MUSA MERDANOĞLU’NUN KİTABI :
(OZANIN FERYADI)
UYAN ARTIK VATANDAŞIM
Abdullah Çağrı ELGÜN
1939
yılında Sivas/Şarkışla İlçesi, Kaymak Köyünde doğdu. On dört yaşında yakın
köylerden birinde gördüğü kızla ilgilenip, âşık olarak saz çalıp şiirler söylemeye başladı. Umutsuz bir aşk
sonrasında Musa MERDANOĞLU (Âşık Musa) olarak şiirlerine yoğunlaştı.
Eski
yazıyı da kursa giderek öğrenen MERDANOĞLU ilkokulu, köyünde okul bulunmaması
sebebiyle dışarıdan bitirdi.
1958
yılında askere giden Âşık Musa, askerlik dönüşünde 1961 yılında TBMM’ne
hizmetli olarak başladı. 1962 yılında evlendi. İki kız, dört erkek evlât sahibi
oldu. Bu arada orta okulu da dışarıdan bitirdi.
Memurluk kadrosu ile 1994 yılında emekli olan Musa MERDANOĞLU otuz üç
yıl TBMM’de hizmet etti.
Kötü
gidişatı eleştiren, yanlışlıklara geçit vermeyen MERDANOĞLU, sırf bu sebeple
işinde bir çok yere sürgün edildi. Buna rağmen doğru bildiğini söylemekten
vazgeçmedi.
Âşığın
köyünde açlık, sefalet, kavga, cahillik, buna bağlı kırgınlıklar, kıskançlıklar
ve bunun sonucunda yoksulluk; arkasında kıtlık gelir. Kıtlık zamanında I. Cihan
Savaşı’nda şehit düşen dedesi sebebiyle, ebesi(babaannesi) Göher’e
bağlanan “şehit maaşı” Hızır gibi yetişir.
Annesi
de kendisi gibi hazırlıksız (irticalen) hemen orada şiirler söyleyen bir
kadındır. Bir gün, annesi ile gittikleri tarlada toplamış oldukları ekin
destelerinin kuvvetli bir rüzgar tarafından savrulup dağıtılması
talihsizliğinin üzerine MERDANOĞLU,
annesinin hemen orada şu şiiri söylediğini aktarmaktadır:
“Kahpe felek, nedir senden
çektiğim?
Ekinimi derelere doldurdun,
Yeter artık sana boyun
büktüğüm,
Dost ağlattın, düşmanımı
güldürdün.”
Köyündeki
Halil Ağa’dan köylülerle birlikte ailece de çok çekerler. Hatta bu yüzden katil dahi olabilecek durumda iken, kör
talihin yüzüne gülmesi ile Ankara’ya gelerek Meclis’te memur olarak göreve
başlayarak kendisini bu belâdan kurtarır.
Aşıklık Geleneğine Uygun
Hayatı Hakkında Kendi İfadeleri:
“Sıcak
bir yaz günü hayvanları otlatmak için dağda bulunduğu bir sırada hayvanlar
otlayıp su başında suyunu içerken, suyun başında uyuyup kalır. Tam bu sırda
yarı ayık yarı uyur halde, ak sakallı biri, yanında bir kızla Musa
MERDANOĞLU’na görünür. Yaşlı adam: ‘Bana
bak? Ne yatıyorsun? Senin aşık olduğun kızı sana getirdim. Bu kızı iyi tanı, al
şu tastaki şerbeti de iç.’ der. Âşık itiraz eder ve kimseye âşık falan
olmadığını söyler. Tam bu sırada yarı uykulu olduğu için kendini yattığı yerde
bulunan su birikintisinin içinde bulur.
Korkudan
hayvanları da dağda bırakarak köye doğru kaçar. Köye döndüğünde de dili
tutulmuştur. Üç gün üç gece konuşamaz. Komşu köydeki Hamit hoca’ya giden babası
ona bir muska yazdırır. Hocanın teşhisini: “Ona peri yeli dokunmuş”. koyar.
Âşığın sonradan yaptığı kendi teşhisi de: “Hayâlen âşık olduğu kızın
aşkının tesirindendir.”
Okuma
yazması olmayan, “Ümmi âşık”, delikanlı Musa MERDANOĞLU, sonradan bu engeli de
aşarak ortaokula kadar dışarıdan bitirip diploma alır.
Zorluklar:
Âşık,
kendini tüfek ile vuran katili yakalatmak için, yaya olarak beş saat süren
Kocaveliler köyüne doğru yaya olarak yola çıktığında amansız bir yağmura
tutulur. Yolların yürünemez şekilde çamurla kaplanması sebebiyle,
ayakkabılarını çıkartıp eline alarak, çamurlu yollarda yalın ayak, beş saat
gidecektir.
Saatlerce
yürüyüp havanın kararmasına yakın bir vakitte karşısına çıkan iki yoldan
hangisinden gidersem köye varırım acep, diye düşünür: “Allah’ım nedir benim bu
çektiğim” dediği bir sırada bir atlı hemen yanında gözükür adeta mucize
olur.
Bu
atlı aralıksız yağan bu yağmurda Hızır (as) gibi yetişip selâm verir. “Delikanlı
Kocaveliler köyüne gidiyorsan gel, bin atıma.” der. Tam köye gelene
kadar hiçbir şey konuşmazlar. Ne kar zaman geçer bilinmez. Mechûl atlı: “İn delikanlı köye geldik.”
der. Teşekkür etmek için geriye döndüğünde atlıyı göremez.
Şairin
hayatı mücadeleler ve yorgunluklar içinde geçer. Yazdığı şiirleri kıskananlar
olduğu gibi, zülfi yare dokunduğu için kendisini evinde bile telefonla tehdit
edebilecek kadar işi ileri götüren, kendini bilmezler, yine telefonla, ağza
alınmayacak küfürlerler ederek MERDANOĞLU’nu sindirmeğe çalışanlar olur.
MERDANOĞLU bunların hiç birine boyun eğmez. Hakk bellediği yokda tek başına da
olsa gitmeğe kararlıdır.
Çalıştığı
kurumda üç kez, en olmaz yerlere sürülür. Hak ettiği kadrosu bir türlü
verilmez. “Mert doğduk mert öleceğiz; ölsek de kuyruğuz dik gidecek” ilkesiyle hareket eden Anadolu’nun bu mert delikanlısını
acılar, ıstıraplar asla yıldıramaz.
Mesliste
çalıştığı yıllarda Atatürk ve ilkelerini kendine prensip edinen Âşık
MERDANOĞLU, bozuk düzenin gidişine şiirleriyle dur demek için, halkın sesi ve
yüreği olmak ister. Taşlamalarla halkının hislerine tercüman olur. Onların
içinde bulundukları çıkmazı ve çaresizliği dile getirirken meclisteki
vurdumduymaz, millete sırtını dönen, bankaları hortumlayan, yağcılara arka
çıkan, adam kayıran, oy zamanı el etek öpen, ve meclise geldikten sonra
milletin fertlerini azarlayan, aşağılayan vekilleri, bürokratları yerden yere
çalar. Çekinmeden korkusuzca eleştirir. Hatta bu yüzden MERDANOĞLU’nun sesini
kısmak isteyen mebuslar dahi çıkar. MERDANOĞLU’nu yanlarına çağırarak: “Bizi
eleştirmekten vazgeç. Kes sesini.”
gibi laflar ederek göz dağı verir tehdit ederler. MERDANOĞLU’nu meclisin
en ağır işlerine sürerler; ama o bu işte halkın sesi, gözü, kulağı ve
hislerinin tercümanı olmaya karar vermiştir. Asla yolundan dönmez.
Hak
etmedikleri halde, kanundan kaçarak, haksızlık sonucu mahkemeye düşmüş; ama
meclise girerek dokunulmazlık zırhına bürünerek yasalardaki cezalardanlardan
kurtulmuş, bir kısmı yolsuzluk yapmış, usulsüz kıredilerle bankaları boşaltmış,
bir kısmı siyaset mahkumu, bölücü, terörle beslenen, hain Atatürk düşmanı,
velhasıl Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun kaçaklarının, vatan bölücülerinin
korunma, sığınma evi haline gelince, MERDANOĞLU’da şiirlerini bu ve bunlar gibi
haksızlık yapanların suratına tokat gibi indirir. Tepesine, balyoz gibi
inmekten asla çekinmez:
GEL DE GÖR
Şikâyetim sana önder,
Atatürk,
Vatandaşı eziyorlar gel de
gör.
Kurduğun düzeni, güzel
planı,
Utanmadan bozuyorlar gel de
gör.
Sanki aslan olmuş sinsi
kediler,
Kemik kaldı, etimizi
yediler,
Konuşmak istedim: “Sen, sus!” dediler.
Doğru söze kızıyorlar, gel
de gör.
Kimi sömürücü, kimi aracı,
Bu milletten nasıl yerler
haracı,
Pahalılık aştı gitti barajı,
Derimizi yüzüyorlar, gel de
gör.
Yasa yapan, yasalara
uymuyor,
Vatandaş perişan, kimse
duymuyor.
Yavrularım gıda alıp,
doymuyor,
Her gün, beni üzüyorlar gel
de gör
Şu MERDANOĞLU’nun, bitmiyor
derdi
Haksızlar, hırsızlar soyuyor
yurdu,
Seni sevmeyenler meclise
girdi,
Günden güne azıyorlar gel de
gör.
Mecliste
bulunmak elbette bir ayrıcalıktır; çünkü meclisin kulağı deliktir. Yani burada barınan
burada olan, buraya gelen on binlerce insanı tanıma, onların sıkıntılarını
paylaşma, onların dertlerini görme ve bizzat ağızlarından dinleme fırsatı
bulur. Ayrıca burada dönen her türdeki oyunlar, normal akıl sahipleri
tarafından sezilemez; ama durum, orada çalışanlar tarafından hemen duyulur.
Bunlar ise çoğu zaman, gizlilik içerisinde taşraya yansımaz.
Yazılan
dilekçeler, kentli, ilçeli, köylü vatandaşların vekillerden istekleri, torpil
için ellerine tutuşturulan hamili kartları görürler. Yağcıların, para
babalarının, ağaların, bukelemunların, fırıldakların ve onlar gibilerin içeride
ve dışarıda çevirdikleri “Ali Cengiz Oyunları”
sezerler. Vekilleri bu oyunlarına alet etmek isteyen fırsatçılar ve
çıkar şahıslarını bu çerçeveden ayan beyan görmek, hiç olmazsa haberdar olmak
fırsatı burada yakalanır.
İşte
bunun içindir ki burada çalışanların özenle seçilmesi, geçmişi ince elekten tel
süzgeçten geçirilmesi gereken bir durumdur. Bununla birlikte hiç de öyle
olmadığı, hapisten çıkan kanunsuz kişilerin vatan bölücülerinin ve kanuna
muhalefet edenlerin, anayasanın boşluğundan istifa ederek kazanç sağlayanların,
dokunulmazlık zırhına girmek için millet vekili olduklarını düşünürsek Musa
MERDANOĞLU’ gibi adalet sever, mert, dürüst şairlerin bunları dile getirmesi,
vekillerinin nasıl bir insan olduklarını bildirmesi, halkı kimleri seçtikleri
konusunda uyarması ve haklı olarak bunları taşlamasını, yapılan haksızlıkları
şiirleriyle açığa çıkararak haykırmasını alkışlamak gerekir:
OLDUKÇA
Ne derdimiz biter ne de gam
biter,
Haksıza, zalime uyan
oldukça,
Ne bütçe düzelir ne de zam
biter,
Milleti sömüren, soyan
oldukça.
Cahiller sözümden hisse
alamaz.
Her millet böyle bir vatan
bulamaz,
Bu gidişle hazinemiz
dolamazsa,
Fuzûli masraflar, ziyan
olmazsa.
Aydın olan gerçekleri
görmeli,
Haksızları bu vatandan
sürmeli,
Vatandaşlar hemen ceza
vermeli,
Bizi per perişan koyan
oldukça.
Vatanıma bağlamışım özümü,
Ben bu yolda çalıyorum
sazımı,
Açık açık söylüyorum sözümü,
Belki kızacaklar, duyan
olmazsa
Saygım vardır gerçek
Anayasa’ya,
Hırsızlardan bekçi olmaz
kasaya,
“Kes sesini!” diye ÂŞIK MUSA’ya,
Nefret ediyorum kızan
oldukça.
Pahalılık
almış yürümüş, maaşlar işçiye, memura yetmez olmuş. Bir yavan ekmeği eve götürmek için elde
avuçta para kalmamıştır. Hükümetler, halkın derdiyle uğraşmak yerine kendi
çıkarları ile meşguldur. Vekiller, vekil maaşlarının artırılmasıyla meşgulken,
köylünün derdini, halkın derdini, sesini, çığlığını bir bir haykıracak yiğit,
mert kişilerin her devirde çıktığı gibi, Musa MERDANOĞLU ‘da bu zamanda çıkar.
Halkın gözü, kulağı, sesi, haykırışı çığlığı olur ve bu haksızlığa haykırır:
PAHALILIK
Pahalılık günden güne
artıyor.
Yavan ekmek yiyelim mi ne
dersin?
Çoluk çocuk yakamızdan
yırtıyor,
O da insan dövelim mi ne
dersin?
Aylar geçer yavrularım et
görmez.
Canı ister yarım bardak süt
görmez,
Diyorlar ki besin alan dert
görmez,
Ot kökünü gevelim mi ne
dersin?
Pazara giderim boş döner
filem,
Nasıl geçinelim, söyle ki
bilem,
Haksızlar elinde bitmiyor
çilem,
Sömürene sövelim mi ne
dersin?
Çok acırım geçen ömrüm
çağına,
Hasret kaldık kokmuş Vita
Yağı’na,
Bir ev yaptım Ankara’nın
dağına,
Gecekondu, satalım mı ne
dersin?
Bir gün zengin olurum ya
ömrüm yok,
Yavrularım ekmek ister hamur
yok,
Kış geliyor, odun yoktur,
kömür yok,
Soğuklardan ölelim mi ne
dersin?
Benim gibi nice vatandaşa
bak,
Geçim zordur, gözümüzde yaşa
bak,
Yediğimiz yağsız, tuzsuz aşa
bak,
Bu düzeni övelim mi ne
dersin?
Parça parça elimizin yarığı,
Gelir taşlar, sömürücü
çalığı,
AŞIK MUSA’m köye koydum
çarığı,
Geri gidip giyelim mi ne
dersin?
VAH VAH!
Dert çoğaldı hangisini
söyleyim?
Tuz biber döktüler yaraya,
vah vah!
Adalet kalmadı, huzur
bozuldu,
Çoğu tamah etti paraya, vah
vah!
Haksızlar makama geçti bu
zaman,
Ezilen, ezeni seçti bu
zaman,
Dost olan dostundan kaçtı bu
zaman,
Fitne fesat girdi araya, vah
vah!
Kulun hakkı başka kula
kalamaz,
Cahiller bu sözden mânâ
alamaz,
Fakir halkım, gecekondu
bulamaz,
Zenginler oturdu, saraya,
vah vah!
Adaletsiz iş yapanlar
bitmiyor,
Vurguncular üstümüzden
gitmiyor,
Kazancımız ev halkına
yetmiyor,
Girdik kuyruklara, sıraya
vah vah!
MERDANOĞLU, sazda teli
şaşırdı,
Arılar petekte balı şaşırdı,
Kaptanlar denizde yolu
şaşırdı,
Gemiler oturdu karaya, vah
vah!
Halkının
dertlerini görür, hallerine acır. Yönetenlerin duyarsızlığına üzülür. Halkının
insanlarının hislerinin tercümanı olur. Hiçbir yerden ve kimseden çekinmeden,
açıktan taşlamalarda bulunur. Meclisi, vekilleri, yönetenleri hem de yüz yüze
olduğu bir sırada gözünü kırpmadan eleştirir.
DEVRAN SİZİNDİR
İşçim, köylüm per perişan çalışan,
Yatın beyler yatın, devran
sizindir.
Vatandaşlar hazır etsin
lokmayı,
Yutun beyler yutun, devran
sizindir.
Hiç bakmayın aşsız işsiz
kalana,
Devam edin vurgunlara
talana,
Ne de olsa alıştınız yalana,
Satın beyler satın, devran
sizindir.
Kimi çiftlik kurmuş, kimisi
yalı,
Boynunuza binsin halkın
vebali
Biz ekmek derdinde, siz
yağla balı,
Katın beyler katın, devran
sizindir.
Azdırdınız derman bulmuş yarayı,
Dikkat edin iyi dinlen
burayı
Cebinize tomar tomar parayı,
Atın beyler atın, devran
sizindir.
Fakir halkı düşürdünüz
tasaya,
Saygınız yok mudur
Anayasa’ya?
“Kes sesini
diye” ÂŞIK MUSA’ya,
Çatın beyler ,çatın devran
sizindir.
Milletin
Meclisi, vekillerin alınıp satıldığı, yüksek paralar ile vekillerin
pazarlandığı, o partiden bu partiye geçişler, meclis başkanının aylar geçmiş
olmasına rağmen seçilememesi Âşık Musa MERDANOĞLU’nu iyiden iyiye kızdırır: “ Beyler Hey!” , “Çoğaldı”, “Gibi”,
“Duydun mu?”, “Kaldı”, “Benziyor”,
“Vekil Bey”, “Var”, “Çıkarcılar, Haksızlar”, “İnsan Haklarını Çiğneyenlere”, “İntizar”,
“Olur”, koşmalarıyla vekilleri, meclis çalışanlarını, işi gücü bırakmış üç
kağıtçıları, dalkavukları, bukalemun kılıklıları, zamlar öncesinde dopolarına
yığınak yapan stokçuları, fakir halk soyguncularını, yalancıları, azgın
kulları, töreyi bozanları, vatandaşı birbirine düşürenleri, sağ sol diye
bölenleri halka şikayet için taşlamalar yazar, sert bir dille uyarır.
Milletin
vekillerini Allah’a, Peygambere, dört büyük halifeye, Hz. Hasan ve Hüseyin’e,
Pîr Sultan Abdâl, Hacı Bektaşi Velî, Yunus Emre, Mevlânâ, Atatürk’e, orduya,
millete, vatandaşlara şikayet eder. Halkımızı uyarır, halkı birlik ve
beraberliğe, bu ve bunlar gibiler karşısında bütünleşmeye davet eder. Seçeceği
vekilleri iyi bilmesi ve doğru, dürüst, iyi insanları meclise göndermesi için
uyarır. Aydınları, aklı yetenleri, duyarlı vatandaşları memleketteki olan
bitenler karşısında ses çıkarmaya, bunların sonlandırılması konusunda birleşmek
için yardıma çağırır.
BAŞLADI
Bazı eşe dosta haber
yazarken,
Elim kolum tutulmaya başladı
Yalancıya, sahtekara
kızarken,
Doğru sözüm batılmaya
başlandı.
Yemin içti, geri bozdu
dönekler,
Arıya benzedi, kara
sinekler,
Siyaset yerinde, bazı
inekler,
Sağda solda, sayılmaya başladı.
Maymun dama çıktı, köpek
hırladı,
Ayılar oynadı, eşek zırladı,
Yavru aslan, yatağında
zorladı,
Kaşı gözü, çatılmaya
başladı.
Meydanı boş sandı, sinsi
kediler,
Daha önce yavruları,
yediler,
“Bize niçin
şiir yazdın?” dediler.
Üzerime, atılmaya başladı.
MERDANOĞLU, konuş yerli
yerince,
Saklamaz her sözü, aklı
erince,
Bazıları bu şiiri görünce,
Güle güle katılmaya başladı…
GİBİ
Çıkarcılar birbirine
girdiler,
Saldıranlar, hayvan sürüsü
gibi,
Yüzlerine kara leke
sürdüler,
Tarihte şerefsiz birisi
gibi.
Milletin hakkını yedi,
yuttular,
Fakir fukaraya, kazık
attılar,
Yedi içti, yan gelerek
yattılar,
Dağdaki, domuzun irisi gibi.
Aylardır, yıllardır kavga
bitmedi,
Bu nasıl iş ise, aklım
yetmedi?
Hiç kimse, suçunu kabul
etmedi,
Dövüştüler, sokak karısı
gibi.
Alışmışlar, meydanlara
çıkmaya,
Nefret ettim yüzlerine
bakmaya,
Seni bana, beni sana
takmaya,
Dağılırlar, eşek arısı gibi.
MERDANOĞLU, çoktur bana
kızanlar,
Onlara benzedi, bazı
ozanlar,
Hani nerde, deyiş, türkü
yazanlar?
Bozuldular, şeytan perisi
gibi…
Tabii
bu şiirden sonra, Âşık Musa MERDANOĞLU da sürülür. Sonunda emekliliği
dolmuştur. Devlete ve millete, anlı açık
yüzü ak bir şekilde, şanla ve şerefle hizmet etmenin gönül huzuru içerisinde
görevinden memur olarak emekli olur.
Şiir
yazmaya ise devam eder. Başkentte İLESAM’ın (İlim ve Edebiyat Eserleri Meslek
Birliği) müdaimlerinden olan Âşık Musa MERDANOĞLU, İLESAM’ın her hafta sonu
Cumartesi saat 15.00’da yapılan etkinliklerinde yeni yazdığı ve zamanın
durumlarını yansıtan, halkını uyarıp, aydınlatan şiirlerini dinleyenlere
sunmaktan büyük mutluluk duymaktadır.
Edebî Şahsiyeti:
Şiirlerindeki
konuların çeşitliliğine bakıldığında şairi çok yönlü, sosyal bir kişilik olarak
belirtmek yerinde olur:
Bağımsızlık,
Adalet, Vatan, Pahalılık, Devrin Bozuk Düzeni, Siyaset, Öğretmenlik, Gerçek
Önderler, Cumhuriyet, Türk Kurtuluş Savaşı, Erzurum ve Sivas Kongreleri,
Samsun’a Çıkış, 30 Ağustos, 23 Nisan, 29 EKİM, Dostluk, Barış, Halka Kurşun
Sıkanlar, Birlik Beraberlik, Köylü, Şehirli Halk, Bayramlar, Meclisin Durumu,
Vekiller, Haksızlar ve Çıkarcılar, Halkının Çileli Hayatı, Köy Hayatı, Deprem
Acısı, Mertlik, Dürüstlük, Gençlere Öğüt, Okuma, Tahsil Etme, Temiz Toplum,
İkilikler, Ana Baba, Vefa, Dostluk, Hoşgörü, Gönül, Sevda, Müslümanlık,
Türklük, Atatürk, Nasrettin Hoca, Aşık Veysel, Seyranî, Hüdaî, Kul Kemal, Âşık
Kul Muhibbî, Âşık Müslüm, Seyranî, Özverî, Yazıcıoğlu, Didârî, Şahinî, Hülya
YILDIRIM, Fevzi Şahin(Dermanî), Mustafa Kamışlı(Gündemî), Hüseyin Çırakman,
Âşık REYHANÎ, Mahmut ERDAL, Eminî, Halil Kaymak, Düzgün Hanım(Teberik), Ali
İhsan TUNCALI, Sakine IŞIK(Sakinî), Murat ÇOBANOĞLU, Ahmet Kartalkanat(Kul
Ahmet), Ozan Hüseyin GÜRSOY, Ali Şıh DEDE, Ayten ÇINAR(GÜLÇINAR), Âşık Hasan
YÜZBAŞIOĞLU, Servet YILDIRIM(Emanetî), Sefil Selimî, Âşık Halil ÇİMEN(Boranî),
Servet YILDIRIM, Hikmet KARACA, Yüksel KILIÇ, Âşık Musa, Âşık Ali Demirpençe,
Mazlum Berrakî, Âşık Kemal Derviş Özcan, Satılmış GÜMÜŞBOĞA, Murtaza
AKBAŞ, Şarkışla, Hz.Muhammet Mustafa,
Hz.Ali, Hz.Hasan, Hz.Hüseyin, ve Diğer İmamlar, Hacı Bektaşî Veli, Pir Sultan
Abdâl, Alevîlik, Sunnîlik gibi konular ve edebiyat şahsiyetleri şiirlerinin
konularından sadece bir kaçıdır.
Şiirlerinin
tamamında, parmak hesabı da denen millî ölçümüz, hece ölçüsü kullanılmıştır.
Şiirlerinde yedili, sekizli ve on birli hece ölçüsünü kullanan şair şirlerinin
mısra kuruluşlarını başarı ile
işlemiştir. Halk Aşık edebiyetının mükemmelci özelliğini MMERDANOĞLU’nde
görmek mümkündür.
Halk
şairi olması ve şiirlerini sazla ve irticalen hemen orada söylemesi, şiir
kabiliyetinin yüksekliğini ortaya koymaktadır. Şiirlerinde genellikle hece
veznini on birli kalıplarını kullanmıştır. Kafiye bakımından sağlamdır. Şair
kafiye bulmakta zorlanmaz.
Aşık
edebiyatının bir özelliği olan yarım kafiye esas tutulmuştur. Redifler
şiirlerini bütünleştiren en önemli özelliklerdir. Şiirleri söz sanatlarıyla
yüklü tumturaklı, anlaşılması zor şiirlerden değildir. Anlaşılır, sade halk
dili, arı, saf Türkçe ile yazılmıştır. Halk dil ve söyleyişinin kullanılması
şiirlerini okuyanların, âşığı anlamasını
kolaylaştırmaktadır. Ağdalı olmayan ve sanat yapma amacı taşımayan Musa
MERDANOĞLU, şiirlerini duyup düşündüğü, gördüğü, yaşadığı, gözlemlediği,
hissettiği ve zamanın ve olayların şairi etkilediği konulardan almıştır.
Şiirlerinde,
ÂŞIK Musa, ÂŞIK Musa MERDANOĞLU, MERDANOĞLU, Musa MERDANOĞLU mahlsalarını
kullanmaktadır.
Şair
haksızlıklara, yolsuzluklara, adaletsizliklere, yalana, dolana, soyguna,
iftiraya, dalkavukluğa karşı olup, bu musibetlere meydan okumuştur. Yiğitçe,
mertçe, korkusuzca karşı çıktığı ve çoğunun çekinerek dahi yapamayacağı
hareketleri, ve iğneli kılıçtan keskin, balyozdan ağır sözleri bürokratların
yüzüne karşı hem de devletin bir memuru ola ola korkmadan, haykırmıştır.
Âşığın Aldığı Ödüller:
On
yedi altın, yedi gümüş, yirmi beş pilâket(plaket),
sayısız belge ile on iki birincilik, on iki ikincilik, iki üçüncülük ödülüne
layık görüldü. Kültür Bakanlığı ile bir çok Valilikten aldığı ödüllerin yanında
araştırmacı yazar ve şairler tarafından yayınlanan yirmi üç (23) kitapta
şiirlerine yer verilmiş, hakkında görüş belirtilmiştir.
Kitap Hakkında
Toplam
olarak 255 sayfadan oluşan kitapta, Âşık Musa MERDANOĞLU, şiirlerini yüz seksen
dört(184) başlık altında toplamıştır.
Kitap, sarı sayfalı, ikinci hamur kağıda on bir punto olarak dizilmiştir.
Dizgi ve baskıda belirgin hatalar ve yazım yanlışlıkları, kimi mısralardaki
hecelerdeki eksiklikler, aşığın şiirlerinde eksiklik olmayıp yazım hatalarından
kaynaklandığı intibaını vermektedir.
Matbaadan
çıktıktan sonra sayfaların çıktıları,
yeteri kadar gözden geçirilmediğinden, tashihteki kusur kitabın sayfalarının
bazılarında yanlış olarak görücüye çıkmasına sebep olmuştur.
Örneğin: s 14’ün tamamı, s. 105 birinci dörtlük,
birinci mısra ve dördüncü mısra, .s. 107 birinci dörtlük üçüncü mısra, s. 156
ilk dörtlük son mısralarda yapılan yazım yanlışları vb… gibi…
Kitabın
Kapak kartonu oldukça sert olup üstüne selefon geçirilmesi ise kapağı biraz
daha sert hale getirmiştir. Kapakla kitap sayfaları arasında belirgin bir uyum
eksikliği söz konusudur.
Kitabın
ilk sayfası kitabın eşe, dosta imzalanıp verilebilmesi için yeteri kadar bir
boşluğa sahip, uyumlu olarak
düzenlenmiştir.
Dördüncü
sayfada kitabın kaçıncı baskı olduğu ve diğer baskıların kaç yıllarında
yapıldığı; ama hangi yıllarda ne kadar baskı ile çıktığı belirtilmemiştir.
Beşinci
sayfaya yerleştirilen Atatürk’ün posteri MERDANOĞLU’nun duyuş ve düşünüşüne
Ata’nın ne kadar çok tesir etmiş olduğunun bir belgesi, delili gibi
durmaktadır.
Kitap
Araştırmacı Yazar, Hayrettin İVGİN’in
iki sayfalık önsözüyle piyasaya çıkıyor. Geriye kalan otuz dört sayfa
Âşık Musa MERDANOĞLU’nun kendi hayatını kendisinin anlatımıyla devam ediyor.
Şiirleri kırk üçüncü sayfadan başlayıp,
yüz yetmiş dördüncü (174) sayfaya kadar devam eder. Bu sayfadan sonra
şair, dostlarına yazdığı şiirleri veya
dostlarının, usta malı olarak nitelendirdiği ve değer verdiği şiirleri,
âşıkların deyişlerinin bir kısmını kitabına aktarmıştır. Burada aşıklara
ithafen yazdıkları şiirlerin yanında atışmalar da mevcuttur.
Sayfa
iki yüz kırk altıo’dan (246), iki yüz kırk dokuzuncu (249) sayfaya kadar da
katıldığı yarışmalar, atışmalar ve Aşıklar Günü veya Aşıklar Bayramında çekilen
fotoğraflara yer verilmiştir.
Sayfa
iki yüz elliden (250), iki yüz elli dörde (254) kadar da kitabın içindekiler kısmına
yer verilmiştir.
İlgilenen
şahıslar bu kitabı, kitap isteme adresi olan: Vedat Dalokay Caddesi, Numara
84/5 Küçükesat/Ankara,
Tel.
0312 436 91 27, Cep: 0536 337 61 22 numaralı telefonlardan haberleşerek temin
edebilirler.
Şiirlerinden Örnekler:
ATATÜRK’E ŞİKÂYET
Çoğaldı derdimiz, azdı
yaramız,
Saran yoktur, nerde kaldın
Atatürk?
Cumhuriyet düşmanları
çoğaldı,
Gören yoktur, nerde kaldın
Atatürk?
Gel de gör, bu halkın ahu
zarını,
Seçmenler yitirmiş
mebuslarını,
Sorumsuz kafanın
boynuzlarını,
Kıran yoktur, nerde kaldın
Atatürk?
Hırsızlar çoğaldı, zalim
çoğaldı,
Saldıran çoğaldı, zulüm
çoğaldı,
Anarşi çoğaldı, ölüm
çoğaldı,
Duran yoktur, nerde kaldın
Atatürk?
Fakir halkım, yağ bulamaz
aşına,
Bakan yoktur, gözümüzün
yaşına,
Sömürücü stokçunun başına,
Vuran yoktur, nerde kaldın
Atatürk?
MERDANOĞLU, düşünürüm
milleti,
Başımızdan atamadık illeti,
Doğru söyleyene değer
kıymeti,
Veren yoktur, nerde kaldın
Atatürk?
BARIŞ NE GÜZEL
Bütün insanlara
sesleniyorum,
Cihanda sulh, yurtta barış
ne güzel,
Herkes birbirine saygı
duymalı,
Bu sevgi, bu saygı, görüş ne
güzel.
Hep bütün gönüller sevgiyle
dolsa,
Adaletli sistem, eşit hak
olsa,
Kavganın yerini hoşgörü
alsa,
Böyle bir karara varış ne
güzel.
Cehalet yerine ilim aşlansa,
Adaletsiz iş yapanlar
taşlansa,
Her taraftan kalkınmaya
başlansa,
Böylesi hareket, yarış ne
güzel
Vurup birbirini
öldürmeseler,
Haksızlar, haklıya
saldırmasalar,
Dünyayı nefretle
doldurmasalar,
İnsanca yaşamak, duruş ne
güzel.
Gelecek nesile örnek olunsa,
Ölüp gidenlerden ibret
alınsa,
Bir çok zorluklara çözüm
bulunsa,
O zaman, olmaz mı her iş ne
güzel?
MERDANOĞLU, herkes tutsa
sözünü,
Anlaşa anlaşa bulsak çözümü,
Gülüp oynayarak çalsam
sazımı,
İnsanlığa hizmet veriş ne
güzel.
HALKIMIZA ÇAĞRI
Hepimiz vatanın öz
evlâdıyız,
Nedir, bu ayrılık, görüş
kardeşim?
Aydın insan kabul etmez bu
işi,
Olmaz silah, bıçak, vuruş
kardeşim.
Bu güzel yurdumda insanca
yaşa,
Düşmanın sözüne kanmayın boşa,
Sonunda kafanı vurursun
taşa,
Yapma böyle, kötü yarış
kardeşim.
Her gün kan ağlıyor gözüm
gençlere,
Söylesem geçmiyor, sözüm
gençlere,
Kim zehir veriyor bizim
gençlere,
Düşmanından oluyor her iş
kardeşim.
MERDANOĞLU, ne söylüyor
duyunuz,
Aynı millet, aynı kökten
soyunuz,
Atamızın sözlerine uyunuz,
Cihanda sulh, yurtta barış
kardeşim.
DUYDUN MU?
Vatandaş size haber yazayım,
Vazifede yatanları duydun
mu?
Sağ sol diye vatandaşı
böldüler,
Bir birine katanları duydun
mu?
Kalemi yazmıyor yazanların
da,
Yok mudur bu vatan
nazarlarında?
Ankara’nın Meclis
pazarlarında,
Mebus alıp satanları duydun
mu?
Hani fabrikalar, hani
planlar?
Suya düştü aslı çıkmaz
yalanlar,
Görünüşte has Müslüman
olanlar,
Diken gibi batanları duydun
mu?
Ağlayanlar gülecekti hani
ya?
Yolu, suyu gelecekti hani
ya?
Pahalılık ölecekti hani ya?
Palavrayı atanları duydun
mu?
Derdim çoktur, ah çekerim
derinden!
Güvencem yok, bugünümden
yarından,
Tükürdüğü tükrükleri
yerinden,
Yalayıp da yutanları duydun
mu?
Giden çoktur Ata’mızın yoluna,
Acıyan yok, bu milletin
haline,
Atatürkçü Musa
MERDANOĞLU’na,
Kızanlar var, çatanları
duydun mu?
KAYNAKLAR :
1. Mimar Nihat KIYAT, Edebî Âbideler: Altıncı Kısım, II.Baskı,
İstanbul-1937.
2. Mehmet Behçet YAZAR, Edebiyatçılarımız ve Türk
Edebiyatı, İstanbul- 1938
3. Mehmet KAPLAN, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, Başbakanlık Kültür
Müsteş. Yay.7, İstanbul-1973, s.5-8
4. İlhan GEÇER, Cumhuriyet Döneminde Türk Şiiri, Kültür ve Turzm
Bak. Yay. 785, Ankara-1987, s. 140-143
5.
Mehmet KAPLAN, Tevfik Fikret ve Şiiri, Türkiye Yayınevi, İstanbul-1946, s.149
6.
Abdullah Çağrı ELGÜN, "Türk Dili”,
(Genişletilmiş İkinci Baskı) Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri 2001;
7 (Edebiyat
Üzerine Düşünceler (Çev. Sevim Kantarcıoğlu), Kültür ve Trzm Bak. Yay.
Ankara-1983, s.145)
8.
(KAFİYE, Edebiyâta Dâir, Yahya Kemal Enstitüsü Yayınları, İstanbul-1971, s.135)
9.
Abdullah Çağrı ELGÜN, "Edebî Sanatlar”, (Laçin Yayın Dağıtım, Kayseri
2000);
10. Murat DUMAN, AŞKIN DÜĞÜMÜ, 1. Baskı, Kültür Ajans Yayınları Yay.
Nu.37,Ankara,2008
11Abdullah
SATOĞLU,“Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedalar”, Akçağ Yay. Nu. 897,1.Baskı Ankara, 2008,
12.
Şakir SUSUZ, “Leylakların Gölgesinde”, Kültür Ajans, BRC Ofset, Ankara, 2008
13.
Mediha UZAR, “Uzak Kıyılar”, Gündüz
Yayınevi, Birinci Baskı, Ankara, 2008
14.
Musa MERDANOĞLU, “Ozanın Feryadı”,genişletilmiş 3. Baskı. Hürbilek Ofset,
Ankara. 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder