Ali Rıza HIYABANİ’NİN
“KIRILMIŞ GÖNÜL” ADLI ŞİİR KİTABI
Abdullah Çağrı ELGÜN
HAYATI
1958’de Tebriz’de doğdu. İlk, ortaokul ve liseyi Tarhan’da
tamamaladı.
1980 yılında eğitimini tamamlamak amacıyla Türkiye’ye gelmiş ve
İstanbul Üniversitesi’nde Jeofizik Mühendistliği okuduktan sonra, vatanı İran’a
dönmüştür.
İlk şiirini, Tarhan’da yayımlanmakta olan « Varlık » adı
ile bir dergide çıkarttı. Kısa sürede çok güzel eserler ortaya koyarak, adından
söz ettirmeyi başardı.
Azerî Türkçesi, Türkiye Türkçesi ve Farsça’yı şiirlerinde başarı
ile kullanmıştır.
2006 yılında Avrasya Yazarlar Birliğine üye olan sanatçı,
Azebaycan Beynelhalk Üniversitesi « Fahri Doktorası »na layık
görüldü.
KİTAP HAKKINDA
Kitabın Kapak Tasarımı, Kültür
Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti. Konur
Sok. 66/9 Bakanlıklar-ANKARA, Birinci (1).
Baskı, Ekim 2009, Tel: 0.312.425 93 53 Fax: 0.312.419 44 43, Erhan
İVGİN (0 533.713 63 18) tarafından yapılıyor. Baskı: BRC Basım,
Tel: 0.312.384 44 54 (pbx),
Kitapta « Kırlmış Gönül », seksen dört (84) şiire yer
veriliyor. Bu kitap sanatçının dördüncü şiir kitabı olarak görücüye çıkıyor.
Şairin üç tane de « ŞİİR CD »si bulunuyor. Daha sonra kitap,
Hayrettin İVGİN’in önsözü ile başlıyor. Hemen arkasından, Yahya KEMAL hayranı
olan şairin, Yahya KEMAL BEYATLI ile ilgili «Yahya KEMAL BEYATLI »’ya adlı
kısa düşünceleri sayfada yansıtılıyor:
“Yahya Kemal BEYATLI, soğuk sıldırım taşlar
altında, toprak uykusuna dalsan da her an, kalbimde yaşıyorsun. Bu şiir
defterimi senin büyük ve duygulu, ruhuna armağan ediyorum. Sana şirin uykular. Seni hep anan, Ali Rıza HIYABANİ ” diyerek sözlerini bitiriyor.
Önsöz sonrasında, « KIRILMIŞ
GÖNÜL » (ŞİİR), adlı eserin yazarı, Ali Rıza HIYABANİ’nin kendi sözlerine yer veriliyor. Kitapta kullanılan
Minyatürlerin sanatçısı ise M.B.Agamiri’dir. Agamiri, minyatürleri ile
süslediği eserin bu güzelliğine başka bir güzellik daha katarak, “Kırılmış
Gönül” adı ile basılan kitabı aranası, bir hale getiriyor.
ŞAİRİN EDEBî KİŞİLİĞİ:
Şair, şiirlerinde konu olarak
“AŞK”ı ele alıyor: O, Osmanlının, muhteşem zamanlarının Divan Edebiyatı
tarzında yazan ve anlatan, devrin şairlerinin en ünlüleri (Nedim, Fuzûlî, Bâkî) gibi büyük bir maharet üstün ve kıvrak bir
seziş, zekâ ve maharetle şiirlerini hayranlarına sunuyor.
Azerbaycan Türk Edebiyatçısı, Ali
Rıza HIYABANİ’nin şiirlerinde Türk Divan Edebiyatının, geleneksel şiirinin
özelliklerini gördüğümüzü söylemeliyiz. HIYABANİ, dünden bugüne gelen, dünü
bugüne kendi duyuş, düşünüş, felsefe, uslûp ve bütün özellikleri ile taşıyan,
yansıtan, maharetli ve usta bir şair olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şiirlerinde geçmişin dehâlarının
izleri var: Nizami Gencevi(1141-1202), İmameddin Nesimî (1373-1417), Şah İsmail
Hatâî(1487-1524), Fuzûlî(1494-1556), Bâkî(1526_1600),
Nedim(1681-1730), Molla Penah Vâkıf(1717-1797, Seyyit Azim Şirvânî(1835-1888),
Mirza Ekber Sabir(1862-191) Hüseyin Şehriyar(1906-1988), Yahya Kemal BEYATLI(2
Aralık 1884 - 2 Kasım 1958), …vb. gibi sanatçıları yudum yudum içmiş,
kardeş coğrafyaların sanatçılarını tanıyor, içinde yaşayan üstadları görmese
bile onların eserleri ile haşır neşir olmuş, kimilerinden ilham almış,
kimilerini de kendine rehber edinmiş bir sanatçıdır.
Ali Rıza HIYABANİ, hayranlığını
gizlemeyerek devrin üstadı Yahya Kemal BEYATLI’ya, bu şiir kitabını armağan ettiğini açık
yüreklilik, büyük bir haz ve gururla duyuruyor:
“Yahya Kemal
Beyatlı, soğuk sıldırım taşlar altında toprak uykusuna dalsan da her an kalbimde yaşıyorsun. Bu şiir defterimi
senin büyük ve duygulu ruhuna armağan ediyorum. Sana şirin uykular, seni hep
anan Ali Rıza HIYABANİ.”
ŞİİRLERİNİN
KONUSU:
HIYABANİ, hayata ve dünyaya rest
çekme, ona aldırış etmeme, hayattan ve hayatın bahşettiği nimetlerden yeteri
kadar zevk alma, hayata rindane bir tavurla bakabilme, kendi olma ve kendi
kendi ile barışık yaşabilmeyi başarmış bir sanatçıdır.
Şiirlerinin tamamında âşk, sevgi,
lirizm, kendini kendinden slime, rintlik, Tanrı’ya, sevgiliye yakarış, acı,
ıstırap, göz yaşı, bunun getirdiği sefillik, caresizlik, kanlı gözyaşları
içinde büyük bir hûşu içinde yapılan secdeler ve dualar, ayrılık, gurbet,
tekedilme, sevgiliden yüz bulamama, maksada ve vustlara hasret yaşama,
sevgiliyi sazı gibi kucağa çekerek, onu okşayıp öpememenin, zülfünün tellerine
dokunamamanın, gül bahçesine düşmüş bir hilâl gibi sevgilinin, teninin kokusuna
erişememiş olmanın verdiği ıstıraplar…
Ali Rıza HIYABANİ’nin şiirlerinde
“aşk”, baş yeri tıtmaktadır, acı, ayrılık, sevgiliye ait gözler, kaşlar,
kirpikler, gamzeler, alın, yüz, dudak, perçem, saçların lüleleri, siyahlığı,
kementliği, darağacına götüren ip oluşu, kaşların keman, yay olup, ok ile
vurması, şiirlerindeki başlıca konu ve
temâlardır.
Şair, şiirlerine konu bulmakta
maharetlidir. Zengin bilgi birikimi, maheretli dili, işlek, kıvrak bir zekâsı, açık, muhabbetli bir anlatış
tarzı, kolay, anlaşılır sözler ve onları şiirde kullanabilmekteki mahareti,
sözlerdeki original, halk dili güzelliği; ve anlatımda kolay kavranılan sarih,
beliğ bir deyiş özelliği vardır…
Onun şiirleri basmakalıp değil,
tek yönlü tek cepheli tek temâlı hiç değildir. Şair Hıyabanlı’yı etkileyen her
şey, şiirlerinin konusunu teşkil etmektedir. Dünyada olan olaylara, Memleketi
Bakü ve İstanbul’a İran’a, Irak’a, Suriye’ye…vb. dünyanın her yerine ve her
şeyine dair her şey,..ilah. onun şiirlerinin konusu, şairliğinin ilgi alanıdır.
Şekil olarak şiirlerinin çoğunu
“GAZEL” nazım birimi ile yazıldığı görülür; fakat “Ateş ile Pervane” adlı
eserinde, Mevlâna’nın: “Vahdet-i Vudut” (vucutta teklik) tek
vucut olma prensibi, felsefesini işlediği, kimi şiirlerinde nazım şekli olarak
“Gazel”i, kimi şiirlerinde de “Beyit”i
deneme yolunu seçmiştir. Şiirin özünden taviz vermeden, kafiye ve redifleri de
yerinde, üstâdane kullanarak, oldukça başarılı olduğunu kabul etmeliyiz.
Zaten şairi toplumdan çekip
çıkarmak, onu toplumun dertleriyle dertlenmeden, sıkıntıları ile bunalmadan, sıkılmadan,
içlenmeden, ahlayıp, ohlatmadan, ağlayıp sızlatmadan şair yapmak mümkün
müdür?.. İşte Hıyavanlı da 10 Eylül
2009’da İstanbul’da sele kapılıp ölen, bir buçuk yaşındaki “Dilâ” isimli kız çocuğu
için kaygılanır, duygulanır, üzülür. Hıyavanlı, duyarlıdır, onu etkileyen
olaylar ve sebepler hakkında duygularını çekinmeden söyler. O “Dilâ” şiirini yazarak engellenemez
duyguların perişanlığı içinde, Dila’yı
düşünür ve ona şiirini armağan eder…
Şair aşkı, beşerî(zahirî) işlediği
gibi, ilâhî(Gerçek, Allah, Hakk) aşkı olarak da işleyerek Yunus(13.yy.), Taptuk
Emre(13.yy.), Pîr Hoca Ahmet Yesevi(11.yy, Pîr Sultan Abdâl(16.yy.), Hacı
Bektaşî Veli(13.yy.), Kaygusuz Abdal(14.yy.), Hoca Dehhanî (13.yy.), Fuzulî(16.yy),
Şeyhî(15.yy.), …vb. gibi ilâhi olarak da
işlediği görülür.
Tasavvufcular gibi her şeyi kendisi
ile bir ve bütün olarak görür. Kişi neye bakarsa onu görür. O kendisidir.
Kendisinden bir parçadır. Öyleyse o, karşıdaki de kendisinin ve bütünün bir
kısmından, parçasından güzelliğinden “Hüsn ü Mutlak” barettir.
Tanrı kendi güzelliğini görmek
için şu, uçsuz bucaksız âlemleri, âlem salkımlarını, kâinatları, kainat
salkımlarını, evrenleri, evren salkımlarını, Santrifüj Evrenleri, Gürzleri, Kürzleri,
yaratmıştır. Bütün bunlar, Tanrı’nın karşıya tezahürü, yansıması ve
tecellisinden ibarettir. Öyleyse insan,
tekamülü için önce kendisini tanıması gerekmektedir. Kendini tanıyan âlemi
tanır. Âlemi tanıyan Alah’ı tanır. İnsana hizmet eden Allah’a hizmet eder.
Tasavvuf ehli olan kişiler her neye
bakarsa, onda Alalh’ı görür. O Tanrı’nın oradaki bir parçasından tecellisinden,
yansımasından ibarettir. Heplikten, Hiçliğe, Hiçlikten Yokluğa, Fenafillah’a,
Berzah’a, Miraç’a, daha ileri boyutlara atlayabilme, geçebilme, ulaşabilme yolunda
attılan adımlar gerekir. Bunun için de, sızlanma, acı,ıstırap ve çokça gayret,
sonsuz bir sabır, sonsuz bir hoşgörü ve sonsuz bir sevgi ile donanmış olmak
lazımgelir.
Sonuçta hepimiz, dağlar taşlar,
kurtlar kuşları yaratan ile bir BÜTÜN, TEK olmak gayreti için yarışırız. Bütün
çaba ona ulaşmak içindir. Hepimiz o TEK’in BÜTÜN’ün parçalarıyız. Böylece yine Bütün’e dönecek, TEK’te, BÜTÜNÜN
BÜTÜNÜNDE buluşacak, toplanacağız… Âlemler, Kainatlar, Evrenler, Gürzler,
Kürzler makara gibi sarılıp dürüm dürüm dürüldüğünde bu Bütünlüğe doğru istesek
de istemesekte mecburen yönelecek ve yol alacağız. Dürülüp toplanıp onda
bütünleşeceğiz. Bu sebeple işte bu
labaratuvar, palanet dünyamızda TEKAMÜL etmemiz ve yedi süptül bedenimizi tekamül
ede ede parlatarak ışıklandırarak IŞIKTAN BİR NURA ÇEVİRMEMİZ gerekmektedir.
Hıvanlı’nın, “ Müftü’ye
Aşk, s.47” ; “Efsun ile Efsane, s. 54”; “Ateş ile Pervane, s.123-137”, Masnû, s.39”,
“İmâret, s.60” şiirleri onun Tasavvuf yolunda ne derece ileride
olduğunun da yazılı bir belgesidir.
Örnek:
MAHZUN
Bıraktın, terk edip gittin
beni, söndü ocağım.
Felek attı tokadın, yetmedi,
kırdı budağım.
Gözüm, kan ağlar iken, coştu
sel oldu yanaktan,
Süründürdü peşinden gönlümü,
taştı çanağım.
Ben âşık isterim, yarin
misâli gülüzarın
Hilâlî aya benzer, kaşların
mihrab sayağım
Namaz-ı aşkı kıldım, kan
vuzusuyla kabul et.
Ki canım al, şehidin et, bu
arzum son merağım.
Benem âşık, gel ey, maşuka
çek zülfünde dara!
Buyundan sallanım olsun
terazi bu ayağım
Beni mahzun edib sazıyla,
Mahzuni âşık gör.
Nasıl hasretle çekti
koklayım, sazın kucağım
Hıyavanlı ne han kaldı ne hancı, son göründü!
Kader
yazmış merak etme, mezarın son durağım
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ
GÖNÜL” (Şiir), “MAHSUN”, s. 10
Ali Rıza
HIYABANİ, sadece Divan Edebiyatı tarzı değil, Divan tarzı beyitlerle yazsa
bile Halk Edebiyatı tarzının en güzel örnekleriyle de karşımıza çıkıyor. Hıyabani’nin şiirlerinde Halk Edebiyatı ile
Divan Edebiyatı tarzlarının müşterekleri
yan yana getiriliyor. Şair Hıyabani, çok kimsede olmayan bu orijinaliteyi usta
kalemi, kıvrak zekâsı, ince sezgisiyle maharetle, mahirâne kullanıyor.
Ankara Gazi Üniversitesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü Ana Bilim Dalı (Eski Türk Edebiyatı) Profesörlerinden
Cemal
KURNAZ’ın da “Halk ve Divan Şiirinin Müşterekleri Üzerine Denemeler (Ankara 1990)”,
Türkiye Yazarlar Birliği Deneme Ödülü'nü kazandıran eserinde
de çokça bahsettiği gibi Hıyabani’de Halk ve Divan edebiyatını, müştereklerde
yanyana getirmeyi başarmıştır.
Halk dilinden, hlkın mizahından, onun
komiklik unsurlarından, halk hikâyelerinden Leylâ ile Mecnûn, Ferhat ile Şirin,
Arzu ile Kamber, Yusuf ile Züleyha,…vb. İstifade ediyor. Halk âşıkları geleneği
ve sözleyiş tarzını usül, ritm, nâgme ile müziği birleştirebilen ince bir seziş;
pratik bir kavrayış, parlak bir zekâya sahip olduğunu ortaya serdiği
şiirleriyle ispat ediyor…
Ay, Güneş, yıldızlar; dere, çay,
deniz, okyanuslar; gece, gündüz, alaca karanlık, grup vakti kızıllığı, tan
vakti, şafak; doğadaki tüm canlılar, onun şiirlerinde mücevherleşiyor. Yeşim,
kırmızı lâl, tek taş yüzük, pırlanta oluyor. Bütün bu unsurlarla, tabiatta var olan
her şeyi şiirin malzemesi yapıyor. Bunları şiirin ham maddesi olarak kullanılacak,
bir cevher yaparak, biz okuyucularına maharetle, hünerle sunuyor.
Şair hayat, yaşam, ömür,
zaman ile gır gır geçiyor. Tabii bir söyleş ile sevgili ile karşılıklı konuşur gibi
ona seslenerek muhabbet ediyor:
“KAR ÇİÇEĞİ
Öyle
güzelsin ki sana;
Yıldız
değil: “Ay!“ demişim.
Bir bakışın ömre bedel;
Ömrü sana, “Pay!” demişim.
Bir
kere canım diledin;
Bin
kere, “Hay hay!“ demişim.
Elâ
gözün, kaşlarına;
Bakıp
bakıp: “Yay!“ demişim.
Mışıl mışıl uyuyasın;
Her gece, ”Lay lay!” demişim.
Gelmiş iken otur gülüm;
Bekle biraz ”Çay!” demişim.
Gönül kanar ayrılalı;
Damla damla: ”Say!” demişim.
Pembe rengi yanaklara;
Gül pembeye: “Tay!” demişim
Kar çiçeğim, açıverdin;
Gördüm kaşa “Yay!” demişim.
Sensiz ömür başa verdim;
Hıyavanlı “Vay!” demişim.
HIYABANİ, Ali Rıza.
“KIRILMIŞ GÖNÜL” (Şiir), “KAR ÇİÇEĞİ”, s.15”
Ali Riza
HIYABANİ şiirlerini musikîsi âhengi içerisinde sunuyor. Onun şiirleri
besteli, ney, keman, kanun, ud...vb gibi musikî âletleri eşliğinde
kulaklarımıza, ruhumuza ve gönlümüze teskin edici nağmeler taşır. Şiirleri
besteli, sazlı, udlu, kemanlı, kanunlu, neyli ensrümantal çalgılar eşliğinde,
kulağa hoş gelen bir müzikal zenginlik, baylık içerisinde vermiştir. HIYABANİ,
şiirlerini akla, zekaya, mantığa ve vicdana bağlayarak; onları kıvrak bir, us
zenginliği içerisinde, içten gelen bir
ezgi, çoşku, kıvraklık, rintlik ile söyleyip seslendirebilmiş ve kelimelere,
çeşitli âhenkler yükleyerek, bütünlük içerisinde, cümbüş yaptırabilmiş mahir,
üstad, âlim, dehâ bir sanatçıdır.
Şairin şiirlerini okurken
Azebaycan topraklarındaki çeşmelerinin kurnalarından akan berrak suların
şırıltısını, ney, kanûn, ud ve Türk’ün davul zurnasının seslerinin coşkun
havasını, duyuyoruz. Türk’ün folklörünü, halk dansları oynayan kızların,
kızanların “Hey hey!.. Tey tey!,. Bire Bire!.. Haydah!...”, seslenişlerini duyararak
tüyeleriniz diken diken, kıpır kıpır olup heyacana kapılıyorsunuz.
HIYABANİ’nin şiirleriyle, ruhunuz
dinleniyor, huzur buluyor. Okuduğunuz şiirler sizi, bu mekandan alıp başka
mekanlara, diyarlara başka başka hayâllere, başka başka ufuklara, taşıyor. Başka
başka lezzetler başka başka tatlar alıyorsunuz. Seslerdeki müzikal terennümler
bize, başka başka lâyihalardan, elvan elvan kokulardan hazlar sunarken ruhunuz
dinlenip sukûn buluyor. Onun şiirleriyle kendi dünyanızdan uzaklaşıp, başka dünyalara,
diyarlara, başka ufuklara, başka akarsu, başka ırmak, başka nehir, başka deniz,
başka umman, başka okyanuslara dalıyorsunuz. Buralardan esen meltemlerin,
rüzgarların, fırtına, bora, tayfun ve hortumların anaforuyla sarsıntılarıyla
sarsılır, serzenişleriyle uyanır, uğultuları ve sesleri ile irkilir; kendinize
gelir, bu âleme adeta yeniden doğarsınız…
SEVGİ, AŞK
ve HASRET şairi olarak karşımıza çıkan Ali Rıza HIYABANİ, şiirlerinin
kelimeleri arasına, mahlasını ve edebî sanatları da ustaca yerleştirebilmiş,
ender şahsiyetlerden biridir.
ŞAİRİN
ŞİİRLERİNDE KULLANDIĞI MAHLAS:
Şair, Ali Rıza HIYABANİ,
şiirlerinde “HIYAVANLI” mahlasını kullanmaktadır. Mahlas kullanmak bize
eskilerden kalma bir gelenektir. Her şair, hatta âşıkların tümü mahlaşsız
şiirler yazmamışlardır. Mahlas kullanmak Halk âşıklarında bir gelenektir. Hıyabani
de Halk edebiyatı ile Divan Edebiyatını birleştiren bir sanatçı olarak
kendisine bir mahlas seçmiştir. Bu mahllas da
“Hıyavanlı” mahlasıdır. Bu sözlerimize delil aranacak olursa,
aşağıda verilen sanatçının şiirlerinden seçilen eserleri göstermek yeterli
olacaktır.
Örnekler:
“Gece gündüz Hıyavanlı senin aşkınla
yaşar,
Yaşayan çoktur; ama ağlamayan kimdi gülüm?” HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), “YAKILIŞ ”, s.13
“Sensiz ömür başa verdim;
Hıyavanlı vay demişim!..”
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL” (Şiir), “KAR ÇİÇEĞİ”, s.12
“Ey, Hıyavanlı sarıl aşkın budağından yine!
Salla boynum, vur kırılsın, ol budaktan kurtulum.” HIYABANİ, Ali Rıza.“KIRILMIŞ
GÖNÜL” (Şiir), “KURTULUŞ”, s.12
ŞİİRLERİNDE GÖRÜLEN
EDEBî SÖZ SANATLARI:
İADE(GERİ ÇEVİRME):
Edebiyatımızda bu sanatı şöyle
tanımlayabiliriz: “Yukarıdaki mısraın sonundaki sözü, aşağıdaki mısraın ilk kelimesi olarak
tekrarlanması sanatıdır”.
Ali Rıza HIYABANİ’nin aşağıdaki şiirlerinin
mısralarında bu sanatı bolça bulmak mümkündür.
Bu şiirin bir çok yerinde aynı zamanda TEKRÎR(Tekrar)
sanatı olup, bir mısra veya cümle içerisinde aynı sözlerin birden fazla tekrar
edilmesi ile meydana gelmektedir.
Örnekler:
“Hayalinle kimi rüyaya dalıb senle yaşar,
Diye gerçek olan rüya
uyanan kimdi gülüm ? ”
“Rüya
” sözleri ile “iade” sanatı yapılmıştır. “Rüya, aşk, ateş, yakar, kül,
erimek, yaşar”, sözleri ile
önce tenasüp(mürat-ı nazır), daha sonra istifham (kimdi gülüm?), tekrîr, iade
(rüya rüya) sözleri ile gerçekleştirilmektedir.
Bir mısrada,
iki veya daha fazla sözü söyledikten sonra diğer mısrada bunlara karşılık
olacak sözleri söyleme,sıralama sanatına
leff ü neşr (mürat-ı nazır) denir. Bu şiirin
(hayal, gül; rüya, hayal; dalmak, rüya; yaşamak, gerçek; dalmak, uyanmak
sözleri arasında leff ü neşr sanatı kullanılmaktadır. Aynı zamanda bu şiirin, son
mısraında istifham (soru sorma) sanatı yapılmıştır.
Bir çok aşık kelebekten yakılış öğrenmiş,
Aşkının ateşini söyle anan kimdi gülüm?
Gel gülüm, farz
edelim, aşkın ateştir ki yakar,
Yandım
ateşte, kül oldum, kınayan
kimdi gülüm?
Beni ateşte yak,
artık kül edib bir de savur,
Kül olan halimi gör anlamayan kimdi gülüm?
Ayrılık yaktı beni
mum gibi yandım, eridim,
Eridimse bakıver, çağlamayan kimdi gülüm?
Gece gündüz Hıyavanlı senin aşkınla yaşar,
Yaşayan çoktur ama ağlamayan kimdi gülüm?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ” (Şiir),
”YAKILIŞ”, s.13
Yunus’un: “Bir tek gönül yıktın ise bu kıldığın namaz
değil!..”
Dediği, şiire bu şiir ile Telmih, yapılarak bu şiirin
bütün beytlerinde edebî sanatlardan Mecaz (Ahu göz, tövbe evini aşkın yıkması,
sinenin siper olması, kalbe ok çakmak, bir bakışın canlar alması); Leff
ü neşr, Tekrîr, Akis, Telmih, İstifham,
Teşbih, Mübalâğâ, İstifham (Sinemi bak nasıl ettim siper o oklarına), istiâre
(Ahu gözler),… sanatlarının güzel örneklerini vererek şiirinde, bir çok
edebî söz sanatını birlikte kullanarak şairliğin
zirvesine yükseliyor. Başka söze ne hacet, sanatçının şiirlerinden seçerek, aşağıda
verdiğimiz diğer örnekler, “edebi
söz sanatları için” sözlerimizin en büyük delili ve ispatıdır.
Yine tövbe
evini aşkı yıkıvermededir.
Yıkılıp gönlüm evi, bir de yakıvermededir,
Ahu gözler bakışın
gözler iken bu bakışım,
Bakışın yadlara doğru bırakıvermededir.
Sinemi bak nasıl
ettim siper o oklarına,
Peşpeşe oklarını
kalbe çakıvermededir.
Bir bakış
canlar alır ver Hıyavanlı er isen,
Canımı aldı rakibe o bakıvermededir.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”TÖVBE”,
s.16
“ Düşüp aşka gönül viranesinde bin belâ
gördüm,
Belâ-yı aşkı aşık gönlüme canan reva gördüm.
Bakıp baştan başa
ömrüm geçip ah, ile hasretle!
Bu hasretlerle yandım hep seni yanlız
şifa gördüm „
Beni zülfünden
astın dare, çektin salladın cânan,
Ne can aldın ne can verdin ki ben senden cefa gördüm.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), “MÜBTEL”, s.23
Gördün ahırda yar beni ateşe saldı yandıra,
Yanmağa pervane sıfat, bir de beni dayandıra.
Farz edelim,
avlamışsın, aşıkı aşk tuzağına,
Aşk ile sevgi doğulup maşukunu inandıra.
Yavru bir av
benim düşüp bak tuzağında çırpınır.
Lebin beni yem
eyleyip avını avcı kandıra.
Yemdi senin lebin
beni, tuzak senin zülf-i telin,
Boynuma saldı zülfü
yar, bir de beni uslandıra.
Ey Hıyavanlı,
yakılıp yanmışsan aşk ateşine!
Aşk ateşi beka verir, aşıka can kazandıra.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, “(Şiir), ”AVCI”,
s.31
Geçti yıllar ya da
saldım yine de ilk bakışın,
Bakışın şimşek imiş gönlüme sor ki o desin.
Can
feda aşkına yıllar boyu evvel demişim.
Canı canan,
yine yıllar
sonra gelsin dilesin,
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ŞİMŞEK”, s.38
Ben de benlik, geldi
feryad eyledi yetti uyan.
Ben de ben
yok sen uyandır, öz sayağınla beni.
Mey muhabbeten içirttin sarhoş ettin aşığam.
Aşığı
maşuka anlar sar kucağınla beni.
Ey Hıyavanlı, perişansın nigarin zülfi
tek.
Et perişan zülfü sulu o tarağınla
beni.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, “(Şiir), ”
FERYAD”, s.45
Aşka yanmaz ise gönlün, sır hüveyda olmaz
olmaz.
Olmaz ise
sır hüveyda, aşkın ibka olmaz olmaz.
Varmasan simurga çün simurgular
hayret içinde.
Vahdeti simurg-u simurg aşikara
olmaz olmaz.
Bak inanmaz isen o vahdet cem-i benliktedir.
Benliğin saf
etmez isen ben dönüp ma olmaz olmaz.
Aşkından aşık doğar
kıskanç olur maşugası bil.
Olmaz ise bu haset âşık ki rüsva
olmaz olmaz.
Sine çak âşık olur, rüsva kalenderler sayağı.
Gerçi rüsvadır velâkin sırrı
ifşa olmaz olmaz.
Ey Hıyavanlı riyazetsiz değil mümkün
bu aşk!
Gönlünün bağı riyazetsiz, musaffa olmaz olmaz.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”
SİMURG”, s.46
Eyledim kana vuzu aşk namazım düz ola.
Müftiye aşk izin verdi musallaye
gelim.
Şeh-i sanan değilem oynada tersa cöcüğü.
Beni aşkında ki ben mabet-i tersaye gelim.
Herkesin öz dini öz ayini öz mezhebi var.
Sanma dinim bırakıp dini mesihaye gelim.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” MÜFTİYE AŞK”, s.47
Akıl
git git diyor hissimse ağlar gel diyor yarim.
Akıl
hissim
arasında ne kanlı bir savaş gördüm.
Hıyavanlı
sızıldarken
gece gündüz firakında.
Firakın suzi
ile gözlerinde kanlı yaş gördüm.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”
DUYGUSUZ”, s.61
Koşusan gayrı peşinden diye meşhur
olasın?
Seni
meşhur eyleyen aşkımı hiç kanma
mısın?
Sana kim verdi gönül ateşe aşkında yanar.
Yandıran
ol bakışın ardına saklanma mısın?
Beni şeyda eyledin düştüm ayaktan ne yaman.
Bu yaman günde beni bir arayıb anma
mısın?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ”YANDIRAN BAKIŞ”, s.63
Kim aşık olup gamına yetti gören oldu.
Gördüyse sorun derd-i ser-i aşkı
bilendi.
Bir gamze ile canımı aldı kara gözler,
Gözler
bana baksın diye gönlümdü melendi.
Yandım
bu temennide alıştım küle döndüm.
Yaklaşma yanarsın sana ki kör
sepelendi.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ÇİLE”, s.67
Bela-yı aşkı sardı bu gönül düştü temenniye.
Temaşasında mahvoldum gönüldür
mübtela gördüm.
Ne gördüm gönlümü açtım nasıl garet
olunmuştu.
Gönül
viranesinde resmin idi dilrüba gördüm.
Ben o Mecnûn ki Leyli hicri
ile dağlanıb gönlü.
Ne çare sordular gözyaşımı hicre
deva gördüm.
Baş açmış hicriden gönlümdeki o vurduğun
yare.
Sızıldasın diye o yareme tuzdur revâ
gördüm.
Ger aşk ise felaket aşığa maşukadan gelmiş.
Gelirken bu uzun
bir ince yolda bin belâ gördüm.
Bela-yı aşka düştüm çün gönülden
mübtela oldum.
Budur ki şaşkınam aşkında çoklu macera
gördüm.
Göz
ağlarken güler ruhsarına şebnem gibi düşsün.
Gözüm
yaşın gülü ruhsarına herdem reha gördüm.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ”KURTULUŞ”, s.75
Gün dönüp ay değişip yıllar ötüp kapına geldim.
Aşkımı hor görecektin kapını
dövmez olaydım.
Yüreğim sırrını açtım seni
sevdim dediğimde.
Böyle mağrur olacaktın seni
keş övmez olaydım.
Saçın efşan eyledin dar gibi bu boynuma
sardın.
İzin ver dar ile bitsin bu oyun
çözmez olaydım.
Böyledir âşık olan birde ki rüsva
olacaktır.
Sır gibi aşkını bu gönlüme hiç
gömmez olaydım.
Seni gördüm tutulur dil ölürüm
görmediğimde.
Olmadan bir de şehidin dileğim ölmez
olaydım.
Hıyavanlı
yanıyor
ateşe aşk ile hevesle.
Yanar iken
cüşürü aşk hevesi sönmez olaydım.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”
SIR”, s.12
Gel gel meleğim naz ile gönlüm
oyar oldun.
Oydun gönülü
gussey-i hicri koyar oldun.
Ah kabuk bağlamış idi yara
yıllar sonar.
Şehla bakışınla yaramı sen soyar oldun.
Candan mı doyarsın Hıyavanlı söyle yardan.
Yardan doyulur
mu bana sensin doyar oldun.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ”HATIRA”, s.71
Bakışın
göğsüme saplandı nasıl ok gibi bak.
Saplanan ok yaralar bir de onu
burma güzel.
Göz göze geldiğimizde, bakışın çaldı gönül.
Gönlümü
almayacaktın, yalan uydurma güzel.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” PERİŞAN”, s.74
Yarama
tuz koyarak dağlamışım tek çaresi,
Dağla sen bu yaramı
ben bağlamaktan kurtulum.
Hep avuttum gönlümü, aldattım amma gelmedin.
Gel
usandım bu yalanlar, saklamaktan kurtulum.
Kurtulum İsa nefes ver ruhuma taze nefes,
Tazeden can tazelensin
bu sayaktan kurtulum.
Leb lebinden
buse alsın yetti canım bu lebe.
Çıksın artık can dudaktan öp dudaktan
kurtulum.
Ey Hıyavanlı sarıl aşkın budağından
yine.
Salla boynum vur kırılsın ol budaktan
kurtulum.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”KURTULUŞ”,
s.75
Gönlüme her bakışın gamzesi bir taze yara.
Baş açıp sızlamasın yaremi bak dağlamışım.
Katlanırsın Hıyavanlı bunca gam derde nasıl?
Kandırıp gönlümü ben derde
dözüm sağlamışım.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” GÖZ YAŞI”, s.76
Naz ile bakıp canımı bak ateşe attın.
Özlem beni yaktı bakıver gözde gözüm var.
Sevda yükü artık beni salmış gör ayaktan,
Düştümse ayaktan bu temennide özüm var.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” DÖZÜM”, s.77
Firağın derdi suzan etti bu gönlüm meler gördüm,
Gönül
aşk
ateşinde yandı kül oldu neler gördüm.
Gönül
her
dem figan etti gözüm imdadına koştu,
Gönül
derdine
ortak gözlerim yaşın eler gördüm.
Gönül düştü ayaktan çün temenniye visal etti.
Visalin
mümkün olmazsa hayalindir diler gördüm.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” YETTİ”, s.81
Hıyavanlı
sanıyorsun ki görüş mümkün olur,
Yolunu gözleyerek yollarda oturmaz
mıyım?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” DUYGU ”, s.82
Sanısın aşk ateşin bilmez miyim gönlü yakar,
Bu temennide ben aşk ateşine dalmaz mıydım?
Bu kader cevr-u cefa yetti yeter taş değilim.
Taş
olursam
bile hicrinde erir yılmaz mıydım?
Hıyavanlı
yanıyor vasl-i hayalinle senin,
Sensiz
ey
gözleri şehla sararıp solmaz mıydım?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” DAR”, s.86
Sinene çok yakışır akt-i süreyya gibidir,
O
seha yıldızı tek gözyaşımı süzmez miyim?
Gönüle kimdi verip hak şikve etsin sana ki,
Şikve
ettise meğer dilden dile düşmez miyim?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ”ŞİKVE”, s.87
O kara gözler ile gönlümü yaktın geçtin.
Gönlümü
almayacaktın niye baktın geçtin.
Beni Mecnûn ettin çölleri mesken sonar,
Oldum avare ki sahrada bıraktın geçtin.
Kirpiğin oktu bakış gamzeye kattın baktın,
Şimşek imiş bakışın gönlüme taktın geçtin.
Yakmışım gönlümü uğrunda gözüm yollarda,
Gözünün
yaşını amma yadalara sıktın geçtin.
Diledim ben karışam gözyaşına aktıkça,
Beni sildin yanağından atıp aktın geçtin.
Ben
temenni ettim sevgime karşı belki,
Sanki benden usanıp yoksa ki bıktın geçtin.
Hıyavanlı
seni bekler usanıp bıkmaz ki,
Kırpmadan sen gözünü, bak beni attın geçtin.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”
AVARE”, s.88
Beni avara-yi nâlan eyledin yetmedi mi?
Aldatıp birde ki kurban eyledin yetmedi mi?
Ben temenni ettim naz eyledin gamzen ile,
Naz-u
gamzenle yürek, kan eyledin yetmedi mi?
Benim ol hicri gamıyle gecemi gündüz
eder,
Gam
ile çak-ı giriban eyledin yetmedi mi?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” MUHABBET”, s.92
Dara çekilirken gözümü son kere açtım,
Göz, gözlere
anlatır gerek yalvara gözler.
Müjganın oku gönlüme saplandı bakarken,
Gönlüm
çekip
ağuşuna düştü zara gözler.
Söyle Hıyavanlı neler ettin yara
bir de,
Suç bende değil gönlümü etti yara gözler.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”KURTULUŞ”, s.75
Beklerim boynuma sal kara telin zülfülerin,
Salıp
amma dara çekmez ki yubandırmadadır.
Vasl
olur mu böyle asan bu gönül
dinlemiyor,
Beni gönlüm çatarım vasla inandırmadadır.
Seni rüyada görem bir gece daldım uykuya,
Kara bahtım uykunu çaldı uyandırmadadır.
Akreb-i zülf-i kecin bak kamere oldu garin,
Kamer
akrabla
bene zarı uyandırmadadır.
Dolaşır baht-ı siyahım benim ardımca gelir,
Karası
sardı
beni ömrü boyandırmadadır.
Her nefes
çekti Hıyavanlı olup sensiz heder,
Bu nefesler
can alırken seni andırmadadır.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” RÜYA”, s.98
Gönlüm de yaralı yaramı bir saran olmaz,
Neşterleyerek bu yaramı bir açan olmaz.
Çekmiş gece gündüz bu gönül ah-ı demadem,
Bu ah-u
feganın sebebin hiç soran olmaz.
Yıllar sürüyüpdür sanısın yok beni hasret,
Gündüz gecem hasret ile geçti yalan olmaz.
O gamzeli şehla bakışın ömre bedeldir,
Et işveli gamze bakışından doyan olmaz.
Olduk aralı ben kara gün hicrin esiri,
Yanmakta bekâ var bunu ben tek kanan olmaz.
Yaktın gönülü aşk ateşiyle Hıyavanlı,
Aşk
ateşine ben gibi kimse yanan olmaz.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” HASRET”, s.100
Hasret oldu gam-ı hicrin çıkarır can dudağımdan,
Canı
canan dilesin bin taze can var nefesinde.
Telinin her bir ucundan asılan baştı kıpırdar,
Bunca başı nasıl aram eylemiş ninni sesinde.
Bir de açtım ne yazıp müshif-i aşkında o canan.
Rastladım aşk adı kan ile yazılmış sayfasında,
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” MÜSHİF”, s.101
O kara saçlarını kız boynuma sarmaz mıyım?
Çekilip dara başım saçlarından asmaz mıyım?
Gönlümü bir kere verdim düştüm aşk ateşine,
Dilesen nazlı nigarım ateşe yanmaz mıyım?
Kader oldu gamın etti gönülü hane harap,
Onu mimari gamınla yeniden yapmaz mıyım?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ZİR-U ZİBER”, s.102
Aşka
düşeli gayret-i maşuka dokundu,
Aşkın
havası esti çalıp pozgun edersin.
Şimdi Hıyavanlı çekib aguşe bu
aşkı,
Yok yok bana ağuşunu sen uygun edersin.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ŞELÂLE”, s.107
Sal ateşe aşkı canıma yanması benden,
Aşkında
beka
var diye odlanması benden.
Zir-u ziber ettin bu gönül hanesini bak,
Abad eyleyip gönülüne bağlanması benden.
Ümmid verip aşkım ile gel sen az oyna,
Canan hevese geldi deyip sanması benden.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” KIVRIM SAÇ”, s.109
Bir
ömrü çürüttüm senin aşkında ben ey can,
Bin
ömrü daha vermeğe canımla
dayannam.
Aç silsile-yi zülfünün divanesi gelsin,
Uslandı da divanelerin bense yubannam.
Bade ediyor serhoş o lebler ise sermest,
Mahmur mey ister leb ise aşığa derman.
O hal-i lebin nuka-yı iman lebin üste,
Leb
noktası üstünde durur bense inannam.
Sordu Hıyavanlı nedir aşk haleti
aşık,
Aşka
düşeli
söyledi gündüz gece yannam.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” PERGAR”, s.110
Sinemde
bu derdi acıyor yok tutabilmem,
Sinemde
sızıldar firağın ah yatabilmem.
Saldın odunu ateşini yandı bu gönlüm,
Ateştir
yakar amma söküp ki atabilmem.
Bülbül benim aşkında okur gül budağında,
Gülden
güle konam başka sevgi katabilmem.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” AVUTAMIYORUM”, s.111
Gel aç yüreğim derdimi amma nedir sorma,
Derdimle
bırak
baş başa dil yaresi vurma.
Bir ömrü
feda eylemişim aşkı yüzünden,
Sen
ömrümü çaldın gel onu yelde savurma.
Rüsva-yı
cihanım düşeli aşkına ey can,
Rüsvaycılığın
hadden aşıpdır deme durma.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” SENİ TANRI”, s.114
Sinemin yaresi baş açtı, nedir çare dedim?
Tuzu koydu yarama, düştü kana yâre dedim.
Gül
çiçekten
süslenen arzularım düştü yele,
Kınama derdimi açtım gül için hara dedim.
Meledim bir kere dinle yüreğim derd-i dilim,
Sormayınca yüreğim derdini yadlara dedim.
Yandı yadlar yüreği bunca gam-u derdi duyup,
Buna rağmen yüreğim sırrını naçare dedim.
Hıyavanlı
alışıpsa yanıyor derde eğer,
Söyledi bu gam-u derdi dil-i bimare dedim.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ARZULAR”, s.115
Yüreğim başını gam yardı susuz çöldü ana,
Gam
birikti sine şişti ki gözüm dolu ana.
Arzular sallanıyor cevr-i zaman dara çekip,
Çekilen
dara bu başlar görünür buldu ana.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ”DEST-İ KAZA”, s.116
Sar boynuma zülfün
dara çek gel beni salla,
Sallandı boğazdan
kara zülfün yaman oldu.
Sus gönlüme canandı çalan gönlümü amma,
Baş açtı yaram merhemi hicran çalan oldu.
Sevdaya düşen ben salan ise kara gözler,
Artık geç olupdur
ki ayaktan salan oldu.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” YALAN”, s.119
Çıksa can canan dudaktan son nefesten
kurtulum,
Eyleyen canı esiri derd-u gam bu ten olub.
Ey Hıyavanlı tarik-i aşkından çıkma sakın,
Yara var gel ol fena aşk aşığa metfen olub.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” METFEN”, s.122
Nasıl isyan eyledim ayrılığa humme mey
elde,
Gönlümü çekti dara, salanıram o kara
telde.
Gece gündüz melerim, ney gibi sızlar
kemiğim,
Gözyaşım aktı yanaktan, götürür gönlümü
selde.
Gündüzüm oldu karanlık, beni hasretler
boğdun,
Kadehi ver bana,
bade bükülüb gerçi bu belde.
Senin aşkındı beni
eyledi alemdeki meşhur,
Bu sebebledir ki
adım dolaşır dilde bu elde.
Bülbüle emreyledim
sus seni Allah‘ı seversen,
Dedi gülşende fiğan
eylemişem gönlüm o gülde.
Bu kırık gönlüme el
vurma ki Yahya Kemal artık,
Hıyavanlı ahı düştü
bene bazandaki zilde.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”
KIRILMIŞ GÖNÜL”, s.12
Şair
bu son beyitinde bu şiiri söyleyen kendisidir; fakat yine kendisine “Hıyavanlı ahı düştü” diyerek hitap
etmek; ve çok iyi bildiği bir şeyi, hiç bilmiyormuş gibi anlattığı için “Tecahü i Ârif Sanatı” yapmaktadır. Bu
beyitte aynı zamanda Yahya Kemal hatırlatılarak “Telmih Sanatı” yapılıyor.
HÜSN Ü TALîL SANATI:
Sebebi bilinen bir olayı, gerçek sebebi
dışında, daha güzel ve daha uygun bir sebebe bağlama sanatıdır.
“Bülbüle
emreyledim sus, seni Allah‘ı seversen,
Dedi gülşende fiğan eylemişem, gönlüm o gülde”,
Burada şair kendini gülün yerine koymuş;
ama ona güle emrettim diyerek, aslında kendine, gönlüne emreylediği halde sus
sen de Allah’ın seversen!” diyerek ne için gül bahçesine gittiği, ve orada
niçin feryat figan ettiğini bildiği halde “gül bahçesindeki bir güle gönül
verdiğinden” bülbülü susturmak istemekte; fakat o da mazeretini bu şekilde
belirtmektedir.
İSTİÂRE:
Benzetmenin esas
unsurlarından birinin düşmesiyle yapılan benzetmedir.
Kara Tel: Kement, insanları asmakta
kullanılan yağlı urgan, sicim. “Yanaktan göz yaşlarının sel olup gönlü bu selde
götürmesi” sözünde: “Mübalâğâ, Mecaz, Leffü Neşr, Tenasüp,
İstifham” (isyan, humme, mey, gönül, sallanmak, darağacı, karat el)
gibi sözlerde de daha bir çok edebî söz sanatlarını sadece bu beyitte değil,
sanatçının bütün şiirlerinde de görmekteyiz. Hıyavanlı’nın beyitlerinin çoğunda
geçen sanatlarla bir kitap dolusu söz etmek ve edebî sanatları anlatmak
mümkündür.
TENASÜB(Mürât-ı
Nazır): Mânâca ilgili, birbilerine yakın sözleri bir
arada kullanma sanatıdır.
KİNÂYE: Bir sözün hem gerçek hem de
mecâzî mânâsının aynı yerde birlikte kullanılmasıdır.
Yine tövbe evini aşkı yıkıvermededir
Yıkılıp gönlüm evi
bir de yakıvermededir (TÖVBE, s. 14)
Eğer aşık isen aşkın diler aşık başın
her dem
Beni sevda ile kandırdı, bak aheste
aheste (AVCI, s.31)
Bu aşk ister terazi gel başım zülfünde
çek dare
Dedi hay hay ki sallandırdı bak aheste
aheste (AHESTE AHESTE, s. 40)
Bu beyitte şair, çok iyi
bildiği bir şeyi, hiç bilmiyormuş gibi anlatma sanatına TecÂhül-Î Ârif sanatı denmektedir. Aşağıdaki beyitte bununen güzel örneklerinden biridir.
Hıyavanlı ne han kaldı ne hancı son göründü!
Kader yazmış merak etme, mezarın son durağım (MAHZUN, s.10)
TELMİH (Hatırlatma):
Şairin, aşağıdaki
şiirlerinde de TELMİH(Hatırlatma) sanatlarını görmek mümkün olmaktadır.
Bülbüle emr eyledim sus seni Allah’ı
seversin
Dedi gülşende feğan eylemişem gönlüm o
gülde
Bu kırık gönlüme el vurma ki Yahya Kemal
artık
Hıyavanlı
ahı düştü b\eme bazandaki zilde
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,” KIRILMIŞ GÖNÜL”, s.12
Benem
aşık, gel ey, maşuka çek zülfünde dara!
Buyundan
sallanım olsun terazi bu ayağım (MAHSUN,
s.10)
Bu kırık gönlüme el vurma ki Yahya Kemal artık
Hıyavanlı ahı düştü bene bazandaki zilde (KIRILMIŞ GÖNÜL, s. 12)
Olup avare-yi aşkın gönül sensiz gezer oldu
Ki Mecnûn ile
Ferhad'ı hakiki mübtela gördüm (MÜPTELA,
s. 23)
Beklerim
mahşere dek damen-i vaslın tutayım
Mahşer
olmaz söyliyorsun söyle aldanma mısın (YANDIRAN
BAKIŞ, s. 63)
Kurtulum
İsa nefes ver ruhuma taze nefes
Tazeden
can tazelensin bu sayaktan kurtulum (KURTULUŞ,
s. 75)
Dara
çek salla beni aşk oyunu burda bite
Yoksa
ağlarcasına ağzımda büzmez miyim (ŞİKVE,
s. 87)
Bu kırık gönlüme el vurma ki Yahya Kemal artık
Hıyavanlı ahı düştü bene bazandaki zilde (KIRILMIŞ GÖNÜL, s. 12)
TEŞBİH
( BENZETME): Aralarında ortak nitelikler bulunan, iki şeyden ifadeye canlılık katmak maksadıyla zayıf
olanın, kuvvetli olana benzetilmesidir.
Ben
aşık isterim, yarin misâli gülüzarın
Hilâlî
aya benzer kaşların mihrab sayağım (MAHZUN,
s.10)
Şair, şiirinin bu
kısmında da Teşhis ve İnTAK sanatını birlikte kullanıyor.
Bülbüle emreyledim
sus seni Allah‘ı seversen,
Dedi, gülşende
fiğan eylemişem, gönlüm o gülde.
Bu kırık gönlüme el
vurma ki Yahya Kemal artık,
Hıyavanlı ahı düştü
bene bazandaki zilde.
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”
KIRILMIŞ GÖNÜL”, s.12
Çünkü
düştüm aşkına alem bana düşman olub
Ben
beni atmış unutmuş ben dönüpdür sen olub (METFEN,
s.122)
Gündüzüm
oldu karanlık beni hasretler boğdun
Kadehi ver bana
bade bükülüb gerçi bu belde (KIRILMIŞ
GÖNÜL, s.12)
ŞİİRLERİNDEN
ÖRNEKLER:
YAKILIŞ
Hasretinden biliyor
musun yanan kimdi gülüm?
Anla rengin değişip
hep boyanan kimdi gülüm?
Hayalinle kimi
rüyaya dalıb senle yaşar,
Diye gerçek olan
rüya uyanan kimdi gülüm.
Bir çok aşık
kelebekten yakılış öğrenmiş,
Aşkının ateşini
söyle anan kimdi gülüm.
Gel gülüm farz
edelim aşkın ateştir ki yakar,
Yandım ateşte kül
oldum kınayan kimdi gülüm.
Beni ateşte yak
artık kül edib bir de savur,
Kül olan halimi gör
anlamayan kimdi gülüm.
Seni gördüm yaşadım
görmedim öldüm sayılır,
Kalbini kalbime gör
bağlamayan kimdi gülüm.
Ayrılık yaktı beni
mum gibi yandım eridim,
Eridimse bakıver
çağlamayan kimdi gülüm.
Seni incitti tiken
göğsümü sevda yarası,
Meleyen kim bağıran
kim dayanan kimdi gülüm.
Gece gündüz Hıyavanlı senin aşkınla yaşar,
Yaşayan çoktur ama
ağlamayan kimdi gülüm?
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” YAKILIŞ”, s.13
AVCI
Gördün ahırda yar beni ateşe saldı
yandıra,
Yanmağa pervane
sıfat bir de beni dayandıra.
Hürmeti avcı
sındırıp bak haremin harimine
Gör nasıl daldırıp
özün avını tez usandıra
Farz edelim
avlamışsın aşıkı aşk tuzağına
Aşk ile sevgi
doğulup maşukunu inandıra
Yavru bir av benim
düşüp bak tuzağında çırpınır
Lebin beni yem
eyleyip avını avcı kandıra
Yemdi senin lebin
beni tuzak senin zülf-i telin
Boynuma saldı zülfü
yar bir de beni uslandıra
Şimdi esirin
olmuşum bak sararıp da solmuşum
Almıyor canım
kurtulam korku basıp yubandıra
Ey Hıyavanlı yakılıp yanmışsan aşk ateşine
Aşk ateşi beka
verir aşıka can kazandıra
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir),
” AVCI”, s.31
ŞİMŞEK
Yadıma düştü yine
nazlı o canan hevesin,
Kadehi saki
dolandır sile gönlüm lekesin.
Geçti yıllar yada
saldım yine de ilk bakışın,
Bakışın şimşek imiş
gönlüme sor ki o desin.
Olmasaydı eğer o
ilk bakışın yanmaz idim,
Gam-ı hicranı gözüm
yaşına sor ki elesin.
Eğer Allahı
seversen bu kader zir-u bemin,
Gel az oynat
bilirim ayrılığın sazı sesin.
Can feda aşkına yıllar boyu evvel
demişim,
Canı canan yine yıllar sonra gelsin
dilesin.
Yaradıp Tanrı güzel keyfi gelende seni
ben,
Yedi kurban keserek
alnına sürem bilesin.
Hıyavanlı gam-ı
hicranı tahammül ediyor,
Korkarım candan
usansın ki şikayet eylesin.
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ŞİMŞEK”, s.38
AHESTE
AHESTE
Beni aşka atıp yandırdı bak aheste
aheste
Olan aşık yanar sandırdı bak aheste
aheste
Kaşım mihrabıdır aşkın namazın kıl iki
rekat
Vuzusu kan ile andırdı bak aheste aheste
Ederken muztarıp gönlüm evin cana gam-ı
hicran
Tebessüm ile uslandırdı bak aheste
aheste
Hicap açtın rakibe halveti ettin beni
cana
Bu reftar ile kıskandırdı bak aheste
aheste
Beni aşık beni rüsva beni şeyda edip
maşuk
Bana gayri seni dandırdı bak aheste
aheste
Eğer aşık isen aşkın diler aşık başın
her dem
Beni sevda ile kandırdı bak aheste
aheste
Bu aşk ister terazi gel başım zülfünde
çek dare
Dedi hay hay ki sallandırdı bak aheste
aheste
Gözün yollarda kaldı ey Hıyavanlı ki yâr gelsin
Neden gelmez meraklandırdı bak aheste
aheste
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” AHESTE AHESTE”,s.40
FERYAD
Sakiya düştüm ayaktan tut ayağınla beni
Yelde savrulmuş gülem topla budağınla
beni
Mest-i aşkam yanmışım hicraniden saki
aman
Ver şarabı vasl-ı serhoş et dudağınla
beni
Gasl-ı ver o bade ile çün taharetli olum
Et kalender mesleği saki bulağınla beni
Ben de benlik geldi feryad eyledi yetti
uyan
Ben de ben yok sen uyandır öz sayağınla
beni
O benim bağlanmışım dergahına maşuka gel
Ya inandır vasla ya öldür firağınla beni
Mey muhabbeten içirttin sarhoş ettin
aşığam
Aşığı maşuka anlar sar kucağınla beni
Ol harabati benim rüsva der-i meyhanede
Bade-i doldur ki sermest et çanağınla
beni
Bu gönüldür sızlıyor derd-i fırak ile
kanar
Kanımı dök gel bitir hicran orağınla
beni
Ey Hıyavanlı
perişansın nigarin zülfi tek
Et perişan zülfü sulu o tarağınla beni
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” FERYAD”, s.45
DUYGUSUZ
Düşerken yadıma her an seni gözlerde yaş
gördüm
Açarken halka-yi zülfün çekilmiş dara
baş gördüm
Gülerken şam-i hüsnün gözlerim ağlar
fiğan eyler
Hatadır duygusuzdur gönlünü zira ki taş
gördüm
Akıl git git diyor hissimse ağlar gel
diyor yarim
Akıl hissim arasında ne kanlı bir savaş
gördüm
Beni çek dara zülfünde boğazdan sallanım
canan
Teallül ettiğindendir gönülde bin telaş
gördüm
Geçen gün seyre çıkmıştı temennisinde
aşıklar
Peşinden izlesinler gölgesin sessiz
yavaş gördüm
O huridir bakıp can aldı bir mestane
gamzeyle
Hilâl-i ay misali gözler üste bir de kaş
gördüm
Düşüp aşk ateşinde ben de Mecnun ile
odlandık
Firakın derdi ortak olduğundandır adaş
gördüm
Hıyavanlı
sızıldarken gece gündüz firakında
Firakın suzi ile gözlerinde kanlı yaş
gördüm
HIYABANİ,
Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL, ”(Şiir), ”
DUYGUSUZ”, s.61
YANDIRAN
BAKIŞ
Seviyorum seni yarim ne için sanma mısın
Sevgimi hor görerek ama ki uslanma mısın
Koşusan gayrı peşinden diye meşhur
olasın
Seni meşhur eyleyen aşkımı hiç kanma
mısın
Sana kim verdi gönül ateşe aşkında yanar
Yandıran ol bakışın ardına saklanma
mısın
Sanki neşterdi o şehla bakışın gamzeleri
İşven ile katarak göğsüme saplanma mısın
Ben gibi aşık olup sen gece gündüz
yanasın
Aşığın ki bir hevestir diyerek danma
mısın
Beklerim mahşere dek damen-i vaslın
tutayım
Mahşer olmaz söyliyorsun söyle aldanma
mısın
Beni şeyda eyledin düştüm ayaktan ne
yaman
Bu yaman günde beni bir arayıb anma
mısın
Seni sevdi Hıyavanlı sen ise başkasını
Sanırım ateş-i aşka düşerek yanma mısın
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” YANDIRAN BAKIŞ”, s.63
GÖZ
YAŞI
Senden ayrı düşeli her gece ben
ağlamışım
Sel olup gözlerimin yaşı ile çağlamışım
Seni Allahı seversin yarama değme sakın
Biliyor musun ona tuz koyarak bağlamışım
Gönlüme her bakışın gamzesi bir taze
yara
Baş açıp sızlamasın yaremi bak
dağlamışım
Bir dönüp bakmak ile canımı aldı bakışın
Yalan olmaz bu temennide benim
dığlamışım
Hiç unutmam senin o ilk bakışın ben kara
gün
Söyle kime söyleyim ki bu meraka
sığmamışım
Gün döner aylara aylar ile ben hasret
ile
Gözümün yaşı ile geçmişi doğrulamışım
Katlanırsın Hıyavanlı bunca gam derde nasıl
Kandırıp gönlümü ben derde dözüm
sağlamışım
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” GÖZ YAŞI”, s.76
GÖZLER
Bir gamze ile gönlümü çaldın kara gözler
Yetmez miydi bu dünyada saldın dara
gözler
O gamze-yi mestin kara zülfün can
alırken
Efşan eyledin sonra da çektin dara
gözler
Dara çekilirken gözümü son kere açtım
Göz gözlere anlatır gerek yalvara gözler
Yalvarmağa artık ne gerek kaldı ne de
can
Benzettim o an gözleri yıdızlara gözler
Gözler kimi gözler acaba anlayabilsem
Kandırmağa andır nedir söyle çare gözler
Müjganın oku gönlüme saplandı bakarken
Gönlüm çekip ağuşuna düştü zara gözler
Söyle Hıyavanlı neler ettin yara bir de
Suç bende değil gönlümü etti yara gözler
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” GÖZLER”, s.17
HASRET
Gönlüm de yaralı yaramı bir saran olmaz
Neşterleyerek bu yaramı bir açan olmaz
Çekmiş gece gündüz bu gönül ah-ı demadem
Bu ah-u feganın sebebin hiç soran olmaz
Aç sinemi hasretti gamın kol budak atmış
Sallar boğazımdan boynumu kurtaran olmaz
Yıllar sürüyüpdür sanısın yok beni
hasret
Gündüz gecem hasret ile geçti yalan
olmaz
Talan ediyor ömrümü hicrandaki ortak
Düştüm ben ayaktan ki elimden tutan
olmaz
O gamzeli şehla bakışın ömre bedeldir
Et işveli gamze bakışından doyan olmaz
Olduk aralı ben kara gün hicrin esiri
Yanmakta beka var bunu ben tek kanan
olmaz
Yaktın gönülü aşk ateşiyle Hıyavanlı
Aşk ateşine ben gibi kimse yanan olmaz
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” HASRET”, s.100
ŞELALE
Şehla bakışın mesteyleyip vurgun edersin
Hasret yüreğimde yer alıp solgun edersin
Ben aşka inandım sana yandım seni andım
Gördün yanıyorum sanısan yorgun edersin
Doğduysa muhabbet yüreğimde sana karşı
Aşkın yakıyor kalbim evin olgun edersin
Aşka düşeli gayret-i maşuka dokundu
Aşkın havası esti çalıp pozgun edersin
Göğsümdeki maşuka çalar haneyi gönlüm
Çün yağmalayıp zir-u ziber bozgun
edersin
Aheste akan çeşme idim her güle doğru
Çaylar gibi aktım denize coşgun edersin
Çoştum heves-i aşkın ile sanki şelale
Damanını açtın ne yavaş durgun edersin
Şimdi Hıyavanlı çekib aguşe bu aşkı
Yok yok bana ağuşunu sen uygun edersin
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ŞELALE”, s.107
KIVRIM
SAÇ
Sal ateşe aşkı canıma yanması benden
Aşkında beka var diye odlanması benden
Kıvrım saçın efşan eyledin sinenin üste
Sal boynum zincir eyle uslanması benden
Zir-u ziber ettin bu gönül hanesini bak
Abad eyleyip gönülüne bağlanması benden
Her bir ser-i zülfünden görünür baş
Aheste kıpırdanma ki sallanması benden
Kazdın kara müjgan ile sinemde bu aşkı
Bu kanla yazılmış yazının kanması benden
Tersa balası din ile imanımı çaldın
Zınnarını sal boynuma aslanması benden
Ümmid verip aşkım ile gel sen az oyna
Canan hevese geldi deyip sanması benden
Yadlar ediyor tana Hıyavanlı o yara
Yüzme canını aşıkıyam danması benden
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” KIVRIM SAÇ”, s.109
AVUTAMIYORUM
Sinemde bu derdi acıyor yok tutabilmem
Sinemde sızıldar firağın ah yatabilmem
Saldın odunu ateşini yandı bu gönlüm
Ateştir yakar amma söküp ki atabilmem
Bu derd-u gamın güçlüdür sinemde yer
aldı
Yadlar ediyor çünkü muhabbet satabilmem
Gayri seni sattım ki bu dünyayı unuttum
Gönlün taşımış incelik ile batabilmem
Bülbül benim aşkında okur gül budağında
Gülden güle konam başka sevgi katabilmem
Verdim sana söz gönlüme gömdüm seni
canan
Sanma ediyorsun ki cefa aldatabilmem
Son kez seni görsem ola mahşerde
buluşsak
Ben böyle düşünceyle gönül avutabilmem
Gönlün Hıyavanlı deli divanedir zincir
Söylendi ilaçsızdır yazık uslatabilmem
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” AVUTAMIYORUM”, s.111
SENİ
TANRI
Gel aç yüreğim derdimi amma nedir sorma
Derdimle bırak baş başa dil yaresi vurma
Sevdim seni ömrüm boyu sandım ki
sevildim
Yetti bu muhabbet tuzağın gel bana kurma
Bir ömrü feda eylemişim aşkı yüzünden
Sen ömrümü çaldın gel onu yelde savurma
Rüsva-yı cihanım düşeli aşkına ey can
Rüsvaycılığın hadden aşıpdır deme durma
İnkar eyledim aşkını ifşası hatadır
Gel söyleme bu sırrımı yadlara duyurma
Sandın eğer aşkında yorullam usanam ben
İşve satarak naz ederek kendini yorma
Sal boynumu ol zülf-ü siyahın dara
çeksin
Kıvrımdı o saçlar boğazımda böyle burma
Attın beni terk eyledin hicrinde
melendim
Yadlara inanma seni Tanrı kanıp uyma
Eyvah Hıyavanlı bağırısan diye yetti
Bu yolda kadem koymuşsun artık söyle
duyma
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” SENİ TANRI”, s.114
ARZULAR
Sinemin yaresi baş açtı nedir çare dedim
Tuzu koydu yarama düştü kana yâre dedim
Çekmişim ah geceler uyumamışım kim ne
bilir
Bir hazin layla söyle ahımı çek dara
dedim
Dara çeksen ahımı boynunu sıksan gamımı
Bilemem belki de gamlardı düşüp zara
dedim
Düşmüşüm gerdiş-i devrana yaman
döndürüyor
Gönlümü döndürerek bak eyledi pare dedim
Gül çiçekten süslenen arzularım düştü
yele
Kınama derdimi açtım gül için hara dedim
Meledim bir kere dinle yüreğim derd-i
dilim
Sormayınca yüreğim derdini yadlara dedim
Yandı yadlar yüreği bunca gam-u derdi
duyup
Buna rağmen yüreğim sırrını naçare dedim
Hıyavanlı
alışıpsa yanıyor derde eğer
Söyledi bu gam-u derdi dil-i bimare
dedim
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” ARZULAR”, s.115
KIRILMIŞ
GÖNÜL
Nasıl isyan eyledim ayrılığa humme mey
elde
Gönlümü çekti dara salanıram o kara
telde
Gece gündüz melerim ney gibi sızlar
kemiğim
Göz yaşım aktı yanaktan götürü gönlümü
selde
Gündüzüm oldu karanlık beni hasretler
boğdun
Kadehi ver bana
bade bükülüb gerçi bu belde
Senin aşkındı beni
eyledi alemdeki meşhur
Bu sebebdendiki
adım dolaşır dilde bu elde
Bülbüle emr eyledim sus seni Allah’ı
seversin
Dedi gülşende feğan eylemişem gönlüm o
gülde
Bu kırık gönlüme el vurma ki Yahya Kemal
artık
Hıyavanlı
ahı düştü b\eme bazandaki zilde
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL,
”(Şiir), ” KIRILMIŞ GÖNÜL”, s.12
BİLİNMEYEN
KELİMELER
Azeri
veya Farsca Türkçesi
ucaldım : Yüceldim
mabde : Başlangıç
ma :
Biz
ken :
İken
olu :
Olur
hulya :
Delilik
se :
İse
edisen : Ediyörsün
korkam : Korkuyorum
alırı :
Alıyo
gisse :
Hikaye
Suzi Gudazi : Yürek yanması cızlaması
Suzi ile sazi : Sazla birlikte
sızlanmak,yakınmak, sızlaması
Gotaz : Saçı başta top gibi bağlamak
neğmelı sazı : Sazın sedası
ayaz :
Sultan mahmutun sevgilisi
Rehe :
Yolu
açdisa : Açdı ise
peymane : Kadeh
melaldır : Keder
Tuğyan : Karşı gelmek
muhaldır : İmkansız
bi sero saman : Avare
ziru ziber : Alt üst etmek
Kitman : Gizletme
Gorsalanmak : Yeniden alevlenme
Rişhend : Alay etmek
Kırıharsan : El ayağa dolaşmak
Darıharsan : Sıkılarsan
Huyukarsan : Şaşa kalırsı
KAYNAKLAR:
HIYABANİ, Ali Rıza. “KIRILMIŞ GÖNÜL”
(Şiir), Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti., Konur Sok.
66/9 Bakanlıklar-ANKARA,
Tel: 0.312.425 93 53, Fax: 0.312.419 44
43
İsteme
Adresleri ve Haberleşme :
Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti. Konur Sok.
66/9 Bakanlıklar-ANKARA,
Tel:
0.312.425 93 53, Fax: 0.312.419 44 43,
Erhan İVGİN - 0533.713
63 18, Tasarım Baskı: BRC Basım, Tel: 0.312.384 44 54 (pbx),
Baskı
Tarihi: 1. Baskı, Ekim 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder