GÜNER DİNÇASLAN ve ROMANI “MUCİZE” ÜZERİNE
BİR KAÇ SÖZ
Abdullah Çağrı ELGÜN
HAYATI:
1961’in Aralık ayında KAYSERİ’nin Bünyan İlçesinde doğdu. İlk
Orta ve Liseyi doğduğu yerde bitirdi.
1979’da da
Kayseri İli Sümer Lisesini bitiren Güner
DİNÇASLAN; halen okumaya devam etmekte olup, Açık Öğretim Fakültesi, Kamu
Yönetimi Bölümüne devam etmektedir.
DİNÇASLAN, iş hayatına özel sigortacılık,
halkla ilişkiler ve siyasî alanlardaki çalışmalarla başlamış ve bu
faaliyetlerine aralıksız devem etmiştir.
Güner, bir ara,
Kayseri Kocasinan Belediyesi Meclis Üyeliği görevini de yürütür. Bir çok dernek
ve vakıfta aktif olarak görevler yapar. DİNÇASLAN’ın
aktivitesi bunlarla bitmez. Siyasete de atılan Güner DİNÇASLAN bir partinin kadın kollarında da görevler üstlenir.
Erciyes Şairler
ve Yazarlar Derneği ERŞADER yönetim
Kurulu üyeliği, Sokak Çocuklarını Koruma Derneği Genel Başkanlığı, Kayseri
Seydi Burhanettin Derneği Üyeliği ve daha bir çok dernek başkanlığı ve dernek üyeliği
görevlerin de bulunmuş, sosyal faaliyetler alanında, etkin görevler yapmıştır.
Kayseri
Büyükşehir Belediyesi Cuma Akşamı Şiir Dinletileri, Kayseri/ Talas, Türkiye
Şairler ve Yazarlar Birliği, Şiir Dinletileri ve Erciyes Şiir Günleri Etkinlikleri,
Kitap Fuarları ve Ramazan Geceleri Şiir Dinletileri ve Kitap İmza Günleri
etkinliklerinde de görevler aldı.
Güner DİNÇASLAN’ın öğretmen olan eşi;
ve oğlu Muhammed Bahadırhan Dinçaslan da birer şairdirler.
DİNÇASLAN’ın
yazdığı kitapları konusunda, bir çok araştırmacının övücü ve iltifat dolu
sözleri yer almaktadır.
Hayatı
mücadelelerle geçen DİNÇASLAN’ın sevginin dünyaya yayılması için çalışmalar
yaptığı, bunun için çeşitli gazete ve dergilerde yazılar ve şiirler yazdığı da
bilinmektedir.
Güner DİNÇASLAN, hayata teşekkür etmek
maksatlı okuma, kitap yazma, çocuk yetiştirme, toplumsal ve sosyal hareketlere
katılma, gibi faaliyetlerle katkı
sağlayarak hayata borcunu ödemeye çalıştığını ifade etmektedir.
ROMANDA KONU:
Romanda bir
aile dramı ele alınıyor. Ailede baba ve annenin aralarındaki uyumsuzluk konu
ediliyor. Aile efradından evdeki hanımın felç olması ve bütün doktorların
yürüyemez dedikleri bir sırda başlayan olaylar… Zaten karakter olarak zayıf
olan evin erkeğinin, zamparalık yaparak eve kadın getirmesi ve yeni arayışlara
girmesi, mutluluğu sokaklarda araması ile gelişen olaylar ve kurgular yumağı.
Bu olumsuz
durumdan etkilenen çocuklardan birinin, geçici olarak teyzesine verilmesi,
ikincisi ise babanın yanında kalması; ve babanın metres tutması ve metresini
alarak evine, aile yuvasına getirmesiyle başlayan sıkıntılar…
Romanın asıl
kahramanı Dilek’in de anne evine dönmesi olayı ile başlayan kurgular, olaylar
dizisi; ve psikolojik durumlar etrafında gelişen hayatın, bir kesiti anlatılıyor.
Roman günümüz hayatının da gerçek kesitlerinden parçalar sunuyor.
Roman, çözüm
bölümü ile sondan başa doğru bir kurgu takibi ile başlatılıyor. Ebediyete
göçmüş (Eren, Eviye,Veli, Tarikat büyüğü gibi) büyük zatları ziyaret etmek,
yatırda dilek ve temennide bulunmak için türbeye gidiliyor. Türbeyi ziyarete gidildiğinde,
küçük kızın yatır etrafında gezinirken roman kahramanı üçün şahsın dikkatini
çekmesi, çocuğa sorular sorması ile romanda olaylar geliştiriliyor.
Anne, teyze ve
çocuk, büyük kız, baba, anneanne, doktorlar romanın birer kahramanı olarak
hayatın içine girerler.
Romancı
dinlediği bu hayat romanını kaleme almak için anlatılanları dinler.
Roman üçüncü
kişi ağzından naklediliyor. Romancı romanı yazarken çevre tasvirlerinden,
psikolojik tasvirlerden, ruhsal olaylardan yararlanıyor.
Yazar
okuyucunun nabzını tutmak, insanın ruhsal durumlarından yararlanmak için insan
psikolojisi, duygusallık, dramatizm, ve romantizmden yararlanıyor. Okuyanın
etkileneceği, romantik duyguların tesirinde birkaç yerde müthiş kurgulara yer
veriliyor. Heyecanlar, gözyaşları, hıçkırıklar, ağlamalar içinde konu,
dramatize ediliyor.
Okuyucu bu
romanı okurken bir kaç yerde gözyaşı döküyor…
Türk örf âdet
ve geleneklerinin, gece hayatının, içki müptelâsı kimi aykırı kişilerin toplum
içindeki yaşama biçimleri ve topluma nasıl dert ve sıkıntı verdiklerini de bu
romanda görüyoruz.
Güner DİNÇASLAN’ın “MUCİZE”, Songül
DÜNDAR’ın, “SAVAŞLARIN KADINI” adlı
romanları, Orhan PAMUK’un, “Masumiyet Müzesi” ile mukayese
edildiğinde hangisinin bizi, biz yapan değerleri ve bizim aykırılıklarımızı
yansıttığını da daha açık seçik bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
ROMANDA
KARAKTERLER:
Asıl Karakterler
1)
Dilek (Duygu’nun küçük kızı)
2)
Özlem (Duygu’nun kız kardeşi, “Teyze”)
3)
Duygu (Kızların annesi)
1)Duygunun Annesi (Anneanne)
2)Duygunun Büyük Kızı
3) Doktorlar
OLAYLAR:
Küçük kızın
annesinin yanından ayrılarak, teyzesinde kalmağa başlaması.
Annenin yatakta,
yataktan kalkıp yürüyebilmek için hastalığa karşı verdiği mücadelesi.
Annenin kızının
durumunu öğrenmesi üzerine hayatın zorluklarına, kendi ailesine, çevresine; ve
doktorlara karşı verdiği mücadele.
Büyük kızın,
babasının yanında üvey anne ve babasına kaşı verdiği mücadeleler.
KURGU:
“Benim senin
gibi bir kızım yok. Seni görünce öyle heyecanlandım ki: “Keşke, bu kız benim
olsaydı…” diye bir dilek tuttum. Benim de senin gibi bir kızım olsun istiyorum.
Benim dileğim bu. Bunun için sen dua eder misin?” s.16”
...
“Koyduğu sınırı
kendi yıkması lazımdı. Bu ona değerdi. Bugün hissesine suçluluk düşmüştü. Bunu ödemesi gerekiyordu. Bencil düşünceleri
hiçbir zaman ona yar olmamıştı. Ne zaman yar olsa ona bunu ödetirlerdi. Onun bir tek isteği vardı. Bu arada
yaşayacağı ortamı kimsenin bozmamasıydı.
Bu isteği ona çok görmüşler, bunu yaşatmamışlardı…” s.28”
KARAKTER TAHLİLLERİ:
“Hoplayarak
zıplayarak yürüyen çocuk, pembe elbiselerinin içinde bahar çiçeklerini
andırıyordu. Saçlarını savururken elleriyle eteklerini kaldırıp dalından, yere
dönerek düşen meyve çiçeklerini hatırlattı. Sanki bahar gelmişti. Ağaçlar
konfeti gibi çiçeklerini bu çocukla beraber yeryüzüne döküyorlardı. Sesi
çağlayanların berraklığındaydı. Şendi, pürüzsüzdü, engel tanımadan aşağılara
akıyordu.” s.8
“Kendi
etrafında dönerek elindeki çantasını savuruyordu. Şarkı gibi mırıldandığı bir
sesi, dudak kıvrımlarına ustaca yerleştirilmiş, onun temposuyla dans ediyordu.”
s. 9
RUH TAHLİLLERİ:
“ ‘Abi!’ dedim:
Ben bir kuyuya düştüm. Beni buradan, bu
kör kuyudan çıkarıp, Yusuf gibi satın!.. Çocuklarıma satın. Eşime satın. Hayata
satın. Kendiniz satın alın; ama ne olur satın!... Köle olmak hizmet etmek
istiyorum. Buradan bu dipsizlikten çıkmak için her şeye razıyım. Karşılığında
canımı dahi alabilirsiniz; ama beni bu kuyuda çaresiz bırakmayın. Öldürün; ama
beni, çaresiz bırakmayın. Bu kuyunun sonsuzluğa açılan kapısında, ölüm bin kere
geliyor. Beni bir kere satın, pahası canım bile olabilir. Beni zincirlere
bağlayın, peşinizden sürükleyin; ama buradan, bu kör kuyudan çıkarın.” s.49
“Düşmanlarım
çoğaldıkça savaş alanlarımın da çoğaldığını hesap ediyordum. Yeniden hıçkırıklara
yenildim. Bu sefer ağlamalarım diğerlerinden daha dehşeti olmuş, nefes almam
için boğazıma iliştirilen alet yerinden çıkmış, boğumlamamak için savaşıyordum.
Hırıltılı boğulma sesimi annem duydu. O an onun feryadı, benimkini bastırdı.
Kendini yere atıyordu.
Nefessiz
kaldığım o an ölümü çağırmış, yanı başıma oturmuştum. Ölümle göz göze
bakışıyorduk. Al götür beni, bitir bu çilemi diye haykırıyordum!..” s.52
PSİKOLOJİK TAHLİLLER:
“… Tebessümünü
karşısındakine sunması için onun bakması lazımdı. O küçük kız bunu biliyormuş
gibi bakışlarını durmadan kaçırıyordu. Kadının başka çaresi kalmamıştı, ona
seslenecekti. Bunun için boğazını bir iki kez yutkunarak temizledi. Hazırlık
yaptı. Ona ne diyecekti, konuşmaya nasıl başlayacaktı? Buna hazırlıklı değildi.
Kendine bir kere baksa, bütün bunlara gerek kalmayacak, küçük bir tebessüm her
şeyi bitirecekti; ama o hain çocuk bunu kasten yapıyordu…”s.10
“… Biraz önce aşağıya inen kadın benim annem.
Buraya onun için dua etmeye geldik. O çok hasta! Ben ona çok üzülüyorum.
Çocuk bunları
söylerken birden bire ciddileşti. Yaşından
daha olgun bir tavırla karşısında bulunan kişiye baktı. Bu bakışta tarifi imkansız mânâlı cümleler
vardı. Bu uzun cümleyi bu küçük kız nasıl kurmuştu? Gözleri her şeyi
anlatıyordu. Bu cümleleri anlayacaksın; lâkin anlatamayacaksın. Bu kadar zor
duygular yüklüydü. s.11”
EDEBÎ KİŞİLİĞİ:
Sanatçı
romanda, okuyucuyu zaman zaman heyecanlandırıp, zaman zamanda duygularını
kabartarak hüzünlendirmiş, kimi verdiği ruh tahlilleri, psikolojik tahlillerle
ve karakteri konuşturmakla okuyucuyu ağlatmayı hüzünlendirmeyi ve kimi zaman da
derin derin düşündürmeyi başarmaktadır.
Bu durum,
sanatçının Türkçeyi çok iyi kullandığını duyguları yerinde, açık, temiz,
anlaşılır, yaşayan ve günümüz Türkçesi ile işlediğinin en belirgin delilidir.
Yazar, okuyucunun
nabzını yakalamıştır. Halktan aldığı konuları yine halka psikolojik tahliller ve
derin araştırma ve incelemeler içerisinde vererek edebî dilini ustaca
kullanmayı başarmıştır.

Yazarın bu
romanda, insan psikolojisini, insan ruhunun gel gitlerini, heyecanları, duygu
çoşkunluğunu ustalıkla ele alıyor. Onları okuyucuyu coşturmak ve okuyucuyu
duygulandırmak, hüzünlendirmek, kimi yerlerde de ağlatmak için maharetle
kullanmış olduğunu görüyoruz.
Sanatçının
romanın konusunu gerçek hayatın içinden yaşanan olaylardan, seçerek toplum
içindeki aykırı tutumları acındırmak ve okuyucunun nabzını yakalamak üzere
zekice ve mahirane kullanması dikkat çekicidir. DİNÇASLAN kelimelerle oynayarak
okuyucunun ruhuna, psikolojisine, duygu dünyasına, gerçek hayatının içine
içine, yavaş yavaş ve gizliden gizliye iniyor. Kişiyi, romanı okuyanı demir
pençeleriyle sıkı sıkıya yakalayarak romanın derinliklerine yavaş yavaş,
çaktırmadan kulaç attırıyor. Sonunda farkında olmadan duygularınız kabarıyor,
gözleriniz gölleniyor ve hıçkırıklara sağnak yağmurlara boğuluyorsunuz.
Bu durum
sanatçı Güner DİNÇASLAN’ın romanın kurgusundaki, psikolojik yapısındaki ve insan
ruhunu ezberlemiş olmasındaki ustalığından, uzmanlığından, profesörlüğünden,
kısaca USTA YAZARLIĞINDAN ileri
gelmektedir. Bu, yazar için büyük başarıdır.
Kitap, imlâ,
noktalama ve yazım kuralları yönünden eleştiriye uğraması kaçınılmazdır. Baskı,
ciltlenme kapak yönünden ise normal seviyededir. Kitabın al benisi yoktur.
Yayınevi böyle bir romanı hiç olmazsa saman kağıtlarında daha kaliteli ve
gramajı daha yüksek olan bir kağıda basmalıydı. Yayıncının masraftan kaçarak,
böylesine edebî değeri yüksek bir kitabın kalitesini daha da artırması beklenirdi.
1)
2009, DİNÇASLAN,
Güner “VE KAR YAĞDI” (Psikolojik Roman), Karakutu Yayınları
Yayın No: 256 Çağaloğlu Yokuşu No:6-8 Karvar Han.No: Eminönü, İstanbul. Tel: 0212 519 83 74 (2 Hat) ISBN: 978 605 120 001 9, Baskı-Dizgi: Deniz
Ofset Matbaacılık Davutpaşa Cad. İpek İş Merkezi Kat: 2 N0: 19 Topkapı/İstanbul
Tel: 0212 613 30 06
2)
2002, DİNÇASLAN, Güner “Sevda
Duygularını Ellerimle Dokudum” BASKI ve DİZGİ: LAÇİN LMT.TİŞ Talas Cd. Üzüm Ap
Kat.1.No:2 KAYSERİ 2001, İsteme Adresi:
Laçin Baskı Dağıtım 0352 222 19 40
3)
2009, DİNÇASLAN,
Güner “MUCİZE”, Karakutu Yayınları Yayın
No: 256 Çağaloğlu Yokuşu No:6-8 Karvar Han.No: Eminönü, İstanbul. Tel: 0212 519 83 74 (2 Hat) ISBN:978 605 120 001 9, Baskı-Dizgi: Deniz
Ofset Matbaacılık Davutpaşa Cad. İpek İş Merkezi Kat: 2 N0: 19 Topkapı/İstanbul
Tel: 0212 613 30 06
KAY
NAKLAR:
2009, DİNÇASLAN, Güner “MUCİZE”, Karakutu Yayınları Yayın No: 256 Çağaloğlu
Yokuşu No:6-8 Karvar Han.No: Eminönü,
İstanbul. Tel: 0212 519 83 74
(2 Hat) ISBN:978 605 120 001 9,
Baskı-Dizgi: Deniz Ofset Matbaacılık Davutpaşa Cad. İpek İş Merkezi Kat: 2 N0:
19 Topkapı/İstanbul Tel: 0212 613 30 06
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder