ortaya koyuyor. Bu dörtlükte “s” sesi on kez tekrarlanıyor  (aliterasyon, cinas, tekrîr, telmih, istifham, mecaz, mürsel mecaz-ad aktarması), sevmez, sevdâlı kalp sefâ sürmeyi’; “sürme” kelimesi de yedi kez tekrar edilerek “iç kafiye, aliterasyon, tekrîr , telmih, kinâye(1.Göze çekilen sürme; 2.Kızın, sevgilinin  ismi),   ve cinas” sanatları olarak kullanılıyor. Toplam olarak bu şiirde; ancak usta şâirlerin başarabileceği “sürme” ve ondan türetilen  “sürmeli” sözünü yirmi bir kez  tekrar ediliyor; ama asla bir fazlalık arzetmiyor ve sözleri birbirlerine öylesine kenetliyor ki  insan, bu kelimelerin aynı olduğunu asla fark edemiyor; çünkü aynı kelimeleri her seferinde farklı bir mânâda kullanıyor. Türk şâirleri içerisinde bugüne kadar gelmiş geçmiş şâir ve âşıklardan, “aşk”a bir sıfat vererek “aşk”ı  ilk defa karasaban, olarak kullanan, “çüt”(çift)e benzeterek kullanan başkaca şâir yoktur. “Gönül bahçesini aşkla sürmek”… sözüyle Bayram Durbilmez, edebî  cevherini, buradaki kıvrak zekâsını, bütün hüner ve maharetiyle kullanarak başarmış ilk ve tek sanatçıdır. Bu ise sanatçı  geçinenlerin  kılıcına kaldırılmış  çelik bir kalkandır. 
Aynı dörtlükte, mânâca birbirleriyle ilgili veya birbirilerine yakın kelimeleri bir arada kullanarakTenâsüb” sanatına da güzel örnekler sunuyor:  “Mızrap, teller, gönül, bağlama, sürmeli yâr, bende eylemek, gönül bağlamak, Mecnûn’un izini sürmek”… Tenâsüb” sanatı ile birlikte “Leff ü Neşr” sanatı da hemen bütün dörtlüklerde göze çarpmaktadır.
“Sürgün gönlüm, açar sürgü sürsen de,
Vazgeçmem sevdândan, beni sürsen de
Gönül bahçesini,  aşkla sür sen de,
Bu aşktan, fidanlar sürmeli yârim.” (Durbilmez, 2002: 11).
Bu dörtlükte geçen “Sürmeli, sürgün, sürgü, sürsen, sür” kelimeleriyle çeşitli sanatların yapıldığını görüyoruz. “Sür kökünü ele alan şâir, Akıncı Beyi Malkaçoğlu’nun elindeki kılıç gibi öylesine ustalıkla kullanıyor ki Türkçe, bu şâirin kıvrak zekâsı, engin kelime hazinesi ve sınırsız bilgi dağarcığı ve renkli hayâl gücünün varlığıyla öğünerek, Türk şâirlerine de bir hak ve sıtatü kazandırıyor. Türkçeyi öylesine mahirâne işletiyor ki bu kökten, değme şâirlerin ve uyduruk dilcilerin asla beceremeyeceği, bir kelime kökünden 0n- on beş kelime türetiyor. Bu başarıda Durbilmez’in iyi bir bilim adamı olmasının ve yaşayan Türk şivelerinin pek çoğunu bilmesinin de payı olmalıdır: Alet işleyip el öğünüyor. Şâir yine  bu şiirinin son dörtlüğünde, adeta kelimeleri konuşturuyor:
“Yâr cemâlin bir ay, gülüşün bir gün!
Neylerim, can tenden ayrılsa birgün?
Dur bilmez sevgimiz olur mu bir gün?
Bu aşk, ömür boyu sürmeli yârim!” (Durbilmez, 2002: 11)
Kitaba ad olan Yârnâme” (Durbilmez, 2002: 12-14) şiirinde şâir: “Yâr”ini: Parlayan ay, bengütay, beyaz lâle, nurlu hâle, şelâle, berrak nehir, sırlı şehir, şiir, gökte hilâl, petekte bal, masal”  gibi görerek benzetmeler yapıyor (Teşbih). “Gibisin Yâr” sözü ile “Tekrîr” sanatına yer veriyor.
“Beni Dinleme! Yürek Yolcularına” (Durbilmez, 2002: 15-16) şiirinde şâir sevgilisine “revan”ım diyerek hitap ettikten sonra (Giden, yürüyen, akan; ruh, can)  sevgilinin şahlanan atlarını, hızlılık yönünden, rüzgârın  gidişine benzeterek; ‘rüzâr gibi sür de git’  dedikten sonra, gönlünün götürdüğü yere gitmesini söylüyor. Sonra yine sevgilisini bir kuş gibi düşünüp (Benzetme- İstiâre) kanatlarını açarak (Teşhis) istediğin yere uç, diyor. Sevgilisini  gönlünün bir ‘mihmanı’ (misafiri, konuğu)  kabul ederek,“Yüreğinin götürdüğü yere git!” sözleriyle kuşu azat ediyor.
“İçimde dolaşırsın uçsan da çok ırağa” mısrasında “Mecaz” sanatına başvurarak sevgilisini  yine bir kuşa benzetiyor, sonra onu uçuruyor. Benzeyen, insan söylenmediği için “Açık İstiâre”; ve “ne kadar ırağa gidersen git, yine de dönüp dolaşıp geleceğin yer, benim kalbim olan ilk durak olacak”, diyerek insanlar için kullanılan ‘Durak’, sözünü söyleyip ‘Teşhis’ ve  ‘Atıf’ sanatlarına baş vuruyor. Gönlümü senin ayrılığın dağlara, çayır ve çimenlere “mera, merağ” düşürse de gönlümün yarasına derman olsan da,  sen yine  “gönlünün götürdüğü yere git!” diyerek onu  serbest bırakıyor.
Üçüncü dörtlükte “Gurbetin hikmeti, sevdânın kudreti, yüreğin hasreti” sözleri de Mecazlı” olarak kullanılıyor.
“Aşk” âşığın yüreğinde büyüyen sevgi ağacına benzetilerek (Teşhis), gönlün ‘aşk vurgunu’nu yemesinden (Mecaz) sonrakieşsiz ilâcı” olan sevgili, âşığın gönlünün “sarayı, tahtı, tâcı ve sultanı (Tenâsüb ve Mübalâğa/  Abartma) olarak yüceltiliyor, erişilemez biri olarak gösteriliyor. Burada “eşsiz” kelimesi de iki mânâda kullanılıyor: 1. Benzersiz, 2. Eşi, sevdiği olmayan kimse.
“Bakışların hüzünlü”, “sevgiyle dolu için”, “İçin için yanmak” (Mecaz), “senden ayrılmak ölüm” (Mübalâğa) gibi söyleyişlere de rastlamak mümkün. Sevgili, padişahların yazdığı fermana Benzetilerek” “Fermanım” hitâbıyla ona bir  ruh yüklenip, yürek veriliyor (Teşhis). Sonra da “Yüreğinin götürdüğü yere git!” dedikten sonra “insan” söylenmeyerek “Açık İstiâre” sanatı yapılıyor.  
Gönlün arzularını gerçekleştirmesi, “Murad almak” “Mecaz”, “Murat almamak” sözleriyle “Tezat” olarak kullanılarak,  dünyanın darlığından söz ediliyor.  Halbuki aslında dünya çok geniş; ama sevgili âşığa sevgisinin karşılığını verememiş, muradı hasıl olmamış olduğundan, dünya ‘âşığa’ dar gelmektedir (Mecaz). Esme dedikçe eser (Tezat)  kavurucu bir rüzgâr” (Mecaz) derken iki sanatı kaynaştırıyor.  Şâirin gönlünde açmış olan  gülleri, solduran “dert ve efkâr”   mânâca birbirlerine yakın, birbirleriyle ilgili sözler olup “Tenâsüb” sanatı yapılmakta, bu sözler aslında “Mecazlı” olarak kullanılmakta, yine sevgiliye bir sıfat verilmekte ve “Bağban”a benzetilmektedir (Teşbih).
Şâirin, halk ozanları gibi kullandığı mahlası “Ozantürk”tür. Bu şiirin sonunda da mahlasını kullandıktan sonra, serbest bıraktığı sevgilisini  “Beni dinleme sakın, sakın dinleme beni!” demektedir. “Akis” sanatına güzel bir örnek olan bu mısradan sonra, bu duygusallığından kurtularak, duygularını daha belirgin kılmak, sözlerini daha da kuvvetlendirmek maksadıyla geriye dönüş yapan (Rucû) şair, “Git-Gel” diyerek bir birlerine zıt iki şey arasında ilgi ve benzerlik kurarak da “Tezat” sanatını sergileyip, gerçeği haykırıyor ve “Gel Canım, Canânım, Ceylânım, Fermânım, Sultânım, Yüreğinin getirdiği yere GEL, Bana GEL” diyerek ilk söylediklerinden vazgeçiyor, duygu ve heyacanını daha da kuvvetlendirmek için edebî sanatların  güzel bir  örneğini (Rucû)  bize gösteriyor.  
Sanatçının “Sevdâ Rüzgârı” (Durbilmez, 2002: 17) şiirinde; “Yüreğimde şiir tomurcukları” “Avuçlarımızda yüreklerimiz” (Mecaz) söyleyişlerine rastlıyoruz. Açmaya hazır tomurcuklar çiçeklerde olur. Hayatın kaynağı olan  “mey sunan dudaklar” (Teşbih, Teşhis) gösterildikten sonra, “Tutkun kadehlerden içilir zaman” denilerek Mübalâğa ve Teşhis sanatları yapılıyor. Aynı şiirin diğer mısralarında da şu sanatları tespit ettik: “Gönüllerde coşkun sevdâ ırmağı” (Benzetme ve Mübalâğa), “Esrik kalp, göz göze geldiğimiz an” (Mecaz ve Tekrîr), “Mest gönül, yudumlar aşk badesini” (Mecaz), “Soylu sevdâların gönlüm esiri”, (Telmih), “Kaybeder sevince iradesini” (Mübalâğa). Aynı şiirin sonunda, aşkın esrârının ruhu büyülemesi sebebiyle içinde çılgın duyguların uyandığı, yürekte sevdâ rüzgârlarının esmesi sebebiyle de köpüren suların dalgalandığı söyleniyor: “Büyüler ruhumu aşkın esrarı, Dalgalanır yine köpüren sular, Eser yüreğimde sevdâ rüzgârı”  (Hüsn ü  Tâlîl).
Sanatçı, Âzerbaycan/ Baküde yazdığı “Efsane Gibi” (Durbilmez, 2002: 18-19) şiirinde: Yâr, “Kaf Dağları’ndaki nağıl, efsâne”ye; yârin sözleri “dost bağlarında açan  terâne”ye; bakışları “esrârengiz”, ürkek yürüyüşü “ceylan sekişleri”ne, gülüşleri  “gönlü sarhoş eyleyen meyhâne”ye, sanatçı “virâne”ye, yâr çevresinde dolanan gönül “yanan pervane”ye, Mecnun’a çeviren sevdâ “süregelen anâne”ye benzetilmiştir (Benzetme). Şiirin ikinci  bölümündekiEy gönlüm (Nidâ, Teşhis, Mecaz) sev, ‘yine sevgi!’ derse de” (Tekrîr) mısrasında dört edebî sanatı bir arada kullanıyor.  Bu şiirin üçüncü kıtasındaki edebî sanatlardan bazıları da şunlardır: “Oğul! (Nidâ) gün eşin” (Teşbih, Teşhis), “Zulmü dağıtacak gözler senin güneşin”(Benzetme, Mübalâğa, Mecaz, Teşhis),  “Aşkıyla kavuran güzel eşi güneşin” (Benzetme, Mübalâğa). Aynı bölümde “dedi” sözü üç kez tekrar edilerek  “Tekrîr” sanatı yapılmıştır. “Gün eşin”, “senin güneşin” ve “eşi güneşin” söyleyişleri arasında “Cinas ve Leff ü Neşr sanatları da görülmektedir. Şiirin son kıtasında “Nidâ, Telmih, Cinas ve  Tecahül-i Ârif” sanatları yapılmıştır.
Gonce-i Dil (Durbilmez, 2002: 20)de, sevgili, gönülde açılmamış bir goncaya benzetiliyor (Teşbih). Ona “sevdiğim!” (sevgili) diye hitap edilerek “Nidâ sanatına başvuruluyor ve “dilin”, kendisine olan aşkı dile getirerek “bir bir” (Tekrîr) söylemesini istiyor. Dil hep gülü, gülleri anlatan bir gül bahçesi “gülistan” (Benzetme) olarak düşünülüyor. Aynı zamanda kelimelere dökülerek anlatıldığı,  şiir hâlinde sunulduğu için bir şiir bahçesi “şiiristan” (Benzetme), “aşk”  “yâr” sevgili için dillere düşmüş ve dillerde söylenegelen bir  “destan”dır (Benzetme). Yâr “gonca gül, tatlı yel, âhu göz ve gül”, “özge can, câvidân, Tanrı’dan armağan”dır (Benzetme). “Gönül sevgiye tutkulu, sevgisizlikse haramdır.” diyerek “Tezatlı olarak kullanılmıştır. “Der ki Bayram, Gönlümüz râm, Sevgisizlik, Kalbe haram” (Tecâhül-i Ârif, Telmih, Nidâ).
“Aşkımın  Âbidesi” (Durbilmez, 2002: 21) şiirinde : Dudaklar, aşk badesi yudumlanan bala; sevgilinin tenindeki ben güle; âşık, güle vurgun birisine; yanaktaki ben, gül desenine; sevgili güle ve bülbüle, gönül bahçesinde gülümseyen goncaya benzetilmiştir.  Bu şiirde “aşk”, iki kez,  “bile”  üç kez, “bende” dört kez, “yudum”, “bir” ve  “gül” sözleri  iki kez, “gülüm ser”, “yâr”  dört kez tekrar edilerek  “Tekrîr” sanatı yapılmıştır. Her dörtlüğün ilk üç mısrasının sonlarında görülen eş sesli kelimelerle “Cinas” yapıldığı da görülmektedir. “Zevk-zehir”, “Cellât, ip-gülümsemek”, “yüreğin yarılıp açılması-gülümsemek” sözleri ile “Tezat ve Leff ü Neşr” meydana getirilmiştir. “Zehri zevkle yudumlamak” “Sevgilinin aşktan inlemesi”, “Ser (baş) kesildiği hâlde, dilin yine sevgiliyi söylemesi”, “Yüreğin yarılması” sözleriyle “Mübalâğa”ya yer veriliyor. “Gönül bahçesi”, “İpe ve cellâda gülümsemek”, “Alsalar gönlümün ifadesini” sözleriyle “Mecaz ve Teşhis”, “Yüreğe nakış nakış yâr örmek” söyleyişleriyle “Mecaz” sanatı yapılmıştır.
Durbilmez, “Sevdiğim” (Durbilmez, 2002: 22) şiirinde, eskiye karşı bir özlem duyduğunu şiirde yaptığı “nazire” ile göstermektedir. Divan edebiyatında kullanılan “nazire”: Usta bir şâirin, şiirinden ilk iki mısra alarak şiiri ölçü ve kafiye bakımlarından usta şâirinkine benzeterek, altını kendi şiiriyle tamamlamak, yani benzer bir şiir meydana getirmek demekse de biz burada şekil ve kafiye örgüsü bakımlarından benzerliklerden bahsetmekteyiz.
Günümüz şairlerinden Durbilmez’in bir beyti:
“Aşkınla yanmış gönlümün, seyrânı yok, ey sevdiğim!
Dil mülkünün başkaca bir, sultanı yok, ey sevdiğim!” (s.22)
“Aşkınla yanmış gönlümün
Seyrânı yok ey sevdiğim
Dil mülkünün başkaca bir
Sultanı yok ey sevdiğim”
Divan şâirlerinden  Fuzûlî’nin bir beyti:
Fuzûlî rindi şeydadır, hemişe halka rüsvadır,
Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan ussanmaz mı?
Fuzûlî rindi şeydadır,
Hemişe halka rüsvadır,
Sorun kim bu ne sevdâdır,
Bu sevdâdan usanmaz mı?
Divan Edebiyatındaki  gazelin kafiye şeması : -a,-a;  -b,-a;  -c,-a; -d,-a  şeklinde olduğuna göre “gazel” tarzında bu şiirin, kafiyeleniş biçimine bakıldığında, aynı tarz olduğu görülür. Bu şiir ayrıca bazı usta divan  şâirlerinin (Fuzûlî, Rûhî, Nâbî)  şiirlerini hatırlatan bir iç kafiye ile de örülmüştür. 
Bu şiirde: “Aşkla yanmak”, “Dil mülkü”, “Dil mülkünün sultanı” sözleriyle “Mecaz” , “yok ey sevdiğim!” beş kez, “ sevdiğim” iki kez, “sen” beş kez tekrarlanarak “Tekrîr”, “aşkla yanan gönlün seyredenin olmaması, gönül mülkünün (ülkesinin) başkaca sultanının bulunmaması”, “görülenlerin sadece yârin gölgesi olabileceği”, “Durbilmez’in vurgun yemiş gönül, inleyen bülbül ve gül gibi gösterilmesi” “Benzetme”, “aşkla yanmış gönül”,  “Mecnûn”, “Durbilmez” sözleriyle “Telmih” sanatı meydana getirilmiştir. “Her yerde sen varsın”, “görülenlerin sadece gölgesi olaması”, “senden bir an ayrılmanın imkânı yok” sözleri  “Mübalâğa -Abartma”lı olarak kullanılmıştır.
“Ölümsüzlük Tâcı” (Durbilmez, 2002: 23)  şiirinde: Sevgilinin bakışı “ruha serilmiş desen desen işlenmiş, serilmiş bir şey”e, sözleri “bir şiir”e, gözleri “hayat”a, sevdâ  “katmerlenen içli nakarat”a, âşık “uslanmayan bir deli”ye, aşk “âşığın içinde bir nehir ve çağlayan”a, şiir “aşkın bedeli bir ömür”e, sevgi “çağlar geçse de ölmeyecek ebediyet”e(sonsuzluğa), sevdâ “efsunlanmış”a, beden “sarhoş”a, şair “çılgın hayâller kurdu kuralı ölümsüzlük tacı başında,  yüreğinden bütün kuralları  sökmüş bir rind”e,  muhabbet dolu gönül “geçerli bir yasa”ya benzetilmiştir (Benzetme). “Desen” üç kez, “yâr” iki kez, “bir” dört, “çağlar”, “yasa”, “kuralı”, “aşk”, “şiir” sözleri iki kez kullanılarak “Tekrîr”,  “uslan be deli!”, “merhaba!”, “elvada!” sözlerinde “Nidâ” sanatı kullanılmıştır. Cinaslı söyleyişler bu şiirde de görülmektedir: “Desen desen- desen de sen”, “uslan be deli!- aşkın bedeli”, “içimde çağlar- geçse de çağlar”, “Çılgınca hayaller kurdum kuralı- Söktüm yüreğimden her bir kuralı”, “Gönlümde muhabbet geçerli yasa- Merhaba sevince, elveda yasa”. Son mısradaki “merhaba- elveda” ve “sevinç- yas” sözleri  arasında Tezat sanatı da mevcuttur.
“Gözlerin” (Durbilmez, 2002: 24-25) şiirinde: Gözler; “öz, mübarek belge, gönül yolu, aşk kıblegâhı, bahar sabahı, yayla, parlak cilâ, renklerden elâ, cilveli fettan, belâ, sevdânın şiiri, hayatın iksiri, anlamlı derin imlâ, sılâ ve Leylâ”ya, gönül; “gözlerin esiri ve Mecnûn”a,  sevdâ; “servet”e, sevgili; “ay parçası, aşk tanrıçası, gönül fırçası ve çölde açan gül”e, sevgilinin elleri; “narin”e,  sözleri;  “şirin”e, yârsızlık; “gurbet”e benzetilmiştir (Benzetme). “Ozantürk” sözü ile de şâirin kendisi hatırlatılmaktadır (Telmih). “Yine candan bak- Yüreğime ak” “Dayanır mı can?- Gönlüm eyler kan” sözleri ile duyguların tesirinde dikkat çekmek veya hisleri kuvvetlendirmek maksadıyla sözü nidâ, temenni, soru şeklinde söyleyerek  “İstifham” sanatı yapılmıştır.
“Hayâllerimiz” (Durbilmez, 2002: 26-27) şiirinde şâirin kullandığı edebî sanatlar da şöyle sıralanmaktadır: “Sevdâların düşleri süslemesi” (Mecaz, Telmih, Teşhis), “Hayâllerin rengarenk arzularla açması” (Mecaz, Telmih), “Tozbembe umutlarla beslenen düşler” (Mecaz, Teşhis), “Hayâllerin kâinata mutluluk saçması” (Mecaz, Teşhis), “Derinden bir iç çekişle heveslerin filizlenmesi” (Teşhis, Mecaz, Telmih), “Duygulara can gelmesi” (Teşhis), “Kalbin, derinleşen bir sesle inleyip durması” (Teşhis, İntak), “Hayâllerin binlerce kez kendinden geçmesi” (Teşhis), “Yüreğin yaralı, gözlerin nemle dolu olması”’ (Mecaz, Telmih), “Her dem, dilin sevgiliyi sayıklaması” (Mecaz, Mübalâğa), “Duygulara gem vurmak” (Mecaz, Teşhis), “Hayâllerin sonsuza kanatlanması” (Teşbih), “Kalplerin sonsuzluk koşusunda el ele uçması” (Mecaz,Teşhis), “Gönül tellerinin titremesi” (Mecaz, Teşhis, Mübalâğa), “Ozanın gönül tellerine dokunması” (Mübalâğa, Telmih), “Hayâllerin sevdâ dolu türküler seçmesi” (Teşhis), “Tanrı’nın bu candan dileği kabul etmesi” (Telmih), “Uçsuz bucaksız bir aşkın yüreği okşaması” (Mübalâğa, Mecaz, Teşhis), “Düşleri diriltmek” (Teşhis, Mübalâğa), “Gönül çiçeği” (Benzetme, Mecaz), “Sevgiyi yudum yudum içmek” (Benzetme, Mecaz, Mübalâğa) gibi edebî söz sanatalarına yer verilmiştir. Düşlerimiz, hayâllerimiz, derin, sayıklar, yudum, seni” sözlerinde “Tekrîr”, “Dilim seni sayıklar, sayıklar seni her  dem” sözünde de, bir cümle  veya mısranın yapısını değiştirip, yeni bir cümle veya mısra meydana getirme  yapıldığından “Akis”sanatına yer verilmiştir.
 “Meleğim” (Durbilmez, 2002: 28-29) şiirinde “sevgili”: “Gök kuşağına, can direğine, sevgi bağına, aşk çiçeğine, elde desteye, dilde besteye, aheste uçan kelebeğe, bir ilk bahara, özge diyâra, gönüldeki yâra, kalpteki bezeğe (süse), gülen güneşe, gönüldeki eşe, kalpteki ateşe, tan yıldızına, peri kızına, kalp hırsızına, bal peteğine, ulu hitaba, kutlu kitaba, tek dileğe, çağlayan çaya, şahlanan taya, gönlü umaya, göz bebeğine, kalp mihengine, ruh âhengine, hayata, civeleğe, Durbilmez köz’e, göyünür öze, yetersiz söze ve meleğe” benzetilmiştir (Teşbih -Benzetme). 
 “Dokunur Gülüm” (Durbilmez, 2002: 30-31) şiirinde: “Dolu, gözlerin, gülüm, dokunur, nakış, bile, aşk, seven, sende, ele, deme, el” sözleri bir çok kez tekrar edilerek  “Tekrîr” sanatı, “dokunur gülüm, dolu, bile, sende, ele, dolu” sözlerinde “Cinas”, “yüreğin yaralı olması, gönlün gözlere dokunması, aşkın nakış nakış işlenmesi, aşkına tutulmak, gönlün dağları aşması, aşkın iyiliğinin dokunması, sevdânın eserinin olması, sevgi yeline kapılmak, sözlerin dokunması, bakışın aşkını ele vermesi, pamuk el, yüreğe kar, yağmur, dolunun inmesi, havaların dokunması” sözlerinde “Mecaz ve Leff ü Neşr” sanatları kullanılmıştır. “Pir elinden içmek, seven gönlün dağları aşması” sözlerinde “Telmih”, “Nakış nakış dokumak, ellerin pamuk ele dokunması” sözlerinde “Benzetme”, “Gözlerin gönlüme dokunur gülüm!”, “Aşkın nakış nakış dokunur gülüm!”, “Aşkın iyiliği dokunur gülüm!”, “Sendeleme sende, neyleyim sen de!”, “Sözlerin bana çok dokunur gülüm!”, “Deme demedim mi sırrını ele?”, “Ellerin elime dokunur gülüm!”, “İner yüreğime kar, yağmur, dolu…”, “Bu havalar bana dokunur gülüm!” sözlerinde de “Nidâ” sanatları kullanılmıştır.
“Yalnız İkimiz” (Durbilmez, 2002: 32) şiirinde şâirin kullandığı söz sanatları: “Bir, sürsün, karanlık, gönül” sözlerinde Tekrîr sanatı, “Hazar, Erciyes Dağı, Kaf Dağları” sözlerinde “Telmih”, “Mazinin canlanması, nehrin uyanması, gönül bağının çiçeklenmesi, hayâllerin konuşup, düşlerin susmaması, vuslatın çılgınlığı, gülüşlerin öpüşmesi, arzuların gülmesi” “Teşhis, İntak”, “fidanların sürmesi, iklimin sarhoşluğu” “Teşhis, İntak”, “nisan yağmurunun kalpleri coşturması, dünyanın bomboş olması, sevginin nûru, karanlıkları aşkla ışıtmak, dolunayın karanlık ruha gülmesi” “Teşhis, İntak”, “hıçkırıkların ruha gömülmesi, al bir tayın üstünde gönlün Kaf Dağları’na gitmesi, gülüşün donuk gönlü ısıtması, şiirlerle yunmak, gönle gönlü konuk etmek, mısralara aşkı dizmek” İstîare”, “arasında “Mecaz” sanatı.
 “Hep Senin İçin” (Durbilmez, 2002: 33), şiirinde: “Dalmak, derde düşmek, derdinden yatağa düşmek, gönül defterinin şiirlerle dolu olması, ışığa vurgunluk, yürekten coşmak, gündüz güneş, gece sitâre, gülüşün derde çare olması, kalbin serseri ve avâre olması, gönlün kavrulup dağlanması, kalpteki dağların  kaybolmaması, aşkla yanıp pişmek, sevdâyla imanın  tam olması, ummanın eşsiz sevgiyle dolu olması,  aşkla  köpürüp taşmak” sözleriyle ‘Mecaz’, “Düşe dalmak, Mecnûn gibi çöller aşmak, sevgili gündüz güneşe, gece sitâreye, Sensizlik , dağlayıp kavuran ateşe, derde dayanamayıp eriyen dağlara, sevgili yakan ve pişiren ateşe, âşık, başında dumanların eksilmediği yüce dağlara, “Gönül” eşsiz bir sevgiyle dolu ummana, âşık aşkla köpürüp taşan birisine benzetilmektedir (Teşbih). “Mecnûn”, “Kınayanlar bizi bu derde düşe”, “derdinden yatağa düşmek”, “Ozantürk” sözlerinde ‘Telmih’, “Dağdan dumanın eksilmemesi” sözleriyle de ‘Kinâye’, “Sensiz, sensin, dağlar” sözlerinde de “Tekrîr” sanatı kullanılmıştır.
 “Gönül” (Durbilmez, 2002: 34-35) şiirinde şâir şiirini benzetmelerle örüyor. Gönül; “İnleyen bülbül, âşiyan gönül, gülen gonca, gülistan, nurlu dolunay, şefkâtli umay, bir sırça saray, kırılgan, başı hep duman, ferman dinlemez, viran, perişan, her çağı yaşayan Kaf Dağı,  hoşgörü bağı, bahçıvan, sevgi kalesi, yârin kıblesi, aşk şelâlesi, çağlayan, aşkı savunan, aşkla avunan, bengisu sunan, bir umman, hepsinden evlâ, Mevlâ’nın tahtı, her yerden âlâ bir mekân, ırmak gibi gür, rüzgâr gibi hür ve küheylân” olarak nitelendiriliyor (Teşbih). “Durbilmez dem sür” sözüyle ‘Telmih ve çok iyi bildiği bir şeyi bir olayı fıkrayı, kıssadan hisseyi, bilmemezlikten gelerek anlattığı için, Tecahül- i Ârif’ sanatına yer veriliyor. “Kaf Dağı, Durbilmez, Nurlu Dolunay, Mevlâ sözleriyle herkesçe bilinen bir olayı, kıssadan hisseyi, fıkra veya hikâyeyi hatırlattığı, ona işaret ettiği için ‘Telmih’ sanatı yapılıyor.
“Bu Sevdâ” (Durbilmez, 2002: 36) şiiriyle: Şairin sevdası; “bir tatlı bakış”a, gönül; “şahın sarayı, yıkılmış virâne şehir, boğazından tutulup sıkılan kuş, hep melûl melûl, yakıp tutuşan aşk çırası, aşk vurgunu yiyerek çöllere düşmüş, başına her türlü belâlar üşüşmüş, dert çekmekte mâhir biri (Mecnûn)”a, âşığın gözyaşları; “nehir, sevdâ katarı”na, dertler; “kafile, altın kafes”e, Ozantürk; “benzeri olmayan derde müptelâ biri”ne, benzetilmiştir (Teşbih).
“Tatlı bakış, efsunladı, sihir etti bu sevdâ, gönül kuşu, sevdâ katarı, dert kafilesi, sevdânın arada bir cilveyle göz kırpması, sevdânın mutluluğu tehir etmesi, gönlün altın kafese tıkılması, gönlün boğazından tutulup sıkılması, şaha saray iken yıkılması, bir virane şehir  edilmesi, yakıp tutuşturan aşk çırası olması, arşa çıkan yürek nârası olması, dermansız gönül yârası, hayatı zehir etmesi, gönlün çöllerde olması, her türlü belânın başa üşüşmesi, dert çekmekte mâhir olması” Mecazlı olarak kullanılmıştır.
“Etti bu sevdâ, melûl, gönül,  gönlümü, aşk” sözlerinde “Tekrîr” sanatı kullanılmıştır. “Gözyaşımı nehir etti bu sevdâ,  Sevdâ katarında dertler kafile” sözleri yukarıdaki mısranın  sonundaki sözü, aşağıdaki mısranın  ilk kelimesi  olarak  tekraralamış olmasındana dolayı “İade” sanatı kullanılmıştır.
“Bir tatlı bakış, gönül kuşu, sevdânın arada bir göz kırpması” sözleriyle Teşhis sanatı yapılmıştır. Sevdânın efsunlayıp sihir etmesi, göz yaşlarının nehir olması, arşa çıkar yüreğimin nârası” sözlerinde “Mübalâğa”, sanatına yer verilmiştir. “Ozantürk, aşk vurgunu gönlün çöllerde gezmesi, başına her türlü belâların üşüşmesi, dert çekmekte mâhir olmak sözleriyle Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Yakup ve Hz. Eyyup ile ilgili kıssalara  işaret ettiğinden Telmih” sanatı yapılmıştır.
“Dedim- Dedi” (Durbilmez, 2002: 37-39) şiiriyle şâir: “Gönlün sesini dinlemesi, aklını başına koymak, yâr yoluna kurban olmak, akıllı olmak, sözüme kulak as, başa belâ olmak, sevdâ yüklü bakışlar,  ciddî misin alkışlarında, şaka say, aşkın nehri, kahırdan ölmek, gülün zehri, çok toy olmak, git başımdan, koyma âvâre, göz göre göre ölmek, içinde sızının yuvalanması, aşkla gönül sazının titremesi, neyin inlemesi, inleyip durmak,  aşk atının sevgiliye koşması, canına kıymak,  aşkın günahı, gönlün sabahı görememesi âşığın âhının yakması, yıldız gibi kaymak, gönlünü açmak, sözleri yere saçmak, doğru söz söylemek, merhamet eylemek” sözlerinde “Mecaz ve Telmih” sanatlarını kullanılmıştır.
“Hey!, aklını başına koy, akıllı ol, akıllı davran,  sözüme kulak as, duy, bunları bir şaka say, bir tas su ver, git başımdan, koyma âvâre, bana ne, ayy, ey peri kızı, bırak artık bu iltifatı, istersen canına kıy, sen de yıldız gibi kay, yiğit bu fikrinden cay, yeter artık merhamet eyle, öyleyese töreye uy!” sözlerinde ‘Nidâ ve İstifham’ sanatlarına yer verilmiştir.
“El etmek, ben seninleyim, aklını başına koy, sözüme kulak as, sarhoşsun içmişsin mey, toysun, başımdan git, öleyim mi, yuvalanır içinde sızı, yıldız gibi kay, gönlümü sana açarım, sözlerini yere saçarım” sözlerinde ‘Tevriye’ sanatı kullanılmıştır. Âşık; “kurbanlık koyun, Mecnûn ve mey içmiş sarhoş”a, sevilen; “Leylâ”ya, gözler; “nergi-i şehlâ”ya benzetilmiştir (Teşbih). “Aşkın nehri, gülün zehri,  peri kızı, içinde sızı, gönül sazı” sözlerinde Mecaz”,    “sen goncasın ben bülbülüm, istersen inlesin ney, aşkın atı, arşı yakar âşığın âhı, sen de yıldız gibi kay, cemalin ay, gözlerin güneş” sözlerinde “Teşbih” sanatına yer verilmiştir. “Sen nisansın  ben eylülüm, sen nâlânsın ben de behlül’üm, sen goncasın ben bülbülüm” sözlerinde “Tezat, Tenâsüb, Teşbih, Mecaz ve Tekrîr” sanatları mevcuttur.
Mecnûn, Leylâ, aşkla titrer bu gönül sazı, istersen inlesin ney, nisan eylül, Ozantürk” sözlerinde “Telmih”, “Dedim, dedi güldü, ben, akıllı, aklını, ölmek, bir, göre” sözlerinde ‘Tekrîr’, “Yâr yoluna kurban olmak, aşkın nehrinden bir tas su vermek,  arşı yakar  âşığın ahı, cemâlin ay, gözlerin güneş” sözlerinde ‘Mübalâğa’ sanatına yer verilmiştir.
“Âşıklar Geçidi” (Durbilmez, 2002: 40-41) şiiriyle sanatçı: “Arzu ile Kamber, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leylâ ile Mecnûn” sözleriyle geçmişteki âşıkları ve bunlar üzerine anlatılan hikâyeleri hatırlatarak  “Telmih” sanatına yer veriyor. “Arzu, Kamber, Aslı, Kerem, Ferhat, Şirin, Mecnûn, Leylâ, sensin,  yâr,  sev” sözleriyle “Tekrîr ve Leff ü Neşr” sanatları yapılmıştır. “Arzu sensin, Kerem yâr, Aslın’ı, Şirin’sin, Şirin de, Mecnûn da” sözleri cinaslı olarak kullanılmıştır.  “Söyle işin aslını!”, “Leylâ! Leylâ!”, “Şirin’i sev; şirin düşün, şirin de” sözlerinde “Nidâ” sanatına yer verilmiştir. “Kamberler’in yüreğinde arzular, deli gönül, Kerem oldun, aşka tutsak, çöler susuzluğu feryat ederken” sözlerinde “Mecaz” sanatına yer verilmiştir.
“Uslanmaz Gönül” (Durbilmez, 2002: 42-43) adlı şiirinde Durbilmez  şu sanatlara yer vermiştir: Mecaz, Teşbih, Telmih ve Tekrîr. “Vurdular gam kırbacını, gönlümden aşk ağacını, ırmak gibi serhat serhat akmak, yakar beni aşkın koru, bulut olup göğe doğru, gönüllere şimşek şimşek çakmak” sözlerinde “Mecaz” sanatı var. Şâir kendisini Ferhat’a Kamber’e, Kerem’e, Mecnûn’a, Bülbül’e, sevdiğini de Şirin’e, Arzu’ya, Aslı’ya, Leylâ’ya, güle benzeterek  Teşbih sanatı yapmış, gidip gelmelerini ırmağın akışına, sevgilinin zülüflerini  kokusu ve görünüşü yönünden misk ü ambere, buluta, şimşeğe benzetmiştir (Teşbih).
Ferhat, Kamber, Kerem, Mecnûn, Şirin, Arzu, Aslı, Leylâ Ozantürk sözleriyle “Telmih” sanatı yapılmış, “Gönlüm,  sevdi, oldu,  güle, koru,  şimşek” sözlerinde “Tekrîr” sanatı kullanılmıştır.
 “Leylâ” (Durbilmez, 2002: 44)  şiiriyle Durbilmez: “Yâr,  diyâr, ey, bakış, yıllar, yudum,  de, Mecnûn”  sözlerinde “Tekrîr”,  “Leylâ, Mecnûn, Ozantürk, Mevlâ, Güneş” sözlerinde “Telmih”,  “dilin baldan tatlı, gülüşün şirin, candan bakışların, güneş secde eder, yılların kalpte yara açması, ömrü yudum yudum içmek, asıl Mecnûn benim” sözlerinde “Mecaz”, “ey, nazlı sevgili, ey tatlı belâ, Leylâ” sözlerinde “Nidâ”, “Ey, nazlı sevgili, ey nazlı belâ, dilin baldan tatlı,  gülüşün şirin, efsunkâr bakışın nergis-i şehlâ,  yakutun gonca lâl’ine hayran bakması, göğün hilâlinin sevgiliden ışık alması, nur cemaline Güneş’in secde etmesi, kalbinde yaralar açması, ömrü yudum yudum içmesi, âşıklığın gönle en kutlu pâye olması, şâirin Mecnûn’a, sevgilinin Leylâ’ya” benzetmesinde “Teşbih”, “yakutun gonca lâl’ine hayran bakması, göğün hilâlinin sevgiliden ışık alması, nur cemaline Güneş’in secde etmesi”, sözlerinde “Mübalâğa” sanatı vardır.
 “Gizli Aşk” (Durbilmez, 2002: 45)  şiiriyle “Aşkın kavurması, bakışın yaralara tuz basması, gönül sancısının beyne vurması, firkatın savurması, zülfün telinin kement olup gönle tuzak olması,  zehrin dudaklarda bal kesilmesi, sesin kulaklarda çınlaması” sözleriyle “Mecaz”, “Bakışın yaralara tuz basması”, “zülfün telinin kement olup gönle tuzak kurması”, sözleriyle Teşhis sanatına yer verilmiştir. ‘Sevmek’  düşe, ‘zehir’ bala, ‘yürek’ okyanusa, ‘gözler’ ırmağa benzetilmiştir (Teşbih). “Gönül, yürek” sözleriyle “Tekrîr” sanatı yapılmıştır.
“Sevgiliye Ak Duygular” (Durbilmez, 2002: 46) şiirinde şâir: “Gönüllerde temiz duyguların  büyümesi, dağ dağ olup dağlaması, aşkın közleriyle yakmak, yürekleri ak zambakların süslemesi, ak dilekler, aşk niyazının meleği yakması, pâk sineye  muhabbet bezemek,  sevdâ şöleni, aşk sahnesi, gönül sazları, gönlün temiz olması, ak gönül, duru nehir, berrak deniz, aşk hazzıyla meleğin akması, sevginin tertemiz, hislerin beyaz olması, berrak duyguların ak kâğıda yazılması” sözlerinde “Mecaz, Kinâye ve Tenâsüb”, “Tanrı, Ozantürk” sözlerinde “Telmih”,  “dağ, ak” sözlerinde “Tekrîr”,  “kar-yakmak, muhabbet-bezemek”  sözlerinde “Tezat”,  “Temiz, ak; duru, berrak” sözlerinde “Tenâsüb ve Leff ü Neşr” sanatlarına  yer verilmiştir.
“Aşk Pâdişâhım” (Durbilmez, 2002: 47- 48), şiirinde, “Sımsıcak bir gülüş, tatlı bir nidâ, sevdâ bahçesi, zarif lâlesi, yoluna fedâ eylenmesi, ruhun alev alev olması, günah yaşamak, aşk padişahı, ruhumun sultanı, gönlümün şahı, aşkla inleyen şeydâ, feleğin tersine dönmesi” sözlerinde “Mecaz”, “Sımsıcak bir gülüş, tatlı bir nidâ, sevdâ bahçesi, zarif lâlesi, ruhun alev alev olması,  ben inleyen bülbül, sen nazlı gonca, vurgun yiyen gönlüm,  yüreği aşkla inleyen şeydâ, aşk padişahı, ruhumun sultanı, gönlümün şahı, gül yüzlü melek” sözlerinde “Teşbih”, “Ozantürk, Tanrı, Hüdâ, Melek” sözleriyle “Telmih”, “ötesi, alev” sözleriyle “Tekrîr” sanatına yer verilmiştir. Bu sözlerin hepsinde ayrıca “Tenâsübde vardır.
“Bil Gülüm” (Durbilmez, 2002: 49) şiirinde “Yudum yudum, aşk, gülüm, gül, yerde, ben, dağlar da, yanık yanık” sözlerinde Tekrîr”, “yüreğini vermek, gökte uçan turnadan, nilüferden, gölde yüzen turnadan, Selenge, Sakarya, Tuna’dan sormak, gece gündüz sevgiliyi solumak, yanık yanık şakımak, yanık türküler demek, aşk ateşinin yüreği dağlaması, aşk gölüne ermek, gül bahçesini (gülşen) şiirlerle süslemek” sözlerinde “Mecaz”, “Selenge, Sakarya, Tuna, Ozantürk, Ozantürk’ün dağlarda dertle inlemesi” sözlerinde “Telmih”, “gökte uçan turnadan, nilüferden, gölde yüzen turnadan, Selenge, Sakarya, Tuna’dan sormak” sözlerinde “Teşhis”, “sesin gökte ve yerde yankılanması, gökte uçan turnadan, nilüferden, gölde yüzen turnadan, Selenge, Sakarya, Tuna’dan sormak” sözlerinde “Abartma” sanatına  yer verilmiştir. “Yüreğimi veriyorum al gönül!, Ben hep seni arıyorum gel gülüm!, Eriyorum eriyorum bil gülüm!” mısralarında “Nidâ” sanatı vardır. Durbilmez’in pek çok şiirinde görüldüğü gibi, “Bil Gülüm”ün sonunda da Cinas” sanatı yapılmıştır: “dağlar da (dağlamak)”, “dağlarda (-da bulunma hâl eki)”, “dağlar da (dağlar bile)” sözleriyle.
“Unutmak İçin” (Durbilmez, 2002: 50) adlı şiirinde sanatçı Durbilmez, şu edebî söz sanatlarına yer veriyor: “Yüreğin gam dehlizine savrulması, dert denizi, devrildim, çırpınıp durdukça gönül ummanı, zamanı içmek, kavrulmak, zamanın esrik kadehlerde erimesi, başımda duman, yerlere serildim, hicran yarası, gönül savcısı, hayâli tutmak, gönül avutmak” sözlerinde “Mecaz”,  “çam gibi devrilmek, sevdâ sancısının içinde büyümesi” sözlerinde “Teşbih”, “yılana sarılmak, unutmak için çarmıha gerilmek, Ozantürk” sözlerinde “Telmih”, “çırpınmak, deniz, yılan, umman, liman, içmek, kavrulmak, kadeh, mey sunan sâki, yerlere serilmek, sevdâ sancısı, yürek sızısı mahkûm olmak, savcı, çarmıha gerilmek” sözlerinde  “Leff ü Neşr” ve “Tenâsüb”.
“Beni Sensiz Bırakma” (Durbilmez, 2002: 51-52) şiirinde: “Çekip gitmek, bahar sevinci, sensin yazım baharım, sensiz gündüzüm gece, sensin sevgi pınarım, naz çiçeğim dumanlı baş, sen ekmeğim sen aşım, sensin arzu sen heves, sensin aldığım nefes, sensin gönlüme derya, sensin büyülü rüya, çöker üstüme dünya, sensin ruh ve heyecan, ayrılık yürekte kor” sözlerinde “Mecaz ve Tekrîr”, “gülen gözlerin badem, bahar sevinci her dem, sensin yazım, baharım, sensin sevgi pınarım, sensin hayat damarım, sensiz ırmak gözyaşım,  sen ekmeğim, sen aşım, sensin aladığım nefes sensin gönlüme derya, sensin büyülü rüya, sensin ruh ve heyecan,” sözlerinde “Teşbih ve Tekrîr” “sensiz, bırakma, sensin, beni, beni sensiz bırakma, sen, can” sözlerinde Tekrîr”, “beni sensiz bırakma, naz çiçeğim etme, gel, deme yâr  umudun kes” sözlerinde “Nidâ”, “gülmek-sevinç, göz-badem-sevgi-saygı erdem, yaz-bahar, pınar-hayat damarı, dumanlı baş-ırmak-göz yaşı, ekmek-aşım” sözlerinde “Leff ü Neşr” ve “Tenâsüb”, “Ozantürk” sözüyle de  “Telmih” sanatına yer verilmiştir.
“Naz Çiçeğim” (Durbilmez, 2002: 53) şiirinde “Kaşların yay gibi, kirpiklerin ok, naz çiçeğim, zalim bir avcısın hiç insafın yok, gözleri badem, zülfü siyah, gülen nurlu mâh, sevmek ibadettir, sevmemek günah, sen de aşk atına bin naz çiçeğim, karasevdâlı bu naz çiçeğim, şiir yüreğin elinde âsâ” sözlerinde “Teşbih ve Tezat”, “yan bakmak, naz çiçeği,aşk atı, gamlı bülbül, ilham perisi, gönlün gam sandalına mahkûm olması, kumruların sevdâ dalına üşüşmesi, inat ağacından inmek” sözlerinde “Mecaz”, “ey gözleri badem, ey zülfü siyah” sözlerinde “Nidâ ve İstifham”, “gamlı bülbül, gülü niyazdan ayrı sanmak” sözlerinde “Teşhis”, “Sevmeyen bilir mi aşkın derdi ne?”, Çare nerde mevcut gönül derdine?, Sen de aşk atına bin naz çiçeğim!, Yüzünü yüzüme dön naz çiçeğim!, Sevmeyen kalplere Hakk’tan dert ine!, Durbilmez bu aşkım bir kenara yaz!” sözlerinde “İstifham, Nidâ ve Telmih” , “Durbilmez bu aşkım bir kenara yaz!” sözünde “Tecahül-i Ârif”, “Ozantürk” sözünde “Telmih”, “Kaş-kirpik, bakmak, yan bakmak-kan ağlamak; gamlı bülbül- bahar-yaz; gül niyaz âşık-usanmak-naz-karasevdâ” sözlerinde “Leff ü Neşr ve Tenâsüb” sanatlarına yer verilmiştir.
“Leke” (Durbilmez, 2002: 56) şiirinde: “Sır, dostluk, yüz” sözlerinde “Tekrîr”, “sırların sırtından vurmak, dostluğu boğmak ve fırlatmak, surların sinelerinin delik olması, aşkı hançerleyip yere atmak” sözlerinde “Teşhis”, “sevgiyi kovmak, kalpleri taşlaşmak, ruhun ölmesi, yüzsüzlük, yüz yüzlü olmak, yüzlerde maske” sözlerinde “Mecaz ve Kinâye” sanatlarına yer verilmiştir. “Sineleri delik surlarımızın” sözünde bir sözü bir yerde hem gerçek hem mecazî mânâda kullanılmasıyla “Kinâye” sanatına yer verilmiştir
 “Bitti” (Durbilmez, 2002: 57)  şiirinde kullanılan edebî söz sanatları: “Sevgim taş kesildi, düşlerim dondu, aşkla yanmak, hâyallerim yanık,  buz gülüşler, gönlü ejderha” sözlerinde “Mecaz ve Leff ü Neşr”, “benden” sözünde “Tekrîr”, “Yusuf, Züleyha” sözleriyle “Telmih” sanatına yer verilmiştir.
Bayram Durbilmez, şiir kitabı “Yarnâme”de toplu olarak “Abartma, aktarma, aliterasyon, cinas, intak, teşhis, istifham, kinâye, benzetme, tekrîr,  tenâsüb iyham- ı tenâsüb, telmih, mecaz,  leff ü neşr,  akis,  tezat, tecâhül-i ârif, istiâre, rucû, nidâ, târiz, tevriye” gibi  söz sanatlarına yer vermiştir.  Sanat yapma ve şiirini edebî sanatlarla süsleme konusunda Durbilmez, Halk ve Divan Edebiyatı sanatçılarından geri kalmadığını bu eseriyle göstermektedir. “Sürmeli Yârim” başta olmak üzere, Yârnâme’de yer alan pek çok şiiriyle üstad Bayram Durbilmez “Sultanü’ş-Şuâra(Şâirler Sultanı) makamını alnının teri, bileğinin hakkıyla hak ediyor.
Yârnâme gibi eserler yazıldıkça Türkçe daha da zengin bir dil olarak yaşamaya devam edecektir. Bu temenni, Durbilmez ve onun gibi Türkçe sevdalısı mükemmel bilim adamları, şâirler, yazarlar ve sanatçılar eliyle, diliyle gerçekleşebilir. Yabancı dillerin boyunduruğundan uzak, Türkçeyi konuşma, konuşturma, Türkçeyi nakış nakış işleme ve güzelleştirme sevdâsı  ömür boyu sürüp gitmelidir. Türk dilinin bilim alanında da, sanat dünyasında da ilerlemesi, düşünen ve hisseden kişilerin böylesi güzel eserler meydana getirmesiyle mümkün olacaktır.

KAYNAKLAR
1)Durbilmez, Bayram (1984). Vatanımın Bağrında- Şiir Tomurcukları, İleri Matbaası: Yozgat.
2)Durbilmez, Bayram (1988). Çileli Hayat- Huzura Hasret, Se-Da yayınları: Kayseri.
3)Durbilmez, Bayram (1993). Öze Çağrı, Se-Da yayınları: Kayseri.
4)Durbilmez, Bayram (2002). Yârnâme, Geçit yayınları: Kayseri.
5)Elgün, Abdullah Çağrı  (2000). Edebî Söz Sanatları, Lâçin Ltd. Şti.: Kayseri.
6)Elgün, Abdullah Çağrı,"Türk Dili”,(Gnşltlmş İkinci Bas.)LaçinYay.Dağ.Kayseri 2001;


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder