BAYRAM DURBİLMEZ ile
ŞİİRLERİ ÜZERİNE SOHBET
Doç. Dr. Bayram
DURBİLMEZ Erciyes.Ünv.Öğrt.Görv.)
Konuşan:
Abdullah Çağrı ELGÜN
- Şair bir babanın
oğlusunuz. On araştırma-inceleme kitabınızla birlikte yayımlanmış dört şiir
kitabınız var. Şiir kitaplarının fazla ilgi görmediği günümüzde, sizin şiir
kitaplarınızın yeni baskıları yapılıyor.
Şiire nasıl başladığınızdan ve şiir
kitaplarınızdan söz eder misiniz?
“Yozgatlı Âşık Türkmenoğlu” olarak bilinen rahmetli babam (Bahri Durbilmez), âşık
tarzı şiirler söylerdi. “Ayıplarlar
Beni!” diye düşünerek, söylediği şiirleri ya Yunus Emre’ye ya Karacoğlan’a
ya da başka bir âşığa mal ederdi. Daha çok, gurbet ve hasret yüklü türküler,
destanlar söylerdi yanık yanık…
Dinî şiirler ve
koçaklamaları da vardı. Söylediği şiirlerde zamanla kendi adını mahlas olarak
kullanmaya başladı. Bir süre sonra da “Türkmenoğlu”
mahlasını aldı.
Çocukluğumdan itibaren
türkü formatında şiir söylenen bir ortamda büyüdüm. Ben de şiirler söylemeye
çalıştım. Okula başlayınca da şiir yazmaya başladım. Bazı ödüller almaya
başlayınca şiirler bir bir akmaya başladı. Sorgun’da, Yozgat’ta yayımlanan bazı
gazete ve dergilerde de birkaç şiirim yer alınca devamı geldi. İlk şiir kitabım
Aralık 1984’te yayımlandı. O zaman henüz lise birinci sınıf öğrencisi idim.
Şiirden daha çok şiirimsilerin yer aldığı ilk göz ağrım olan bu kitap “Vatanımın
Bağrında” adını
taşıyordu. Diğer baskılarına “Şiir Tomurcukları” adını da
ekledim. Bu kitabın gözden geçirilmiş beşinci baskısı da yayımlanmak üzere.
Şiir sevdası beni Türk Dili
ve Edebiyatı Bölümü’ne sürükledi. Kayseri’de, üniversitede okurken de şiire
ilgim devam etti. 1988’de, ikinci
kitabım yayımlandı. “Huzura Hasret” adlı bu kitabın 7. baskısı Mart 2008’de,
Ürün yayınları arasında çıktı. 1993’te “Öze Çağrı”, 2002’de “Yârnâme” ile şiir yolculuğumuz devam etti. Her
ikisinin de üçüncü baskılarını Ürün Yayınları yaptı. Sırada Türk Dünyası
şiirlerinden oluşan “Turnalar”
var.

Geleneği olmayanın geleceği
olmaz. Şiir denizini besleyen büyük ırmaklardan biri, hatta birincisi gelenekli
şiirdir. Derinlerden gelen gür kaynaklar bu büyük ırmağı sürekli besleyerek her çağda gür akmasını sağlar.
Her çağda, çeşitli kaynaklardan beslenen farklı şiir akımları ortaya çıkmış,
bunların bir kısmı, kökü derinlere uzanan gelenekten beslendiği için, şiir
denizine ulaşmış, gür kaynaklardan beslenemeyenlerin çoğu ise denize ulaşamadan
kuruyup gitmiştir. Şiir söyleme, yazma yeteneği olduğu hâlde, bu yeteneğini
bilgi ile besleyemeyen ve gelenekten yararlanarak çağı yakalayamayan
“şairler”in şiirimsileri genellikle köklenemeden solmakta, kuruyup çöpe
atılmaktadır. Geleneğin izinde çağı yakalayarak geleceğe yürüyenler asla
yorulmazlar. Eskiden, yazılı kültürle fazla irtibatı olmayan yetenekli bir
şair, usta-çırak ilişkileriyle gerekli donanıma kavuşarak eğilimi doğrultusunda
ilerlemeye devam eder ve ustalaşırdı. Yazılı kültür dünyasında yetişenler ise
zirve şahsiyetlerin eserlerini sindire sindire okumayı alışkanlık edinmişlerdi.
Günümüzde usta-çırak ilişkisinin ve sözlü kültür ortamlarının yerini daha çok
yazılı ve veya elektronik kültür ortamları almaya başlamıştır. Kitap okuyan,
kendisini sürekli geliştiren şairlerin sayısı günden güne azalmakta. Elektronik
kültür ortamlarında da estetik güzellik ve derinlik yerine, “görüntü güzelliği”
öne çıkarılmakta. Gürültü kirliliğine karışmış “görüntü güzelliği” estetik
beğenileri baltalamakta. Ekranları gürültü kirliliğinden arındırarak mânâ
derinliği ve bedii tefekkür dolu eserler sunulursa, elektronik kültür
araçlarında millî kimlik ve estetik anlayışımıza uygun eserler aktarılırsa,
elektronik kültür ortamları da yararlı olacaktır; fakat okumadan ve düşünmeden derinleşmek,
hele hele günümüzde mümkün değildir.
- Rusça, İngilizce ve
değişik Türk lehçelerine çevrilen şiirleriniz var. Azerbaycan, Kazakistan,
Kırgızistan, Özbekistan, Tataristan, Türkmenistan, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Bulgaristan, Kosova, Makedonya, Moldova, Nahçıvan gibi bazı
Avrasya ülkelerindeki çeşitli antoloji, dergi ve gazetelerde şiirleriniz
yayımlandı. Milletler arası bazı şiir şölenlerine katılarak Türkiye’yi temsil
ettiniz. Şiirleriniz Türk dünyasının
pek çok yerinde tanınıp biliniyor.. Bunlardan da biraz bahseder misiniz?
Eskiden
Nazım Hikmet başta olmak üzere birkaç “Türkiyeli” şair biliniyordu Türk
dünyasında. Bunun sebebini herkes biliyor. 1990’dan sonra başlayan gelişmeler
sonucu Türkiye ile kardeş ülkeler arasında gidiş gelişler başladı. Bu
yakınlaşma edebiyat dünyasında da oldu. Türk dünyası sevdalısı olduğum için,
bağımsız ve yarı bağımsız Türk cumhuriyetlerinin, akraba toplulukların çoğuna
gidip oraları ve onları görme, araştırmalar yapma imkânı buldum. Azerbaycan,
Özbekistan, Tataristan gibi Türk yurtlarında şiir daha güçlü. Buralarda
gelenekli ve çağdaş şiir birlikte yürüyor.
Balkanlarda
güçlü şairlerin daha az olduğunu söylemek mümkün. Uluslar Arası Abdullah Tukay Şiir
Bayramı (Tataristan/ Rusya), Uluslar Arası Kırım Şiir Şöleni (Kırım/
Ukrayna) ve Uluslar Arası KIBATEK Şiir
Buluşması (Moldava) başta olmak üzere Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Kazakistan’da yapılan bir kaç şiir şölenine davet edildim.
Türkiye’de de Uluslar Arası Tarsus Şelâle Şiir Akşamları ve Uluslar Arası Hazar Şiir
Akşamları başta olmak üzere
Türkiye’nin pek çok yöresinde yapılan şiir şölenlerine katıldım. Bu ilişkilerin
tabii sonucu olarak bazı şiirlerim oralarda da yayımlandı. Oğuzeli (Azerbaycan), Bayatı (Azerbaycan), Edebiyet- İncesenet (Azerbaycan),
Kaynak (Bulgaristan), Bay (Kosova), İdil (Tataristan), Kazan Utları (Tataristan) ve Yassavi (Kazakistan) aklıma ilk gelen yayın
organlarıdır. Şiir çevirileri ne kadar güçlü olursa olsun, şairinin yazdığı
dildeki tadı yansıtamaz; çünkü şiir dili ayrı bir dildir. Şiirin başka bir dile
aynen çevrilmesi mümkün değildir.
-Şiirlerinizle pek çok
ödül aldınız. Haklı olarak size “Sevgi Şairi”, “Türk Dünyası Şairi”, “Cinas
Üstâdı” gibi adlar verildi. Bilim adamı
olarak yaptığınız çalışmalardan dolayı da size Türk Dünyası Kültürüne Hizmet
Ödülü (1994), Kayseri Kültürüne Hizmet Ödülü (2002), Folklor Araştırmaları
Kurumu Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü (2003), Âşıklık Geleneğine Hizmet Ödülü
(2004), Motif Halk Bilimi Teşvik Ödülü (2005), Türklük Bilimine Hizmet Ödülü
(2006) ve Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi İnceleme Ödülü (2007)
verildi. Hayatınız, sanatınız ve çalışmalarınız hakkında yurt içinde ve yurt
dışında çeşitli makaleler yazıldı. Biraz
da bunlardan söz etseniz?
Bazı yarışmalara katıldım
ve Türkiye birincilikleri aldım; fakat bunlar çok önemli değil. Asıl önemli
olan şu fani dünyada hoş bir sedâ bırakabilmek. Kendimi bilim ve sanat
yolculuğunun başlangıcında görüyorum. Bilim ve sanat birbirini besleyen iki
ayrı zenginlik… Şiirde de duygu yoğunluğu yanında, derin bir birikim gerekir. Güçlü bir şiirde âhenk, estetik güzellik,
anlam derinliği ve yapı sağlamlığı esastır. Bu da şiir bilgisiyle olur. Şiir
bir dil işçiliğidir aynı zamanda. Türkçe’nin bilim ve sanat dili olamayacağını
söyleyenlerin Türkçe’ye yabancı olduklarını düşünüyorum. Şiir duygu ve zeka
ürünüdür. Türkçe’deki anlam zenginliklerini de göstermesi sebebiyle cinaslı
şiirler yazmaya başladım. Sevgi ve hoşgörü şairleri Ahmet Yesevî’nin, Yunus
Emre’nin, Hacı Bektaş Velî’nin, Karacoğlan’ın yolunu kendime daha yakın buldum.
Türk dünyası sevdasıyla da şiirler yazmaya çalıştım. Kırk yaşıma yeni girdim.
Sağlıklı bir ömrüm olursa kendimi yenilemeye ve daha kalıcı eserler vermeye
çalışacağım. Takdir edilmek tabii ki çok önemli. Teşvik edenleri şükranla
anıyorum.
-Yolunuz açık olsun.
Yoğun çalışmalarınız arasında sorularımızı cevaplandırdığınız için biz size teşekkür ediyoruz…
Sürmeli Yârim
-Yozgat
Sürmelisi'ni dinledikçe
gönül yaraları depreşenlere...
Bakışların mızrap gönlüm
bağlama,
Mızrabı tellere sürmeli
yârim.
Beni bend’eyleyip gönlüm
bağlama,
Sevdânın izini sürmeli yârim.
Sevdâ kopuzunu çal,
Korkut Ata!
Nağmeler, gönülden kederi
ata.
Ak duvaklı gelin, binince
ata,
Mutluluk bağına sürmeli
yârim.
Sürmemeli atın, Sürmeli yara,
Gönül kuşu vurgun, sürmeli
yâra,
Açtı yüreğime, Sürmeli yara,
Merhemi de kendi sürmeli
yârim.
Sevmez, sevdâlı kalp sefa
sürmeyi.
Bilir mi Sürmelim, sürme
sürmeyi?
"Sürmeli gözlerin, neyler sürmeyi? "
Dillerde bir türkü,
"Sürmeli" yârim.
Sürgün gönlüm açar, sürgü
sürsen de,
Vazgeçmem sevdândan, beni
sürsen de.
Gönül bahçesini, aşkla sür
sen de,
Bu aşktan, fidanlar sürmeli
yârim.
Yâr, cemâlin bir ay; gülüşün,
bir gün!
Neylerim, can tenden ayrılsa
bir gün?
Dur/bilmez sevgimiz, olur mu
bir gün?
Bu aşk, ömür boyu sürmeli
yârim…
Fotoğraflar:
1. Muhtar Şahanov, Bayram Durbilmez ve Cengiz
Aytmatov
2. Tataristan Kazan Utları Dergisinde,
Redif Gataş İle
3. Kırgızistan’da…
4. Azerbaycan’da…
5. Kırım’ın Efsane Lideri
Mustafa Cemil Kırımoğlu İle…
6. Bayram Durbilmez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder