15 Ekim 2016 Cumartesi

MUSA MERDANOĞLU’NUN KİTABI : (OZANIN FERYADI) UYAN ARTIK VATANDAŞIM Abdullah Çağrı ELGÜN

 MUSA MERDANOĞLU’NUN KİTABI :

(OZANIN FERYADI)

  UYAN ARTIK VATANDAŞIM
                                             
Abdullah Çağrı ELGÜN
                                       
Hayatı:
1939 yılında Sivas/Şarkışla İlçesi, Kaymak Köyünde doğdu. On dört yaşında yakın köylerden birinde gördüğü kızla ilgilenip, âşık olarak saz çalıp şiirler söylemeye başladı. Umutsuz bir aşk sonrasında Musa MERDANOĞLU (Âşık Musa) olarak şiirlerine yoğunlaştı.
Eski yazıyı da kursa giderek öğrenen MERDANOĞLU ilkokulu, köyünde okul bulunmaması sebebiyle dışarıdan bitirdi.

1958 yılında askere giden Âşık Musa, askerlik dönüşünde 1961 yılında TBMM’ne hizmetli olarak başladı. 1962 yılında evlendi. İki kız, dört erkek evlât sahibi oldu. Bu arada orta okulu da dışarıdan bitirdi.  Memurluk kadrosu ile 1994 yılında emekli olan Musa MERDANOĞLU otuz üç yıl TBMM’de hizmet etti.
Kötü gidişatı eleştiren, yanlışlıklara geçit vermeyen MERDANOĞLU, sırf bu sebeple işinde bir çok yere sürgün edildi. Buna rağmen doğru bildiğini söylemekten vazgeçmedi.

Âşığın köyünde açlık, sefalet, kavga, cahillik, buna bağlı kırgınlıklar, kıskançlıklar ve bunun sonucunda yoksulluk; arkasında kıtlık gelir. Kıtlık zamanında I. Cihan Savaşı’nda şehit düşen dedesi sebebiyle, ebesi(babaannesi) Göher’e bağlanan  “şehit maaşı”  Hızır gibi yetişir.
Annesi de kendisi gibi hazırlıksız (irticalen) hemen orada şiirler söyleyen bir kadındır. Bir gün, annesi ile gittikleri tarlada toplamış oldukları ekin destelerinin kuvvetli bir rüzgar tarafından savrulup dağıtılması talihsizliğinin üzerine MERDANOĞLU,  annesinin hemen orada şu şiiri söylediğini  aktarmaktadır: 

“Kahpe felek, nedir senden çektiğim?
Ekinimi derelere doldurdun,
Yeter artık sana boyun büktüğüm,
Dost ağlattın, düşmanımı güldürdün.”

Köyündeki Halil Ağa’dan köylülerle birlikte ailece de çok çekerler. Hatta bu yüzden  katil dahi olabilecek durumda iken, kör talihin yüzüne gülmesi ile Ankara’ya gelerek Meclis’te memur olarak göreve başlayarak kendisini bu belâdan kurtarır.

Aşıklık Geleneğine Uygun Hayatı  Hakkında Kendi İfadeleri:
“Sıcak bir yaz günü hayvanları otlatmak için dağda bulunduğu bir sırada hayvanlar otlayıp su başında suyunu içerken, suyun başında uyuyup kalır. Tam bu sırda yarı ayık yarı uyur halde, ak sakallı biri, yanında bir kızla Musa MERDANOĞLU’na görünür. Yaşlı adam: ‘Bana bak? Ne yatıyorsun? Senin aşık olduğun kızı sana getirdim. Bu kızı iyi tanı, al şu tastaki şerbeti de iç.’ der. Âşık itiraz eder ve kimseye âşık falan olmadığını söyler. Tam bu sırada yarı uykulu olduğu için kendini yattığı yerde bulunan su birikintisinin içinde bulur.
Korkudan hayvanları da dağda bırakarak köye doğru kaçar. Köye döndüğünde de dili tutulmuştur. Üç gün üç gece konuşamaz. Komşu köydeki Hamit hoca’ya giden babası ona bir muska yazdırır. Hocanın teşhisini: “Ona peri yeli dokunmuş”. koyar.  Âşığın sonradan yaptığı kendi teşhisi de: “Hayâlen âşık olduğu kızın aşkının tesirindendir.”

Okuma yazması olmayan, “Ümmi âşık”, delikanlı Musa MERDANOĞLU, sonradan bu engeli de aşarak ortaokula kadar dışarıdan bitirip diploma alır.


Zorluklar:
Âşık, kendini tüfek ile vuran katili yakalatmak için, yaya olarak beş saat süren Kocaveliler köyüne doğru yaya olarak yola çıktığında amansız bir yağmura tutulur. Yolların yürünemez şekilde çamurla kaplanması sebebiyle, ayakkabılarını çıkartıp eline alarak, çamurlu yollarda yalın ayak, beş saat gidecektir.
Saatlerce yürüyüp havanın kararmasına yakın bir vakitte karşısına çıkan iki yoldan hangisinden gidersem köye varırım acep, diye düşünür: “Allah’ım nedir benim bu çektiğim” dediği bir sırada bir atlı hemen yanında gözükür adeta mucize olur.

Bu atlı aralıksız yağan bu yağmurda Hızır (as) gibi yetişip selâm verir. “Delikanlı Kocaveliler köyüne gidiyorsan gel, bin atıma.” der. Tam köye gelene kadar hiçbir şey konuşmazlar. Ne kar zaman geçer bilinmez.  Mechûl atlı: “İn delikanlı köye geldik.” der. Teşekkür etmek için geriye döndüğünde atlıyı göremez.

Şairin hayatı mücadeleler ve yorgunluklar içinde geçer. Yazdığı şiirleri kıskananlar olduğu gibi, zülfi yare dokunduğu için kendisini evinde bile telefonla tehdit edebilecek kadar işi ileri götüren, kendini bilmezler, yine telefonla, ağza alınmayacak küfürlerler ederek MERDANOĞLU’nu sindirmeğe çalışanlar olur. MERDANOĞLU bunların hiç birine boyun eğmez. Hakk bellediği yokda tek başına da olsa gitmeğe kararlıdır.
Çalıştığı kurumda üç kez, en olmaz yerlere sürülür. Hak ettiği kadrosu bir türlü verilmez. “Mert doğduk mert öleceğiz; ölsek de kuyruğuz dik gidecek”  ilkesiyle hareket eden Anadolu’nun bu mert delikanlısını acılar, ıstıraplar asla yıldıramaz.

Mesliste çalıştığı yıllarda Atatürk ve ilkelerini kendine prensip edinen Âşık MERDANOĞLU, bozuk düzenin gidişine şiirleriyle dur demek için, halkın sesi ve yüreği olmak ister. Taşlamalarla halkının hislerine tercüman olur. Onların içinde bulundukları çıkmazı ve çaresizliği dile getirirken meclisteki vurdumduymaz, millete sırtını dönen, bankaları hortumlayan, yağcılara arka çıkan, adam kayıran, oy zamanı el etek öpen, ve meclise geldikten sonra milletin fertlerini azarlayan, aşağılayan vekilleri, bürokratları yerden yere çalar. Çekinmeden korkusuzca eleştirir. Hatta bu yüzden MERDANOĞLU’nun sesini kısmak isteyen mebuslar dahi çıkar. MERDANOĞLU’nu yanlarına çağırarak: “Bizi eleştirmekten vazgeç. Kes sesini.”  gibi laflar ederek göz dağı verir tehdit ederler. MERDANOĞLU’nu meclisin en ağır işlerine sürerler; ama o bu işte halkın sesi, gözü, kulağı ve hislerinin tercümanı olmaya karar vermiştir. Asla yolundan dönmez.
Hak etmedikleri halde, kanundan kaçarak, haksızlık sonucu mahkemeye düşmüş; ama meclise girerek dokunulmazlık zırhına bürünerek yasalardaki cezalardanlardan kurtulmuş, bir kısmı yolsuzluk yapmış, usulsüz kıredilerle bankaları boşaltmış, bir kısmı siyaset mahkumu, bölücü, terörle beslenen, hain Atatürk düşmanı, velhasıl Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun kaçaklarının, vatan bölücülerinin korunma, sığınma evi haline gelince, MERDANOĞLU’da şiirlerini bu ve bunlar gibi haksızlık yapanların suratına tokat gibi indirir. Tepesine, balyoz gibi inmekten asla çekinmez:

GEL DE GÖR
Şikâyetim sana önder, Atatürk,
Vatandaşı eziyorlar gel de gör.
Kurduğun düzeni, güzel planı,
Utanmadan bozuyorlar gel de gör.

Sanki aslan olmuş sinsi kediler,
Kemik kaldı, etimizi yediler,
Konuşmak istedim: “Sen, sus!” dediler.
Doğru söze kızıyorlar, gel de gör.

Kimi sömürücü, kimi aracı,
Bu milletten nasıl yerler haracı,
Pahalılık aştı gitti barajı,
Derimizi yüzüyorlar, gel de gör.

Yasa yapan, yasalara uymuyor,
Vatandaş perişan, kimse duymuyor.
Yavrularım gıda alıp, doymuyor,
Her gün, beni üzüyorlar gel de gör

Şu MERDANOĞLU’nun, bitmiyor derdi
Haksızlar, hırsızlar soyuyor yurdu,
Seni sevmeyenler meclise girdi,
Günden güne azıyorlar gel de gör.

Mecliste bulunmak elbette bir ayrıcalıktır; çünkü meclisin kulağı deliktir. Yani burada barınan burada olan, buraya gelen on binlerce insanı tanıma, onların sıkıntılarını paylaşma, onların dertlerini görme ve bizzat ağızlarından dinleme fırsatı bulur. Ayrıca burada dönen her türdeki oyunlar, normal akıl sahipleri tarafından sezilemez; ama durum, orada çalışanlar tarafından hemen duyulur. Bunlar ise çoğu zaman, gizlilik içerisinde taşraya yansımaz.
Yazılan dilekçeler, kentli, ilçeli, köylü vatandaşların vekillerden istekleri, torpil için ellerine tutuşturulan hamili kartları görürler. Yağcıların, para babalarının, ağaların, bukelemunların, fırıldakların ve onlar gibilerin içeride ve dışarıda çevirdikleri “Ali Cengiz Oyunları”  sezerler. Vekilleri bu oyunlarına alet etmek isteyen fırsatçılar ve çıkar şahıslarını bu çerçeveden ayan beyan görmek, hiç olmazsa haberdar olmak fırsatı burada yakalanır.

İşte bunun içindir ki burada çalışanların özenle seçilmesi, geçmişi ince elekten tel süzgeçten geçirilmesi gereken bir durumdur. Bununla birlikte hiç de öyle olmadığı, hapisten çıkan kanunsuz kişilerin vatan bölücülerinin ve kanuna muhalefet edenlerin, anayasanın boşluğundan istifa ederek kazanç sağlayanların, dokunulmazlık zırhına girmek için millet vekili olduklarını düşünürsek Musa MERDANOĞLU’ gibi adalet sever, mert, dürüst şairlerin bunları dile getirmesi, vekillerinin nasıl bir insan olduklarını bildirmesi, halkı kimleri seçtikleri konusunda uyarması ve haklı olarak bunları taşlamasını, yapılan haksızlıkları şiirleriyle açığa çıkararak haykırmasını alkışlamak gerekir:    

OLDUKÇA
Ne derdimiz biter ne de gam biter,
Haksıza, zalime uyan oldukça,
Ne bütçe düzelir ne de zam biter,
Milleti sömüren, soyan oldukça.   

Cahiller sözümden hisse alamaz.
Her millet böyle bir vatan bulamaz,
Bu gidişle hazinemiz dolamazsa,
Fuzûli masraflar, ziyan olmazsa.

Aydın olan gerçekleri görmeli,
Haksızları bu vatandan sürmeli,
Vatandaşlar hemen ceza vermeli,
Bizi per perişan koyan oldukça.

Vatanıma bağlamışım özümü,
Ben bu yolda çalıyorum sazımı,
Açık açık söylüyorum sözümü,
Belki kızacaklar, duyan olmazsa

Saygım vardır gerçek Anayasa’ya,
Hırsızlardan bekçi olmaz kasaya,
“Kes sesini!” diye ÂŞIK MUSA’ya,
Nefret ediyorum kızan oldukça.

Pahalılık almış yürümüş, maaşlar işçiye, memura yetmez olmuş.  Bir yavan ekmeği eve götürmek için elde avuçta para kalmamıştır. Hükümetler, halkın derdiyle uğraşmak yerine kendi çıkarları ile meşguldur. Vekiller, vekil maaşlarının artırılmasıyla meşgulken, köylünün derdini, halkın derdini, sesini, çığlığını bir bir haykıracak yiğit, mert kişilerin her devirde çıktığı gibi, Musa MERDANOĞLU ‘da bu zamanda çıkar. Halkın gözü, kulağı, sesi, haykırışı çığlığı olur ve bu haksızlığa haykırır:

PAHALILIK
Pahalılık günden güne artıyor.
Yavan ekmek yiyelim mi ne dersin?
Çoluk çocuk yakamızdan yırtıyor,
O da insan dövelim mi ne dersin?

Aylar geçer yavrularım et görmez.
Canı ister yarım bardak süt görmez,
Diyorlar ki besin alan dert görmez,
Ot kökünü gevelim mi ne dersin?

Pazara giderim boş döner filem,
Nasıl geçinelim, söyle ki bilem,
Haksızlar elinde bitmiyor çilem,
Sömürene sövelim mi ne dersin?

Çok acırım geçen ömrüm çağına,
Hasret kaldık kokmuş Vita Yağı’na,
Bir ev yaptım Ankara’nın dağına,
Gecekondu, satalım mı ne dersin?

Bir gün zengin olurum ya ömrüm yok,
Yavrularım ekmek ister hamur yok,
Kış geliyor, odun yoktur, kömür yok,
Soğuklardan ölelim mi ne dersin?

Benim gibi nice vatandaşa bak,
Geçim zordur, gözümüzde yaşa bak,
Yediğimiz yağsız, tuzsuz aşa bak,
Bu düzeni övelim mi ne dersin?

Parça parça elimizin yarığı,
Gelir taşlar, sömürücü çalığı,
AŞIK MUSA’m köye koydum çarığı,
Geri gidip giyelim mi ne dersin?

VAH VAH!
Dert çoğaldı hangisini söyleyim?
Tuz biber döktüler yaraya, vah vah!
Adalet kalmadı, huzur bozuldu,
Çoğu tamah etti paraya, vah vah!

Haksızlar makama geçti bu zaman,
Ezilen, ezeni seçti bu zaman,
Dost olan dostundan kaçtı bu zaman,
Fitne fesat girdi araya, vah vah!

Kulun hakkı başka kula kalamaz,
Cahiller bu sözden mânâ alamaz,
Fakir halkım, gecekondu bulamaz,
Zenginler oturdu, saraya, vah vah!

Adaletsiz iş yapanlar bitmiyor,
Vurguncular üstümüzden gitmiyor,
Kazancımız ev halkına yetmiyor,
Girdik kuyruklara, sıraya vah vah!

MERDANOĞLU, sazda teli şaşırdı,
Arılar petekte balı şaşırdı,
Kaptanlar denizde yolu şaşırdı,
Gemiler oturdu karaya, vah vah!

Halkının dertlerini görür, hallerine acır. Yönetenlerin duyarsızlığına üzülür. Halkının insanlarının hislerinin tercümanı olur. Hiçbir yerden ve kimseden çekinmeden, açıktan taşlamalarda bulunur. Meclisi, vekilleri, yönetenleri hem de yüz yüze olduğu bir sırada gözünü kırpmadan eleştirir.

DEVRAN SİZİNDİR
İşçim, köylüm per perişan çalışan,
Yatın beyler yatın, devran sizindir.
Vatandaşlar hazır etsin lokmayı,
Yutun beyler yutun, devran sizindir.

Hiç bakmayın aşsız işsiz kalana,
Devam edin vurgunlara talana,
Ne de olsa alıştınız yalana,
Satın beyler satın, devran sizindir.

Kimi çiftlik kurmuş, kimisi yalı,
Boynunuza binsin halkın vebali
Biz ekmek derdinde, siz yağla balı,
Katın beyler katın, devran sizindir.

Azdırdınız derman  bulmuş yarayı,
Dikkat edin iyi dinlen burayı
Cebinize tomar tomar parayı,
Atın beyler atın, devran sizindir.

Fakir halkı düşürdünüz tasaya,
Saygınız yok mudur Anayasa’ya?
“Kes sesini diye” ÂŞIK MUSA’ya,
Çatın beyler ,çatın devran sizindir.

Milletin Meclisi, vekillerin alınıp satıldığı, yüksek paralar ile vekillerin pazarlandığı, o partiden bu partiye geçişler, meclis başkanının aylar geçmiş olmasına rağmen seçilememesi Âşık Musa MERDANOĞLU’nu iyiden iyiye kızdırır: “ Beyler Hey!” , “Çoğaldı”, “Gibi”, “Duydun  mu?”, “Kaldı”, “Benziyor”, “Vekil Bey”, “Var”, “Çıkarcılar, Haksızlar”, “İnsan Haklarını Çiğneyenlere”, “İntizar”, “Olur”, koşmalarıyla vekilleri, meclis çalışanlarını, işi gücü bırakmış üç kağıtçıları, dalkavukları, bukalemun kılıklıları, zamlar öncesinde dopolarına yığınak yapan stokçuları, fakir halk soyguncularını, yalancıları, azgın kulları, töreyi bozanları, vatandaşı birbirine düşürenleri, sağ sol diye bölenleri halka şikayet için taşlamalar yazar, sert bir dille uyarır.
Milletin vekillerini Allah’a, Peygambere, dört büyük halifeye, Hz. Hasan ve Hüseyin’e, Pîr Sultan Abdâl, Hacı Bektaşi Velî, Yunus Emre, Mevlânâ, Atatürk’e, orduya, millete, vatandaşlara şikayet eder. Halkımızı uyarır, halkı birlik ve beraberliğe, bu ve bunlar gibiler karşısında bütünleşmeye davet eder. Seçeceği vekilleri iyi bilmesi ve doğru, dürüst, iyi insanları meclise göndermesi için uyarır. Aydınları, aklı yetenleri, duyarlı vatandaşları memleketteki olan bitenler karşısında ses çıkarmaya, bunların sonlandırılması konusunda birleşmek için yardıma çağırır.

BAŞLADI
Bazı eşe dosta haber yazarken,
Elim kolum tutulmaya başladı
Yalancıya, sahtekara kızarken,
Doğru sözüm batılmaya başlandı.

Yemin içti, geri bozdu dönekler,
Arıya benzedi, kara sinekler,
Siyaset yerinde, bazı inekler,
Sağda solda, sayılmaya başladı.

Maymun dama çıktı, köpek hırladı,
Ayılar oynadı, eşek zırladı,
Yavru aslan, yatağında zorladı,
Kaşı gözü, çatılmaya başladı.

Meydanı boş sandı, sinsi kediler,
Daha önce yavruları, yediler,
“Bize niçin şiir yazdın?”  dediler.
Üzerime, atılmaya başladı.

MERDANOĞLU, konuş yerli yerince,
Saklamaz her sözü, aklı erince,
Bazıları bu şiiri görünce,
Güle güle katılmaya başladı…

GİBİ
Çıkarcılar birbirine girdiler,
Saldıranlar, hayvan sürüsü gibi,
Yüzlerine kara leke sürdüler,
Tarihte şerefsiz birisi gibi.

Milletin hakkını yedi, yuttular,
Fakir fukaraya, kazık attılar,
Yedi içti, yan gelerek yattılar,
Dağdaki, domuzun irisi gibi.

Aylardır, yıllardır kavga bitmedi,
Bu nasıl iş ise, aklım yetmedi?
Hiç kimse, suçunu kabul etmedi,
Dövüştüler, sokak karısı gibi.

Alışmışlar, meydanlara çıkmaya,
Nefret ettim yüzlerine bakmaya,
Seni bana, beni sana takmaya,
Dağılırlar, eşek arısı gibi.

MERDANOĞLU, çoktur bana kızanlar,
Onlara benzedi, bazı ozanlar,
Hani nerde, deyiş, türkü yazanlar?
Bozuldular, şeytan perisi gibi…

Tabii bu şiirden sonra, Âşık Musa MERDANOĞLU da sürülür. Sonunda emekliliği dolmuştur.  Devlete ve millete, anlı açık yüzü ak bir şekilde, şanla ve şerefle hizmet etmenin gönül huzuru içerisinde görevinden memur olarak emekli olur.
Şiir yazmaya ise devam eder. Başkentte İLESAM’ın (İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek Birliği) müdaimlerinden olan Âşık Musa MERDANOĞLU, İLESAM’ın her hafta sonu Cumartesi saat 15.00’da yapılan etkinliklerinde yeni yazdığı ve zamanın durumlarını yansıtan, halkını uyarıp, aydınlatan şiirlerini dinleyenlere sunmaktan büyük mutluluk duymaktadır.

Edebî Şahsiyeti:
Şiirlerindeki konuların çeşitliliğine bakıldığında şairi çok yönlü, sosyal bir kişilik olarak belirtmek yerinde olur:
Bağımsızlık, Adalet, Vatan, Pahalılık, Devrin Bozuk Düzeni, Siyaset, Öğretmenlik, Gerçek Önderler, Cumhuriyet, Türk Kurtuluş Savaşı, Erzurum ve Sivas Kongreleri, Samsun’a Çıkış, 30 Ağustos, 23 Nisan, 29 EKİM, Dostluk, Barış, Halka Kurşun Sıkanlar, Birlik Beraberlik, Köylü, Şehirli Halk, Bayramlar, Meclisin Durumu, Vekiller, Haksızlar ve Çıkarcılar, Halkının Çileli Hayatı, Köy Hayatı, Deprem Acısı, Mertlik, Dürüstlük, Gençlere Öğüt, Okuma, Tahsil Etme, Temiz Toplum, İkilikler, Ana Baba, Vefa, Dostluk, Hoşgörü, Gönül, Sevda, Müslümanlık, Türklük, Atatürk, Nasrettin Hoca, Aşık Veysel, Seyranî, Hüdaî, Kul Kemal, Âşık Kul Muhibbî, Âşık Müslüm, Seyranî, Özverî, Yazıcıoğlu, Didârî, Şahinî, Hülya YILDIRIM, Fevzi Şahin(Dermanî), Mustafa Kamışlı(Gündemî), Hüseyin Çırakman, Âşık REYHANÎ, Mahmut ERDAL, Eminî, Halil Kaymak, Düzgün Hanım(Teberik), Ali İhsan TUNCALI, Sakine IŞIK(Sakinî), Murat ÇOBANOĞLU, Ahmet Kartalkanat(Kul Ahmet), Ozan Hüseyin GÜRSOY, Ali Şıh DEDE, Ayten ÇINAR(GÜLÇINAR), Âşık Hasan YÜZBAŞIOĞLU, Servet YILDIRIM(Emanetî), Sefil Selimî, Âşık Halil ÇİMEN(Boranî), Servet YILDIRIM, Hikmet KARACA, Yüksel KILIÇ, Âşık Musa, Âşık Ali Demirpençe, Mazlum Berrakî, Âşık Kemal Derviş Özcan, Satılmış GÜMÜŞBOĞA, Murtaza AKBAŞ,  Şarkışla, Hz.Muhammet Mustafa, Hz.Ali, Hz.Hasan, Hz.Hüseyin, ve Diğer İmamlar, Hacı Bektaşî Veli, Pir Sultan Abdâl, Alevîlik, Sunnîlik gibi konular ve edebiyat şahsiyetleri şiirlerinin konularından sadece bir kaçıdır.  

Şiirlerinin tamamında, parmak hesabı da denen millî ölçümüz, hece ölçüsü kullanılmıştır. Şiirlerinde yedili, sekizli ve on birli hece ölçüsünü kullanan şair şirlerinin mısra kuruluşlarını başarı ile  işlemiştir. Halk Aşık edebiyetının mükemmelci özelliğini MMERDANOĞLU’nde görmek mümkündür.
Halk şairi olması ve şiirlerini sazla ve irticalen hemen orada söylemesi, şiir kabiliyetinin yüksekliğini ortaya koymaktadır. Şiirlerinde genellikle hece veznini on birli kalıplarını kullanmıştır. Kafiye bakımından sağlamdır. Şair kafiye bulmakta zorlanmaz.

Aşık edebiyatının bir özelliği olan yarım kafiye esas tutulmuştur. Redifler şiirlerini bütünleştiren en önemli özelliklerdir. Şiirleri söz sanatlarıyla yüklü tumturaklı, anlaşılması zor şiirlerden değildir. Anlaşılır, sade halk dili, arı, saf Türkçe ile yazılmıştır. Halk dil ve söyleyişinin kullanılması şiirlerini okuyanların, âşığı anlamasını  kolaylaştırmaktadır. Ağdalı olmayan ve sanat yapma amacı taşımayan Musa MERDANOĞLU, şiirlerini duyup düşündüğü, gördüğü, yaşadığı, gözlemlediği, hissettiği ve zamanın ve olayların şairi etkilediği  konulardan almıştır.
Şiirlerinde, ÂŞIK Musa, ÂŞIK Musa MERDANOĞLU, MERDANOĞLU, Musa MERDANOĞLU mahlsalarını kullanmaktadır.

Şair haksızlıklara, yolsuzluklara, adaletsizliklere, yalana, dolana, soyguna, iftiraya, dalkavukluğa karşı olup, bu musibetlere meydan okumuştur. Yiğitçe, mertçe, korkusuzca karşı çıktığı ve çoğunun çekinerek dahi yapamayacağı hareketleri, ve iğneli kılıçtan keskin, balyozdan ağır sözleri bürokratların yüzüne karşı hem de devletin bir memuru ola ola korkmadan, haykırmıştır.

Âşığın Aldığı Ödüller:
On yedi altın, yedi gümüş,  yirmi beş pilâket(plaket), sayısız belge ile on iki birincilik, on iki ikincilik, iki üçüncülük ödülüne layık görüldü. Kültür Bakanlığı ile bir çok Valilikten aldığı ödüllerin yanında araştırmacı yazar ve şairler tarafından yayınlanan yirmi üç (23) kitapta şiirlerine yer verilmiş, hakkında görüş belirtilmiştir.

Kitap Hakkında
Toplam olarak 255 sayfadan oluşan kitapta, Âşık Musa MERDANOĞLU, şiirlerini yüz seksen dört(184) başlık altında toplamıştır.  Kitap, sarı sayfalı, ikinci hamur kağıda on bir punto olarak dizilmiştir. Dizgi ve baskıda belirgin hatalar ve yazım yanlışlıkları, kimi mısralardaki hecelerdeki eksiklikler, aşığın şiirlerinde eksiklik olmayıp yazım hatalarından kaynaklandığı intibaını vermektedir.
Matbaadan çıktıktan sonra  sayfaların çıktıları, yeteri kadar gözden geçirilmediğinden, tashihteki kusur kitabın sayfalarının bazılarında yanlış olarak görücüye çıkmasına sebep olmuştur.  
Örneğin:  s 14’ün tamamı, s. 105 birinci dörtlük, birinci mısra ve dördüncü mısra, .s. 107 birinci dörtlük üçüncü mısra, s. 156 ilk dörtlük son mısralarda yapılan yazım yanlışları vb… gibi…
Kitabın Kapak kartonu oldukça sert olup üstüne selefon geçirilmesi ise kapağı biraz daha sert hale getirmiştir. Kapakla kitap sayfaları arasında belirgin bir uyum eksikliği söz konusudur.
Kitabın ilk sayfası kitabın eşe, dosta imzalanıp verilebilmesi için yeteri kadar bir boşluğa sahip, uyumlu olarak  düzenlenmiştir.

Dördüncü sayfada kitabın kaçıncı baskı olduğu ve diğer baskıların kaç yıllarında yapıldığı; ama hangi yıllarda ne kadar baskı ile çıktığı belirtilmemiştir.
Beşinci sayfaya yerleştirilen Atatürk’ün posteri MERDANOĞLU’nun duyuş ve düşünüşüne Ata’nın ne kadar çok tesir etmiş olduğunun bir belgesi, delili gibi durmaktadır.

Kitap Araştırmacı Yazar, Hayrettin İVGİN’in  iki sayfalık önsözüyle piyasaya çıkıyor. Geriye kalan otuz dört sayfa Âşık Musa MERDANOĞLU’nun kendi hayatını kendisinin anlatımıyla devam ediyor. Şiirleri kırk üçüncü sayfadan başlayıp,  yüz yetmiş dördüncü (174) sayfaya kadar devam eder. Bu sayfadan sonra şair,  dostlarına yazdığı şiirleri veya dostlarının, usta malı olarak nitelendirdiği ve değer verdiği şiirleri, âşıkların deyişlerinin bir kısmını kitabına aktarmıştır. Burada aşıklara ithafen yazdıkları şiirlerin yanında atışmalar da mevcuttur.

Sayfa iki yüz kırk altıo’dan (246), iki yüz kırk dokuzuncu (249) sayfaya kadar da katıldığı yarışmalar, atışmalar ve Aşıklar Günü veya Aşıklar Bayramında çekilen fotoğraflara yer verilmiştir.
Sayfa iki yüz elliden (250), iki yüz elli dörde (254) kadar da kitabın içindekiler kısmına yer verilmiştir.

İlgilenen şahıslar bu kitabı, kitap isteme adresi olan: Vedat Dalokay Caddesi, Numara 84/5 Küçükesat/Ankara,
Tel. 0312 436 91 27, Cep: 0536 337 61 22 numaralı telefonlardan haberleşerek temin edebilirler.

Şiirlerinden Örnekler:

ATATÜRK’E ŞİKÂYET

Çoğaldı derdimiz, azdı yaramız,
Saran yoktur, nerde kaldın Atatürk?
Cumhuriyet düşmanları çoğaldı,
Gören yoktur, nerde kaldın Atatürk?

Gel de gör, bu halkın ahu zarını,
Seçmenler yitirmiş mebuslarını,
Sorumsuz kafanın boynuzlarını,
Kıran yoktur, nerde kaldın Atatürk?

Hırsızlar çoğaldı, zalim çoğaldı,
Saldıran çoğaldı, zulüm çoğaldı,
Anarşi çoğaldı, ölüm çoğaldı,
Duran yoktur, nerde kaldın Atatürk?

Fakir halkım, yağ bulamaz aşına,
Bakan yoktur, gözümüzün yaşına,
Sömürücü stokçunun başına,
Vuran yoktur, nerde kaldın Atatürk?

MERDANOĞLU, düşünürüm milleti,
Başımızdan atamadık illeti,
Doğru söyleyene değer kıymeti,
Veren yoktur, nerde kaldın Atatürk?

BARIŞ NE GÜZEL
Bütün insanlara sesleniyorum,
Cihanda sulh, yurtta barış ne güzel,
Herkes birbirine saygı duymalı,
Bu sevgi, bu saygı, görüş ne güzel.

Hep bütün gönüller sevgiyle dolsa,
Adaletli sistem, eşit hak olsa,
Kavganın yerini hoşgörü alsa,
Böyle bir karara varış ne güzel.

Cehalet yerine ilim aşlansa,
Adaletsiz iş yapanlar taşlansa,
Her taraftan kalkınmaya başlansa,
Böylesi hareket, yarış ne güzel

Vurup birbirini öldürmeseler,
Haksızlar, haklıya saldırmasalar,
Dünyayı nefretle doldurmasalar,
İnsanca yaşamak, duruş ne güzel.

Gelecek nesile örnek olunsa,
Ölüp gidenlerden ibret alınsa,
Bir çok zorluklara çözüm bulunsa,
O zaman, olmaz mı her iş ne güzel?

MERDANOĞLU, herkes tutsa sözünü,
Anlaşa anlaşa bulsak çözümü,
Gülüp oynayarak çalsam sazımı,
İnsanlığa hizmet veriş ne güzel.

HALKIMIZA ÇAĞRI
Hepimiz vatanın öz evlâdıyız,
Nedir, bu ayrılık, görüş kardeşim?
Aydın insan kabul etmez bu işi,
Olmaz silah, bıçak, vuruş kardeşim.

Bu güzel yurdumda insanca yaşa,
Düşmanın  sözüne kanmayın boşa,
Sonunda kafanı vurursun taşa,
Yapma böyle, kötü yarış kardeşim.

Her gün kan ağlıyor gözüm gençlere,
Söylesem geçmiyor, sözüm gençlere,
Kim zehir veriyor bizim gençlere,
Düşmanından oluyor her iş kardeşim.

MERDANOĞLU, ne söylüyor duyunuz,
Aynı millet, aynı kökten soyunuz,
Atamızın sözlerine uyunuz,
Cihanda sulh, yurtta barış kardeşim.

DUYDUN MU?
Vatandaş size haber yazayım,
Vazifede yatanları duydun mu?
Sağ sol diye vatandaşı böldüler,
Bir birine katanları duydun mu?

Kalemi yazmıyor yazanların da,
Yok mudur bu vatan nazarlarında?
Ankara’nın Meclis pazarlarında,
Mebus alıp satanları duydun mu?

Hani fabrikalar, hani planlar?
Suya düştü aslı çıkmaz yalanlar,
Görünüşte has Müslüman olanlar,
Diken gibi batanları duydun mu?

Ağlayanlar gülecekti hani ya?
Yolu, suyu gelecekti hani ya?
Pahalılık ölecekti hani ya?
Palavrayı atanları duydun mu?

Derdim çoktur, ah çekerim derinden!
Güvencem yok, bugünümden yarından,
Tükürdüğü tükrükleri yerinden,
Yalayıp da yutanları duydun mu?

Giden çoktur Ata’mızın  yoluna,
Acıyan yok, bu milletin haline,
Atatürkçü Musa MERDANOĞLU’na,
Kızanlar var, çatanları duydun mu?

KAYNAKLAR :

1. Mimar Nihat KIYAT, Edebî Âbideler: Altıncı Kısım, II.Baskı, İstanbul-1937.
2. Mehmet Behçet YAZAR, Edebiyatçılarımız ve Türk Edebiyatı, İstanbul- 1938
3. Mehmet KAPLAN, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Başbakanlık Kültür Müsteş. Yay.7, İstanbul-1973, s.5-8
4. İlhan GEÇER, Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri, Kültür ve Turzm Bak. Yay. 785, Ankara-1987, s. 140-143
5. Mehmet KAPLAN, Tevfik Fikret ve Şiiri, Türkiye Yayınevi, İstanbul-1946, s.149
6. Abdullah Çağrı ELGÜN,  "Türk Dili”, (Genişletilmiş İkinci Baskı) Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2001;
7 (Edebiyat Üzerine Düşünceler (Çev. Sevim Kantarcıoğlu), Kültür ve Trzm Bak. Yay. Ankara-1983, s.145)
8. (KAFİYE, Edebiyâta Dâir, Yahya Kemal Enstitüsü Yayınları, İstanbul-1971, s.135)
9. Abdullah Çağrı ELGÜN, "Edebî Sanatlar”, (Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2000);
10. Murat DUMAN, AŞKIN DÜĞÜMÜ, 1. Baskı, Kültür Ajans Yayınları Yay. Nu.37,Ankara,2008
11Abdullah SATOĞLU,“Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedalar”, Akçağ  Yay. Nu. 897,1.Baskı Ankara, 2008,
12. Şakir SUSUZ, “Leylakların Gölgesinde”, Kültür Ajans, BRC Ofset, Ankara, 2008
13. Mediha UZAR,  “Uzak Kıyılar”, Gündüz Yayınevi,  Birinci Baskı, Ankara, 2008
14. Musa MERDANOĞLU, “Ozanın Feryadı”,genişletilmiş 3. Baskı. Hürbilek Ofset, Ankara. 2005


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder