11 Ekim 2016 Salı

ŞAİRE CEMİLE DÜZGÜN’ÜN ŞİİRLERİ,Abdullah Çağrı ELGÜN

ŞAİRE CEMİLE DÜZGÜN’ÜN ŞİİRLERİ                  
                                     Abdullah Çağrı ELGÜN

              Hakkında yorum, eleştiri, övgü ve “antoloji.com” da kayıtlı şiirlerinin tamamına yakınını bir bir gözden geçirdikten sonra Cemile DÜZGÜN için şöyle denebilir: Türkiye’de şairelerin (bayan şairlerin) az yetiştiği ve kendini yetiştirebilenlerin de kıyıda köşede kalakaldığı bu girdapta şiir gibi şiir yazabilmek ve bunu çeşitli dergilerde, antolojilerde veya aktüel sitelerde yayınlayabilmek cesaretini gösterebilen, birkaç şiir dostundan biri de hiç şüphesiz Cemile DÜZGÜN Hanımefendi’dir.

Hecenin doruklarına tırmanmaya namzet, çağdaş şiirin ve millî veznin parmak hesabını(heceyi) ustaca kullanabilme yeteneğine eren, bir şaire. Böyle mükemmelliğe  ulaşabilmeyi başarabilenlere şair denir.

“Şiirin sesini ayak seslerinden tanırım,

Nerede bir köy türküsü duysan, şairliğimden utanırım” diyen şair gibi ben de; bazen Cemile DÜZGÜN Hanımefendi şairenin mısralarına erdikçe yazdığım şiirlerden utanır oldum. Bunun için de kendisine kısa bir yorum yazarak geçiştirmek haksızlık olurdu diye düşünmekteyim.
Son yazdığı ve “antoloji.com” a eklediği “Adını Andır Yarabbi” adlı şiirinde kullandığı kafiye Halk şiir geleneğinin bir yansıması olarak karşımıza çıkar ve mükemmel bir yapıya erişir: “Kalma, alma, salma; kaçarım, nâçarım, açarım; darsa, varsa, sarsa; sözden esirge, gözden esirge, özden esirge”  kafiyelerinde mükemmele varan bir örgüye eriştiğini göstermesi bakımından önemli bir belgedir.

“Farzlarına çıkan ışıktır iffet;
 Gönlüme nurundan, kondur Yarabbi
 Hidayet deryandır, tövbe nasip et,
 Kevser şarabından sundur Yarabbi!”

Şiirlerindeki teknik yapı, konuların çeşitliliği, hece vezni, kullanılan ayak(kafiye)hece ölçüsü ile yazılanların dışında kullandığı serbest tarzdakilerle kıyaslanınca hece ile yazdığı şiirlerde daha başarılı olduğu dikkatlerden kaçmaz. Burada en önemli şey şairenin şiirlerindeki bütün güzelliği, şiirlerindeki âhenkliliktir. Konu bulmakta zorlanmayan ve bu konuyu âhenk ile işleyebilen ve bu dörtlükler arasındaki ilgiyi çok rahat kurabilen bir olgunluğa erişmiştir.
“Darlıkta Varlığı Bulmak Ne Güzel” başlıklı şiirinde :

Gülen yüzle, tatlı sözle gönüle
Tutsun diye maya çalmak ne güzel
Bir alan bulunur diyerek yele
Döke saça, selam salmak ne güzel

“Ceylan”
şiirinde aynı güzelliği ve konu bütünlüğünü görmek mümkündür.

İzin ver dağına gelem,
İste,hep yanında kalam,
Kederi çöllere salam
Dünya olsun bizim ceylan...

Cemile DÜZGÜN
kimi şiirlerinde halk şairlerinin izlediği yolu tercih ederek son dörtlükte adı yerine mahlas kullanmıştır. Bu gelenek edebiyatımız halk şiir geleneğinin özelliklerinden birisidir. Bugün çağdaş şairlerimizde de gördüğümüz bu özelliğin Cemile DÜZGÜN tarafından kullanılması bizi şaşırtmamıştır.

“Gitme Aman ve Ordu’da” şiiri buna güzel bir örnektir:
Hayat sundun içiyorum,
Gökler benim,uçuyorum,
Dostu süzüp, seçiyorum,
Cemocan’da yoktur güman…!”


“Mübarek semanın çulu delinir
Dereler bulanır, yaprak silinir
Çalışmak ibadet diye bilinir
Cemocan da ışkın biçer Ordu’da”

Şaire DÜZGÜN
, görülüyor ki şiirlerinde gerçek hayatın kesitlerinden örnekler vermekte ve yaşadığı hayatla, hayatta yaşanması mümkün olay, durum ve olmuşları şiirlerine sokabilmiştir. Şiirleri günlük hayatın içinden canlı ve akıcı ve içtendir. Bu tarz şiirleri sanki o zamanın, durumun, olayın bir hikâyesi gibi ilgi çekici, akıcı ve hayattın kendisinden alınmıştır. Kısaca gerçek hayatın ta kendisidir.

Herkese Yeter
Nefse yenilmeden, acze düşmeden
Yan yana, kol kola yürünemez mi?
Zaman sahnesinde hiç didişmeden
Devri âlem, sevgi bürünemez mi..?

ile

Üzgünüm!
Biri yörüngemde dönüp duruyo,
Yaşını,başını almış olmalı.
Belli ki benli bir hayal kuruyo,
Hem uyanık, hem de bilmiş olmalı...

Akşam-sabah mahalleye gelıyo,
Kaş-göz edip, aralıktan gülüyo,
Bakıversem heyecandan ölüyo,
Dipsiz ummanlara dalmış olmalı...

Bir yolunu bulup selâm veriyo,
Kapıyı açmasam, damdan giriyo,
Havalı da, gasılarak yürüyo,
Sırılsıklam aşık olmuş olmalı...

Düzenli ve titiz giyim kuşamda,
Büyükçe bir gedik kalmış yaşamda,
Sanki sürgündeymiş Libya'da,Şam'da,
Gerçek dosttan uzak kalmış olmalı...

Büyük ihtimalle,sevgi kırgını,
Bakışları kahır, hüzün yorgunu,
Gün yüzüne hasret, bahar sürgünü,
Vakitsiz zamanda, solmuş olmalı...

Dedim: “Pek üzgünüm, gonca veremem,
Kanatlarım kırık, yara saramam,
Bu bir rüya olur, hayra yoramam...”
Saçını, başını yolmuş olmalı...”

Şiirinde yörenin halk ağzında yaşayan ve söyleyişteki “r” seslerini yutma alışkanlığı “geliyor , gülüyor, ölüyor” yerine “geliyo”, gülüyo, ölüyo” denilerek yöresel özelliğin dildeki yansımasını da ortaya koymaktadır.

Ayrıca halk diline pelesenk olmuş deyişleri kullanmaktaki mahareti de şiire bir renk, canlılık ve güç katmaktadır: “Kaşıkçı Elması, dört yapraklı yonca, kara sevda, selâmıyla avunmak, muhabbet pınarı, aşk güzelliktir”; “ Göz süzmek, kasket eğdirmek,”, “zümrüt ü anka kuşu, yanık sesli ney, gülşende açan ay, vuslat öyküsü, eyvah!, vay!, prangaları kes de gel, aşk dokulu kafes, aheste gel, deli poyraz, çiçek çiçek gül deste, son nefes” “altın saçlar, gümüş vitrin, güneşin solması, hasretin büyümesi, koynunda hasret büyütmek” gibi deyimler, halk söyleyişleri ustaca kullanmıştır.

Şiirini nasıl yazdığını, gözlem ve deneylerini, kelimelere verdiği âhengi, sesteki melodi ve ritmi sözleri seçmedeki ustalığı şiirine ve şairine ister istemez bir paye kazandırmaktadır.

Es De Gel
Hasret kuşalı her yanım
Aşk dokulu kafeste gel...
Senin ile ışır tanım
Kuşlardaki şen seste gel

Zor, oyunu bozar derim
Arzu karışık histe gel,
Gün serili gör her yerlim,
Meltem ile, aheste gel...

Yoksan, açmaz tomurcuklar
Çiçek çiçek, gül deste gel
Öksüz morda,göz boncuklar
Prangaları kes de gel

Aşkın gücü saza dolsun
Her notada, her es te gel
Adın deli poyraz olsun,
Nasıl esersen es te gel

Gel,gürleyip, coşup da sen
Candan özde, heveste gel
Gel yeter ki, geç demem ben,
İstersen son nefeste gel.

Şairenin yazdığı şiir başlıkları şöyle yer almaktadır:

“Canıma Yetiyorsun Ceylanlar Bakarken Vurulmuyor ki, Cumhuriyet Sen. Çınarlara Döndür Beni, Efendim, Elimde Olsaydı, Eğer Bu Aşk Değilse, Düşünme, Deli Deli, Nar Çiçeğim, Merhaba, Mecnunsan Görelim...! Nasıl Geçti Seneler, Hey Dağlar, Güzelim, Gülüm, Ol Diye, Ey Rabbim!, Ey Sevgili İstanbul, O Zaman,Hala Bir Bayram Bekliyorum Allahım Hala Görmedin Mi Karadeniz'i?, Ey Çanakkale, Ümidimde Kanat Var , Yediveren Gülü, Yoluna, Yuhh Olsun Sana, Unutamadım, Ulubey’li E s m a, Ulu Çınarlar Gibi..., Ne Olurdu...?,...Kapatma Kelini... Ve Artık Bulsan Beni!, Yoluna Bakamam Ben, Denizkızı, Salihli'ye, Daha İyi, Ceylan, Arsız Kargalar, Bekle Sunam, Gülsene, Gülen Kız, Deniz, Sen Yanma, Yağmur, Gidersem, Çukur, Bugün de sizin olsun, Kul Güzel Görsün, Küçük Yelkenlim, Kudret'in Rebap Aşkı, Kıvranış, Kabahat, İzle Halimi, İstiyorum, Öyle Bakma Güzelim, O Yalnız Ağaç, Hayat, Öğretmenlerimin Elleri,Tuzakmış, Tomurcuğum, Şu Pantalon!, Şecere-i Tubada Açılsaydı Çiçekler, Sormalı Sana, Seninle Gidilmez, Sakın Unutma Sakın, Pes Etmez Miyim?, Öyle Daa!, Nasılsın?”

Şiirlerinden Örnekler:
CEYLAN
Korku sinmiş gözlerine
Nedir söyle sızın ceylan.
Derman olam dizlerine
Kalbimdedir izin ceylan...

Ardına düştü düşlerim,
Irmağa döndü yaşlarım,
Adısın bitmez işlerin,
Gönle düştü, közün ceylan...

Sana saklayamam garaz,
Gururumu okşa biraz,
Saçlarım olmadan beyaz
Öldürmesin nazın ceylan...

Seni gördüm,serden geçtim,
Aşkı yüreğinden içtim,
Sevdan olmasaydı hiçtim,
Ama doldum hüzün ceylan...

İzin ver dağına gelem,
İste, hep yanında kalam,
Kederi çöllere salam
Dünya olsun bizim ceylan...

GİTME AMAN...!
Nevbaharda buldum seni,
Hiç esmesin artık hazan.
Kuruttukça ayaz teni,
Ağlıyordum zaman zaman…

Kumrular dert oluyordu,
Gökkuşağım soluyordu,
Gönlüm hüzün doluyordu,
Bir daha hiç gitme aman…

Keder, çıkma yolumuza!
Hasret, girme kolumuza!
Baykuş, konma dalımıza!
Hele dağıl çisil,duman…!

Bir gülüşün değer neler,
Kıyım,köşem orkideler,
Varsın diye bu cemreler
Yokluğunsa sorma, yaman..!

Virane han oldu yalı
Bütün dünyam uçan halı
Can bulduya kuru çalı,
Dal, budağım engin orman…

Hayat sundun içiyorum,
Gökler benim,uçuyorum,
Dostu süzüp, seçiyorum,
Cemocan’da yoktur güman…!

NASIL GEÇTİ SENELER?
Ömür bağ salkımıydı,
Tatlıydı ilk taneler.
Elimde kaldı çöpü,
Nasıl geçti seneler...

Çirkin yürekler gördüm,
Gönle siperler ördüm,
Tükenirken kırk dördüm,
Nasıl geçti seneler...

İyi günüm olmadı
Artık gücüm kalmadı
Aklım fikrim almadı
Nasıl geçti seneler...

Önü kapalı yoldu
Güller goncada soldu,
Yüzüm çizgiyle doldu
Nasıl geçti seneler...

Poyraz savurdu,itti
Umutlar battı gitti
Ne acı herşey bitti,
Nasıl geçti seneler...

ELVEDA DİYEMEDİM!
İçimde figan vardı,sesimi yayamadım,
Yüreğim öyle dardı,elveda diyemedim.

Öyle bir vedaydı ki,acı bir nidaydı ki,
Elimden bir kaydı ki,elveda diyemedim...

Çakılıp yollarına,kapılıp sellerine
Elimde ellerine,elveda diyemedim...

Son kez bakacak sandım,orda kül olup yandım,
Gelir sandım,aldandım,elveda diyemedim..

Duasın dudaklarda,kurbanda,adaklarda,
Olurken odaklarda,elveda diyemedim...

Boğazım düğümlendi,gözlerim mühürlendi,
Yüreğim sihirlendi,elveda diyemedim...

Halâ şu gönlümdesin,kulağımda şen sesin
N`olur son kez gelesin,elveda diyemedim...

(Cemile Düzgün-Küçük Yelkenlim`den)

SEN GİTTİN YA
Aldırma ağlamışsam ardından için için
Sorma ufkumu saran ahlar ve vahlar niçin
Her güneşin batışı ağır bir kabus oldu
Sen gittin ya güzelim o açan güller soldu

Tüm hevesim sendeymiş gittin onlar da gitti
İçimde sevgiymişsin kalmadı hepsi bitti
İsyanlar öyle derin inan çekilmez oldu
Şu kocaman dünyanın dört yanı birden soldu

Yaralı serçe gibi şimdi dallardan indim
Hatır gönül soran yok yalnızlığıma sindim
Acımasız hüzünler çap çap katlanır oldu
O güzel bakışlarda aşkın ziyası soldu

Koynumda bıraktığın hasreti gör büyüdü
Senli anılarımı kor alevler bürüdü
Hele altın saçlarım gümüş vitrini oldu
Sen gittin ya güzelim günüm güneşim soldu

ORDU 'DA
Ömür ahesteden akıp erirken
Yıllar an misali geçer Ordu’da
Mevlam her zerreye hayat verirken
Kuşlar bir edâlı uçar Ordu’da

Cömert toprakları bereket dolu
Sisler kucaklamış hep sağı solu
Mayısta tutulur yaylanın yolu
Çiçek bir sevdayla açar Ordu’da

Peştamallı kızlar bahçeye gider
Yanaklarda gülün goncası biter
O bakış, o gülüş ömüre yeter
Gönül aşk yolunu seçer Ordu’da

Mısırın püskülü altın sarısı
Ambara asılı koçan kurusu
Köpüklü dereler ilham perisi,
Ceylanlar kaynaktan içer Ordu’da

Hamsinin tavası, balığın hası
Bilirim takalar sabırın tası
Turkuvaz mavidir baba mirası
Suya alın teri saçar Ordu’da

Bizi bir görmeli fındık zamanı
Kimsenin kalmıyor zerre amanı
Eylülde mis gibi kokar harmanı
Emektar biraz da naçar Ordu’da

Mübarek semanın çulu delinir
Dereler bulanır, yaprak silinir
Çalışmak ibadet diye bilinir
Cemocan da ışkın biçer Ordu’da

DENİZKIZI
Altın saçlarıyla, savrulmuş yele.
Aşkın ocağında karılmış küle
Yanık türkü söyler, düşmez mi dile?
Kendine yâr saymış gökte yıldızı.
Alev denizinde,bir deniz kızı...

Gün batarken, sağnak sağnak ıslanmış.
Kucağında çılgın ayaz uslanmış
Büyük aşkı gitmiş ufka yaslanmış
Bir yavru Yunus’la ağlamış bazı,
Alev denizinde bir denizkızı...

Fütursuz maviler, bir bir çekilmiş.
Yumru taş üstüne ağıt ekilmiş.
Mecâlsiz sineye,oklar dikilmiş.
Şifâymış hayâli, tutmamış dizi.
Alev denizinde bir denizkızı...

Derin bir sevdâdan,bir vurgun yemiş.
Çile çiçeğiyle, bahar bezemiş.
Hâlini Karaca Bulut’a demiş.
Güneş gülüp gitmiş, elinde sazı.
Alev denizinde,bir denizkızı...

Şansın yolu uzun, kendi cılızmış
CEMO KIZ o gamsız dağlara kızmış.
Ruhu ölüm içmiş, bedeni sızmış.
Denize,damlaya yazılmış yazı.
Alev denizinde, bir denizkızı...

KAYNAKLAR :
1. Mimar Nihat KIYAT, Edebî Âbideler: Altıncı Kısım, II.Baskı, İstanbul-1937.
2. Mehmet Behçet YAZAR, Edebiyatçılarımız ve Türk Edebiyatı, İstanbul- 1938
3. Mehmet KAPLAN, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Başbakanlık Kültür Müsteş. Yay.7, İstanbul-1973, s.5-8
4. İlhan GEÇER, Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri, Kültür ve Turzm Bak. Yay. 785, Ankara-1987, s. 140-143
5. Mehmet KAPLAN, Tevfik Fikret ve Şiiri, Türkiye Yayınevi, İstanbul-1946, s.149
6. Abdullah Çağrı ELGÜN,  "Türk Dili”, (Genişletilmiş İkinci Baskı) Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2001;
7 (Edebiyat Üzerine Düşünceler (Çev. Sevim Kantarcıoğlu), Kültür ve Trzm Bak. Yay. Ankara-1983, s.145)
8. (KAFİYE, Edebiyâta Dâir, Yahya Kemal Enstitüsü Yayınları, İstanbul-1971, s.135)
9. Abdullah Çağrı ELGÜN, "Edebî Sanatlar”, (Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2000);
10. Murat DUMAN, AŞKIN DÜĞÜMÜ, 1. Baskı, Kültür Ajans Yayınları Yay. Nu.37,Ankara,2008
11Abdullah SATOĞLU,“Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedalar”, Akçağ  Yay. Nu. 897,1.Baskı Ankara, 2008,
12. Şakir SUSUZ, “Leylakların Gölgesinde”, Kültür Ajans, BRC Ofset, Ankara, 2008
13. Mediha UZAR,  “Uzak Kıyılar”, Gündüz Yayınevi,  Birinci Baskı, Ankara, 2008
14. Musa MERDANOĞLU, “Ozanın Feryadı”,genişletilmiş 3. Baskı. Hürbilek Ofset, Ankara. 2005
15.Cemile DÜZGÜN’ün ŞİİRLERİ;(http://www.antoloji.com/siir/siir/forum.asp?siir=544743&sira=1&toplam=118)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder