13 Ekim 2016 Perşembe

HACI RECEP ÇALKANER’İN ESERLERİ ÜZERİNE “ASLAN GAYSERİLİM ” Abdullah Çağrı ELGÜN

HACI RECEP ÇALKANER’İN ESERİ: 
            “ASLAN GAYSERİLİM”
                                Abdullah Çağrı ELGÜN
                                                      
“4X4 ASLAN GAYSERİLİM” KİTABI ve ŞİİRLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME
       Hacı Recep ÇALKANER, bu kitabı “4x4 Aslan Gayserilim” adı ile Ağustos 2003’te Şafak Ofset Matbaacılık San.Tic.Ltd.Şti. tarafından KAYSERİ`de yayımlanmıştır. Şairin toplam ikiyüz kırk üç sayfadan oluşan kitabının ilk sayfası Bekir Oğuz BAŞARAN’ın Hacı Recep ÇALKANER’i tanıtımıyla başlıyor. “İçindeki Yazı Başlıkları”ndan sonra Şairin onbirinci kitabı olan bu “4x4 Aslan Gayserilim” kitabının, niçin ortaya çıktığını anlatan kendi “Sunuş”u yer alıyor.
Hacı Recep ÇALKANER’in anlattığı “Gayseri ve Gayserili”nin kendi coğrafyası, tarihi, edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle, kıvrak ve keskin zekâsı, fıkra ve tekerlemeleri, nüktedanlığı, ticaretteki erbablığı, yetiştirdiği dünya çapındaki ilim, sanat ve siyaset adamlarıyla bir cazibe merkezi olan Kayseri ve Kayserili’dir. Kitabın, sonraki sayfasında, Kayseri kültürü içinde yaşamış; ve onu kendi dili(ağız özelliği) ile yaşatan ve bir halk şairi gözü ile anlatan sanatçıyı, Kayseri Valisi dost, değerli devlet adamı, mümtaz insan, sayın Nihat CANPOLAT da şiirleri ve sanatının gücü yönünden öven bir “Önsöz” yazmıştır. 
Hacı Recep ÇALKANER, “4x4 Aslan Gayserilim” kitabında yetmiş altı metin, doksan beş şiir, mânî ve tekerlemelerle, oniki adet bestelenmiş ve notalarının yer aldığı şiirlerini sergiliyor.

          ÇALKANER, kendini Halk şairi, “SANATÇI” yapan özelliğini, “Kayseri Ağzı”nı hem şiirlerinde hem de “Gayserili Ağzı Gonuşmalar”ında çok tatlı, leziz, nefis bir yöre dilini kullanmaktaki maharetiyle gösteriyor. Bu kitapta, Türkçenin beslendiği tatlı su kaynağını, Türkçenin, bozulmamış özelliklerini keşfetmiş olmanın hazzını yaşıyoruz. Sanatçıyı sanatçı yapan asıl güç ve kudret budur. Şüphesiz Türkçe bu değildir; ancak yöreye ait ağız özellikleri, Türkçenin beslendiği kelime ve mevhum gücünün, kudretinin şekillendiği berrak menbağlarıdır ki Türkçeyi Türkçe yapıyor. Anamın ak sütü gibi ak ve berrak kılıyor. ÇALKANER, bize bu kaynağın gözelerini ortaya çıkararak bizim, bu tatlı sudan içebileceğimizi işaretliyor. Türkçenin beslenmesi gereken kaynağa işaret ediyor.
        ÇALKANER, Ağız özelliklerinin değiştiğinden yakınarak bu kelimeleri gün ışığını çıkartıyor. Etnoğrafya çalışanlarına da bir fener tutuyor.


           Şüphesiz, kelimelerin değişip kaybolmasının çeşitli sebepleri vardır. Bunların başlıcaları: Çeşit ve değişiklik arzusu, özenme, taklit, nüans farkı, kısalık, yaygınlık; şirin, kibar, modern görünme istekleri olarak söylenebilir. Bunların hepsinin ortak bir sebebi vardır ki bu da kültür münasebetleri, dil alış verişleridir. Bugün televizyon, basın ve yayın kuruluşlarının ve teknolojinin vermiş olduğu nimetler sayesinde insanoğlu en uzağındaki insana, elindeki bir cep telefonu kadar yakınlaşmıştır. Böyle olunca dünya küçülmüştür ve milletler iç içe yaşar hale gelmiştir. Kültür ve medeniyet dalgasının tesirlerinden tam olarak kaçmak mümkün değildir. Hacı Recep ÇALKANER’in “4x4 Aslan Gayserilim” kitabıyla Türkçe, kendinden yeni bir kaynak daha keşfetmiştir. İşte Türk Dili, yine en iyi şekilde bu kendi kaynağından beslenecektir.

      Türkçeyle, bilhassa bizim milletimiz, dünyanın bilinen tarihinin 3/3’ünün 2.80 toprağına sahibolmuş, 2.90 nufusuna söz söyleyip söz dinletmiş; girdiği bu ülkelere barış, huzur, mutluluk, sevinç ve neşe içinde gelişme sunmuştur.

          Türkçe, bir tarafta meyve bahçeleri çiçeklenirken, gündüzün şafağında, rengarenk sakaların bir cümbüş içinde oynaştğı; bir tarafta güneş batarken, Uludağ eteklerinde sevgililerin fısıldaştığı bahar, yaz ve kışın; gece, gündüz ve şafağın, koyun koyuna olduğu, ufuklarında yıldızların sönmediği ve güneşin batmadığı bir imparatorluk dilidir ÇALKANER’in kimi şiirleri tarih içindeki yöremizde yaşanmış kültürleri de aksettiriyor olmasından dolayı bize, biraz da bu imparatorluk dilinin lezzetinden tattırıyor.

          “4x4 Aslan Gayserilim” kitabının içindekiler: “ Kayseri Tarihçesi, Erciyes Dağı’nın Kısa Tarihi”, Kayseri’de Geçen Olaylar, Kayseri Türküleri, Kayseri Fıkraları, Seçme Ata Sözleri, Hikâyeler, Bilmeceler, KAYSERİ AĞZI GONUŞMALAR: Hasibe’ye Mektup, Gelin Hamamı, Güvem Dadlı Gel, Öğüncek Anşe, İntimin Eliyeti, Dünür Gezme Âdeti, Döğeşgen Fadime, Gayseri Beddaları, Ana Baba Terbiyesi, Gelininen Gaynana, İki Gaynananın Detleşmesi, İminağnımın Bazan Alış Verişi, Otobüs Durağında Gadınlar, Gayseri Ağzının Gayboluş Nedenleri”

           ÇALKANER, bugüne kadar bir çok sanatçısının unuttuğu halk deyişini dile getirmekteki mahareti, kendi özel kabiliyetiyle kendini, yine kendisi tanıtıyor. Kısaca ÇALKANER, kalemiyle geçinebilen Kayseri’nin tek sanatçısıdır. Hiç bir sanatçı kendi eserlerini yine kendisi bu kadar tanıtamamıştır. ÇALKANER, İç Anadolu’da hemen hemen ilklerdendir. Mücadeleci ruhu, acılı ve çileli yüreği, yediğini, içtiğini ve elindekileri paylaşmaktaki cömertliği, candan öte dost kalbi, dost için, ölümü bile göze alabilen, kalbur gibi bir yüreğe sahip olmaktaki “Aslan Gayseriliği”, “Gayseri Azı”ndaki(dili) ustalığı, dostlarını etrafında pervane kılıyor.

            Nitekim, tarih göstermiştir ki, milletlerin kurmuş oldukları devletler yıkılabilir; oturtuğu vatan elinden alınabilir; fakat eğer dilini yaşıyorsa, o millet dağılmamıştır, ayaktadır. Zira dil, fertlerin millî şuuru, millî hafızasıdır. Hafızasını ve şuurunu kaybetmiş bir insan, evinde çocuklarının arasında da olsa, mânen ölmüş demektir. Aksine hafızası ve şuuru yerinde bir insan, evinden vatanından uzaklarda, çok uzaklarda olsa bile yaşıyor demektir. Ferdi yaşatan nasıl ki şuursa, milleti yaşatan da millî şuur demek olan millî dildir. Dilini kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir. Nitekim Hititler, Sümerler gibi devletleri ancak tarihin tozlu sayfalarında bulmak mümkündür. Sanatçı Recep ÇALKANER, bize geçmişin tozlu sayfalardan dilin orjinalliklerini sunarken; “Gönül Sayfam” adlı kitabında kendisini yine kendisi şiirle tasvir eder:

Bindokuzyüz kırk yedi Kayseri doğumluyum,
Her Meclise girerim; çünkü uyaroğluyum.
Eskilerde çok değer verilirken sanata,
Baba mesleği ile atılmışım hayata,
Bakırcılık, sonradan döndü züccaciyeye
İmalatı seçmiştik, halka hizmettir diye,
Evliliğe dokuzyüz yetmişlerde başladım.
Mutlluğa yürüdük eşimle adım adım.
İki kızım, bir oğlum, üç çocuklu babayım,
Şu yalancı dünyada sevgiler olmuş payım.
Otuz seneyi aştı hâlâ o duraktayım.
Fevzi Çakmak Semtinde ve Olgun Sokak’tayım.
Çocukluğumdan beri alırım şiirden tat,
Uçar ruhum göklere, şiirden takar kanat.
Şiir, hissin âhenkle dışa vuruluşudur.
Şiir, fazla coşkudan kalbin kurtuluşudur.
Bunu şiir sevenler,yazanlar anlar ancak,
Coşkulu gönüllere selamlar kucak kucak.
Beni görüntüleyen arka kapakta resim
Yerimi tarif eder, içindeki adresim.

           Şairin kitaplarına konu olan “Aslan Gayserilim” şiirinde ise:
           Bir Kayserili Tiplemesi(Laf Aramızda), dediği şairin tanıttığı bir vatandaştır. Siz, bu şiiri okuyunca, yıllar öncesine gidip bugünle dünkü Kayseri’de yaşamakta olan tipleri karşılaştırma imkânına sahip oluyorsunuz. Kayserili nasıl yaşıyor, nasıl giyiyor, ne yiyor, günlük hayatındaki durumlara, bağına, bahçesine, esnaflığına, komşuluğuna, misafir ağırlamasına, aile ve çevresi ile ilişkilerine dair bir fikir elde ediyorsunuz.
Günün teknolojik gelişmesine paralel olarak yapacağı kârı ve zararı en iyi şekilde hesap eden Kayserili giyimini de ona göre ayarlıyor. Satış yaparken müşterisine çayı ısmarlarken müşteriyi bir bakıma motive ederek dükkana bağlıyor. Onu satıcıya karşı borçlu bırakıp satacağı malın müşteri tarafından kötü veya biraz pahalı dahi olsa iyi niyet gösterisinden dolayı alınmasını sağlıyor. Böyle bir iyi niyet, çaylı kahveli dostluk, çerçevesi içerisinde müşteri aldatılmasını(kazıklanması) mümkün görmüyor. ÇALKANER de kitabında bunu anlatıyor. ÇALKANER, bunu yaparken şiirindeki akıcılığı ve kolay söylemekteki maharetini de gösteriyor:

Her yıl giyer paltosu var;
Hanımın kürk mantosu var,
Midesinde mantısı var
Benim aslan Gayserilim

Esnaflğı büyük gurur,
Karnını evde doyurur,
Lokantaya mı soyulur,
Benim aslan Gayserilim,

Ticarette emmi dayı
Olmaz der, alır kâr payı
Satışta aramaz çayı
Benim aslan Gayserilim.


Başı bir türlü yükseklerden inmeyen mağrur, yüksek dağların tümünü kendisinin yarattığını zanneden kendisini beğenmiş güzellere sevgiliye seslenirken de şairin üslûbu dikkat çekicidir. O halk dilini şiire aktarırken her şairin söylemek istediği; fakat bir türlü beceremediği zor sözleri, kolay kılar ve hiç zorlanmadan, halk diliyle, orjinal bir Türkçeyle seslendirir. Bu sesleniş şairi diğer şairlerden ayıran en büyük özellik olup, şairin şiirlerini güçlü kılar ve dilden dile dolaşmasına vesile olur. “Çirkinlik İçinde Senin” Şiirinde şair bize, şiirin vazgeçilmez bu lezzetini tattırır:

Bir tek sen mi varsın dünyada güzel?
Burnun Kaf Dağı’nı aşıyor senin,
Hep sana yazılmış sanırsın gazel
Başın, bulutlardan aşıyor senin

Aşık Veysel’in dediği gibi “Dost dost diye nicesini dolaştım; Benim sadık yarim kara topraktır. Beyhûde dolandım, boşa yoruldum benim sadık yerim kara topraktır.” ÇALKANER, de dostluğun kıymetini biliyor; dostluk için nelere katlanılması gerektiğini, dosluk için bir “emek” olması gerektiğini belirtiği: “Dostluk “ şiirinde:

Dosluk: Yemek içmek eğlenmek değil,
Dostluk: Fedakarlık, dosluk: Emektir
Dosluk: Bir nefeslik dinlenmek değil,
Dostluk: Kötü günde birlik demektir.

Acıyı paylaşmak kederi silmek,
Yerinde bir lokma ekmeği bölmek,
İçten duygularla sevmeyi bilmek,
Dostluk: Can istese canı vermektir.

Sanatçı, “Mevlâyı Seviyorum” Şiirinde bir ruh güzelliği ile, sevdanın verdiği hazzı ve giderek Leylâ’nın aşkını Mecnûn’un karşılıksız sevgisini, onulmaz yarasını ve ikisinin karşılaşması ile ortaya çıkan “Ger ben ben isem sen kimsin ey yâr? Yok sen sen izsen ben kimim ey men-i zâr.” diyen Mecûn gibi dünyadaki sevgilerden geçip gerçek aşka, Allah aşkına erer ve der ki:

Anladım ki güzelim ben, asla seni değil,
Şu gönlümde oluşan sevdayı seviyorum.
Sen değmezsin aşkıma seni gönlüm yüceltmiş,
Sevdalıyım, Mecnûn’um, Leylâ’yı seviyorum.

Gönlümü esir eden gerçek aşkın esiri,
Ne Aylâ’dır ne Leylâ ne masaldaki peri,
Madem bin bir güzellik yaratanın eseri
Güzelliğin şahsında Mevlâ’yı seviyorum.

“Erciyes” adlı şiirinde ÇALKANER, bir başka duyuş bir başka nefesle seslenerek Kayseri’mizin zirvesi Erciyes’i tasvir eder. Onun mağrur ve dumanlı başının üstünde bulunan ve ağustos sıcağında erimeyen kar ile soğunun Erciyes’e çıkanları dondurup ürperttiğini söylemekten geri durmaz. Bu soğuğa rağmen Erciyes’in suyunu, havasının şifasını da söylemeden edemez.

Toroslar’dan gelir soyun
Şifa vericidir suyun,
Aman dinlemez soğuğun,
Ayaz kaynağı Erciyes.

Ağustosta olur karın,
Nedendir bitmez efkârın
Bulutlar mı senin yarin,
Sarar başını Erciyes,

Akıllar Ermez yaşına
Kuşlar konamaz başına
Senin mağrur duruşuna,
Bakan ürperir Erciyes.

“Kayseri” şiirinde şair Kayserilinin zekâ yapısını, sanat eserlerini, ekonomisini, ticaretini, ilmini, halısı, kilimi ve nakış nakış işlenmiş sanatını yansıtır:

Câmilerin kucak açar göklere,
Sanayiin hizmet sunar kentlere,
Ticaretin şöhret salmış yurtlara
Sende öğrenilir ilim Kayseri.

Payı büyük eserlerde Sinan’ın,
Şifada, eli var İbn-i Sinâ’nın,
Nakış nakış işlenmiştir, her yanın
Ustaca dokunmuş, kilim Kayseri

“Kayserili Olmak” şiirinde ise ÇALKANER, her şeyi başarmanın payında, Kayserili olmanın yattığından bahseder. Zorlukları aşmak, başarıya koşmak, kıvrak zekâ, fikir, Yaradan’a şükür, soylu sevdâ için bile, Kayserili olmanın gerekliğinden bahseder. Herkesin Kayserili olamayacağını, Kayserili olmak için “ya genden ya kandan “ bulaşmış olması gerektiğini belirtir.
Zorlukları aşmak için,
Kayserili olmak yeter.
Başarıya koşmak için,
Kayserili olmak yeter.

Kıvrak zekâ, fikir için,
Soylu sevdâ zikir için
Yaratan’a şükür için
Kayserili olmak gerek

ÇALKANER, ülkesini, vatanını, yaşadığı bölge ve toprağını sever. Ona hayrandır. Orada mutlu olur, orada huzur ve sıhhat bulur. Seyrettiği camileri minareleri ve atalarının buralarda yaşadığı ve yaşattığı manevî havayı kendisi hissederek onu dillendir. Kayseri zenginlerinin ve fakirlerinin cömert, misafir sever, su yerine ayran içirmeden uğurlamadıkları misafir perverliklerini öve öve bitiremez. “Kayseri’de” şiirinde:
Eğer mutluluk ararsan,
Kayseri’de Kayseri’de.
Şayet huzuru ararsan,
Kayseri’de Kayseri’de.

İç içedir seyranımız,
Düğünümüz bayramımız,
Su yerine ayranımız,
Kayseri’de Kayseri’de

Zenginimiz sakâvetli,
Misafir, bizde izzetli,
Her ev ikramlı izzetli,
Kayseri’de Kayseri’de

Eski Kayseri halkının, yediği yemekleri ve gıdaları sıralarken de Hacı Recep ÇALKANER, insanımızı, şehrimizi; eski ile yeniyi mukayese etmeye davet ediyor. Eski gıdaların verdiği hazzı ve yemeklerdeki tadı bize bir bir anlatıyor. Bugün çoğunun evine uğramayan yiyecekleri, gelir seviyemizin düşüklüğünü ve giderek yoksullaşmış olduğumuzu da ortaya koyuyor. “Eski Gıdalar” “turşumuz”da şiirlerinde:

Yıllardır yemedim pıt pıt yemeği,
İçli bazlamaya doyamadım ben
Bulamaçtır bizim evin direği,
Kaşıkta, kırk mantı sayamadım ben

Değişti mi bilmem kuskusun adı?
Damağımda hâlâ topalak tadı
Puroğ Matısı’nın silinmez yadı
Nevzine basmaya kıyamadım ben

Pastırma evlere uğramaz oldu.
İrişkin içine tüm karın doldu
İntilacı biber, kof çaman kaldı
Tadını dünyaya yayamadım ben.

“Turşumuz” şiirinde:
Bu seneki pekmezimiz çok duru
Güvelenmez, kayısımız pek kuru,
Sekiz batman, yetmez mi gilaboru?
Ekşi olup kamaşmasa dişimiz.

Aş makarna, iki çuvan un yuttu
Komşu patlıcanı, damda kuruttu
Yaza kadar, yetişmeli aşımız.

ÇALKANER, Pastırma ve suçuk türü yiyeceklerin yapılışıyla ilgili bilgiler de vererek dünkü yiyeceklerin özelliklerine dikkat çekiyor. Bizi ogünün insanlarını kıskanır hale getiriyor.

“Pastırma” şiirinde:
Şu beş baharattır bize muteber,
Çemen, tarçın, kimyon, sarımsak, biber.
Lokman’ın ruhundan getirir haber.
Eti, tuzu, cemi, tümü pastırma

Bunlar, macun olur kıvama girer,
Usta, bunu etin yüzüne sürer,
Satışa arz olur, kıymete biner.
Dilde, destan olur, gezer pastırma

Kimyanın ilminden terbiye alır.
Uzun müddet cerde asılı kalır.
Yüzüme baktıkça canımı alır.
Kış günleri, hekim olur pastırma

Hacı Recep ÇALKANER, “Boyun Eğmedim” şiirinde de haksızlığa, arsızlığa, hırsızlığa, yolsuzluğa asla boyun eğmediğini belirtir:

Direndim, direttim ömür boyunca
Haksızlığa asla boyun eğmedim.
Geçindim herkesle, huylu huyunca,
Arsızlığa asla boyun eğmedim.
..
Yolsuzluğa asla boyun eğmedim
Hırsızlığa asla boyun eğmedim.


“Batıyor” şiirinde şair kaçamayacağımız bir sonun durumunu çok güzel ifade ediyor. Ölüm bir sonuçtur; ve haktır. Elbet bir gün bizi çağıracaktır; fakat bu yaşlılık dönemlerinde çekilen çileler yok mu işte bu zamanda gelinlerin, güveylerin yanında barınmalar…Yemeden içmeden kesilmeye başladığımız, perhizlere, sık sık doktorlara başvurduğumuz dönemlerin başladığı o günler… Ogünler geldiğinde herşeyin kontrolden geçtiğini ve göze battığını, bazan öz çocuklarımızın yanında bile, sığıntı durumuna düştüğümüz zamanlar. Saçların beyazlaşarak bacakların ve kollarında dermanın kalmadığı her şey üzülüp, herşeye, gözyaşı dökmeğe başlanıldığı, vucudun ağustos ayında bile buz tutup, bir türlü ısınamadığı… Kimi zaman isimlerin dahi kullanılmadan argo deyişlerin, ayıplamalar ve lakapların takıldığı zamanlardaki durumu, kaçamayacağımız durumu ne güzel izah ediyor:

Yaşlılık denilen geldi pek gamlı
Pembe olan hayat, TOZA batıyor,
Her şey dokunaklı, her şey anlamlı
Söylenen söz bir ok, ÖZE batıyor

Uyku gitmez gözden, çekilir canım
Kalmadı kolum da, eski dermanım,
Isınmaz dizlerim, donuyor kanım,
Sanki alaklarım, BUZA batıyor.

Adım olmuş, moruk, soyadım bunak,
Saçım pamuk atmış, sakalımsa ak,
Takmadır dişlerim ses verir damak,
Yediklerim artık GÖZEbatıyor.

“Şimdi” şiirinde şair, sevgilinin kendisine yâr olmayarak başka kimselere, başka ellere gitmesine yanar ve bu duruma yıkılır. Yıkılır da hisleri idile gelip dillenir:

Gül yüzlü güzelden bir haber aldım,
Yıkıldı, gönlümün sarayı şimdi.
Ruhuma ilaçtı, çaresiz kaldım
Kim sarar, bendeki yarayı şimdi?

Bu hali kanayan yaramı deşti
Yüreğim ateşle kavrulup pişti.
O değersizlerle dillere düştü
Ne acılar bekler, sırayı şimdi?!.

Dediler, ellerle vuslata ermiş,
Gidip, değmezlere gönlünü vermiş,
Belki, pişman olmuş, tepki göstermiş,
Belki de yapmıştır arayı şimdi.

Kadınlardan 1 ve Kadınlardan 2 Şiirlerinde, dünkü ve bugünkü hanımların durumunu dile getirerek kadınları mukayese etme imkanı verir. Bazı kadınların erkeklerden daha yiğit ve erkek; bazılarınınsa bir sarmısağı soyma konusundaki beceriksizliklerine dikkat çekerek anlatır:

Kadın varki; erkeklerden erkektir.
Kadın var ki ceylanlardan ürkektir.
Kadın var ki gönüllerde çiçektir.
Kadın var ki kalbe dolmayı bilmez.

Kadın var ki çiçek diye derilir.
Kadın var ki; ona gönül verilir.
Kadın var ki; kahkahadan kırılır.
Kadın var ki; yüzü gülmeyi bilmez.

ÇALKANER, Şair sevgileye durumunu ve içini açıyor. Onun zor bir anının olması ve sanatçıya ihyacının bulunması durumunda, ansızın çıkıp gelebileceğini, hiç bir engelin, buna set olamayacağını anlatır. Kaide, kural tanımayan gönüllerin, bu durumlarda dahi, şimşek olup çakarak gelebileceğini “Gelirim” şiirinde seslendirir:

Üzgünlük yaşatmam, bilsem acını,
Beklenmedik anda, çıkar gelirim.
Duysam eğer, bana ihtiyacını,
Bütün engelleri, yıkar gelirim.

Bilirsin, gönüller kural tanımaz.
Sevenler, sevgisiz bir an duramaz.
Beni, senden başka kul durdruramaz,
İste, şimşeklerle çakar gelirim.

Düşünme, olursa benimle işin.
Yanında olurum sözlerim peşin.
Ne zaman nerede sıkışsa başın
En coşkun sularla akar gelirim.

Tarihte olduğu gibi nice kıralları, devlet adamlarını, paşaları vezirleri perişan eden ve Napolyon : “Para Para Para!” demesine sebep olan bu madde, zamanımızda da büyük bir yaradır. Şairin gönlünde de yer edinerek yakınmasına sebep olan bu maddeyi “Para” şiirinde tanımlar ÇALKANER:

Görmedim, senin gibi hükmeden eşsiz kıral,
Cep tahtına oturmuş, vakûr ve sessiz kıral,
Günümüzde görmedim; yoktur, sen gibi paşa
Maddeler ülkesinde, hükmün geçerli taşa.

İnsanlığa seninle veriliyorken karar,
Bu görüşte, parasız insanlık neye yarar?
Paha biçilmez mânâ, alırken hayli yara,
Sen yükseldikçe, senden iğreniyorum para.

“Yirminci Asır” Şiirinde ÇALKANER, onulmayan bir yaramıza da parmak basarak bunun sıkıntıların dile getirir:

Nasıl değişti düzen, biz nasıl devre kaldık?
Hızla gidiyor gemi, ipleri suya saldık.

Hayâsızlık, arsızlık ahlâka şeftir şimdi,
Hak yemek üstünlüktür, zulüm şereftir şimdi.

Göz dikmeyen bulunmaz, el hakkına harama,
Dürüstlük müzededir, doğru vicdan arama
Mâna değer taşımaz, şöhret silahtır şimdi,
Madde ölçüdür; hâşâ, para ilâhtır şimdi.

Madde ile mânânın arasındaki farkı bilen, onunla arası açık olan şair, bundan yakınır. Sevgiye ve insana gönül verdiğini belirterek, dostluklara, dostlarına parasını adeta bir pul gibi değersiz hale getirdiğini, “Bizim” şiirinde dile getirir. ÇALKANER :

Sevgide insana gönül vereli,
Maddeyle açıktır aramız bizim.
Karartsa güneşi, maddenin eli,
Mânâda ışıktır, çıramız bizim.

Mânâ deriz, ne kadar aç olsak da,
Ümitvarız, en dar günde kalsak da,
Biz maddeyi, kırk dereden bulsak da,
Dostluklara, puldur paramız bizim.

“Veremiyorum” şiirinde: Zengin bir kelime hazinesine sahip olan şairin buluşları fevkâlade… Kelimeler öylesine yerlerine oturuyor ki bir kılıcın kabzasına işlenen elmas taşlar, nasıl oturtulursa öylesine güzel ve âhenkle…

Yokluğun, ruhumu düşürdü dara
Varmak istiyorum varamıyorum.
Yolları ip gibi, makaralara ,
Sarmak istiyorum, saramıyorum.

Durmadan, şandan şereften, ardan namustan bahseden; ama kimi bu özellikileri taşımayan kimselere seslenen ÇALKANER, “Sana Yok mudur?” Şiirinde: Her türlü şerefin, haysiyet, ar ve namusun hep karşıdakilerde noksansızlığı aranırken, “bunlar hep bana da sana yok mudur?” siz de niçin noksansızlığı aranamıyor da bunları bizden tam, noksansız istiyorsunuz, diyerek muhataba çatarak şiirinde seslendirir:

Ar, namus, haysiyet, şeref diyorsun
İffet hep bana mı, sana yok mudur?
Cömertlik adına benden yiyorsun.
Külfet hep bana mı, sana yok mudur?

Olsun istiyorsun bende incelik,
Hep sen kır, hep sen aç, ruhumda delik.
Haklı tarafına çekil, üstelik,
Minnet hep bana mı sana yok mudur?

“İller Gadamızı Alsın” şiirinde “Dostluk” keimesinin özelliğine ve önemine dikkatleri çeken ÇALKANER, dostluktan anlamayanlar bizim günahımızı alsın. Onlar dostluğu, ahbablığı ne bilirler ki?.. Yalan yalnış konuşan ve yakıştıran, onların dilleri günahımızı alsın dursun:

Dostu, dostlardan seçeriz,
Sevgiye, candan geçeriz,
Dosta, yürümez uçarız
Yollar, gadamızı alsın.

Bizden değil, gönül kıran,
Yalan, yalnış yakıştıran.
Olur olmaz, çekiştiren
Diler, gadamızı alsın.

Bu gördüğümüz günün aslında ne kadar güzel günler olduğunu, bunun kıymetinin bilinmesi gereketiğini; ancak bu kıymetin bilinmediğini belirten ÇALKANER, şiiriyle burada yaşayanlara da biraz dokundurur.“Apartmanda Yaşıyoruz” şiirinde:

Daha ne gün göreceğiz,
Apartmanda yaşıyoruz.
Elbette övüneceğiz
Apartmanda yaşıyoruz

Gayet sağlamdır yapımız,
İçten sürgülü kapımız.
Duyulmaz, ölsek hepimiz
Apartmanda yaşıyoruz.

Komşularla tanışırız,
Kapıda selamlaşırız.
Asansörde kaynaşırız
Apartmanda yaşıyoruz.

Şair “Güzelleme “ şiiriyle gönlün güzellerden asla vazgeçemeyeceğini, baktığı kimi güzellein gözlerinin ÇALKANER’i yakıp geçtiğini, kimi zamansa gönlünün güzellere kapılıp akıp gittiğini, bunca zaman yaşayan şair, güzele ve güzelliğe hayran olarak, yalancı dünyadan dün gelip bugün gittiğini anlatmağa çalışır:

Güzel gözler hep içimi,
Yaka geldi yaka gider.
Gönlüm, güzellere doğru
Aka geldi aka gider.

Güzel bakabilmek hüner
Gözler, güzellere döner
Güzele, hayran ÇALKANER,
Aha geldi aha gider.

ÇALKANER, verimli bir bağ gibi ürün vermeye devam etmektedir.Avrupa’da sesimizi, Kayseri’nin güzelliklerini, ağız özelliklerini dillendiren sanatçının adına, çeşitli televizyon ve radyo puroğramları yapılmakta, eserleri Kayseri’de Almer’in önünde Avrupalı gurbetçilerimiz tarafından peynir ekmek gibi kapış kapış alınmaktadır.

Şair Recep ÇALKANER’in kitabını isteme adresi kitabının iç kısmında Fevzi Çakmak Mahallesi Olgun Sokak Pınar Ap. Numara: 10/4 Tel: 0352 234 09 00 Cep: 0542 693 79 12 Belgegeçer 0352 231 73 03 olarak belirtilmektedir. İsteyen ve merak edenlere



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder